28 Şubat 2019 Perşembe

Bu fotoğrafa iyi bakın: Bu 28 Şubat kimin?


28 Şubat 2019
Gördüğünüz fotoğraf, kısa süre önce Bursa Yenişehir Cezaevinde çekildi. Genç, yaşlı, bebekli, öğretmen, ev hanımı başörtülü tutsaklar… Aralarında 28 Şubat 1997 mağduru bir kamu çalışanı da bulunuyor. Yani 17 yıldır iktidarda olan, 28 Şubat'tan nasibini almış siyasal İslamcılar, bugün kendileri gibi 28 Şubat mağduru olan bir kadını ve nicesini, suçsuz olduğu halde, sanki 15 Temmuz darbesini bu kadınlar yapmış gibi hapsetmiş durumda. Peki o zaman 28 Şubat kimin?

Bugün 28 Şubat… Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) irtica ile mücadele gerekçesiyle 28 Şubat 1997’de aldığı başörtü yasağı kararının üzerinden 22 yıl geçti. Tarihe post modern darbe olarak geçen dönem, başta üniversite öğrencileri olmak üzere kamu kurumlarında görev yapan geniş kitleleri mağdur etti. Binlerce öğrenci üniversiteden atıldı, yine binlercesi ikna odalarında örtülerini açmaya zorlandı.

28 Şubat’ın simge fotoğraflarından biri olan bu kare Zeytinburnu İmam Hatip Lisesi bahçesinde, İbrahim Usta (Zaman) tarafından çekilmişti.
1998-2002 arasında 5 bin başörtülü kadın işten çıkarıldı, 10 bine yakını istifaya zorlandı. Örtülü kadınlar kamusal alandan ve eğitim hayatından dışlandı. O dönemde milletvekili seçilen Merve Kavakçı meclise alınmadı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, başörtülü bir kadının Meclis'e girdiğini görünce kürsünden seslenerek "Bu kadına haddini bildirin" dedi. 
 
Genç kızların hayalleri yarım kaldı. İmkanı olan ülkesini terk edip eğitim için Amerika’ya, Avrupa'ya gitti. Çevik Bir öncülüğünde kurulan Batı Çalışma Grubu binlerce kamu çalışanını, askeri fişledi, eşi başörtülü diye subaylar görevinden uzaklaştırıldı. Birçok kadın ise uğradığı baskıdan psikolojik dolayı tedavi gördü.

Bugün de başörtülü kadınlar mağdur… 22 yıl önce kadınların yaşadığı zulüm ve mağduriyet azalmadı, aksine katlanarak arttı. Bu kez başörtülü kadınlar, Hizmet Hareketi mensubu oldukları gerekçesiyle, bir fikri destekledikleri için 2,5 yıldır kitleler halinde tutuklanıyor. Yaşlı, genç, hamile, yeni doğum yapmış demeden…
 
        
Polis, doğum yapan kadınları hastane kapısında gözaltına almak için bekliyor. Doğum yapanlar kucağında bebeğiyle bir gün sonra tekrar cezaevine gönderiliyor. Karnı burnunda kadınlar 25-30 kişilik koğuşlarda yaşamak zorunda kalıyor. 5275 Sayılı Ceza İnfaz Kanununda hamile kadınlar tutuklanamaz, gözaltına alınamaz maddesi olmasına rağmen bunlar yapılıyor.  

Bank Asya’da hesap açmak, derneklere ya da sendikalara üye olmak ya da mesajlaşma programı Bylock kullanmak gibi akla hayale gelemeyecek sebeplerden dolayı binlerce kadın haksız, hukuksuz yere özgürlüğünden mahrum ediliyor. Eline silah almamış insanlar ‘terörist’ diye damgalanıyor. Örgüt üyesi ilan ediliyor. Toplumda ötekileştiriliyor, uzaklaştırılıyor, fişleniyor. Birçok kadın KHK ile işinden atıldı. Kimse onlara yeni iş vermiyor. Kimi de cezaevlerindeki kötü uygulamalar vesilesiyle ya da zorlandıkları sürgün yollarında hayatını kaybetti, kaybediyor. İşte onlardan birkaçı…

TUTUKLUYKEN İKİZ BEBEKLERİNİ KAYBEDEN BİR ANNE
Evhanımı Nurhayat Yıldız (28), 29 Ağustos 2016’da tutuklandığında 2,5 aylık hamileydi. Üç yıllık evliydi ve ikiz bekliyordu. Sinop Kapalı Cezaevi’ndeki 25 kişilik koğuşa konulduğunun 40. günü, hamileliğinin 19. haftasında bebeklerini kaybetti. İki günlük hastanede kaldıktan sonra tahliye edilmeyerek tekrar cezaevine gönderildi. Bebekler defin için aileye verilmesi uygun bulunmadı. Sinop Ağır Ceza Mahkemesi, 1,5 yıllık tutukluluğunun ardından Nurhayat Yıldız‘ı 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı, hala aynı cezaevinde bulunuyor.
ADIM ADIM ÖLÜME GÖNDERİLEN HASTA BİR ÖĞRETMEN
Sistemik LUPUS hastalığı olan İngilizce öğretmeni Halime Gülsu, ilaçları verilmediği ve tedavisi geciktirildiği için 28 Nisan 2018’de tutuklu bulunduğu Tarsus Cezaevi’nde hayatını kaybetti. Gülsu, mağdur ailelere yardım için içli köfte yapıp satan 80 kadın ile birlikte 5 Şubat 2018’de gözaltına alınmış, 20 Şubat’ta tutuklanmıştı. Defalarca istemesine, yazı yazmasına rağmen 15 günlük gözaltı sürecinde ilaçları verilmedi. Kardeşi sosyal medya üzerinden yetkililere ve kamuoyuna bunları duyurmaya çalıştı. Fakat kimse duymadı. Gülsu hapisteyken iki kez komaya girdi, bir defasında dili boğazına kaçtı, yine de tahliye edilmedi. 21 kişilik koğuşta durumu giderek ağırlaştı ve 28 Nisan 2018'de hayatını kaybetti.

BİMER’E MEKTUP YAZDI AMA…
Vefatından aylar sonra Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) yazdığı mektup ortaya çıktı. Mektupta ilaçlarını alabilmek için 2,5 aylık süreçte yaptığı girişimleri anlatan Gülsu’nun cümleleri, adım adım ölüme nasıl gönderildiğinin kanıtı: “20.04.2018 günü 112 acil servisten ambulans geldi. Ambulans görevlilere hastalığımı anlattığım halde tansiyonumu ve nabzımı ölçerek ‘inşallah bir şey olmaz diyerek’ beni koğuşuma geri gönderdiler. Hastalığım fiziki olarak bir etki göstermediği için cezaevinde görevli İKM’ler yalan söylediğimi düşünmekteler ve beni azarlamaktalar.”

EŞİ VE BEBEKLERİ GÖZÜNÜN ÖNÜNDE BOĞULAN BİR KADIN
Gülfem Yeni, Hizmet Hareketi mensubu olduğu için yaşadığı tutuklanma korkusu, toplumdan tecrit edilme, terörist olmakla damgalanmış, zorunlu sürgünün talihsiz isimlerinden sadece biri. 28 Temmuz 2018’de eşi Gökhan Yeni ve çocukları 8 aylık Nurbanu ile 2.5 yaşındaki Burhan'ı, Ayvalık’tan Midilli Adası’na geçmek üzere bindikleri bot alabora olunca kaybetti. Kendisi yüzme bilmediği halde boğulmadı ve yanlarına gelen bir yat tarafından kurtarıldı. Daha sonra gelen sahil güvenlik ekipleri tarafından hemen gözaltına alındı. Gözaltı sürecinde polisler tarafından ‘katilsin sen, çocuklarını sen öldürdün’ ithamlarına maruz kaldı.
BİZ DARBENİN NERESİNDEYDİK’
Cenazelerin kaldırılma süreci ayrı bir skandaldı. Bursa Belediyesi, Yeni ailesine Hizmet Hareketi’nden oldukları için cenaze aracı tahsis etmedi. Olay meclise taşınıp sosyal medyada çok tepki çekince Bursa Belediye Başkanı geri adım atmak zorunda kaldı. Yaşadıklarından sonra ‘insafa gelen mahkeme' tarafından adli kontrol ile serbest bırakılan Gülfem Yeni, birkaç ay sonra senarist Emine Bilgiç’e verdiği röportajda şöyle demişti:

"Benim bir ailem, bir evim ve içinde sevgiyle koşup oynayan çocuklarım vardı. Şİmdiyse geride ne ailem ne çocuklarım ne de yuvam kaldı. Geride kalakalan kendime mi yoksa yok yere hayatlarından olan eşimle çocuklarıma mı üzüleyim? Bazen isyan edesim geliyor. Allah aşkına biz bu darbenin neresindeydik!? Bize yargısız infaz yapanlar, iş vermeyenler, bizi dışlayanlar, aileleri ile sıcak yuvalarında yaşayanlar şunu unutmasınlar ki bir baba ailesine bakmak, yaşatmak için her şeyi göze alır. Bize de bu ülkede tek yol bırakıldı, o da kaçmaktı. Kendi ülkemizde ailecek yaşamak bize çok görüldü. Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın… Ve bugün… yarım kalan ikinci üniversiteme tekrar başladım. Şükür ki aileler beni her konuda destekliyorlar. Bir gün olur da üstümüzdeki ‘terörist’ damgası kalkarsa, tekrar çalışıp insanlara faydalı olmak isterim. Geleceğe dair maddi hiçbir beklentim yok. Umutlarım hep, ülke olarak huzurlu günler görmek üzerine kurulu…
EĞİTİM AŞKI VE OKUMA AZMİYLE DOLU BİR MEMUR
İzmir’de memur olarak görev yapan üç çocuk annesi Esma Uludağ (32), 29 Nisan 2018’de Yunanistan-Almanya yolunda hayatını kaybetti. Uludağ, 15 Temmuz’dan sonra 3 ay hapis yatıp denetimli serbestlikle tahliye oldu. KHK ile ihraç edilen eşi Mehmet Ali Uludağ için evlerine defalarca baskın yapıldı. Eşi de kendisi de aylarca birbirinden ayrı yaşadı. Baskılardan dolayı önce eşi Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra kendisi 3 çocuğu ile Yunanistan’a geçmeyi başardı. Eşi Almanya’da oturum almıştı. Birkaç hafta içerisinde aile birleşimi yapacaklardı. Ancak, Esma Uludağ’ın buna ömrü yetmedi.

KALBİ YAŞADIĞI ACILARA DAYANMADI
Esma Uludağ, kendisini eğitime adamış bir Hizmet Hareketi gönüllüsüydü. İki üniversite okudu, üç çocuğu olmasına rağmen ikinci üniversitesini birincilikle tamamladı. Önce 2007 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Bölümü’nü bitirdi. 2009’da Celal Bayar Üniversitesi’nde lisanüstü eğitimi gördü. Bu arada evlendi, memur oldu, anne oldu ama öğrencilikten kopmadı. Daha sonra Gediz Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu’nu kazandı. Bir yandan Karabağlar Kaymakamlığı’nda çalışıp eğitimini sürdürdü. Memurluğa ve anneliğe öğrenciliği ekleyen Esma Uludağ, derslerinde de üstün başarı elde etti, 4 üzerinden 3.89 not ortalamasıyla bölüm birincisi oldu. Diplomasını 8 yaşındaki oğlu Veli Said, 4 yaşındaki kızı Müşerref Zümra ve 38 günlük bebeği Ceyda ile beraber aldı. Fakat Esma Uludağ’un kalbi yaşadıkları acılara dayanmadı. Kalp krizi geçirerek Atina’da hayatını kaybetti.

Benzer acıları yaşamaya devam eden daha yüzlerce başörtülü kadın var Türkiye’de. 28 Şubat 1997 mağduru başörtülü kadınlar, 22 yıldır olduğu gibi bugün de kendilerine yapılan baskıyı, haksızlığı adaletsizliği anlatacaklar. Her biri sosyal medya hesabından fotoğraflarını paylaşacak, ‘o gün kimse yanımızda değildi' diye haykıracak, bu tarihi zulmü unutturmayacaklar. Unutturmasınlar da… 

O kadınların bir kısmı şimdi ya siyasette, ya gazeteci ya doktor ya avukat ya da başka bir işle meşgul. Fakat hepsi, 15 Temmuz bahane edilerek fikirlerinden dolayı, Hizmet Hareketi gönüllüsü oldukları için ya da kendi ifadeleriyle söylersek 'fetöcü' oldukları için bugün başörtülü kadınlara yapılan haksızlıkları, zulmü görmek, duymak istemiyor. ‘Hapse atılmışlarsa bir suçları vardır’ cümlesine sığınıyor, vicdanlarını rahatlatıp hiçbir şey yokmuş, olmamış gibi yaşıyorlar. Hıncını alamayıp oh olsun diyenler var.






28 Şubat’ın aktörlerinden Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, o karanlık günlerde dindarları ve özellikle başörtüsünü işaret ederek "İrtica PKK’dan daha büyük bir tehlike" demişti. 22 yıl sonra aynı açıklamayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Hizmet Hareketi Gönüllüleri’ni işaret ederek yaptı. Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat, 17 yıldır iktidarda olan ve başörtü mağduriyetini her fırsatta kullanan Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle sürüyor.

Meclis’te AKP’den 21 başörtülü milletvekili bulunuyor. Konya Milletvekili Leyla Şahin Usta, Tokat Milletvekili ve AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin, Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç gibi isimler, 28 Şubat mağduru oldukları için seçimlerde aday gösterilmişti. 

Leyla Şahin Usta, kısa bir süre önce 19 Ocak 2019'da "Türkiye'de insan hakları ihlalleri olduğunu söylemek aslında abesle iştigaldir. Sonuçta hukuk ve kanunlar herkes için geçerlidir. Türkiye bir hukuk devletidir." diyerek akla izana uygun olmayan bu açıklamasıyla artık mağdur değil, mağrur olduklarını kanıtladı. 

TC. Adalet Bakanlığı verilerine göre Cemaat soruşturmaları kapsamında hakkında soruşturma açılan kadın sayısı 103 bin 517. Aynı kapsamda adli işlem yapılan çocuk sayısı 2 bin 60. Yaklaşık 800 bebek anneleriyle birlikte hâlâ cezaevinde.
Gördüğünüz tarihî nitelik taşıyan yukarıdaki bu fotoğraf ise Bursa Yenişehir Cezaevinde 2018 yılının sonbaharında çekildi. Bir arkadaşım vesilesiyle ulaştığım bu fotoğrafa, elime geldiği ilk andan itibaren günlerce, defalarca baktım... Uzun zaman etkisinden kurtulamadım.  Hiçbirini tanımıyordum. Kim olduklarını, ne yaptıklarını, hiçbir şey bilmiyordum. Suçlarını merak ettim! 
Yüzlerindeki tebessüm ve dik duruşları kimseyi yanıltmasın, içeride eğlenmiyorlar. Cezaevinde değil de bir evde, kendi aralarında pastalarını yemiş, çaylarını içmiş gibi poz vermelerinin sebebi acılarını birbirlerine tutunarak azaltmak… Ve tabi ki imtihanın nereden geldiğini bilmenin mutmainliğini taşımak...
İsimlerini değil ama mesleklerini söyleyeyim. Aralarında doktor, öğretmen, mimar, ev hanımı, hemşire, akademisyen, bir de ikiz bebek sahibi bir anne var. Örgüt üyesi oldukları iddiasıyla tutuklanmışlardı. Ya banka hesabı, ye dernek üyeliği, ya gazete aboneliği ya da Bylock kullandıkları iddialarıyla yargılanıyordu. Yani bu kadınlar teröristti! 
Aralarında 28 Şubat’ta memurluktan atılan (adı ve görev yaptığı yer şimdilik bende saklı) bir kadın bile bulunuyor. Yani 28 Şubat 1997 yılında mağdur olan bir kadın, 17 yıldır iktidarda olan 28 Şubat mağdurları tarafından, hukuksuz bir şekilde, 15 Temmuz bahane edilerek, sanki darbeyi o yapmış gibi içeride tutuluyor... Kimine 9, kimine 7, kimine 6 yıl hapis cezası verilmiş üstelik. Peki o zaman bu 28 Şubat kimin?

13 Şubat 2019 Çarşamba

Gözaltında mide kanaması geçirdi, durumu ağır

13 Şubat 2019
Cemaat soruşturmaları önceki gün gözaltına alınan Veysi Demir mide kanaması geçirdi. Mardin Devlet Hastanesi’ne kaldırılan 41 yaşındaki Demir’in durumu ağırlaştı. Bugün Harran Tıp Fakültesi’ne sevk edilen Demir ile ailesine 2,5 yıldır yaşatılanlar insanlık tarihi açısından utanç verici.

Filiz-Veysi Demir çiftinin hayatı 9 Ağustos 2016’da alt üst oldu. Samsun İmam Hatip Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapan Filiz Demir, o gün evlerine polis geldiğinde üçüncü çocuğuna hamileydi. Doğuma 15 gün kalmıştı.

Sosyoloji öğretmeni Veysi Demir ise dershanelerde öğretmenlik yaptığı için 15 Temmuz 2016’dan çok önce işsiz kalmıştı. Bir perdecide satış elemanı olarak çalışıyordu.

9 AYLIK HAMİLE KADINI GÖZALTINA ALDILAR

Samsun Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nden (TEM) gelen polisler, 9 aylık hamile kadını gözaltına aldı. Kadın polisler, Filiz Demir’i iki hastaneye götürdü fakat hiçbir doktor, yasada bulunmasına rağmen “karnı burnunda bir kadın gözaltına alınamaz” diye rapor vermedi.

Demir geceyi nezarethanede geçirmek zorunda kaldı. Fakat sabahı edemedi. Gece sancısı tutunca hastaneye kaldırıldı ve adli kontrolle serbest bırakıldı. Şimdi 2,5 yaşında olan Ömer bir hafta sonra 17 Ağustos 2016’da dünyaya geldi.

Demir ailesinin evine polis ikinci kez 17 Ekim 2016 sabahında geldi. Bu kez Veysi Demir hakkında şikâyet vardı. Fakat Veysi Demir o gün evde yoktu. 11 Şubat 2019)'da gözaltına alınana kadar da bir daha evine gitmedi.

SAVCININ TALİMATIYLA KAPIMIZA GAZETE ASTILAR

Filiz Demir eşinin arandığı dönemde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Bir yıl boyunca evimize sabah-akşam polis geldi. Biz ne yaptık ki! Birdenbire içeri giriyorlardı. Çocuklar çok korkuyordu.

Bir gün asansörde okuldan dönen oğlum Necati (9) ile karşılaşmışlar. Çocuğu sıkıştırıp “Baban ile görüşüyor musunuz?” diye sorguya çekmişler. O yaştaki bir çocuğa bu yapılır mı? En son savcının talimatıyla kapımıza gazete astılar.”

SAVCI AYHAN DEMİR YEREL GAZETEYE İLAN VERMİŞ

Filiz Demir’in verdiği bilgiye göre şimdi Hatay’da görev yapan, o dönemin Aksaray Savcısı Ayhan Demir şikâyet üzerine yerel bir gazeteye ilan veriyor.

İlanın içeriğiyle ilgili Filiz Demir’in söyledikleri dehşet verici: “Gazetenin manşetinde 15 Temmuz’da şehit olmuş birinin fotoğrafı vardı. Şehidin ailesi ziyaret edilmiş ve röportaj yapılmıştı. Röportajın altına da eşim ve bir kişinin daha fotoğrafını kare çerçeveye alarak koymuşlardı. Altına doğum tarihini, anne ve babasının ismini ve ‘bu şahıs FETÖ/PYD örgütüne mensuptur, bu adreste ikamet etmektedir ve bütün varlığına el konulmuştur’ yazmışlardı.

İlanı Samsun Kalkanca karakolundan Şeref adlı bir polis memuru kapımıza getirdi. ‘Bunu Aksaray savcılığı bize gönderdi. Bir ay kapınızda asılı kalacak, sökerseniz hakkınızda yasal işlem yapılacak’ dedi. Üç ay öyle kaldı, sonra gelip aldılar.”

“BİRLİKTE AŞURE YAPIYORDUK” DİYE İHBAR ETMİŞLER

Filiz Demir, Samsun 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davalarında geçen yıl mart ayında beraat etti.

Bir ay önce de Bölge İstinaf Mahkemesinden beraat kararı geldi. Fakat İstinaf’ın savcısı itiraz ettiği için dosyası tekrar Yargıtay’a gönderildi. Hakkındaki suçlamalar Bank Asya’da hesabının bulunması, Aktif Eğitim Sendikası’na üye olması ve birkaç itirafçının “birlikte aşure yapıyorduk” diye ismini vermesinden ibaret.

Necati (9), Betül (4) ve Ömer (2,5) adında üç çocuğu bulunan Filiz Demir, geçim sıkıntısı yaşadığı için 2018 yılı eylül ayında çocuklarıyla birlikte memleketi Mardin'de döndü.

Eşi Veysi Demir hastalandığı için iki gün önce yanlarına gelince gözaltına alındı. Yaşadığı yoğun stres, tehdit ve baskı sonucu gözaltına alındıktan 3-4 saat sonra mide kanaması başlayan Veysi Demir, önce Mardin Devlet Hastanesi’ne, bugün de Harran Tıp Fakültesi’ne sevk edildi.

Durumu ciddiyetini koruyor. Eğer kanama durmazsa ameliyata alınacak. Demir, 2009’da askerdeyken dalak büyümesi teşhisi konulmuş ve 2010’da çürük raporu verilerek terhis edilmiş.

POLİS: AL BU KADINI, KÜLODUNA KADAR ARA!

Polisler sadece Veysi Demir’i değil, “Al bu kadını, içeriye götür. Kiloduna kadar ara.” emriyle eşini de aradı.

Filiz Demir, “Eşim geldiğinde ayakta duramıyordu, çok halsiz hissediyorum diyordu. Beti benzi atmış, sanki vücudunda kan kalmamış gibiydi. Bir şey yeyip içemedi. Ankara’ya doktora gidelim diye konuştuk. Dün öğlen kapı çaldı. Kapıyı açmam ile birlikte beni itmeleri bir oldu. 10 kişi birden içeri girdi. ‘Nerede o?’ diye bağırdılar. Eşim ‘hastayım bana dokunmayın’ dedi. Başındaki amir ‘ölüyorsun, hâlâ saklanıyorsun’ diyerek bağırdı.

Hakaret ve küfür ettiler. Avukatımızı aramamızı istemediler. Üstünü giymesine izin vermediler. ‘Konuş bak konuşmazsan biz seni konuşturmayı biliriz, çakal’ diye tehdit ettiler. Evin her yerini dağıttılar.

En küçük oğlum dünden beri ‘polis polis’ deyip ağlıyor. Kelepçe takacaklardı, itiraz edince öyle götürdüler. Akşam yanına gitmek için hazırlandığımda, saat 20:00 civarında aradılar.

Mide kanaması geçiriyormuş. Yoğun bakıma kaldırmışlar. Doktor ile görüştüm, durumunun ciddi olduğunu, hayati tehlikesinin devam ettiğini söyledi. Eşimin hastane fobisi var. Rahatlar diye düşündüm. Mardin Devlet Hastanesi’ne gittim, görüştürmediler. Endoskopi yapıldığını söylediler. Bugün de Harran’a sevk edildi.” dedi.

“BABAM KAPIMIZIN ÖNÜNDE ÖLDÜRÜLDÜ”


Filiz Demir’in babası Musa Sarıdağ 22 Eylül 2015’te Mardin Kızıltepe’de evinin kapısında öldürülmüş: “Babam devletçi biriydi. Lafını esirgemezdi kimseden. İki kişi kapıyı çalıyor ve babamı orada üç sessiz kurşunla öldürüyor. Kim yaptı bilmiyoruz, teröre kurban gitti babam.”




2 Şubat 2019 Cumartesi

Hamileyken tutuklandılar, doğum yaptırılıp tekrar cezaevine gönderildiler

2 Şubat 2016
İki farklı şehirde tutuklu iki kadın bugün doğum yaptı. Anne ve bebekleri doğumun ardından hapishaneye gönderildi. Tutuklu annelerden birini kocası hamileyken boşadı.

Yusuf Burak gözünü cezaevinde açan ve orada yaşamak zorunda kalan yüzlerce bebekten sadece biri.

Biri İstanbul’da, diğeri Erzurum’da tutuklu bulunan iki kadın peş peşe doğum yaptı ve ikisi de doğumdan bir gün sonra bebekleriyle birlikte tekrar cezaevine gönderildi.

Dün doğum yapan Şeyma Tekin* 1 günlük bebeği ile tekrar cezaevine gönderildi.

24 yaşında, henüz hayatının baharında olan Şeyma Tekin, 2017’de evlendi, 7 ay önce tutuklandı, 2 ay önce de boşanmak zorunda kaldı.

Tutuklandığında iki aylık hamile olan Tekin dün doğum yaptı ve bir günlük bebeğiyle tekrar 25 kişilik koğuşa gönderildi. Doktorların yaptığı ilk muayenede anne karnında iken yeterince beslenemeyen bebeğin (Yusuf Burak) fiziken zayıf kaldığı ve kalbinde üç delik olduğu teşhisi konuldu.

Anne ve bebeğin iyi bakılması gerektiği görüşüne rağmen tutukluluk devam ettirildi.

GECE YARISI HASTANEYE KALDIRILDI

Önceki gece saat 23:00 sularında Erzurum Nenehatun Kadın Doğum Hastanesi’ne götürülen Şeyma Tekin sabah 11:00’de bir erkek çocuk dünyaya getirdi.

Yusuf Burak ismi verilen bebek, annesiyle birlikte bugün tekrar Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuldu.

Şeyma Tekin, 24 Haziran 2018 Milletvekilliği Genel Seçimi’nin  yapıldığı gün, bir itirafçının ismini vermesi üzerine gözaltına alındı.

Bir gün nezarette kaldıktan sonra mahkemeye çıkarıldı ve sorgusunu yapan hâkimin “İsim ver, yoksa 10 yıl ceza alırsın.” tehditlerine maruz kaldı. “Ben kimseyi tanımıyorum.” deyince tutuklandı. 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan genç annenin dosyası şu anda İstinaf sürecinde.

KOCASI ÇEVRE BASKISI SEBEBİYLE BOŞADI

Bebeğiyle hapishaneye geri gönderilen Şeyma Tekin, gözaltına alınmadan kısa bir süre önce hamile olduğunu öğrendi. Ancak kocası hamile eşine destek olmak bir yana, çevre baskısı nedeniyle boşanma davası açtı.

Çevre baskısı ve tehditler sonucu; tutuklu bir kadınla evli olmak istemediğini belirten kocası, hapiste bulunan hamile eşini boşadı.

Şeyma Tekin’in babası Halil Tekin, Twitter hesabından tepkisini dile getirdi.
Halil Tekin, “Bize dün sabah 9:30’da haber verdiler, hemen gittik hastaneye, doğuma bile almadılar. Annesi akşam üzeri beş gibi gidebildi yanına. Benim bir kızım var. Gözümüzden sakındık, böyle oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nde adalet nasıl işliyor, ben anlamıyorum, ben cahil birisiyim. Ortaokul mezunuyum. Biz burada kırsalda yaşıyoruz. İsim vermeyle benim kızımı tutukladılar, bir şey sormadılar. Bu nasıl bir şey, ne diyeyim. Biz ne yaptık! Benim kızım lekesiz bir pamuk. Allah yardım etsin.” dedi.


Şeyma Tekin ve bebeği Yusuf Burak, doğumdan tam 28 gün sonra, 28 Şubat 2019’da tahliye edildiler. Şu anda Türkiye’de Erzurum’da yaşıyorlar. Tekin eşinden boşandı, babasının evine geri döndü. Yusuf Burak’ın velayetini geri aldı. Fakat cezaevi sürecinde yaşadıklarının hala atlatabilmiş değil. Tek başına evden çıkmaya, sokaklarda yürümeye korkuyor. Dışarı çıkmak istemiyor. İlk kez 28 Mayıs 2019’ta oğlu ile birlikte gezmeye gittiler.
15 Mayıs 2019, Yusuf Burak ve annesi.
Yusuf Burak 2 aylıkke.
 

Yusuf Burak 1 aylıkken, cezaevinden yeni çıktığında.


 BEYZA DEMİR VE BEBEĞİ BAKIRKÖY CEZAEVİ’NDE

Beyza Demir de bebeği ile hapishanede.

Üç ay önce eşi Emin Demir ile birlikte Edirne’de tutuklanan Beyza Demir de 29 Ocak’ta İstanbul’da Bakırköy civarındaki bir hastanede doğum yaptı ve iki gün hastanede kaldıktan sonra tekrar cezaevine gönderildi. 2013’te evlenen Beyza ve Emin Demir çifti öğretmendi ve özel sektörde öğretmenlik yapıyorlardı. Bir itirafçının isimlerini vermesi nedeniyle haklarında yakalama kararı vardı.

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalan Beyza Demir, Şeyma Tekin kadar şanslı değil.

14 Ocak 2019’da ilk mahkemesine çıkan Beyza Demir’e İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi örgüt üyeliğinden 7 yıl 6 ay ceza verdi.

Hala kızı Ceyda ile birlikte aynı cezaevinde tutuklu. Ceyda iki aylıkken tükürük bezinden mikrop kaptı ve ameliyat edildi. Annenin de sağlığı durumu kötü.

CEZA İNFAZ KANUNU ALENEN ÇİĞNENİYOR

Bir kadının en zor dönemi hamilelik süreci doğum ve lohusalık…

Herhangi bir sağlık sorunu olmasa bile 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun 16/4 maddesine göre doğum yapan hükümlü kadınların cezaları 6 ay ertelenmesi gerekiyor. Hamile kadınlar ise tutuklanamıyor.

Hizmet Hareketi’ne mensup olduğu için gözaltına alınan kadınlara bu kanun uygulanmıyor.