28 Şubat 2020 Cuma

23. yıl dönümünde fotoğraflarla 28 Şubat: Örümcek kafadan teröristliğe

28 Şubat 2020 
Bugün 28 Şubat’ın 23. yıl dönümü… 28 Şubat’ta kudretli generallerin örümcek kafalı nitelemesiyle karşılaşan başörtülüler, şimdi devlet için birer terörist…

Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) irtica ile mücadele gerekçesiyle 28 Şubat 1997’de aldığı başörtü yasağı kararının üzerinden 23 yıl geçti. Tarihe post modern darbe olarak geçen dönemde gerilim başörtülü kadınlar üzerinden yükseltildi. Ancak 15 Temmuz'dan sonra Türkiye’de başörtülü kadınlar için daha zor günler başladı. Kafileler halinde kelepçelendikleri, cezaevlerinin başörtülü kadınlarla dolduğu günlerdi bunlar.

28 Şubat’ta başörtüsü yasağı nedeniyle binlerce öğrenci üniversiteden atıldı, binlercesi ikna odalarında örtülerini açmaya zorlandı. Başörtülüler mücadelelerini, sokakta da üniversite sıralarında da verdi. İstanbul Üniversitesinin ana kampüsünün önünde gerçekleştirilen başörtüsü eylemlerinde genç kızlar yerlerde süründürüldü. Kelepçelenip gözaltına alındı. İdamla yargılananlar oldu. Kamuda çalışanlar işten atıldı. Eşleri başörtülü olan TSK’daki subaylar ihraç edildi.

28 Şubat döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı olan ve ardından Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun o dönemde söylediği “28 Şubat bin yıl sürecek” sözü bugün hala geçerliliğini koruyor. Hem de gibi 28 Şubat karanlık bir dönemin ardından kurulan ve 18 yıldır iktidarda olan ‘başörtüsü’ ve ‘dini söylem’leri dilinden düşürmeyen AKP gibi bir partinin eliyle.





15 Temmuz’dan sonra ise düzlem tamamen değişti. Başörtülü kadınlar artık devlet için bir teröristti. Kitleler halinde gözaltına alındılar, yine kitleler halinde tutuklandılar. Cemaat soruşturmaları kapsamında çoğu örtülü 11 bin kadın bugün Türkiye cezaevlerinde tutuklu. 8,5 aylık hamile bir kadın bile ifadeye götürüldü. Bazı anneler hamilelik sürecini hapiste geçirdi, çocuklarını doğurup tekrar cezaevine gönderildi. Birçok başörtülü kadın bebekleriyle birlikte cezaevi ortamında yaşamaya mecbur bırakıldı. Hapis şartlarında ders çalışıp dereceyle üniversite sınavını kazanan başörtülü öğrencilerin eğitim hakkı engellendi.

O gün de başörtülü kadınlar mağdurlar edildi, bugün de durum aynı. İşte 23. yıldönümünde fotoğraflarla 28 Şubat…
BAŞÖRTÜLÜ POLİS, BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRETMENİ GÖZALTINA ALINCA…

Beden eğitimi öğretmeni Semra Polat, 30 Ocak 2018’de Konya’daki evinde çocuklarının gözü önünde başörtülü polis tarafından gözaltına alındı ve rapor için hastaneye götürüldükten sonra kendisine bekleyen basın mensuplarına böyle gülümseyerek poz verdi. Çünkü suçsuzdu, kimseye bir şey yapmamıştı. Polat bu fotoğrafın çekindiği anı Bold Medya’ya verdiği özel röportajda şöyle anlatmıştı: “O fotoğraf çekildiğinde kocam tutukluydu. Kocamın tahliyesini beklerken, beni de gözaltına aldılar. Çocuklarımı bırakacak kimsem yoktu. İçim yanıyordu ama en güzel kıyafetimi giyerek çıktım evden. İnsanlar benim özellikle ismini söylemek istemediğim örgüt suçlamasıyla alındığımı bilsinler istedim. Ve gülümseyerek ilerledim. Çünkü korkmadım.”

Semra Polat, 28 Şubat’ı da yaşamış bir öğretmen. O yıllarda üniversitenin 3. sınıfta olan Polat, “Üniversitenin son iki yılında daha yoğun yaşadım 28 Şubat’ı, kampüs yasağı vardı, içeri almıyorlardı. Ana giriş kapısından girmeden başörtülü biçimde gitmeye çalışıyorduk ama sürekli okulun güvenliği tarafından siren sesiyle uyarılarak, açın başınızı diyerek herkesin içerisinde bağırarak başlarımızı açtırıyorlardı. Yani o dönemde de zulüm gördük bu dönemde de zulüm gördük.” demişti.
YER YENİŞEHİR CEZAEVİ, TARİH 2017


Bu fotoğraf 2017’nin son aylarında (Ekim-Aralık 2017) Bursa Yenişehir Cezaevinde çekildi. Aralarında doktor, öğretmen, mimar, hemşire, akademisyen, 28 Şubat mağduru bir kamu çalışanı, bir de ikiz bebek annesi bulunuyor. Fotoğraf çekildiğinden bugüne iki yıldan fazla oldu. Bu karede yer alan 4 kadın tahliye edildi. Kalanlardan bir kısmı başka bir cezaevine gönderildi. Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan ve örgüt üyesi oldukları iddiasıyla yargılanan başörtülü bu kadınlar hepsi AKP iktidarına göre terörist!
ADALET İÇİN TEK BAŞINA MÜCADELE EDEN BAŞÖRTÜLÜ BİR EV HANIMI

İlkokul mezunu Melek Çetinkaya’nın bu fotoğrafı Eylül 2019’da Ankara Yüksel Caddesinde çekildi. İlkokul mezunu Melek Çetinkaya adalet için tek başına meydanlara inip oğlunun ve müebbet verilen tüm askeri öğrencilerin hakkını arayan bir başörtülü bir kadın.

15 Temmuz’dan sonra Türkiye’deki bütün askeri okullar kapatıldı. O okullarda okuyan 329 öğrenci darbeye katıldıkları gerekçesiyle Mayıs 2018’de müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Aslında öğrencilerin adil yargılanma hakkı ihlal edildi. İki yıl süren mahkemelerde hiçbir tanık dinlenmedi. Öğrencilerin o gece silahlarından tek bir kurşun dahi atmadığı balistik raporlarla kanıtlandı ama buna rağmen sonuç değişmedi.
Daha henüz 19, 20 yaşında olan gençlerdi hepsi. Aileleri uzun süre bu yanlıştan dönüleceğini umarak susmayı tercih etti. Hala daha birçok anne aynı fikirde. Melek Çetinkaya ise askeri öğrencilere yapılan haksızlığa karşı tek başına mücadele eden bir kadın. Ankara’da caddelere, meydanlara çıkıp her gün gözaltına alınma pahasına onların sesini duyurdu.

19 Ocak 2020’de ise Ankara’dan, oğlu Taha Furkan Çetinkaya’nın da tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevine Adalet Yürüyüşü başlattı. 10 gün sürecek olan yürüyüşü 3. gün bırakmak zorunda kaldı. İlk iki gün gözaltına alınıp bırakıldı. 3. gün ise daha eylem yerine gitmeden Ankara Terörle Mücadele Şubesi polisleri evinin önünde gözaltına aldı, 3 gün nezarette tuttu.
LOHUSA HALİYLE İFADE GÖTÜRÜLEN PEMBE BAŞÖRTÜLÜ KADIN

Fadime Günay (31), Tenkil sürecinde doğumhane kapısında gözaltına alınan ilk annelerden biri. İki büklüm halde, yüzündeki acının yansıdığı bu kare sürecin sembollerinden oldu. Fotoğraf Alanya Adliyesinin önünde çekildi. Tarih 30 Ocak 2017, saat 14.30 civarıydı. Fadime Günay’ın bir kolunda kadın polis memuru, diğer kolunda annesi ve onun kucağında da gece yarısı 1.30’da normal doğumla dünyaya getirdiği kızı Beyza vardı. Doğumdan henüz çıkmış lohusa kadın, eşikteki iki küçük basamağı çıkmaya çalışıyordu. Ama adım dahi atamayacak haldeydi. 6 dikişi bulunan bir kadının o an yaşadığı acı, stres ve sıkıntı herkesi derinden etkilemişti. Kamuoyunda büyük bir tepki oluştu ve Fadime Günay ifade için götürüldüğü adliyede 5 saat bekletildikten sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Günay o gün şanslıydı ama daha sonra birçok hamile kadın aynı şeyi yaşadı, yaşamaya devam ediyor.


8,5 hamileyken gözaltına yeşil tunikli başörtülü kadın fotoğrafı bu dönemin unutulmayacak kareleri arasındadır.
OĞLUNUN GÖZÜ ÖNÜNDE KELEPÇE TAKILAN VE BASININ ÖNÜNDEN BU ŞEKİLDE GEÇİRİLEN BAŞÖRTÜLÜ BİR KADIN


Bu fotoğraf 27 Eylül 2017’de Tekirdağ’da çekildi. Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan başörtülü kadına oğlunun yanında kelepçe takılması sosyal medyada büyük bir tepkiye yol açmıştı. Fotoğraftaki kadın kim, sonra ne oldu, tutuklandı mı serbest mi bırakıldı bilinmiyor. Ama merdivenden ağır ağır çıkarken çekilen bu fotoğrafı ve yüzündeki ifade tarihe geçti.
BAŞÖRTÜLÜ BİR GAZETE OKURUNA UYGULANAN POLİS ŞİDDETİ


Bu fotoğraf 5 Mart 2016’da KHK ile kapatılan Zaman Gazetesinin Yenibosna’daki ana binasının önünde foto muhabiri Kürşat Bayhan tarafından çekildi. 4 Mart 2016’da devlet tarafından el konulan ve kayyım atanan Zaman Gazetesine o günlerde okurları da sahip çıkmış, genç, yaşlı birçok kadın çocuklarını da yanlarına alarak bu kararı protesto etmek için toplanmıştı. Saat öğlen civarlarıydı. Toplanan kalabalığı polis su sıkarak, gaz bombası atarak dağıttı. Kadınlar yerlerde sürüklendi. O gün yaralanan ve yüzünde gaz maskerleriyle görevini yapmaya çalışan foto muhabirleri tarafından taşınan bu genç kızın hala yaşadığı travmayı atlatamadığı biliniyor. Havuz medyasının başörtülü yazarlarından Esra Elönü bu fotoğrafa bakıp “Başı tokasıyla yaralanmış” diyebilmişti.
CEZAEVİNDEKİ BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLER


Şu anda Türkiye cezaevilerinde sayıları tam olarak belirlenememekle birlikte başörtülü birçok öğrenci olduğu biliniyor. Bu fotoğraf, en çok öğrencinin tutuklu bulunduğu cezaevlerinden biri olan Konya Ereğli Kadın Kapalı Cezaevi…
POLİS TACİZİNDEN KURTULAMAYAN BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR


6 Şubat 2019’da  Ankara Sakarya Caddesi’nde Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Derneği (TAYAD) tarafından gerçekleştirilen eylemde Merve Demirel’in, kendisini gözaltına alan polisler tarafından tacize uğramıştı. Günlerce konuşulan ve gündemden düşmeyen bu kareler için Ankara Emniyet Müdürlüğü, tacizi meşrulaştıran bir açıklama yaptı. Merve’yi “terör örgütü üyesi”, babasını da “FETÖ’cü” olmakla itham etti. Başörtülü vekiller, bakanlar, gazeteciler, 28 Şubat mağdurları bu konuda sessizliğini korudu. AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise olayı telaşlı bir an diye değerlendirdi ve “Bir telaş içerisinde, bir kişiyi arabaya yerleştirmeyle alakalı telaşın verdiği yanlış bir hareket. Bu da yanlış, olmamalıydı.” dedi.
PAZARDA GÖZALTINA ALINAN BAŞÖRTÜLÜ TEYZE
8 Ağustos 2017’de Aksaray’da kayıtlara geçen bu fotoğraf ve görüntüler günlerde gündemden düşmemişti. Pazarcılık yaparak geçimini sağlayan Gülden teyzeyi o sabah bir erkek, bir de başörtülü polis ekmek parasını kazanmak için tezgahının başındayken alıp götürmüştü. Cemaat soruşturmaları kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan teyzenin Bylock kullanıcısı olduğu iddia edilmişti ama daha sonra bu iddianın doğru olmadığı ortaya çıktı. Gülden teyze o gün kendisini almaya gelen polislere bir türlü inanamamış, Anadolu’nun o saf temiz cümlesiyle “Yanlış olmasın. Allah Allah, şimdi mi götüreceksiniz, ürünlerim var..” diyebilmişti. Gülden teyze kendisini tutmaya çalışan başörtülü polisten kolunu silkeleyerek kurtarmış, polisi azarlamış ve “Saçmala ya bırak kolumu” demişti.

İKNA ODASINA ALINAN KIZLARDAN EMİNE’NİN FARKI NE?

Emine Altın 14 Şubat 2018’den beri tutuklu. Cezaevi şartlarında ders çalışıp ilk bine girmeyi başarabilen öğrenci.28 Şubat döneminin en acı tablolarından biri İstanbul Üniversitesinin bahçesine kurulan ikna odalarıydı. O dönem okulun öğretim üyeleri arasında bulunan Nur Sertel’in önerisiyle kurulan bu odalara başörtülü öğrenciler tek tek alınıp örtülerini çıkarmaya ikna ediliyordu. Eğer ikna olmazlarsa okumaları mümkün değildi. Oraya giren birçok öğrenci yaşadığı travmayı hala atlatabilmiş değil.

Emine Altın da bugün İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyamayan, eğitim hakkı engellenen bir öğrenci. 2019 yılı üniversite sınavında derece yaparak 719. oldu. Fakat iki yıldır İzmir Şakran Cezaevinde tutuklu olduğu için eğitim hakkı engelleniyor. Sınavlara girmesine izin verilmiyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezinden (CİMER) 7 Ocak 2020’de gelen en son cevaba göre Altın ‘toplum güvenliğini tehlikeye atabilir’ diye sınavlara alınmıyor.

26 Şubat 2020 Çarşamba

Üniversite sınavında derece yaptı ancak ‘terörist’ iftirasıyla eğitim hakkını elinden aldılar

26 Şubat 2020 
Hukuk fakültesini derece yaparak kazanan tutuklu öğrenci Emine Altın’ın sınavlara girmesine izin verilmiyor. CİMER’in gerekçesi: “Toplumun güvenliğini tehlikeye düşürebilir!”



İzmir Şakran Cezaevinde 14 Şubat 2018’den bu yana tutuklu bulunan Emine Altın, 2019 üniversiteye giriş sınavında derece yaptığı halde okumasına izin verilmiyor. Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan Altın İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi sınavlarına giremiyor.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi ile (CİMER) 4-5 kez yazışma yapan aileye 7 Ocak 2020’de gelen en son cevaba göre Altın ‘toplum güvenliğini tehlikeye atabilir’ diye sınavlara alınmıyor.

Cevapta şöyle deniliyor: “Ceza infaz kurumu düzeni ile toplum güvenliğini tehlikeye düşürebileceği, terör örgütü veya diğer suç örgütü üyelerinin örgütsel amaçlı faaliyet ve haberleşmelerine imkân sağlayabileceği, yol, kalınacak ceza infaz kurumu ya da sınav merkezi veya okulda güvenlik açısından sakınca bulunabileceği değerlendirildiği takdirde Cumhuriyet Başsavcılığınca sınırlama…”


BEBEĞİNİ KAYBETTİ, TUTUKLANDI, EŞİ İLE GÖRÜŞTÜRÜLMEDİ

Anayasa’nın 42. maddesinde yer alan “Kimse eğitim öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” hükmü hiçe sayılarak eğitim hakkı elinden alınan Emine Altın’ın annesi Fadime Mersin, yaşanan hukuksuzluğa tepki gösterdi.

Mersin, “Tutuklu olanların okumasına müsaade eden okullar arasında İstanbul Üniversitesi olduğu için bu hukuk fakültesine kayıt yaptırdık. Şimdi sınavlara girmesine izin vermiyorlar. Kızınız terörle yargılanıyor, öğrencilere zarar verir. Mesuliyet alamayız. Burada okutamayız diyorlar. İlk başta devlet izin verirse, masrafları da siz karşılarsınız sınavlara girebilir demişlerdi. Şimdi devlet evlet izin vermiyor diyorlar. Madem okumasına izin verilmeyecekti neden sınava girmesine izin verildi. Hem sevindik hem de sevincimiz kursağımızda kaldı” dedi.

Kayıt sürecinde de çok uğraştıklarını belirten Mersin, “Vekalet için cezaevi ile noter arasında gidip geldik. İki ay son dakikaya kadar uğraştırdılar. Onu halledince bu sefer okul ile sorumuz başladı. Okul ilk önce önce sınavı kazanıp sonra içeri girseydiniz sizi kabul edebiliriz ama içerideyken kazandığınız için kaydınızı alamıyoruz dediler. Derslerine girmediğiniz için sınavlara kabul edemiyoruz dediler. Türkiye’de sadece 5 üniversitede dışarıdan eğitim almak özgürlüğüne sahipsiniz. Bunlardan biri de İstanbul Üniversitesi. O zaman bu ibareyi kullanmasınlar.” ifadelerini kullandı.

Kızının Manisa Turgutlu Rabia Hatun Lisesinden mezun olduğunu ifade eden Mersin, “İlk bine girdi kızım ve böyle şartlar altında okuyan bir çocuk. Görüşe gittiğimde, derece yapan senin kızın mı, o senin kızın mı diye soruyorlar bana. O kadar üzdüler ki bizi anlatamam. Çok mağduriyetler yaşadı” diye konuştu.

Emine Altın cezaevinde açılan kursa devam edip saz çalmayı da öğrenmiş, İzmir Şakran Cezaevi.
İKİNCİ ÜNİVERSİTESİ

Emine Altın aslında matematik öğretmeni. İzmir 9 Eylül Üniversitesi Matematik Öğretmenliği bölümünden mezun. İkinci üniversitesini Türkiye derecesi yaparak kazandı. Okulu bitirdikten bir yıl sonra evlenen Altın’ın maden mühendisi eşi Armağan Altın da Kasım 2017’den beri aynı cezaevinde tutuklu. Eşi tutuklandığında hamile olan Altın, 1,5 aylık bebeğini o süreçte kaybetti. Dört ay sonra da kendisi tutuklandı. Evlilik aşamasındayken de gözaltına alınan Emine Altın, o dönemde serbest bırakılmıştı.

İÇ GÖRÜŞ YAPTIRMIYORLAR

Yeni evli çifte, Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklandıkları için 2 yıl içinde sadece iki kere kapalı görüş hakkı tanındı. Cezaevinde sağlık sorunları başlayan Armağan Altın’ın aile yakınları “Kan tahlili vermesi gerekiyor ama bir türlü almadılar. 3-4 defa dilekçe yazıp talep etmiş, ama ilgilenilmemiş. Normalde kalp kapakçığından dolayı ameliyat olmuştu. Onun için de kontrol istedik. Uzun süre sonra kontrole götürdüler.” dedi.

Emine-Armağan Altın, 2016


 

Tutuklu anne: Kızım intihara teşebbüs etti, oğlum manik depresif oldu

26 Şubat 2018 
İki yıldır tutuklu Nesibe Nur Akkaş, intihara kalkışan kızını, manik depresif teşhisi konulan oğlunu ve tutukluluk sürecinde ailece yaşadıklarını yazdı.



3 Temmuz 2018’den bu yana Manisa E Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan 3 çocuk annesi Nesibe Nur Akkaş, intihara kalkışan kızını, manik depresif teşhisi konulan oğlunu ve ailece yaşadıkları sıkıntıları anlattı.

KIZIM İNTİHARA TEŞEBBÜS ETTİ

HDP Milletvekili ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu’na 6 sayfalık mektup yazan Akkaş, büyük kızının aşırı dozda anti-depresan aldığını ve ölümden döndüğünü söyledi. Akkaş, “Büyük kızım 12 yaşında. 42 ay önce babasının tutuklanmasının ardından geçirdiği travmayla aşırı derece kilo almaya başladı. Ben kızımı Celal Bayar Üniversitesi Hastanesine tedaviye götürüyordum. Zaten 7 yaşından beri ‘Dikkat Eksikliği-Dürtüsellik’ hastalığından dolayı kırmızı reçete ile tedavi gören kızım, 10 yaşında antidepresan kullanmaya başladı. Maruz kaldığı sıkıntılar ve yaşadığı travmalar yüzünden 2018 Kasım ayında tedavisi için doktorun verdiği depresan ilaçları aşırı derece içerek İNTİHAR teşebbüsünde bulundu.” dedi.

NEFESİM DARALMAYA BAŞLIYOR ANNE

Akkaş, kızının Mart 2019’da kendisine gönderdiği ilk ve son mektubunun bir bölümüne de kendi mektubunda yer verdi:

“Anne var ya senin bana verdiğin kolye şu an elimde olan kolye ben onu okula takınca sanki böyle siz beni evde bekliyormuşsunuz gibi bir cesaret doluyordum. Ama önceki hafta okulda kolye, bileklik vs takılması yasaklandı. Bir anda içimi dolduran şey çıkıp gitti. Sanki birisi gücümü almaya çalışıyormuş gibi sanki sizin cezaevleriniz her bir saniyede daha da uzaklaşıyor gibi, sanki açık görüşler hiç gelmeyecek gibi, yüzünüzü, o güzel tebessümle bakan yüzünüzü çok az görecekmişim gibi sanki biri kalbimi sıkıştırıyor ama bırakmıyor anne, size o kadar çok ihtiyacım var ki… Anne biliyor musun ben geceleri kolyeyi alıp seninle konuşa konuşa ağlıyorum. Anne hani ben zehirlendim ya boru soktukları yer böyle üzülünce ama çok üzülünce sanki boğazımda bir şey var da nefes almama izin vermeyecekmiş gibi oluyor ondan sonra gerçekten nefesim daralmaya başlıyor ve nefes alamamaya başlıyorum… Ve artık bu çok sık oluyor.”

İki kızı, bir oğlu bulunan Nesibe Nur Akkaş çocuklarıyla bir görüş gününde, 2018.


OĞLUMA MANİK DEPRESİF TEŞHİSİ KONULDU

Tutuklandığından bu yana 16 yaşındaki oğlunun İzmir’de şizofren anneannesi ile kaldığını belirten Nesibe Nur Akkaş, “15 tatilde çok ısrar etmemin üzerine doktora götürülen oğluma doktor manik depresif teşhisi koymuş, düzenli muayeneye çağırmış. Şu an doktora götürebilecek kimse yok maalesef. Çünkü doktoru Turgutlu’da, okulu İzmir Çiğli’de, annemin evi İzmir’in Evka 4’ünde. Hepsi çok ters yerlerde. Devamsızlık ve derslere odaklanma, katılım problemi yaşayan oğlum çoğu zaman öz bakımını yapmakta bile zorluk çekiyor.”

Nesibe Aktaş, sadece çocuklarının değil kendisinin sağlık sorunları yaşadığını da ifade ediyor. Gözaltına alındıktan bir gün sonra hastalıkları nedeniyle İzmir Kadın Doğum Hastanesi ve Turgutlu Devlet Hastanesinde operasyon yapılacağını söyleyen Akkaş, “Gözaltına alındığım günün ertesi kadın hastalıklarından operasyon geçirecektim… Cezaevi şartlarından dolayı hastalıklarım ilerledi, bazıları tedavi edilmiyor. Damar ameliyatı olmam gerekiyordu, bu şartlarda çok riskli olduğu için olamadım. Kalp-damar, kadın hastalıkları, üroloji, KBB, fizik tedavi (bel fıtığı oluştu, sağ bacağım uyuşuyor) beyin cerrahisi, Nüroloji gibi bölümlerle ilgili tedaviler görüyorum. Doktorlar tarafından şartlar değişmedikten sonra iyileşmemin çok mümkün olmadığı ifade edilmekte.” diye yazdı.


OĞLUMU 6 AY HİÇ GÖRMEDİM

Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan Nesibe Nur Akkaş’ın eşi de 42 aydır tutuklu. Dosyası Yargıtay’da bulunan Akkaş, mektubunu çocuklarının ruhen kan kaybettiğini, dayanma gücünün kalmadığını söyleyerek bitiriyor ve “Ne olur sesimi duyun” diyor.

“Kızlarımı sadece ayda 1 veya 2 ayda bir görüşüme gelince görebiliyorum. Oğlumu ise 6 ay hiç görmedim. Çocuklarımdan sağlıklı bilgi ve haber alamıyorum. Ciddi manada ruh ve beden sağlıkları ile eğitim hayatları adına endişe etmekteyim. Çocuklarım aile kavramını yitirmiş durumdalar. Bir daha bir araya gelemeyeceğimizi sanıyorlar. Psikolojileri çok kötü durumda. Aile Birlik ve Bütünlüğümüz Parçalanmış durumda. Bu yaşadığım durumları anlatabilecek kimsem olmadığı için sesimi sizin aracılığınızla vicdan sahiplerine sesleniyorum. Çocuklarım ruhen kan kaybediyorlar. Yaşları belki çok küçük gibi gelmiyordur belki size ama emin olun kundaktaki bebekten daha kötü ve annelerine ihtiyaçları olan aciz bir durumdalar. Anlatmaya çalıştığım mağduriyetler artık dayanma gücünün tükenmesine sebep oluyor. Ne olur sesimi duyun.”

NESİBE NUR AKKAŞ’IN ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU’NA GÖNDERDİĞİ MEKTUBUN ORİJİNALİ








25 Şubat 2020 Salı

İşaret diliyle anlattı: Annemi serbest bırakın

25 Şubat 2020 
Yaklaşık dört aydır  Elbistan E Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan Elif Kısa’nın duyma ve işitme engelli oğlu Ahmet Kısa işaret diliyle yetkililere seslendi.



3 Aralık 2019 Dünya Engelliler Gününden bu yana tutuklu olan Elif Kısa’nın işitme engelli oğlu Ahmet Kısa, işaret diliyle bir video yayınlayarak annesinin serbest bırakılmasını istedi. Ahmet Kısa, “Abim oda oda annemi arıyor. Abim annemin serbest kalmasını istiyor, üzülüyor. Ben de annemin serbest kalmasını istiyorum ve artık resim çizmek istiyorum. Annem şimdi tutuklu” dedi.

Elbistan’daki atölyesinde resim yapan Ahmet Kısa Bugün ninemin ölüm yıl dönümü, annem şimdi çok üzülüyordur. Annem 77 gündür tutuklu. Annem tutuklu olduğu için çok üzgünüz. Annemi serbest bırakın. Annem abime baksın. Abim üzülüyor. Annemi çok seviyorum. Hepimiz çok üzgünüz. Doğru söylüyorum. Çok üzgünüz. Annemi serbest bırakın. Teşekkürler.” ifadelerini kullandı.



TBMM GÜNDEMİNE TAŞINMIŞTI

Kürt soruşturmaları kapsamında tutuklanan Elif Kısa, mahkeme tarafından vasi tayin edildiği bir tutukluya para yatırdığı için örgüt üyesi olmakla yargılanıyor. 64 yaşındaki Elif Kısa, 3 Aralık Dünya Engelliler Gününde, gizli bir tanığın aleyhine verdiği ifade nedeniyle eşi Ali Kısa ile birlikte tutuklanmıştı. Elif Kısa’nın 44 yaşında oğlu İsmail Kısa ağır zihinsel ve bedensel engelli. 41 yaşındaki Ahmet Kısa ise duyma ve konuşma engelli. Elif Kısa’nın durumu HDP milletvekilleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine taşındı ama henüz bir sonuç olmadı.




24 Şubat 2020 Pazartesi

KHK’lı Vahap Salman: Hollanda’dan döndüğüme pişmanım

24 Şubat 2020
İlyas Salman’ın KHK’yla ihraç kardeşi Vahap Salman 1990’larda yaşadığı Hollanda’dan döndüğüne pişman. Salman, ağaç kökü yemekten başka yol bırakılmadığını belirtiyor.
İstanbul KHK’lılar Platformunun üyeleri arasında bulunan Vahap Salman, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlık görevlisi olarak çalışıyordu. 1 Nisan 2018’de çıkarılan 696 sayılı KHK ile ihraç edildi. Komünizm propagandası yapıyor diye 5 kişi tarafından şikayet edilmişti.
Ünlü sinema oyuncusu İlyas Salman’ın kardeşi Vahap Salman 2 yıldır Ankara-İstanbul arasında gidip gelerek yaşadığı haksızlıkla mücadele ediyor. Bir yandan da Harbiyeli Annelerin eylemlerine destek veriyor. Onu en son Ankara Büyükşehir Belediyesi eski başkanı İ. Melih Gökçek hedef gösterdi. Ankara metrosunda Harbiyeli Annelere destek verenlerin videolarını paylaştığı için trollerin saldırısına uğradı.
Uzun yıllar özel tiyatrolarda oyunculuk yapan Salman, ağaç kökü yemekten başka bir yol bırakmadıklarını belirtiyor ve 1990’lı yıllarda 7 yıl yaşadığı Hollanda’ya geri dönmeyi planlıyor.
AİLESİ DAĞILDI
İlyas Salman’ın en küçük kardeşi olan Vahap Salman 1966 Malatya Arguvan doğumlu. Türkmen Alevi bir köyden geldiklerini söylüyor. Annesi 11 çocuk dünyaya getirmiş. 7’si yoksulluktan, hastalıktan, kazalardan vefat etmiş. Kendisinin de 2 çocuğu var. Fakat bu süreçte yuvası da dağılmış. “Tencere kaynamayınca, sırtın pek olmayınca, kirayı ödeyemeyince böyle oluyor. Binlerce KHK’lı bu süreçte aynı durumu yaşadı. Bunlar bir travma. Bunu atlatırız bilmiyorum.” diyor. KHK’nın ne demek olduğunu ve bir KHK’lının yaşadıklarını kurdukları platformlarla duyurmaya çalıştıklarını söyleyen Salman 1990’lı yıllardan bugüne yaşadıklarını BOLD’a anlattı.
ZULME UĞRAYANLARIN HEP YANINDA OLDUM
Haksızlığın, adaletsizliğin, hukuksuzluğun olduğu her yerde zulme uğrayan insanların yanında olmak gibi bir düsturum var benim. Vicdanım da bana hep bunu emretmiştir. Adalet Yürüyüşüne de Melek Anne’nin haklı talebine omuz vermem gerektiğini hissettiğim için gittim. Sonrasında birkaç gün evden çıkamadım tedbiren. Çünkü yoğun saldırılar, tehditler vardı. İsim vererek hedef gösterme vardı.
KOMİSYONDAN RED ALDIM
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ameliyathane ve strelizasyonda görevliydim. 1 Nisan 2018’de 696 sayılı KHK ile ihraç edildim. “Yasal yollar açık, gidin hakkınızı arayın” dediler. Ben de o gün bugündür hakkımı arıyorum. İdare Mahkemesinden ve OHAL Komisyonundan red kararı aldım. İstinaf Mahkemesine başvurmayı düşünüyorum ama gelişmeler neyi gösterir bundan sonraki süreçte bize o hak tanınır mı, geri döner miyiz, bu konuda emin değilim. Çünkü bana yapılan tamamen siyasi bir linçti.
Bizim aslında kimseyle bağlantımızın olmadığını çok iyi biliyorlar. Benim sosyalist olmam, İlyas abimin de sistemin dışında bir insan olması nedeniyle yapıldığına inandığım için mücadelem nereye varır, sonuç ne olur inanın ben de çok iyi bilemiyorum.
HASTANEDE ÇOK SEVİLEN BİR İNSANDIM
Ben hastanede çok sevilen, teşekkür belgeleri olan, sürekli takdir edilen bir insandım. Erkenden işime giden, steril makinalarının testlerini yapan, ameliyat odalarını hazırlayan bir insandım. Hocalar tarafından da çok sevilirdim. İhraç olduğumda kimse inanamadı. Hala ne gerekçesini söylediler, ne işime iade ettiler, ne de sonuç verdiler, sürünceme de bekliyorum.
Bizler şuna inanmıştık. Devlet suçun varsa seni cezalandırır ama suçun yoksa senin ekmeğinle oynamaz. Yani bana neden kast etsin ki, ben ne yaptım ki düşüncesi kafamı zorladı. Daha sonra şunu düşündüm, hayır böyle olmayacak. Ortada bir sürü hukuksuzluk var. Bu bana sıçradı bir şekilde. Öyleyse ne yapmam lazım, haklıyım, haklılığımla mücadele etmem lazım.
DEVLET BENİ NEDEN ATTI?
Kalktım Ankara’ya gittim.1,5 ay, kışın Ankara’da soğuklarda, hastane koridorlarında yatarak, arkadaşlarımın, dostlarımın yardımıyla bazen misafirhanelerde kalarak Meclis’te, Sağlık Bakanlığında, Adliye’de, Adalet Bakanlığında muhatap aradım. En azından bir gerekçe öğreneyim diye. Yani ben neden ihraç edildim, benim ne suçum vardı, ben devletime ne yaptım. Biz kamuda çalıştığımız için sürekli güvenlik soruşturması geçiren, sabıka kaydı sürekli takip edilen insanlarız. Benim hiçbir şeyim yok ki, beni neden attılar diye sordum. Kimlerle görüştüysem KHK işin içine girdiğinde insanlar sus pus oluyorlar. İnsanlar duvar gibi oluyor, o duvarın arkasına geçemiyorsunuz. Hiçbir somut bilgi alamıyorsunuz. Yani yaşadığım süreç buydu.
Daha sonra İstanbul KHK’lılar Platformu oluşturuldu. Ben de onun içinde yerimi aldım. Yeniden işimize, ekmeğimize, ailemize dönebilmek, sağlıklı bir gelecek kurabilmek için mücadele veriyoruz. İstanbul KHK’lılar platformu ayağımızda potin, sırtımıza gocuk, başımızda çatı. Birbirimizle dayanışarak, o komün kültürünü yeniden geliştirerek birbirimizi var etmeye çalışıyoruz. İnanın bana, 3,5-4 yıldır bu ülkede KHK soru var. Ve şimdiye kadar hiçbir KHK’lı taşkınlık yapmadı. Sadece haklarını savundu, haklarını aradı. Bunların görülmesi lazım.
 
KHK’NIN NE DEMEK OLDUĞUNU TOPLUMUN HAFIZASINA KAZIYORUZ
Bir defa toplum KHK’nın ne demek olduğunu bilmiyordu. Biz toplumun hafızasına KHK’nın ne olduğunu kazımaya çalışıyoruz, görünür olmaya, farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Yani bu toplumun ezberini bozmaya çalışıyoruz. Çünkü devlet bize siz teröristsiniz dedi. İnsanların kafasında bir getto oluşturdu, bizi de o gettoların içinde koydu. Biz bunu değiştirmekle mükellefiz. Sokaktaki insan bizim terörist olmadığımızı, bu ülkeye yıllarca emek veren insanlar olduğumuzu bilmeli.
Bunların içerisinde profesörler, akademisyenler, doktorlar, öğretmenler, güvenlik güçleri, askerler, sağlık çalışanları, yani anlatamayacağım kadar büyük bir kesimin içinden çıkmış büyük büyük beyinler var. Bu ülkeyi ihya edecek insanlar var, bu işten mağdur olanlar ve toplum bunu bilmiyor. Ben KHK’lıyım dediğimde başka bir şey zannediyor. İkincisi muhalefet olmamız lazım. Bu hukuksuzluk karşısında sesimizi duyurabilmek için bir çatıya ihtiyacımız var.
AĞAÇ KÖKÜ YİYORUZ
İş olarak hiçbir şey yapmıyoruz, ağaç kökü yiyoruz. Bize dayatılan şey bu. Biliyorsunuz bize bunu layık gördüler. Ağaç kökü yesinler dediler. Ben hasta ve yaşlı bakım sertifikası sahibiyim. MEB ve Halk Eğitim Merkezi tarafından verilmiş resmi belgem var. Bu tarz işler olunca gidiyorum, yoksa dostlarımın arkadaşlarımın desteğiyle ayakta durmaya çalışıyorum. Bir şair der ki, “Ömür umuttan önce bitmeli” Biz her türlü umuda sarılmak zorundayız. Her türlü umuda da sarılıyoruz. İnsanların ağzından çıkacak iki kelimeye bakıyoruz. Bir arkadaşım bana para gönderecekti. Çocuğu korkutmuşlar, demişler ki, ya sen ne yapıyorsun, onun hesabına para gönderirsen başın belaya girer. Düşünebiliyor musunuz yaşadıklarımızı.
DÖNDÜĞÜME PİŞMANIM
1989 yılında Avrupa’ya gittim ama hiç kendimi Avrupalı olarak görmedim. Dil öğrenmek gibi bir kaygım da olmadı. Bir kültür derneğinde çalıştım ama hep yurduma döneceğim günü hayal ettim ve döndüm. Şimdi pişman mısın deseler, evet pişmanım. 1989’daki geliş sebebim tiyatroydu. Çok da teklif aldım ama 7,5 yıl kaldıktan sonra döndüm. Fakat şimdi tekrar gitmeyi düşünüyorum. Uluslararası yaşlı bakım sertifikam var. Avrupa’da çok ihtiyaç olduğunu da biliyorum. Ayrıca tiyatro geçmişim var, zorlanacağımı zannetmiyorum. Ülkemin yarınlarının aydınlık olacağına inanıyorum. Bu umudumu korumak istiyorum. İçerideki, dışarıdaki bütün dostlarımızı KHK’lılara karşı duyarlı olmaya davet ediyorum.
Vahap Salman, İlyas Salman ve Talat Bulut


23 Şubat 2020 Pazar

AYM Sevgi Sezer için ‘yaşam tehlikesi yok’ dedi, doktor kanser ilacı verdi

23 Şubat 2020
Yaşam hakkı ihlal edildiği gerekçesiyle AYM’ye başvuran hasta tutuklu Sevgi Sezer’in başvurusu reddedildi. 3 gün önce tekrar hastaneye götürülen Sezer’e doktor ise kanser hastalarının kullandığı ağrı kesici verdi.

26 Şubat 2018’den bu yana Giresun Cezaevinde bulunan hasta tutuklu Sevgi Sezer için Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru reddedildi. Sırtındaki damarın içinde bulunan 9X5 cm’lik tümör nedeniyle ağrı çeken ve yürümekte dahi zorlanan Sezer için 11 Aralık 2019’da yaşam hakkı ihlal edildiği gerekçe gösterilerek Anayasa Mahkemesine (AYM) başvuru yapılmıştı. 
Giresun Cezaevi ile yazışma yaparak bir sonuca vardıklarını belirten AYM, 20 Aralık 2019 tarihinde verdiği kararında şöyle dedi:

“Başvuru dosyasında bilgiler ve ilgili kurum tarafından Anayasa Mahkemesine gönderilen bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun sağlık hizmetlerine erişim imkanına sahip olduğu, ceza infaz kurumunda tutulmasının yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike oluşturduğuna dair bilgi veya bulgunun olmadığı anlaşılmıştır.”

Geçtiğimiz perşembe günü (20 Şubat 2020) Giresun’dan tekrar Samsun Tıp Fakültesi Hastanesine götürülen Sevgi Sezer’e ise doktorlar, “Artık bizim yapabileceğimiz bir şey yok, ameliyat yapılması gerekir. Ama o da riskli.” dedi. Ağrıları için kanser hastalarının kullandığı ilaç verildi.


ABLAM İYİ DEĞİL, AİHM’NE BAŞVURACAĞIZ
Sevgi Sezer’in kızkardeşi Özge Sezer ablasıyla hastane dönüşünden sonra yaptıkları son görüşü anlattı, sağlık durumu hakkında bilgi verdi. AYM’nin kararına anlam veremediklerini ifade eden Özge Sezer, ablasının iyi olmadığını belirterek artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuracaklarını söyledi:

“20 Şubat 2020 Perşembe günü ablam Sevgi Sezer ile kapalı görüş yapabilmek için Samsun’dan Giresun’a doğru yola çıktım. Öğrendim ki ablamı hastaneye Samsun’a getirmişler. Görüş iptal oldu. Sonraki gün gitmek için savcıdan izin aldım. Normalde 45 dakikalık görüşümüz olması gerekirken 30 dakika görüştürüldüm. Ablam hastanede yaşadıklarını anlattı.

1.5 yıldır geldiği Girişimsel Radyoloji bölümündeki doktoru ablama kendi bölümüyle alakalı bir durumunun kalmadığını, tümörün yanında oluşan havuzda biriken kanın durduğunu, daha birikmediğini ve tümörünün büyümediğini söyleyip artık ameliyat olması gerektiğini belirtmiş ve Göğüs Cerrahisi bölümüne sevk etmiş.


AMELİYAT RİSKLİ
Oradaki doktor böyle vakalarla çok karşılaşmadıklarını ve böyle bir ameliyatı her doktorun yapmak isteyeceği bir ameliyat olmadığını yine de alanında uzman doktora sorup yapıp yapmayacağını anlatmış. Ve ablama ‘Bu ameliyatı yaparım ama çok riskli. Ameliyat sırasında olabilecek reaksiyona karşı kanama çok olur ve tüp tüp kan gerekebilir ve bu tümörü kazıdığımda bir yere sıçrama ihtimali de olabilir bu tümörler sinsi olur.’ denilmiş. Ayrıca ameliyattan sonra kolunu kullanamama ihtimali de sözkonusu. En kötü ihtimal buraya yazarken bile elim gitmiyor,masada kalabilirsin demişler.
KANSER HASTALARINA VERİLEN İLACI KULLANIYOR
Zaten cezaevi şartlarının bu ameliyata uygun olmadığını ve bu tümörün bu hale gelmesinin tamamen stres ve sıkıntıya bağlı olduğunu da bizzat doktor söylüyor. Ablam da cezaevindeyken ameliyat olmak istemiyor zaten. Peki ameliyat olana kadar ne yapacak? Onun için de Algoloji bölümüne gönderilmiş. Ağrılarını hissetmemesi için ilaç vermiş oradaki doktor ve bu ilacı verirken ‘bu ilacı kanser hastalarına veriyorum’ demiş. AYM hayati tehlike yok diyor. Doktorlar ablama kanser hastalarının kullandığı ilacı veriyor.”
TÜMÖR DAMARIN İÇİNDE
Cemaat soruşturmaları kapsamında 26 Şubat 2018’de tutuklanan sınıf öğretmeni Sevgi Sezer, kısa bir süre sonra sırtında oluşan ağrı ve şişkinlik şikayetiyle önce Giresun Prof. Dr. A. İlhan Özdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildi. Burada ameliyat edilmesi riskli bulununca Samsun 19 Mayıs Tıp Fakültesi Hastanesine gönderildi.

Samsun-Giresun arasındaki yaklaşık 3 saatlik yolu hasta haliyle defalarca kez gidip gelmek zorunda kalan Sezer’e 9 ay sonra Vemöz Malformasyon adı verilen hastalık teşhisi konuldu. Sezer, sırtındaki damarın içinde bulunan ve en son 9×5 cm olan tümör ile cezaevi ortamında ağrı çekerek yaşamaya mecbur bırakılıyor.



21 Şubat 2020 Cuma

Hamile tutuklu Elif Tuğral bu sabah doğum yaptı: Oğlumu kucağıma aldım...

21 Şubat 2020 
Hamileliğinin son dört ayını cezaevinde geçiren Elif Tuğral, bu sabah oğlu Vehbi Enes’i dünyaya getirdi. Tuğral doğuma başında 8-10 asker ve gardiyanla girdi.

5 aylık hamileyken tutuklanıp İzmir Şakran Cezaevine gönderilen Elif Tuğral bu sabah 10.30’da İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesinde doğum yaptı. Bir erkek çocuk dünyaya getiren Tuğral’ın ve bebeğinin sağlık durumu henüz bilinmiyor. Başında yaklaşık 8-10 askerle asker ve gardiyan ile doğuma giren Tuğral’a annesinin refakat edebilmesi için savcılığa izin başvurusu yapıldı.

Oğlunu kucağına alan baba Nuri Tuğral, “Oğlumu kucağıma aldım. Sağlıklı görünüyordu. Eşimi henüz göremedim. Tahliyesi konusunda yetkililerin gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum” dedi.

Ev hanımı Tuğral’ın Hilmi adından bir erkek çocuğu daha bulunuyor. Cemaat soruşturmaları kapsamında 10 Ekim 2019’da tutuklanan Elif Tuğral, İzmir 15. Ağır Ceza Mahkemesince 6 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Halen Şakran Cezaevinde tutuklu bulunan Tuğral’ın dosyası İstinaf’ta bulunuyor.




Elif Tuğral ve ailesi, bir görüş gününde. Ocak 2020.