5 Temmuz 2017
Boşanmak
istediği eşinin 'Gülenci' şikayeti üzerine tutuklanan ve aylarca hapis
yatan gazeteci Tuba Kaya şartlı tahliye oldu. Kaya kızının velayeti için
yarın yeniden mahkemeye çıkıyor.
Tuba
Kaya, kızı Kübra ile cezaevinden çıktıktan sonra ilk kez geçtiğimiz
hafta sonu buluştu. Anne-kız özgürlüğün tadını çıkarabilmek için bütün
gün gezdiler, eğlendiler. Kaya, henüz ev hapsi süreci başlamadığı için
şimdilik evden çıkabiliyor. Ama yakında o da olmayacak.
On aydır Bursa Yenişehir Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Tuba
Kaya, 22 Haziran’da görülen mahkemeden sonra ev hapsi alarak tahliye
edildi. Kaya, suçsuzluğunu artık evinden dışarı çıkmayarak ispatlamaya
çalışacak.
27 yaşındaki genç gazeteci, çocuğunun gözü önünde hem fiziksel hem de
psikolojik şiddet uygulayan kocası, boşanma aşamasında ‘Bu da Gülen
cemaatinden’ diye ihbar ettiği için tutuklanmıştı. Kaya’nın boşanma ve
velayet davası ise yarın görülecek. Kızının velayetini geri alabilmek
için (mahkeme geçici olarak babaya vermişti) gün sayan Kaya, iki saat
süren ilk mahkemesindeki savunmasının ardından bir anne olarak
hissettiklerini ve evliliğinde yaşadıklarını yazdı.
Tuba Kaya: Silaha karşı bir anneyken silahlı terör örgütüne üye olmaktan yargılanıyorum
Cezaevi aracı, en arka 3 koltuğu hücreye çevrilmiş bir minibüstü;
ellerimiz cezaevinden çıkarken kelepçelendi, aracın hücresinde
dizlerimiz kapıya değecek kadar dar ve havasız bir ortamda adliyeye
geldik. O gün (22 Haziran 2017) mahkemesi olan 3 kişiydik; sağımda
uyuşturucuyla ilgili suçtan yargılanan bir Roman, solumda başka bir
koğuştan benim gibi iftiraya uğramış genç bir öğretmen hanım vardı.
Bursa Adliyesi kaç yıllıksa o kadar yıldır temizlenmemiş, pislik
içindeki daracık koridorlardan onlarca jandarma eşliğinde nezarete,
oradan da mahkeme salonunun tutuklu girişinin önüne geldik.
Karşılaştığım birçok insan ‘senin burada ne işin var, buraya hiç
yakışmıyorsun’ ifadeli bakışlarının arasında şaşkınlığını gizleyemedi,
ısrarla suçumu sordular, jandarmalar, mahkeme salonundaki tüm görevliler
hayret içinde yaşadıklarımı dinlediler…
Kesinlikle saygı duyulmayacak hale gelen, içinde kızımın ve benim
sağlıklı kalmamızın imkansız olduğu kötü evliliğimi bitirip, tüm hayal
kırıklığıma rağmen bebeğimle yeni bir hayat kurmaya çabalarken; hak
etmediğim çok şey yaşadım. Oyuncak silaha bile karşı bir anneyken
silahlı terör örgütüne üye olmaktan yargılanıyorum; terörist muamelesi
gördüm, nezaretlerde, sorgu odalarında, mahkemelerde, beton ve demirden
mündemiç koğuşlarda, cezaevi araçlarının hücrelerinde kelepçeli, zaman
zaman jandarmalar tarafından kolumdan sürüklenerek 10 ay cezaevi
koşullarında özgürlüğümden mahrum kaldım… Bunların hiçbiri, hiçbiri,
hiçbiri beni yavrumun bir gün annesiz kalması kadar üzmedi. Ben sadece
anneyim, örgüt üyesi değil.. Ve sadece kızımı geri istiyorum.
İCRA YOLUYLA KIZIMI GÖREBİLDİM
2.5 yaşında bir kız çocuğunu şiddet ortamından uzaklaştırmaya,
boşanma sürecinin etkilerinden korumaya çalışırken benden koparılması,
ekmek gibi su gibi bir ihtiyacı olduğu halde bir de annesizliği yaşaması
canımı çok yaktı. Elimden hiçbir şey gelmedi, kimsenin umurunda olmadı.
Polis baskınıyla evden çıkarken anneme teslim ettim onu, bir iki hafta
ailem aracılığıyla görüş günlerinde gördüm, ne tutuklanacağımı ne de
uzun süre kalacağımı düşünmediğim için bu sağlıksız ortamda yavrumu da
hapsetmek istemedim. Ancak eşimin şikayetiyle tutuklanmama rağmen bu
durum gerekçe gösterilerek geçici velayeti elimden alındı. 2 ay boyunca
hiç göremedim kızımı. Aile mahkemesinin kararıyla izin alındı, bu defa
cezaevi yönetimi yalnızca 10 dakika kapalı görüş hakkı tanıdı. Camın
arkasından bana sarılmak için o kadar çırpındı ki…
Babası, ayda 1 kez 35 dakika açık görüşlere dahi göndermediğinden
ailem icra yoluyla alarak binbir zahmetle kızımı görmemi sağladılar.
Çocuk yorgun ve şaşkın, ne bekleyeceğini bilmeden, ben ne söyleyeceğimi
bilemeden geçti dakikalar… Her gördüğümde biraz daha büyüyordu. Bu
şikayetin bir husumet olduğunu herkes biliyor, görüyor, ancak bir şey
yapamıyordu. Kendi yaşadıklarımı umursamadım ama ödemesi, suçlu olması
imkansız küçücük bir çocuğa düşen bu bedel çok ağırdı. Tüm dualarım
masum çocuklar için oldu. Ne yaptığını, nasıl uyuduğunu, ağladığında
kimin teselli ettiğini düşündüm. “Neden bu durumda annem yanımda değil?”
diye sorduğunu, boynunun nasıl büküldüğünü hissettim.
Çıkarıldığım mahkemede yaşadığımız şiddeti, kızımın en temel ihtiyacı
olan anne ilgi ve sevgisinden mahrum kalışını, vicdanen ve hukuken
suçsuz olduğumu anlattım. Salondaki herkes büyük bir şaşkınlıkla
dinledi. Adli kontrol hükümleriyle, denetimli serbestlik şartıyla
tahliye edildim. Tahliye olduğuma herkes çok sevindi ancak ben kızıma
kavuşamama endişesini üstümden atamıyorum. Kızımı şimdilik ayda 2 defa
görme hakkım var, prosedür gereği sosyal hizmet uzmanlarının raporuna
göre velayet kararı verilecek.
AYLAR SONRA ONU İLK KEZ UYUTTUM
Cezaevinden çıktıktan sonra kızımla geçtiğimiz hafta sonu
buluşabildik. Ailemle birlikte kaldığım evimize geldi. Aylar sonra ilk
defa uyuttum onu, ertesi gün götürüp bıraktık. Bir çılgınlığın ortasında
küçücük bir çocuk.. Ne oluyor? Neden oluyor? Anlatmak imkânsız.
Yarın ise velayet davası görülecek. Tutukluluk durumum kalkmış olsa
bile bazı uzman raporlarının beklenmesi gerekiyor. Her şeye rağmen, tüm
bu çılgınlığın içinde kendim için ve kızım için güçlü kalmak ve adalet
için mücadele etmek zorundayım.
BOŞANMA KARARINI, ŞİDDETE BOYUN
EĞEN BİR ANNE OLMAK İSTEMEDİĞİM İÇİN ALDIM
Eşim, kendi iftirasıyla gerçekleşen tutukluluğumu delil göstererek
2,5 yaşındaki kızımın velayetini talep ediyor, oysa benim suç işlediğime
dair hiçbir delili yok, kaldi ki en vahşi canlılar bile yavrularına
zarar verecek bir şey yapmıyor. Boşanma kararını, kızımın gözü önünde
saygısızlığa ve şiddete boyun eğen bir kadın, bir anne olmayı kabul
etmediğim için aldım. Elbette değer verdiğim eşimin, evliliğimin bu hale
geldiğini görmeye de dayanamadım.
Ben bugünlerde kızıma kavuşacağım günlerin hayalini kuruyorum, ancak
yargılamalar sırasında stresten bebeğini kaybeden arkadaşımın böyle bir
hayali dahi yok. “Anne” diye ağlayan üniversite öğrencilerinin sesleri
hâlâ kulaklarımda. Annesinin vefat ettiğinden haberi olmayan içerideki
başka bir arkadaşım ise aklımdam hiç çıkmıyor.
Halimi, halimizi bir kez anlatabilmek için bir yıla yakın bekledim.
Vefatının 42. yıldönümüne birkaç gün kala içimde, Nurettin Topçu’nun hep
o cümlesi yankılanıyor:
“Hayatımızı çekilmez bir yük haline koyan bu ahlâkî sefaletin tâ
içimizdeki müthiş manzarasını nasıl anlatalım: Sanki korkunç ve şerir
bir varlık, perdenin arkasındaki o iğrenç yüzlü ifrit etrafa
saldırıyor…”