1 Mayıs 2019 Çarşamba

Hücrede tek başına ölen Muzaffer Özcengiz’in 4 sayfalık dilekçesi: Nefes alamaz, hareket edemez, ayakta duramaz haldeyim

1 Mayıs 2019

58 yaşındaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Muzaffer Cengiz bir yıldır kaldığı Çorum Cezaevi 3 No'lu hücresinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Tıpkı Halime Gülsu gibi ölüme terk edilen Özcengiz, ölümünden 4 gün önce Çorum İnfaz Hakimliği'ne 4 sayfalık bir dilekçe yazdı.

Bir ifadede adı geçtiği için, cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan Özcengiz, dilekçesinde; iki yıldır tutuklu olduğunu, 28 Şubat 2018'den beri ise 'sorgusuz sualsiz, nedensiz niçinsiz' hücreye konulduğunu ifade ediyor, sağlık durumunu, hastalıklarını, doktorun söylediklerini tarih vererek detaylarıyla anlatıyor ve tek başına ihtiyaçlarını göremediği için normal koğuşa geçme talebinde bulunuyor.

12 yıl 6 ay hücre cezasına çarptırılan ve dosyası Yargıtay'da bulunan Özcengiz'in dilekçesi, adım adım nasıl ölüme gönderildiğini kanıtlıyor. Özcengiz'in ölümünü duyuran, insan hakları savunucusu, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun ifadesine göre bu normal bir ölüm değil, bir cinayet.

Muzaffer Özcengiz'in eşi Hamiyet Özcengiz de "İnsanlık bu kadar ucuz mu, hiç mi değerimiz yok. Biz bunları hak edecek ne yaptık?" diye soruyor.

En son 5 Nisan 2019'da cezaevi psikiyatristine görünen ve nezaketli üslûbuyla yönetime derdini anlatmaya çalışan Özcengiz'in dilekçesini kayıtlara geçmesi için yayınlıyoruz.

SORGUSUZ SUALSİZ TEK KİŞİLİK HÜCREYE KONULDUM


58 yaşındayım. İzmir'de öğretmenlik yaparken önce görevimden ihraç edildim. Akabinde tutuklanıp Çorum Kapalı Cezaevi'ne konuldum. 2 yılı aşkındır buradayım...

Bir yıl normal koğuşlarda kaldıktan sonra 28 Şubat 2018 tarihinde herhangi bir suç-ceza-neden-niçinsiz-sorgusuz-sualsiz tek kişilik hücre-odaya konuldum.

Hücreye konulduktan birkaç gün sonra kurum doktoru ile görüşme talebim karşılığında görüşmemiz gerçekleşti ve kronik sağlık sorunlarımın değerlendirilmesi neticesinde kurum doktorumuz hem bana hem de kurum müdürümüze mevcut durumumun kritik oluşu nedeniyle hücrede tek kişilik değil, normal koğuşta kalmaya devam etmem gerektiği ifade edildi, fakat kurum doktorumuzun bu olumsuz sağlık şartlarımı kurum Müdürümüze ifadesine karşılık değişen bir şey olmamıştır.

Hiper tansiyon, troid, şeker, prostat, bel, boyun fıtığı, ileri derecede işitme kaybı ve de son bir yıldır psikolojimin ileri derecede bozulmasından psikiyatri tedavisi de görüyorum.

5 Nisan Cuma (Tarih yanlış olmasın, kurum psikiyatri doktoru ayda bir gün geliyor, yanılıyorsam kurumdan öğrenilebilir) günü kurum psikiyatri doktoruna çıkarıldım, bir yılı aşkındır yaşadığım hem şahsi hem ailevi nedenlerim değerlendirildi. İlaçları kesmeden devam etmem gerektiği, her ay mutlaka kendisinin beni görmesi ve de muayene etmesi gerektiği, son olarak da mevcut hem sağlık hem de psikolojik sorunlarım nedeni ile tek kişilik oda-hücreden alınıp, normal çoklu koğuşa konmam gerektiği tarafıma ifade edildi.

HASTALIKLARIM VE İLAÇLARIM 1 İKEN 4'E ÇIKMIŞTIR



Aradan 17 gün geçti, bugün 22 Nisan 2019. Henüz durumumda bir iyileştirme olmamıştır.

29-11-2017 tarihinde Çankırı Ağır Ceza Mahkemesi Çorum Cezaevi yönetimine, şahsımla ilgili olarak orada herhangi bir terör faaliyeti, reklamı, eylemi, propagandası yapıp yapmadığımın tespit edilip bildirilmesi talebine karşılık Cezaevi Yönetimi Kurum Müdürü Mustafa YAŞAR imzalı cevabi yazıda, şahsımla ilgili yapılan tüm tetkik, inceleme ve araştırmalar neticesinde, bahis konusu kişinin herhangi bir eylemine, rastlanmamıştır diyerek 24-01-2018 tarihinde cevap veriliyor. Bu cevaptan tam bir ay sonra hücreye konuluyorum.

Şahsımın incelemeler neticesinde kurum, koğuş, oda ve de genel güvenliği sarsıcı, ihlal edici, hiçbir eylemine rastlanmadığı halde, suçsuz, nedensiz, cezasız, niçinsiz, hangi kanun, hangi mevzuat gereği bu durumdayım anlayabilmiş değilim.

* Kaldığımız şartlarda adına hücre denmese de hücre şartları uygulanmaktadır. 24 saatte sadece 1 saat oda, görüş saatinde avukat, doktor vb. çakışmalar durumunda o günkü havalandırmaya çıkma hakkımız yanmaktadır.

* Hiçbir sosyal faaliyete defalarca başvurmamıza rağmen katılamıyorum.

* Halı sahaya çıkma imkanı da aynı durumdadır. Haftada bir gün de olsa halı sahaya çıkma ortamı sağlanmadı.

* Hücrede mutfak bölümü olmadığı için yemek, bulaşık, temizlik işleri tuvaletteki el yıkama lavabosundan karşılanıyor.

* Kapalı alan fobim var, bunalıyor, sıkılıyor, kendime zarar vermekten endişe ediyorum.

* Cezevine gelmeden önce kronik sağlık sorunlarım var olup periyodik olarak doktor kontrolünde muayene ve tedavilerim devam etmekte idi. Buraya getirildikten sonra hastalıklarım ve kullandığım ilaçlarım 1 iken 4'e çıkmıştır.

* Cezaevinin genel yoğunluğundan ötürü zorunlu da olsa kurum doktoruna çıkılamamakta, hele hastaneye sevk aylar geçtiği halde gerçekleşmemektedir. Bundan dolayı her gün kötüye gitmekteyim.



HAYATIMI İDAME ETTİRMEK İÇİN BAŞKALARINI YARDIMINA İHTİYAÇ DUYUYORUM






* Zorunlu kullandığım ilaçlarımı haftalar-aylar geçmesine rağmen tedarik edememekteyim.

* Normal koğuşlara verilen bazı kantin malzemeleri bizlere verilmemekte olup, hiçbir neden sebep de aylardır ortaya konmamıştır. Örneklerim var. Kurum müdürlerimiz -tamam sorun yok verilsin demelerine karşılık 5 aydır verilmemektedir.  

* TV, internet, bilgisayar ortamından faydalandırılmıyoruz.

* Normal çok kişili koğuşta kalırken kronik hastalıklarımdan dolayı baş dönmesi, denge kaybı, tansiyon vb. ortak işlerde yemek, bulaşık, temizlik gibi oda ve koğuş arkadaşlarım yardımcı oluyor, sorunlarımı onların yardımı ile giderebiliyorum. Hücrede ise yemek, temizlik, bulaşık vb. tüm işleri sağlık sorunlarımdan dolayı yerine tek başıma getiremiyorum. Hayatımı gece gündüz her daim idame ettirmek için başkalarının yardımına ihtiyaç duyuyorum.

* Yaşam hakkımın elimden alınmaması gerektiğine bunun aksinin hem hukuki hem de vicdani sorumluluk gerektirdiğine, zira hem kronik sağlık sorunlarım dörde katlanmış hem de 58 yıldır yaşamadığım depresyon, psikiyatri hastası olmakla son bir yılı aşkındır tedrici intihara-ölüme sevk edildiğimi, bu konuda yazılı sözlü tüm başvurularım ve de haklı geçerli nedenlerime rağmen, duymazdan ve görmezden gelmek hangi kanunda hangi hukukta yazılıdır bilmek talep ediyorum.

28 Mart 2019 günü çok ciddi şekilde mide rahatsızlığı, spazmı geçirdim. 6 gün boyunca kurum doktor muayene talebime ancak 6 gün sonra cevap verildi. Nefes alamaz, hareket edemez, ayakta duramaz hale geldim.

Kurum doktorumuz 2 Nisan'da durumumu görünce hemen bu hastaya burada yapılacak bir şey yok deyip ambulans çağrılmasını, Çorum Devlet Hastanesi acil servisine kaldırılmamı talep ve gerçekleştirdi.

ACİLE KALDIRILDIM, DOKTORLAR NİÇİN BU KADAR GECİKTİN DEDİ



O gün ambulans ile acil servise kaldırıldım, muayene tetkiklerim neticesinde kanımın mikrop kaptığı ve de intaniye servisine götürülmem gerektiği ifade edilip cezaevine getirildim.

3 Nisan 2019 günü intaniye servisine ulaştırıldım. Orada da esaslı tetkik ve tahliller neticesinde kanımın mikrop kapması teşhisi kondu.

Hem acilde hem intaniye servisindeki doktorlar, niçin bu kadar geciktin, şimdiye kadar neredeydin, bu perişan hale gelinceye kadar neden bekledin sorunlarına muhatap oldum. Cezaevi şartlarının yoğunluğundan dolayı yaşadıklarım bunlardır.

Yaşadığım tüm bu kronik sağlık sorunlarım ve de psikiyatri hastalıklarım nedeni ile yalnız başıma hayatımı idame ettiremiyorum. Başkalarının yardımına gece gündüz her an ihtiyaç duyuyorum.

Yaşam şartlarım her geçen gün (bir kısmına parmak bastım) iyice kötüleşmekte ve ben kötüye doğru gitmekteyim.

Yaşam hakkımın elimden alınmaması, iyileştirilmesi için çoklu koğuşa alınmamı insaniyet namına talep ediyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim Efendim.

EŞİ H. ÖZCENGİZ: HİÇ Mİ DEĞERİMİZ YOK, BUNLARI HAK EDECEK NE YAPTIK!



"26 Nisan 2019 cuma sabahı saat 10.00'da bize haber geldi, vefatını öğrendik. 27 Nisan 2019'da ikindi vaktinden sonra defnedildi. Bizi psikolog bir beyefendi aradı, dedi ki, eşiniz rahatsızlandı. Hitit Üniversitesi Hastanesi'ne ambulansla gönderdik. Orayı arayın dediler. Aradık, oradan oraya bağlayıp durdular. Sonra evladıma 'Baban öldü, morga koyduk' dediler.

EKG ÇEKİLMESİ VE 24 SAAT HASTANEDE GÖZETİM ALTINDA TUTULMASI GEREKİYORDU

Çorbasını verdik, sayıma çıkmadı dediler. Eli kalbinde öylece gitti eşim. Zaten son bir aydır hiç iyi değildi. En son görüşte durumu kötüydü, aşırı zayıflamıştı, çökmüştü. Hastalıklardan dolayı çok sıkıntıdaydı. 4 Nisan'da yanına gittik. Ondan sonraki görüşmemizde, -her salı günü saat 11.00'de telefon görüşmemiz oluyordu- 'Mideden rahatsızlandım. Beni doktora götürdüler. Bana tetkikler yaptılar. Lütfen o tetkikleri e-devlet üzerinden çıkar ve bir doktora göster' dedi.Bir doktor tanıdığıma gösterebildim sadece. Değerleri çok yüksek dediler. Bu durum zaten kalp krizinin habercisiymiş. Normalde EKG çekilmesi ve 24 saat hastanede gözetim altında tutulması gerekiyormuş. Ama eşim bana hiç demedi hastanede kaldığını, tekrar getirip odama koydular dedi.

Geçen yıl şubattan beri hücredeydi. Çok zorlandı. Aşırı derece yüksek tansiyon hastasıydı. Aynı şey görümcemde de var, kayınpederimde de vardı. İki kere kanama geçirdi. Dışa vurdu, eğer içe vursaydı beyin kanaması geçirebilirdi. Biz bunu çok ifade ettik, çok dilekçe gönderdik. Sesimizi duyuramadık.

YEDİ KİŞİLİK KOĞUŞTA 45 KİŞİ KALIYORLARDI, EŞİM YERDE YATIYORDU



7 Nisan 2017'de tutuklandı eşim. Çankırı'da öğretmendi. Yemeyip içmeyip şikayet edenler olmuş. Çankırı'da Diyanet'e bağlı olarak din görevlisiydi ilk başta. Daha sonra öğretmen olmuştu. Şikayet edenler imamdı demiş. Artık o imamdır lafını nasıl anladılarsa... Apar topar İzmir'de Noter'de aldılar. Çankırı'da 7 gün gözaltında kaldı, sonra Çorum'a götürülmüştü.

7 ay kadar normal koğuşta durdu. 7 kişilik yerde 45 kişi kalıyorlardı ve eşim yerde yatıyordu. Sıcak su haftada bir gün veriliyordu. Kişi başına 10 dakika düşüyordu, bu 10 dakikada nasıl banyosunu yapacak, çamaşırını yıkayacak. İki tuvalet ve banyo varmış koğuşta. 7 ay sonra da hücreye koydular.

Neden hücreye konulduğunu sorduk, 'Geldiğinde de hücreye konulacaktı ama yer yoktu' dediler. Fakat sebebini söylemiyorlar. Ve sonra da mahkeme kararı çıkarılmış, 3 ay ara ile doktor kontrolü olacak ve hücrede kalacak diye.

Cenazesi, anne, baba hatta dedesiyle gelen öğrencileriyle doluydu. İki senedir hasrettik eşime. Çocuklarım babalarını göremiyordu. Çorum'a 12 saat git, 12 saat gel... Maddi manevi, her açıdan zordu. 13 yaşındaki kızım dün sabah tabutunda gördü babasını, otopsi yapılmış halde.

Eşim o hücreden çıktı ama daha orada benim bildiğim 9 insan daha var. Ve bunların içinde 25 yaşında, üniversiteyi yeni bitirmiş delikanlılar da bulunuyor. En son görüştüğümde eşim 6 altı gündür bahçe yüzü görmedik demişti. Kantin hakları bile sınırlı.

Bir radyosu vardı, şu anda elime geldi. Radyoyu arayıp ona selam gönderirdim. Kızımın sesini duyuruyordum. Telefon gününde çocuklar okulda olduğu için konuşamıyorlardı. Arayamadığımda 'Hanımcım neden selamını benden esirgedin' derdi. Halbuki düşmüyordu telefon, devamlı tuşlara bastığım için elimde kaldı bir gün telefon.

Yüksek tansiyon hastası, iç kulaktan ameliyatlı, bir kulağı duymuyordu, şeker var, mideden rahatsız, bir diz menisküslü, birine sıvı vermişlerdi, bel fıtığı, boyun fıtığı, prostat, hangi birini sayayım. Ve orada psikolojik tedavi görmeye başladı. Annesi içerideyken vefat etti. İki yılda çok çöktü eşim. Biz bunları hak etmedik. İnsanlık bu kadar ucuz mu, hiç mi değerimiz yok. Biz bunları hak edecek ne yaptık..."



5275 SAYILI İNFAZ KANUNU HASTALARLA İLGİLİ MADDELER

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunu’nun 16. maddesine göre “maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”

Madde 6’ya göre “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.”

Madde 2’ye göre ise “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz”.

5237 TÜRK CEZA KANUNU (TCK)’NA GÖRE HASTA TUTUKLULARIN TEDAVİSİNİ ENGELLEYEN KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUMLU TUTULABİLECEĞİ SUÇLAR

1) TCK 257
Kamu görevlisi (İnfaz/Cezaevi Savcısı, Müdür, İ. K. Memuru, Emri Veren) görevinin gereklerine aykırı hareket ederek “kişilerin mağduriyetine” sebep olursa GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA suçu oluşur.

2) TCK 94
Kamu görevlisi görevi nedeniyle bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına (hakaret vb) yol açacak davranışları gerçekleştirirse İŞKENCE SUÇU oluşur.

3) TCK 95
İşkence sonucunda mağdurun;
– Duyularından biri sürekli zayıflarsa,
– Yaşamı tehlikeye girerse
– İyileşmeyen bir hastalığa yakalanırsa ceza katlanır.

4) TCK 83

Bir icrai davranışta bulunmak yükümlülüğü bulunan kişilerin ihmali (ilaçlarına ulaşamaması, tedavinin herhangi bir şekilde engellenmesi) sonucunda ölüm gerçekleşirse ,ihmal suretiyle KASTEN ÖLDÜRME suçu oluşur.
– Mağdur ölürse ağırlaştırılmış hapis cezasına hükmolunur.

5) TCK 279
Kamu görevlisi bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eder veya gecikme gösterirse SUÇU BİLDİRMEME suçu oluşur.