30 Mayıs 2019 Perşembe

Cezaevinde akıl sağlığını kaybeden öğretmen Harun Karateke yine Bakırköy’e yatırılamadı

30 Mayıs 2019 
Cezaevinde akıl sağlığını kaybeden, Bakırköy’de yer yok diye geri hapishaneye gönderilen öğretmen Harun Karateke, dün tekrar Bakırköy’e gönderildi, tekrar yer yok dendi.

Cezaevinde akıl sağlığı kaybeden Harun Karateke, durumu ciddi olmasına rağmen yer yok diye iki haftadır hastaneye yatırılamıyor. 8 aydır bulunduğu Bolu T Tipi Cezaevi yönetimi tarafından dün ikinci kez Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne götürülen Karateke, yer yok diye, tekrar cezaevine götürüldü. İki haftada aynı durum ikinci kez gerçekleşti.

5275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu’na göre hasta tutuklularla ilgili maddeler açık olmasına rağmen genç öğretmen Harun Karateke, tedavisine başlanması gerekirken sürgün gibi yollarda gezdiriliyor.

TEDAVİYE BAŞLANSA DÜZELECEK GİBİ AMA…

Cezaevi Savcılığı’ndan ellerine bugün bir dilekçenin ulaştığını ve doktor kurulu ile Adli Tıp raporlarının Ramazan Bayramı’ndan sonrasına kaldığını söyleyen ablası Sümeyra Karateke Çetin: “Bugün (30 Mayıs 2019) telefon görüşmemiz vardı Harun ile. İstanbul’a gittiğinin farkındaydı ama anlattıkları doğru mu orasını bilmiyorum. Verdiği cevaplar çocuk gibi hemen üzülüyor, hemen mutlu oluyor. Biraz daha iyiydi ama. İlk defa salı günkü açık görüşte 45 dakika kaldı yanımızda. Aslında tedavisine başlansa düzelecek gibi ama düzeni yok. Bugün revirden savcının dilekçesi geldi. Bayramdan sonraki pazartesi rapor için uğraşacağız diyorlar. Kardeşim hastalanalı 1 ay oldu bugün. Doktor raporlarının bitmesi daha 15 gün sürermiş, sonra Adli Tıp süreci.. Yani bir ay daha önümüzde bizi bekleyen bir süreç var. Eğer Adli Tıp onaylarsa tahliye edilebilecek kardeşim. Durumu ortada ama ne olacağını bilmiyoruz” dedi.



28 Mayıs 2019 Salı

Genç öğretmen cezaevinde akıl sağlığını kaybetti, Bakırköy’de yer yok diye koğuşuna geri götürüldü

28 Mayıs 2019 
İki yıldır tutuklu bulunan ve üç kez cezaevi değiştirilen İngilizce öğretmeni Harun Karateke akıl sağlığını kaybetti. Bakırköy'de yer yok diye koğuşuna geri götürülen, kendini duvarlara çarpan, ailesini tanımayan ve 3 yaşında bir çocuk gibi konuşan genç öğretmenin hazin hikayesi...


Cemaat soruşturmaları kapsamında Mart 2017'de tutuklanan ve üyelikten 7,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Harun Karateke (27), cezaevinde akıl sağlığını kaybetti. Önce Bipolar teşhisi konulan Karateke'ye, geçen hafta Bolu Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde şizofren teşhisi konuldu.

8 aydır Bolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan Karateke, cezaevi yönetimi tarafından 20 Mayıs 2019 pazartesi günü Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne götürüldü. Hastanede yer olmadığı için aynı gün akşam cezaevine geri getirildi.

Bu hafta tekrar Bakırköy'e sevk edilmesi beklenen gencecik bir öğretmen, sağlık durumu ortadayken tahliye edilmek yerine, iki yıldır cezaevi aracının içinde oradan oraya dolaştırılıyor.

CİMER'E, SAVCILIĞA DİLEKÇE VERDİK

Üniversiteden yeni mezun olan ve çok kısa bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra tutuklanan Harun Karateke'nin ailesi oldukça endişeli. Ablası Sümeyra Karateke Çetin, doğru ve sağlıklı bilgi alamadıklarını, herkesin başka bir şey söylediğini ifade etti ve "Geçen hafta Cezaevi Savcılığı'na dilekçe verdik. Kardeşimin akli dengesinin yerinde olmadığını, kendine, etrafına zarar verdiğini, tedavi edilmesi gerektiğini belirttik. İşlemlere hemen başlarız dediler. 21 Mayıs Salı günü için de size haber veririz dediler. Ama herhangi bir gelişme olmadı. CİMER'e de dilekçe verdik" dedi.

2014'te Konya Erbakan Üniversitesi İngilizce Öğretmenliğini bitiren Kareteke, bir yıl KPSS'ye hazırlandı. Bu süreçte 'AKP tarafından kapatılmayan' özel bir okulda öğretmenlik yaptı. 2017 Ocak ayında askere gittiğinde tutuklandı. 100 kişinin ismini veren bir tanığın ifadesinde adı geçtiği için tutuklanan Karateke, 400 kişiyle birlikte Konya Çatı Davası'nda yargılanıyordu.

Harun Karateke, cezaevine girmeden önce, 25 yaşındayken.



Karateke, Konya 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, Meram ilçesindeki Fatih Sultan Mehmet Spor Salonu'nda, Nisan 2018'de görülen son duruşmada kendini şöyle savunmuştu:

"Ben ByLock kullanmadım. ByLock raporlarının çelişkili olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet Savcılığından gelen ilk raporda ByLock tespit edilemediği belirtilmişken, ilgili mütalaada aksi yönde ifadeler yer alıyor." Genç öğretmenin dosyası şu an İstinaf Mahkemesi'nde.

Üç yaşında bir çocuk gibi konuşan, kendine zarar verebilen Harun Karateke, görüş günlerinde yanına oturan ailesini fark etmiyor.

Eşi Süleyman Çetin'in kardeşiyle aynı cezaevinde bulunduğunu ve iç görüş yaptıklarını belirten Sümeyra Karateke Çetin, "En son geçen cuma görüşmüşler. Moralimizi bozmamak için bize daha iyi olduğunu söylüyor. Yarım saat konuşmuşlar. Tarihi sormuş Harun, Ramazan'ın kaçındayız demiş. Dün revirden bilgi aldık, her gün iğne yapıp ilaç verdiklerini söylediler." ifadelerini kullandı.

Süleyman-Sümeyra Çetin ve oğulları, Bolu T Tipi Cezaevi.



HER ŞEY ÜST ÜSTE GELDİ

Bolu T Tipi Kapalı Cezaevine sevk edildikten sonra sağlık durumu biraz düzelen Harun Karateke'nin son bir ayda, birdenbire akıl sağlığını yitirmesine en büyük etken, aile olarak yaşadıkları sıkıntılar ve hastalığının başladığı yer olan Konya Cezaevi'nin ağır şartları gösteriliyor.

35 yıllık evli olan, ev hanımı Hatice ile emekli Veli Karateke'nin 4 çocuğu bulunuyor. Raziye (32), Hüseyin (30), Sümeyra (28) ve Harun (27). Çekirdek ailede 6 kişi, dayıların da bulunduğu geniş ailede 14 kişi, hiçbir hukuki dayanağı olmayan nedenlerle soruşturma geçirmiş. Baba Veli Karateke de bir süre cezaevinde kalmış. Kendisi de matematik öğretmeni olan Sümeyra Karateke Çetin ailece yaşadıklarını şöyle anlattı:

Hatice-Veli Karateke'nin Sümeyra ve Harun dışında 2 çocuğu daha bulunuyor.






KARDEŞİM HASSAS BİRİ, BİZE HEP DESTEK OLURDU

Kardeşim iyi olduğu zamanlarda bize destek olurdu. Hassas bir kişiliği var. Ama her şey üst üste geldi. 24 Nisan 2019'da benim mahkemem bitti, abimin mahkemesi başladı. Abim benim mahkememden birkaç gün önce iki gözaltına alındı. Malatya Turgut Özal Üniversitesi'nde asistandı abim. Yüksel lisansını bitirmiş, doktoraya başlamıştı.

ABİMİN ÜZERİNE FABRİKA CAMI DEVRİLDİ

Üniversite kapatılınca işsiz kaldı. Bir fabrikada iş buldu ama orada üzerine fabrika camı devrildi. Omurgası kırıldı. Ameliyat oldu, platin ve vida takıldı, 6 ay yattı ancak bu kadar toparlayabildi. Şimdi iyi ama bir işte çalışamıyor. Doktoru, ağrılar ara ara olur, dinlenmen gerekiyor, ömür boyu çekebilirsin dedi. Abimin kazası üniversite kapanıp işsiz kaldığı için oldu biraz da. O kazadan sağ çıkmasının bir mucize olduğunu söylüyorlar.

Ben de 2016'dan beri işsizim. Eşimle birlikte aynı okulda matematik öğretmeniydik. Ama ben çocuktan dolayı ara ara çalıştım. Eşim de daha sonra tutuklandı. Benzer sebeplerden 9 yıl 4 ay ceza verdiler. Başka hiçbir delil olmadığı halde sadece öğretmenlik sigortamdan dolayı bana da 2 yıl bir ay ceza verdiler. İkimizin de dosyası İstinaf'ta.

Abim hasta ve ameliyatlı, çocuğu var, benim durumum belli zaten hepsi birleşince bunları çok kafasına takmış Harun. Koğuş arkadaşları 'sürekli sizi düşünüyor' dediler. 'Nasılsın' diye sorduğumda da hep 'Sizi düşünüyorum' diye cevap veriyor."

Harın Karateke, annesi Hatice, babası Veli Karateke ile Konya Cezaevinde. 

DAHA 25 YAŞINDAYKEN TUTUKLANDI

Kardeşim Mart 2017'de tutuklandığında daha 25 yaşındaydı. Birkaç ay sonra haziran, temmuz gibi rahatsızlandı. Daha önce böyle bir hastalığı yoktu. Bir anda titreme geliyor, ayılıyor, kitlenip kalıyor. İlk başta doktor epilepsi olabilir demişti. Sonrasında Bipolar denildi. Cezaevinde Bipolar tedavisi gördü.

KENDİNE ZARAR VEREBİLİR

Bipolarda bir depresyon, bir de mani dönemi oluyor. Mani döneminde çok enerjik kardeşim, kendine zarar verebiliyor. Uyumuyor, sürekli konuşuyor, koşuyor, kendini atabiliyor. Beş dakika önce depresyonda ise beş dakika sonra o enerjik dönemi yaşayabiliyor. Yani ne yapacağı belli değil.

3 YAŞINDAKİ BİR ÇOCUK GİBİ


Harun Karateke, Bolu Cezaevinde yeğeniyle.

Önce Konya E Tipi Cezaevindeydi. Cezaevinin ağır şartları da hastalanmasında etkili oldu. İlk koğuşunda 45 kişi kalıyorlardı. Bir tuvalet, bir banyo vardı. Havalandırmaya, bahçe gibi olan o küçük yere çıkmaya iki günde bir hakkınız var. O da dakikayla. Tuvalete, banyoya sırayla gitmek zorundasınız, liste yapılıyor. Sıcak su belirli günlerde vardı. Kapalı görüş 15 dakikaydı. Açık görüş de 2 ayda birdi. Bir sürü sıkıntı. Telefon günümüzde ancak 1-2 dakika konuşabiliyoruz. Harun yemek yedin mi diye soruyorum. 'Harun yemek yedi' diyor, 3 yaşındaki bir çocuk gibi konuşuyor.

HASTALIK RAPORLARINI MAHKEME DOSYASINA EKLEDİK AMA...

Kardeşimin hastalığı başladığı dönemde abim trafik kazası geçirdi. Ameliyat oldu. Sonra benim eşim tutuklandı. Kendisini ziyarete gidemedik. Onun verdiği sıkıntıyla hem de ailede olan diğer sıkıntılardan dolayı sanırım hastalığı arttı.

Yargılanma süreci başlayınca hastalığına dair raporları, ilaç kullandığını, belgeleri dosyasına eklemiştik. O dönemde Konya'da pilot bir uygulama başlamıştı. Birkaç koğuşu karıştırdılar, adli suçlularla diğer tutukluları aynı koğuşa koydular. 3-4 ay adli suçlularla kaldı. Sonra tekrar değiştirdiler.

Ceza alınca kardeşimi Konya'dan Kayseri Cezaevi'ne gönderdiler. Konya çok kalabalıktı, ceza alanları başka yerlere gönderiyorlardı. Ağustos'a kadar Kayseri'de kaldı. Annemler de benim yanımda olduğu için Kayseri'ye gidip gelmek zor oluyordu. Bu yüzden kardeşimin sevkini, yargılanması bittikten sonra Bolu T Tipi Cezaevi'ne istedik. 8 aydır burada. Aslında 8 aydır iyiydi Harun. Doktorlar ilaç kullanmasına gerek kalmadı demişti. Ama birkaç haftadır durumu kötü, gittikçe kötüleşiyor.

YANIMIZA OTURDU, BİZİ FARK ETMEDİ BİLE




19 Mayıs'taki açık görüşümüzde de iyiydi. İğne vurmuşlardı. Eli, kaşının üstü biraz mordu, yeşile dönmüştü. Kaşı patlamış, çarpmış herhalde bir yere. Yanımızda 5-10 dakika duruyor, sonra gidiyor. En son geçtiğimiz salı günü görüştük. Hiç iyi değildi. Kendinde değildi. Böyle bir şey beklemiyorduk. Yanımıza oturdu, bizi fark etmedi bile. Varmışız yokmuşuz... Bir ara 'Aa abla hoşgeldiniz' dedi, sonra kendine kendine bir şeyler konuşmaya başladı, tekrar 'Aa abla sen mi geldin' dedi.

FENALAŞTI, KENDİNİ DUVARA ÇARPTI

Sonra fenalaştı, kendini duvara çarptı. Gardiyanlara sordum, bir sıkıntı mı oldu, kardeşim böyle değildi ne oldu diye. Onlar da fenalaştığını ve henüz doktorun görmediğini söylediler. Onun hakkında konuştuğumuzu anlayınca 'Ben gidiyorum' dedi kalkıp koşmaya başladı, 7-8 kişi tutmaya çalıştı, kendine bir şey yapacak diye. Koğuşa götürdüler. Revire götürülmesi lazım. Şu an doktor yok, psikiyatrist yok, revirde de kimse yok, yarına kadar bekleyeceğiz dediler. Tek başına koğuşa götürüp bıraktılar.

HERKES BAŞKA BİR ŞEY SÖYLÜYOR

Bilgi almaya gittik geçen hafta. Biz ilaçlarını veriyoruz, doktora götürüyoruz, yarın da doktora gidecek, daha fazla da bilgi veremeyiz, dediler. Revir görevlisi diyor ki, ilacını veriyoruz, içiriyoruz, hastanedeki doktor diyor ki, ilacını veriyorlar, ama Harun içmiyor. Koğuştakiler de diyor ki, ilacını vermiyorlar, Harun içmek istiyor, ilacı geldiğinde içiyor. Yani herkes başka bir şey söylüyor. Burada kalamaz diye rapor almak için başvurular yapıldı. Ancak Adli Tıp onay verirse tahliye olabilecek.


26 Mayıs 2019 Pazar

500 İslam eseri Çamlıca Camiine taşınsın mı taşınmasın mı?

26 Mayıs 2019 
Topkapı Sarayı dahil, Türkiye’nin en önemli müzelerinden eşsiz İslam eserleri, şeffaf olmayan bir süreçle Çamlıca Camii’ne taşınıyor. Uzmanların kaygıları büyük.



Kültür-sanat dünyası önümüzdeki günlerde daha da alevlenecek bir tartışmaya gebe. Projesi, inşası ve açılışıyla gündemden hiç düşmeyen Çamlıca Camiinin altına yapılan yeni İslam Medeniyetleri Müzesi, özellikle gelenekli sanatlar camiasını ikiye bölmüş durumda.

Kimi yeni bitmiş bir yapının rutubetli olacağını ve eserlerin buraya taşınmasını doğru bulmazken, bir kısmı da müze depolarında kaderlerine terk edilen eserlerin gün yüzüne çıkarılıp sergilenmesini savunuyor. En büyük tepki, birkaç gündür sosyal medya üzerinden müzenin küratörü Hasan Bülent Kahraman’a gösteriliyor.

Tartışma Kasım 2018’de Hürriyet’ten Ömer Erbil imzalı ‘İslam eserlerine yeni müze’ başlıklı haberden birkaç ay sonra başladı. Topkapı Sarayı Müzesi’ne bağlı olacak olan, 10 bin 600 metrekarelik alana sahip yeni müze için İstanbul ve Anadolu müzelerinden hat, tezhip, minyatür, elyazması eserler istendi.

İslam Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü, İslam Bilim Teknolojileri Müzesi ve Vakıf Hat Sanatları Müzesi ile Halı Müzesi’nden yaklaşık 500 eser seçildi. Yeri gelmişken belirtelim, 1984’te açılan Beyazıt’taki Vakıf Hat Sanatları Müzesi’nin kuruluş amacı o yıllarda camilerden çalınan nadide eserleri koruma altına almaktı.

Topkapı Sarayı Müzesi’nden bir yetkili de “Çamlıca Camiinin altında oluşturulacak müze koleksiyonunun üçte biri Topkapı Sarayı envanterinden oluşacak. Bu eserler arasında sadece Kutsal Emanetler’e ait eserler tercih edilmedi. Hemen her seksiyondan eser seçtik” açıklamasında bulundu.

Eserlerin taşınma fikrine önce, hat sanatı konusunda Türkiye’deki sayılı uzmanlardan biri olan Prof. Uğur Derman itiraz etti. Müzelerdeki İslam eserleriyle ilgili sorunlara dair bugüne kadar hiç konuşmayan, sessizliğini koruyan Derman, itirazını, kendisinden beklenmeyen bir dille, hem de TRT 2’de dile getirdi.

BU ESERLER ORAYA NASIL GİDER?

Yönetmen Görkem Yeltan’ın sunduğu Hayat Sanat programına Şubat 2019’da konuk olan Uğur Derman, gençliğinde Topkapı Sarayı’nda Seferli Koğuşu bulunduğunu, çok büyük olan bu koğuşun hat sanatına tahsis edildiğini ve saraydaki hatların burada rahatlıkla teşhir edildiğini söyledi ve şöyle devam etti:

“Sonra eserler kütüphanenin arkasındaki bir bölüme kaldırıldı ve çok küçüldü. Derken tamamen kaldırıldı. Hat sanatına ait eserler Topkapı Sarayı’na sergilenmeyecek de nerede sergilenecek. Çareler düşünüyorlar ama henüz kuvveden fiile çıkmış bir şey yok”.

Derman, o günlerde henüz öğrendiği eserlerin Çamlıca’ya taşınma fikrine ise şöyle muhalefet etti:

“İşittiğim kadarıyla Topkapı Sarayı’ndan pek çok eser, belki Türk İslam’dan da Çamlıca’da yeni yapılan caminin alt katında bir büyük müze açılıyor. Oraya götürülüyor. Ben buna o kadar muhalifim ki, bir kere yeni bitmiş bir bina muhakkak ki rutubet olacaktır. Bu eserler oraya nasıl gider? Efendim işte çaresine bakılıyormuş, nem ayarı yapılacakmış. Bütün bunlara rağmen öyle bir yerde bu serginin açılması beni cidden rahatsız ediyor.”

BANA ZATEN HİÇ SORAN YOK

Derman’ın bu sözlerini nasıl toparlayacağını bilemeyen Yeltan, “Belki sizin danışmanlığınızla, sizin sözlerinizle başka bir yere gidecektir diye umut etmek istiyorum” dese de Derman, “Hayır hayır bana zaten hiç soran yok” diye rahatsızlığını dillendirmeye devam etti. Sadece Derman değil, başkaları da rahatsız ama kol kırılır yen içinde kalır mantığıyla herkes kapı duvar pencere. 



Uğur Derman, gerek Topkapı, gerek Türk İslam Eserleri Müzesi, gerekse de Vakıf Hat Sanatları müzelerinin depolarında adeta çürümeye terk edilen eserleri çok iyi biliyor. Yıllardır oralara gire çıka birçok araştırma yaptı, kitap yazdı.

Bundan 5-6 sene öncesine kadar kendisine bu eserlerle ilgili koruma kollama çalışmaları yapılıp yapılmadığı sorulduğunda susmayı tercih ediyordu. Yıllarca MEB’in kitap satış yeri olarak kullanılan Cağaloğlu’ndaki 100 yıllık Hattatlar Medresesi hakkında, 2015’te kapsamlı bir kitap yazmasına rağmen, binanın atıl durumda olmasına, yıkılmaya, çürümeye terk edilmesine bile ses çıkarmamış, “Kültür Bakanlığı’nın bu konuda projesi var” demekle yetinmişti. Bildiğimiz kadarıyla hala bir şey yapılmadı.

Bina, uzunca bir süre MEB Devlet Kitapları Müdürlüğü Cağaloğlu Yayınevi tarafından kullanıldı.

Uğur Derman’ın İslam eserlerinin talihsizliğine şimdi sesini yükseltmesi iki şekilde yorumlanıyor.

İlki ‘yeni yapılan Çamlıca Camii büyük bir kültürel yıkımı da beraberinde getiriyor, Uğur hoca söylüyorsa ortada ciddi bir sorunda vardır’ şeklinde. İkincisi, artık kendisine fikri sorulmadığı için bu açıklamaların bir tür sitem, serzeniş olabileceği yönünde.

İDDİALAR DOĞRU DEĞİL! HAFTAYA AÇIKLAMA YAPILACAK

Yazar, akademisyen ve Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Bülent Kahraman ise  birkaç gündür kendisine yöneltilen eleştirilere, bürokrasiyi de iyi bilen biri olarak “Olabilir mi? Elbette doğru değil. Bir açıklama yapılacak haftaya. Çok teşekkürler” şeklinde cevap vermekle yetindi.

Topkapı Sarayı’nda çürümeye terk edilen eserlerden biri, 2013
Müze depolarında çürüyen hatlar, elyazması Kuran-ı Kerim’ler, tasnif olunmayan binlerce belge olduğu biliniyor. Piri Reis haritası, Sultan Abdülaziz’in 131 yıllık kanlı gömleği o depolardan çıktı. Bir kısmı restore edilen eserlerin akıbeti yıllardır konuşuluyor, yeni müze yapılıp orada sergileneceği söyleniyordu. Fakat bir gösteri ve şov merkezi haline dönüştürülen Çamlıca Camiinin altına taşınacağı kimsenin beklediği bir şey değildi.

17 yıllık iktidarları boyunca ecdad diye haykırıp ecdadının eserlerini koruyamayan bir iktidarın, İslam sanatlarına ya da modern sanatlara dair bir proje, müze geliştirememesi aslında sürpriz değil. Karşımızda kültür-sanatı iktidar kurma ‘aracı’ olarak gören, sanat ve sanatçıyla bir türlü geçinemeyen bir zihniyet bulunuyor. 31 Mart seçimlerinden sonra bu geçimsizlik bir kez daha kanıtlandı.

Daha dün akşam sanatçılara bir iftar veren Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yine kendisiyle aynı fikirde olmayan sanatçılara çatıp "Sanatçı sanatıyla sporcu sporuyla konuşur" dedi. Sanatıyla konuşanlar için ne yapıldı ya da sizi destekleyen sanatçılar ne yaptı? Yavuz Bingöl'ün polis korosu kurması hariç!

Erdoğan’ın aklına sanat tarihi deyince 'çanak çömlek', eser deyince 'ucube', sanatçı deyince 'bozuntu, dalkavuk' geliyor. 2018’de beton döktükleri Göbeklitepe’yi 2019’da ayağa kaldırma fikri de, Osmanlı Arşivlerini Cağaoğlu‘ndan, nemli ve su baskınlarının olduğu Kağıthane’ye taşımak da, tarihi hatların Çamlıca Camiine götürülmesi de kültür-sanatla kurulan böyle geçimsiz bir ilişkinin sonucu.

Önümüzdeki hafta nasıl bir açıklama yapılıp, konuya nasıl bir kılıf bulanacağı merakla bekleniyor.

Uğur Derman TRT 2'de katıldığı programın linki:
https://www.youtube.com/watch?v=76tCdhLQ9-o

24 Mayıs 2019 Cuma

Tutuklu hamile Hatice Şahnaz dün gece doğum yaptı

24 Mayıs 2019
3 haftalık hamileyken tutuklanan, sosyal medyadan yükselen tepkilere rağmen tahliye edilmeyen Hatice Şahnaz, dün gece doğum yaptı ve bebeğiyle hastanedeki mahkum odasına konuldu.
4 Eylül 2018’den bu yana Antalya Döşemealtı L Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu olan Hatice Şahnaz (28) dün gece doğum yaptı. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bulunan anne ve bebeğin sağlık durumu şimdilik iyi.

Jandarmalar eşliğinde refakatçisiz olarak doğum yapan Hatice Şahnaz, ardından bebeğiyle birlikte hastanedeki mahkum odasına kondu.

Bir kız çocuk dünyaya getiren Hatice Şahnaz, cezaevine girdiğinde 3 haftalık hamileydi. Hamile olduğunu cezaevinde öğrenen genç anne, hamilelik gibi zor bir süreci cezaevinde geçirdi. 3 kilo dünyaya gelen bebeğe Safiye adı verildi.

BABA HÜSEYİN ŞAHNAZ: “KIZIMI VE EŞİMİ CEZAEVİNE GÖNDERMEYİN”

Baba Hüseyin Şahnaz, “Dün gece saat 1-2 gibi doğum başlamış. Hastaneye getirmişler. Normal bir doğum yapmış eşim. Kızım Safiye’nin ve eşimin sağlık durumu şimdilik iyi. Ama eşimin psikolojisi biraz kötü. Çok fazla dikiş atıldığı ağrısı olduğu söyledi. Artık bu saatten sonra kanunların uygulanması istiyoruz. Eşimi ve kızımı cezaevine göndermeyin” dedi.

Bir ifadede adı geçtiği için tutuklanan Şahnaz’ın dosyası şu anda Yargıtay’da. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna göre hamile kadınlar gözaltına alınamaz, tutuklanamaz, ceza infazı da doğumdan itibaren 6 ay sonraya ertelenmesi gerekiyor.

5275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu'nun Madde 16/4'e göre;
hapis cezasının infazı, gebe olan veya do­ğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır.
Aynı kanunun 116. maddesine göre bu hüküm, tutukluları da kapsamaktadır.



HSYK’dan ihraç edilen hakimi Columbia Üniversitesi havada kaptı

24 Mayıs 2019 
Uluslararası hukuk alanında Japonya'dan doktoralı hakim Emrah Tanyıldızı KHK'yla ihraç edildi. Türkiye'de ne avukatlık yaptırıldı ne iş bulabildi. Colombia Üniversitesi dahil 8 üniversiteden kabul aldı. Bir beyin sürgünü hikayesi...


Türkiye'de büyük bir beyin göçü yaşanıyor. Yıllardır kendine yatırım yapan her meslek grubundan insan maruz kaldığı ötekileştirme sürecinden sonra ülkesini terk etti, ediyor.

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından Şubat 2017'de ihraç edilen hakim Emrah Tanyıldızı (39) hiçbir gerekçe gösterilmeden mesleğinden edildi, gözaltına alındı. Ülkesinde tutunmak için çok uğraştı. Türkiye Barolar Birliğinden avukatlık ruhsatı almasına rağmen yaptığı haksız ve hukuksuz uygulamalarla bu dönemde tarihe geçen Adalet Bakanlığı onu da iptal ettirdi.

Tanyıldızı yine yılmadı. Japonya'da uluslararası hukuk alanında doktora yapan Tanyıldızı bu kez akademisyen olmak için şansını denedi. Başta Bilgi Üniversitesi olmak üzere İstanbul'daki tüm özel üniversitelere başvurdu. Hepsinde öğretim üyesi olabilecek donanıma sahipken öğrenci olarak dahi kabul edilmedi.

Ve çareyi 11 yıl hakimlik yaptığı ülkesinden ayrılmakta buldu. Ekim 2018'de Meriç Nehri üzerinden önce Yunanistan'a, oradan da Amerika'ya geçen Tanyıldızı, ABD'de başvuru yaptığı 8 üniversiteden kısa bir sürede kabul aldı.

Fakat tercihi, haksızlığa maruz kalmış bir hukukçu olarak insan hakları hukukunda dünyada bir numaralı okul olarak gösterilen Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesinden yana. Kabul mektubu 15 Mayıs 2019'da eline geçen Tanyıldızı çok mutlu ama okuyabilmek için bir kampanya başlattı.

Emrah Tanyıldızı yaşadıklarını BOLD'a anlattı:

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Erzincanlıyım. Tipik bir Anadolu ailesinde büyüdüm. Babam memur, annem ev hanımı. Lise eğitimimi Ankara'da tamamladım. 2005'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. 2007'de Hakim ve Savcılar Sınavını geçerek göreve başladım. Şırnak ve Tekirdağ illerinde görev yaptım. En son 2016 Haziran'da İstanbul Büyükçekmece Adliyesine atanmıştım.

Japonya'da doktora yaptınız sanırım. O eğitimizden bahseder misiniz?


O dönemde Avrupa Birliği fonları ve Amerika’da ve başkaca birçok yerde burs imkânı vardı. 2011'de Japon Milli Eğitim Bakanlığından bir burs kazandım (Monbukagakusho) ve Kyushu Üniversitesi'nde Young Leaders’ Program adlı bir master programına kabul edildim. Özellikle hukukçulara hitap eden uluslararası hukuk programdı. Bir yıl için gitmiştim, doktoraya devam ettiğimden 4 yıla çıktı eğitim. Uluslararası hukuk ve devletlerin sorumluluğu üzerine çalıştım.

Emrah Tanyıldızı doktora mezuniyetinde, doktora öğrencileri adına mezuniyet konuşmasını yapmıştı.
Emrah Tanyıldızı doktora mezuniyetinde, doktora öğrencileri adına mezuniyet konuşmasını yapmıştı. Türkiye'ye ne zaman döndünüz?

2015 Ekim ayında Tekirdağ'a görevimin başına döndüm. 2016 Haziran'da İstanbul Büyükçekmece Adliyesine yeni tayin olmuştum. 15 Temmuz'dan kısa bir süre önce. Evde oturuyordum, evde televizyon olmadığı için darbe girişiminden haberim yoktu. Hatta çok ilginç bir şey anlatayım. Darbe haberini Japon bir arkadaşım arayıp söyledi, o zaman Türkiye'deydi kendisi.



Gözaltına alınan ilk hakimler arasında mıydınız?

İlk listede yoktum. 6 ay işime devam ettim. 2016 Aralık'ta bir listede adımı gördüm. Zaten gözaltına alındık. Çağlayan Adliyesinde üç gün gözaltında kaldık. 52 hakim ve savcıya operasyon yapılmıştı. Üç gün sonunda ifade verdik ve mahkeme hepimizi adli kontrolle serbest bıraktı.

Neden gözaltına alınmıştınız, iddia neydi?

Gerekçe ile ilgili hiçbir şey söylenmedi. Hiçbirimizin dosyası savcıda yoktu. İddia sunamadılar. O dönemde hakim ve savcı dosyalarının soruşturmasını Ankara Cumhuriyet Savcılığı yürütüyordu. İstanbul'a da oradaki hakim ve savcıları gözaltına alma talimatı veriyorlardı.




Peki ne zaman ihraç oldunuz?

Gözaltına alınınca açığa alınmıştık zaten. Üç ay sonra 2017'de Şubat'ta ihraç ettiler. Mesleğime geri dönmek istiyordum, çünkü vicdanım rahattı. Serbest kalınca HSYK'ya gittim. Ne oldu, neden diye öğrenmeye çalıştım ama muhatap bulamadık.

Başka bir iş bulabildiniz mi?

Avukatlık yapabilmek için İstanbul Barosu'na başvurdum. Şöyle bir kural var. Bizim meslekten ihracımız herhangi bir disiplin ya da cezai soruşturmaya dayanmıyor. Dolayısıyla hakimlik tecrübemiz olduğu için staj yapmadan direkt avukatlık yapabiliyoruz. Normalde baronun bizi kabul etmesi lazım. Ama İstanbul Barosu başvurumu reddetti. İhraç edildiğim için. İtiraz ettim. Türkiye Barolar Birliği'ne başvurdum. Barolar Birliği beni haklı buldu. Avukatlık ruhsatı verildi ve kısa bir süre İstanbul'da avukatlık yaptım. Tabi bu arada Adalet Bakanlığı boş durmuyor.

Niye ki, artık ihraç edildiniz, hala mı uğraşıyorlar?

Evet, İdare Mahkemesi'ne HSYK'dan ihraç edilen kişiler hakkında verilen ruhsatın iptaline ilişkin davalar açtılar. İdare Mahkemesi durdurma kararı verdi, avukatlık yapmamızı engelledi. Yüzlerce hakim avukatlık yapabilmek için aynı yolu denedi. Ama olmadı.



Böyle olunca siz de Türkiye'den ayrılmaya mı karar verdiniz?

Her ihraç edilen insan gibi ben de değişik işlerde çalıştım, özel dersler verdim, eşim de bir yerde iş buldu, hayatımızı öyle idame ettirmeye başladık. Avukatlığa ihraç olduktan ancak bir yıl sonra başvurabildim. Bu süreçte adliyeden tanıdığım arkadaşlarımın davalarını izlemeye gittim. Çok komik nedenlerle insanların hüküm aldığını, tutuklu kaldığını gördüm. Meslektaşlarımız acımasızca hücrelerde tutuluyorlardı. Sizin dosyanız güçlü olsa da, hakkınızda herhangi bir şey olmasa da bu bir işe yaramıyordu. Her kapımız çalındığında acaba polis mi geldi psikolojisiyle 1,5-2 yıl yaşadık. Acaba izleniyor muyum, hakkımızda hiç olmadık bir iddia çıkar mı korkusuyla yaşıyorduk. İkinci kez geldiklerinde bu kadar şanslı olamayabilirdik. Artık dayanılmaz bir hal alınca ayrılmaya karar verdik. Ekim 2018'de Meriç'ten geçip ayrıldık Türkiye'den.

Aslında Türkiye'de tutunmak için elinizden geleni yapmışsınız.

Evet hayata tutunmaya çalıştık. Gerek profesyonel gerekse de akademik olarak uzun yıllardır hukukçu kimliğimle memleketime hizmet ettim. Türkiye'de elimden geldiğince kendimi yetiştirmeye çalıştım, benim profilimde Türkiye'de hakim, savcı bulmanız zor. Akademik formasyonum, yaşadığımız tecrübe... Ama bunun kıymetinin bilinmemesi, bir zulme tesadüfen muhatap olma riski, onun dışında artık istediğim yaşamı bir daha hiç yaşayamayacağımı bilmek... Ben belki bunlara katlanırdım fakat ailemin katlanmasını istemedim. Akademisyenlikten kopmamak için İstanbul'da birçok özel üniversiteye başvurdum. Hoca olamadım ama öğrenci olayım düşüncesindeydim. Mesela Bilgi Üniversitesinde İnsan Hakları Yüksek Lisans Programına başvurdum. Ama öğrenci olarak bile kabul etmediler.


Onlar niye almadılar, ne sebep gösterdiler?

Yüzüme ya da cevap e-malinde öyle bir şey söylemiyorlar ama ihraç edildiğim için tabi. O üniversitelerde hoca olabilecek, ders verebilecek profildeydim. Bu da benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu.

Başvuruları sadece maille mi yaptınız, yüz yüze görüşme oldu mu?

Öncelikle CV'mi gönderdim, akademide görev almak istediğimi söyledim. Hemen geri dönüşler oldu. Buyrun gelin görüşelim dediler. Sonra ihraç edildiğimi söyleyince bir daha cevap alamadım. İstanbul'daki bütün özel üniversitelere başvurdum. Sonuç değişmedi.

Bilgi Üniversitesinde kiminle görüştünüz?

Bilgi Üniversitesinde yüksek lisans için öğrencilik mülakatımı yapanlar arasında Turgut Tarhanlı vardı. Birkaç ay sonra kendisi gözaltına alındı. Osman Kavala'nın dosyasıyla bağlantısı var diye. Ben şimdi Bilgi Üniversitesi beni kabul etmedi derken onları suçlamıyorum, bunu özellikle vurgulamak isterim. Anlıyorum herkesi, öyle bir korku iklimi oluşturuldu. Turgut Tarhanlı büyük bir hukukçudur. Görüşlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı, ama Türkiye'nin uluslararası hukuk alanında yetiştirdiği kıymetli insanlardan biridir.

Evli ve iki oğlu bulunan Emrah Tanyıldızı, ABD'de Türk bir hocadan özel ney dersleri de almaya başlamış.



Columbia Üniversitesi'ne kabulünüz nasıl oldu? Ne zaman yaptınız başvuruyu? Hemen mi cevap verdiler?

Kasım 2018'de ABD'ye geldik. ABD’de en iyiler listesindeki top 10-15 üniversiteye başvurdum. Aslında geç kalmıştım başvurular için. Durumu izah ettim, yeni geldiğimi, tekrar hızlı bir şekilde hukuka dönmek istediğimi söyledim, birçoğu kabul etti. Tüm aşamaları geçtikten sonra Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi İnsan Hakları Programına (LL.M.) kabul edildim.


Başka hangi üniversitelerden geri dönüş oldu?

Georgetown, Duke, Northwestern, UCLA, Minnesota, Fordham, Indiana University, UC Gould’dan kabul aldım. Columbia Üniversitesi insan hakları çalışmalarında dünyada bir numara olduğu için tercihim bu üniversiteden yana. Ama maalesef burs başvurularını kaçırdım. Columbia Üniversitesinde iki sömestri okuyacağım. Bunun için 67 bin dolar istiyorlar. Okulla halen görüşme halindeyim. İndirim almak için uğraşıyorum. Normalde toplam maliyeti 97 bin dolar okulun. Ama geri kalan miktarı yarı zamanlı işlerde çalışıp kendim tamamlayacağım.

Ve okuyabilmek için 'Emrah'ı Columbia'ya gönder' adlı bir kampanya başlattınız... 

Burada eğitim çok pahalı biliyorsunuz, devlet üniversitelerinin de ücretleri aşağı yukarı aynı. Columbia Üniversitesi insan hakları konusunda dünyada bir numaralı bir okul. O yüzden bu fırsatı kaçırmak istemiyorum. Buradan mezun olanlar Birleşmiş Milletler ve başkaca uluslararası kuruluşlarda rahatlıkla iş bulabiliyorlar. Ayrıca bu benim için sadece bir kariyer planı değil, haksızlığa uğramış bir hukukçu olarak hikayemin de insani boyutunu tüm dünyayla paylaşmak istiyorum. İnsan hakları üzerine yapacağım çalışmalarla elimden gelen katkıyı sunmaya çalışacağım. Columbia bu anlamda sesimi duyurabileceğim çok kritik bir platform olacak benim için.

EMRAH TANYILDIZI'NIN KABUL MEKTUBU 









İnsan hakları hukuku çalışmalarında Dünya’daki en iyi 10 okul listesi:
https://llm-guide.com/lists/top-llm-programs-by-speciality/top-10-llm-programs-for-human-rights-law

Emrah Tanyıldızı'nın kampanyası:
https://www.gofundme.com/t2vt3-send-emrah-to-columbia

Columbia Üniversitesi toplam masrafı gösteren ilgili tablo:
https://www.law.columbia.edu/admissions/graduate-legal-studies/tuition-fees-and-financial-aid





21 Mayıs 2019 Salı

Kanserden ölen tutuklu Doç. Özcerit’in kızı ve eşine gözaltı

21 Mayıs 2019 
Cezaevinde kanser olan, tedavi ettirilmeyip 4. evrede hastaneye gönderilen ve hayatını kaybeden Doç. Ahmet Turan Özerit'in kızı ve eşi sabah saatlerinde gözaltına alındı.


BOLD-Cezaevinde kanser olan ve daha sonra vefat eden Doç. Ahmet Turan Özcerit'in eşi Esra Özcerit (42) ve kızı Senanur Özcerit (19) Sakarya'daki evlerinde bu sabah gözaltına alındı.

18 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI, YABANCI ÖĞRENCİLER DE VAR

Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünde okuyan oğlu Sinan Özcerit (21), Bold Medya'ya yaptığı açıklamada, "Bugün 7.30'da polis evimize gelmiş, arama yapmışlar, telefonlara el koyup annem ve kızkardeşimi de almışlar. Aslında Sakarya'da gözaltına alınan 18 kişi var. İçlerinde kardeşimin yabancı uyruklu arkadaşları da bulunuyor. Avukatımız savcı ile görüştü, dosya hakkında bilgi alamadık. Neden gözaltına alındıklarını bilmiyoruz" dedi.



Sakarya Emniyet Müdürlüğü'ne götürülen Sakarya Üniversitesi Gazetecilik bölümü 2. sınıf öğrencisi Senanur Özcerit, evhanımı Esra Özcerit'in neden gözaltına alındığı henüz bilinmiyor.

Gözaltı haberini, Ahmet Turan Özcerit'e yapılan haksızlıkları başından beri takip eden TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu sosyal medya hesabından duyurdu.


DAHA NE YAŞATILMAK İSTENİYOR!

Ahmet Turan Özcerit'in büyük oğlu Sinan Özcerit de Twitter hesabından duyuru yaparak "Annem ve kız kardeşim sabah saatlerinde gözaltına alındı. Yaşadıklarımızın üstüne daha ne yaşatılmak isteniyor bilmiyorum ama artık çok yorulduk. Dualarınızı bekliyorum." dedi.


Sinan Özcerit daha sonra hesabından "Babam vefat ettiğinde taziye evine polis gönderip rahatsız etmiştiniz, şimdi de kardeşim yabancı uyruklu üniversite arkadaşlarını evimize iftara davet etti diye onları da gözaltına almışsınız. Biz zaten yandık ve yanıyoruz, bize dokunan herkesi de yakacak mısınız?" açıklamasını yaptı.


CEZAEVİNDE KANSER OLAN AHMET TURAN ÖZCERİT 4. EVREDE HASTANEYE GÖTÜRÜLMÜŞTÜ


12 Şubat 2018'de hayatını kaybeden Doç. Dr. Ahmet Turan Özcerit, KHK ile ihraç edilmeden ve tutuklanmadan önce Sakarya Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde görev yapıyordu.
Özcerit 14 ay tutuklu kaldığı Bandırma Cezaevinde kalın bağırsak kanserine yakalanmış ve hastaneye götürüldüğünde rahatsızlığının dördüncü evresine gelmiş, tedavisi için çok geç kalınmıştı. Özcerit, hastaneye götürüldüğünde tedavi adına yapılacak bir şey kalmamış ve kısa süre sonra hayata gözlerini yummuştu.
Özcerit'in Sinan ve Senanur dışında Dilara (17) ve Esat (9) adlı iki çocuğu daha bulunuyor.


20 Mayıs 2019 Pazartesi

Muhammed öğretmen hapse girmesin

20 Mayıs 2019 
2 yaşından beri koltuk değneğiyle yürüyebilen Muhammed Koşar'a savunması alınmadan Bank Asya'da hesabı var diye hapis cezası verildi. Sıkma börek kulübesiyle ailesini geçindiren Koşar, üç çocuğunu bırakıp hapishaneye girecek.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, dün gece sosyal medya hesabından Malcolm X'in meşhur bir sözünü paylaşarak adaletin peşinde olduğunu duyurdu. Oysa bakanlığı dönemi adaletsizlikten en çok şikayet edilen dönem oldu.

2 yaşındayken çocuk felci geçiren ve o günden beri koltuk değneği kullanan sınıf öğretmeni Muhammed Koşar (46), Bank Asya hesabı ve dernek üyeliği gerekçe gösterilerek, savunma dahi yapamadan 1 yıl 13 ay hapis cezasına çarptırıldı.

İstinaf Mahkemesi'ne savunmasını sunmasına, Bank Asya ile davalık olduğunu, hesap hareketlerindeki değişikliklerin miras paylaşımından kaynaklandığını ifade etmesine rağmen de sonuç değişmedi.


Üç çocuk babası Koşar, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 'terör örgütüne yardım'dan verdiği ceza, 15 Mayıs 2019'da onayladığı için bir-iki hafta içinde cezaevine girecek.

Hapse gireceğini, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun duyurduğu  Koşar, 1 Eylül 2016'da 672 sayılı KHK ile ihraç edilmişti.


























2010 yılında aldığı konut kredisinin dosya masrafı nedeniyle Bank Asya'yı dava eden Koşar, "2013 yılında banka ile karşılıklı davalık olduk. Destek verdiğim bir bankayı mahkemeye vermem veya beni mahkemeye veren bankayı desteklemem söz konusu olamaz" dedi.

EVİME YAKIN DİYE BANK ASYA'DA HESAP AÇTIM




Bank Asya'dan kredi çekme sebebinin bankanın eviyle okulu arasında olduğu için tercih ettiğini ifade eden Koşar şöyle devam etti: "Hem evime yakın diye, okulum ile ev arasında olması, bana kolaylık sağlaması, faizsiz olması, EFT, havale ücreti almaması gibi nedenlerle Bank Asya'da hesap açtım."

Mahkeme kararında Koşar'ın Bank Asya'ya talimatla para yatırdığı da iddia ediliyor. Bunun doğru olmadığını ifade eden Koşar, "Talimatla hareket etsem mahkemece belirtilen talimat tarihi olan 15.01.2014 değil de 3,5 ay sonra yatırayım! İlk duruşmadan sonra banka için bilirkişi istemişlerdi. Bilirkişi 2013 Aralık'tan itibaren hesabımı inceleyerek raporu hazırlamış. Oysa çok önceden açtırdığım bir hesaptı. 1999'dan beri kullanıyordum. Döviz altın alıp satıyordum, 2010'da konut kredisi çektim, 2015'te Mayıs'ta bitti. Bunlarla ilgili savunma dahi yapmadım." dedi.


MİRAS PARASI ÖRGÜTE YARDIM SAYILDI

2014 Mart ayının sonunda hesabındaki para artışının miras paylaşımıyla ilgili olduğunu belirten Koşar, "2012 yılında babamı kaybettik. Babamdan kalan bir ev vardı. O ev satıldı ve benim payıma 9 bin 500 TL düştü. Abim 25 Mart 2014'te o parayı hesabıma yatırdı. Ben de daha önceleri rutin olarak yaptığım gibi paramın değerlenmesi adına 26 Mart 2014'te vadeli hesaba yatırmamdan ibarettir. Daha sonra da maaşım artmış, haliyle azar azar da olsa birikim yapmaya başlamıştım. Birikim yapmış olduğum bu paralarla da 2015 Mart ayında otomobil siparişi verdim ve belli aralıklarla çekip 8 Mayıs 2015'te son taksidimi ödedim. Aynı işlemlerime bankaya TMSF el koyduktan sonra bile devam ettim. Hesabı kapatmadım. 15 Temmuz'dan sonra dahi hesabımın açıktı. Amacım bankaya destek olsa TMSF el koyduktan sonra hesabımı kapatırdım" ifadelerini kullandı.

19 YILLIK SINIF ÖĞRETMENİ








En son Adana Seyhan Atatürk İlkokulu'nda görev yapan Muhammed Koşar 19 yıllık sınıf öğretmeni. Evli ve 3 çocuğu var. En büyük kızı Betül 18, Azra 14, Fatih Burak 8 yaşında.

15 TEMMUZ'DA ANDIRIN'DA YAYLADAYDIM

15 Temmuz'da Andırın'da yaylada olduğunu söyleyen Koşar, "Olaylardan haberimiz yok, tv, radyo yok. Sela okununca haberimiz oldu. Birkaç gün sonra açığa alındık. Ben tebligatı alıp tekrar yaylaya çıktım. Bir hafta sonra dilekçe veririm diye Adana merkezdeki evime gittim. Kapı açılmadı, polis gelmiş, arama yapmışlar, sonra da anahtarı değiştirmişler, ben çilingir çağırdım. Evime öyle girdim." dedi.

Neden arama yaptıklarını öğrenmek için Adana KOM'a giden Koşar, burada gözaltına alındı ve Diyarbakır KOM'a götürüldü. İki gün nezarette kaldıktan sonra yargılaması devam etmek üzere Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakıldı. İlk mahkemesine SEGBİS ile bağlanan Koşar, ikinci mahkemesinde ceza aldı: "İkinci mahkemenin de öyle olacağını zannettim. 10 Temmuz 2018'de 9.30'da Diyarbakır'da görülecek duruşmaya yetişmem imkansızdı. Savunma yapamadan ceza verdiler."

MAHKEME KAPISI NEDİR BİLMİYORDUK



Ceza beş yıldan az olduğu için direkt cezaevine gireceğini ifade eden Koşar:
"Hafta içi muhtelemen tebligat gelir. Mahkeme kapısı nedir bilmiyorduk, yeni yeni öğreniyoruz. 3 çocuğum var, eşim ev hanımı, küçük bir kira gelirimiz, sağdan soldan yardımlarla geçiniyoruz. Bir mahalle arasında eşimle sıkma börek yapıp satıyorduk. Şimdi ben de gidersem hanım tek kalacak. Çocuklarımın üçü de okuyor. Biri üniversiteye hazırlanıyor lise sonda, diğeri lise sınavına hazırlanıyor. En küçüğü ikinci sınıfa gidiyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz."



GÜNÜM DOLMASINA RAĞMEN İHRAÇ OLDUĞUM İÇİN EMEKLİ EDİLMEDİM

Muhammed Koşar, emekliliği konusunda da bir hak ihlali ile karşı karşıya:

"Günüm dolmasına rağmen ihraç edildiğim için (dilekçe verdiğim tarihte iştirakçi olmadığım gerekçesiyle) emekliliğim SGK tarafından reddedildi. Mahkemeye başvurdum. İdare Mahkemesi beni haklı buldu, fakat SGK üst mahkemeye itiraz etti. Nasıl sonuçlanır bilemiyorum. Yani engellilere sıkıntı çıkarıyorlar. Sağlam insanlar günü dolduysa rahatça emekli olabiliyor. Engelliler, engel derecesine göre daha kısa sürede emekli oluyor. 15-18 yıl arasında. Fakat ihraç olduğumuz için sağlam insan kriterlerine göre işlem yapıyorlar. Ya 25 yılını ya da yaşını (en az 60) dolduracaksın diyorlar."