27 Nisan 2013 Cumartesi

Saraybosna Filarmoni Orkestrası Suriyeliler için çaldı

27 Nisan 2013

Saraybosna Filarmoni Orkestrası 17 Haziran 1994’te yanı başlarında olup biten savaşı görmezden gelen Avrupa’nın vicdanına Mozart’ın müziğiyle seslenmişti. Aynı orkestra önceki gün Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bu kez Suriye’deki zulme dikkat çekmek için çaldı. Sağır kalanlar duysun, artık bir şeyler yapılsın diye… 15 Mart 2011 Suriye’de zulmün başladığı tarih. Mart 2013’teyiz. Savaş iki yıldır devam ediyor. Ama hâlâ silahlar susmuş değil, kan akıyor. Sonuç 80 bin şehit…

Sahneye önce İstanbul Senfoni Orkestrası ile birlikte Bosnalı sanatçılar çıktı. Sanatçılar arasında şefle birlikte 1994’teki konserde çalan keman sanatçıları Zvezdana Patak, Korina  Stanboliç ve Blerim Bytyçi vardı. Ardından orkestra şefi Emir Nuhanoviç, çevirmen Dr. Bilgin Sait’le dinleyicilerin karşısındaydı. Nuhanoviç 20 yıl önce yaşadıklarını hatırlattıktan sonraki cümlesi, “Bir çocuğun gözyaşı tüm dünyanın zenginliğine bedeldir. Şu anda Suriye’de anneler kendi çocuklarını gömüyorlar.’’ oldu.

Ardında Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik sahnedeydi ve “İnsanlık hafızasının yeniden şekillendiği bu süreçte vicdana ve değişime çağıranların başında geliyoruz. Burada gördüğünüz gibi sanatın insanlık vicdanında makes bulan sesinin yanındayız. Bahsettiğim şey, Bosnalı çocuklarla buluşan Hamalı çocukların gözlerindeki umuttur. Bosnalı kadınlarla buluşan Halepli kadının bakışındaki öfkedir ve Şamlı bir babanın ellerindeki çaresizliktir.’’ dedi.
Konserin ikinci bölümünde Çağrı filminin müziği The Message ve 40 dakikalık son bölümde ise Beethoven’ın İnsanlığın Mücadele Zaferi adını verdiği 5. senfonisi çalındı.
Konser başladığında dinleyenleri bir sürpriz bekliyordu. Hasta babasını yatağında, annesini de onun başında bırakarak altı ay önce Suriye’den kaçıp ülkemize sığınan sanatçı Ali Moraly kemanıyla karşımızdaydı. Sanatçıyla kuliste konuştuğumuzda ilk söylediği “Suriye’deki sivil bir savaş değildir, insanların değişim isteğidir.” oluyor.

Konserin 7 dakikalık ilk bölümünde Moraly, Tomaso Albinoni’nin “Adagio in G-Minor” parçasını çaldı. Bu esere konserde yer verilmesi aslında çok anlamlı. Çünkü Bosna Savaşı devam ederken Emir Nuhanoviç’in çello sanatçısı bir arkadaşı, her gün saat 16.00’da sokağa çıkarak bir gün dağın başında, bir gün evin çatısında 20 dakika Adagio’yu çalıyor. Savaşın tam ortası, sokağa çıkma yasağı var, bir sanatçı canı pahasına çellosuyla savaşa, zulme meydan okuyor...

Saraybosna Filarmoni Orkestrası, Türkiye’ye ilk kez gelmiyor. 1995’te Filiz Ali yönetimindeki Cemal Reşit Rey Konser Salonu, açılışını bir dizi konserle yapmıştı. Konuklar arasında onlar da vardı, fakat o zaman yazar Beşir Ayvazoğlu’nun köşe yazısında bahsettiği gibi ‘ayıp etmiştik'

Saraybosna Filarmoni Orkestrası’na. Pazartesi akşamı konsere 15 dakika kala salonun boş olduğunu görünce ücretsiz bir konseri bile dolduramamanın hüznü çöktü üzerimize. Çok şükür saat 20.00’de doldu koltuklar, coştu dinleyenler...

 HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ


25 Nisan 2013 Perşembe

‘Batı müziğinin ustaları Doğu’dan beslendi’

25 Nisan 2013
İkinci sayısı önümüzdeki günlerde yayımlanacak olan ‘Müzik-Bilim Dergisi', Batılı müzisyenlerin Doğudan nasıl beslendiklerini ortaya çıkaran bir yayın. Derginin bilim kurulu başkanı Prof. Dr. Gülper Refiğ, “Wagner operalarının büyük bölümünde Batı'nın tek kurtuluş umudunun Doğu maneviyatında olduğu vurgulanır.” diyor. Refiğ'in, Mozart'ın meşhur Saraydan Kız Kaçırma operasına dair anlattıkları ise ezber bozuyor.

Batı’da birtakım aklı evvel insanlar var. Onlarda fikir var, izan var, akıl var, edep var. Her şey onlarda. Biz de ne öğrenirsek onlardan öğreniriz...” Ne yazık ki pek çoğumuz böyle bir kodla yetiştirildik. Batı’nın asıl kaynaklarını Doğu’dan aldığını ispatlayan hatırı sayılır çalışmalar olsa da kodlarımızın fabrika ayarlarını değiştirmek için almamız gereken yol uzun. Mimar Sinan Üniversitesi Müzikoloji Bölümü tarafından yayımlanan Müzik-Bilim Dergisi düşünce tarzımızı ters yüz eden bilimsel dergilerden biri. MSGSÜ Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gülper Refiğ’in başkanlığında, 10-15 kişilik doktora ve yüksek lisans öğrencisinin araştırmaları sonucunda hazırlanan dergi, Batılı müzisyenlerin Doğu’dan nasıl beslendiklerini ortaya koyan ezber bozucu bir içeriğe sahip. Derginin ilk sayısı geçen yıl sonbaharda yayımlandı, ikinci sayısı ise önümüzdeki günlerde çıkacak.

Gülper Refiğ’in ifadesiyle bugün kendine müzikolog diyen yüzlerce, binlerce profesör bulunuyor. Onların hepsi de müzik alanında pek çok iş ortaya çıkardı. ‘Peki biz ne yapacağız? Bu işleri taklit mi edeceğiz, yoksa yaşadığımız coğrafyanın kültür birikiminin farkına varıp etkilerini
mi araştıracağız?’ soruları Müzik-Bilim Dergisi’nin çıkmasına vesile olmuş. Refiğ, önceleri cüretkar bir hayalin peşinde olduğunu düşünse de nihayetinde hiç beklemedikleri ve bugüne kadar konuşulmayan, belki üstü örtülen gerçeklerle karşılaştıklarını ifade ediyor: “Batı’nın yazar, çizer ve sanatçılarının hepsi feyizlerini Doğu’dan, Osmanlı’dan, özellikle de Mevlana felsefesinden aldı. Bu hem acı bir gerçek hem de sevindirici.”

Peki Batılı müzisyenler araştırmalarında neler buldu? Mozart, Beethoven, Wagner, Schumann, Schubert, Brahms’a kadar hemen hepsinde bu etki, bu beslenme var. Sadi, Hafız, Şirazi ve Mevlana’nın eserleri 18. yüzyılda kendi dillerine tercüme edilince ‘kültür ve felsefe tsunamisine tutulan’ Gustav Mahler, Heinrich Heine gibi Alman şairler gazel tarzında şiirler, beyitler yazmışlar ve bu beyitler adı geçen müzisyenler tarafından bestelenmiş. Refiğ, “Şimdi söylediklerim çok şaşırtıcı gelecektir. Kimse de inanmak istemeyecektir. Fakat biz, bütün bunları Batılı düşünürlerin, profesörlerin makalelerinden öğreniyoruz.” dedikten sonra Mozart’ın asıl adı “Saraydan Aşırma” olan fakat “Saraydan Kız Kaçırma” olarak ünlenen operası ile ilgili bilgiler veriyor.

Aslında bu hikâyenin orijinali bir İngiliz oyunu, daha sonra aynı tarihlerde bir Alman şair de yazıyor ve hikâye değişe değişe Mozart dönemine kadar geliyor. Mozart, Müslüman Türkleri, Osmanlıları gaddar olarak gösteren hikâyeyi tamamen değiştiriyor. Hikayeye göre Selim Paşa’nın sarayında Avrupalı beyaz bir kız esirdir. Selim Paşa da kızın sevgilisi Belmonte’nin babasına bir zamanlar esir düşmüştür ve kendisine ne zulümler etmiştir. Hikayenin eski versiyonlarında Selim Paşa’nın herhangi bir aryası, tiradı yok. Mozart ise operanın sonunda Selim Paşa’ya bir tirad söylettiriyor: ‘Seni babana, hayatta mazluma, zor durumdaki insana gaddarlık ve zulüm etmek değil, şefkat ve merhamet göstermek insanlıktır demen için serbest bırakıyorum.’

Operada geçen ikinci konuşma şöyle: Belmonte, Selim Paşa’ya ‘Yüce efendimiz nasıl ödeyebilirim hakkınızı’ deyince Selim Paşa, ‘Sen benim yerimde olsan ne yapardın?’ diye soruyor: ‘Size dünyanın en büyük kötülüklerini yapardım.’ Cevap: ‘Eh belki burada insan olmayı öğrenmişsinizdir.’ Refiğ, “Mozart, Viyana’daki sarayda bir Doğuluya bunu söylettiriyor. Bütün bunları anlatmamın sebebi şu: Mozart, ünlü operasında Doğu bilgeliğini, adalet anlayışını korkusuzca över. Wagner operalarının büyük bölümünde Batı’ının tek kurtuluş umudunun Doğu’nun maneviyatında olduğu vurgulanır.” diyor. Refiğ, bu alandaki araştırmalarını dergide “Wagner’e Göre Batı Uygarlığı” başlıklı makalesinde ayrıntılı bir şekilde anlatıyor ve kaynaklarından biri olarak opera arihiyle ilgili çalışmalar yapan Ernest Krauzen’i gösteriyor.

Dergideki Bertan Rona’nın Polonyalı müzisyen Szymanowski’nin Üçüncü Senfonisinde Doğu Kültürünün Etkileri adlı makalesi de dikkate değer. Gecenin Şarkısı adlı 3. Senfoni, Mevlana’nın Farsça bir gazeli üzerine bestelediğini, ortaya konan belgelerden öğreniyoruz. Nazende Yılmaz tarafından araştırılan ‘Osmanlı Sarayı’nın Tiyatroları’ makalesi ayrı bir konu fakat, meraklısı için yeni bilgi ve belgeler sunuyor.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ


20 Nisan 2013 Cumartesi

'Büyük Doğu’ kapaklarındaki NECİP FAZIL

20 Nisan 2013 
Bu yıl mayıs, Necip Fazıl ayı olacak desek yeridir. Üstad, ölümünün 30. yılında pek çok şehirde farklı etkinliklerle anılacak. 9 Mayıs Perşembe günü İstanbul’da, Sefaköy Cennet Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek sempozyumda, onun adıyla özdeşleşen ‘Büyük Doğu’ dergisinin kapaklarındaki düşüncenin izleri sürülecek. ‘Büyük Doğu Kapakları’ sergisi ise aynı mekânda bir hafta açık kalacak.

“Gayesizim, telkinsizim, plansızım, hesapsızım, bilgisizim...” 8 Şubat 1946 yılında yayımlanan
Büyük Doğu dergisinin kapağında yazan bu kelimeler, günümüz insanını bile anlatmıyor mu? Başmuharrir Necip Fazıl Kısakürek önderliğinde, 1943’ten 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık olarak yayımlanan dergi, yayıncılık tarihimizde unutulmaz izler bıraktı. Özellikle Necip Fazıl’ın düşünme biçimini ve heyecanını yansıtan kapakları büyük ses getirdi. Dergi 16 kez kapandı, Necip Fazıl yazıları nedeniyle cezalar aldı. Gerek tek parti döneminde, gerekse Demokrat Parti zamanında yürüttüğü muhalefetle iktidarın tepkisi çekti. 13 Aralık 1946’da yayımlanan ‘Başımızda Kulak İstiyoruz’ başlıklı kapağı bu anlamda fenomen oldu. Çünkü Necil Fazıl Kısakürek’in kapaktaki ‘Devlet Reisinin Lisanından’ yazısı iktidarın hoşuna gitmeyecek şeylerden bahsediyordu: “Vatandaş! Benim heykelimi dikme! Eğer ortada temsil ettiğim, senin de inandığın bir fi kir varsa onun abidesini dik! Resmimi evlerin, toplantı yerlerinin, iş ve faaliyet çerçevelerinin ölü duvarlarına asıp ensenle seyretme! Seni kayırdığım, başa geçirdiğim zaman duyduğun nefsani haz yüzünden beni öğme!...”

BÜYÜK DOĞU KAPAKLARINDAKİ TARİH
Büyük Doğu’nun böyle daha nice kapakları var. İslami fi kir etrafında şekillenen kapakların bize göre en etkileyicileri Batı’nın Doğu’yu nasıl aşağıladığını anlatan ve bu bakış açısına tepki gösteren kapaklardı. Sefaköy Cennet Kültür Merkezi’nde 9 Mayıs’ta düzenlenecek sempozyumda bütün bu kapaklar tartışılacak. “Özü Yüzden Okumak: Büyük Doğu’nun Kapakları” sempozyumunun fikir babası Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatih Andı. Üç bölümden oluşan programın ilk bölümü saat 10.00’da başlayıp 18.00’e kadar devam edecek dört oturumdan oluşuyor. Burada konuşulacak konu başlıkları bile kapakların karakterini özetlemek için yeterli: ‘Büyük Doğu kapaklarında eleştirel dil, düşüncenin dili, aktüel politik dil, Büyük Doğu kapaklarından çağı okumak, Büyük Doğu kapaklarından tarihi yorumlamak, Büyük Doğu kapaklarında kadın, Necip Fazıl ve Demokrat Parti ilişkisinin Büyük Doğu kapaklarına yansıması, Büyük Doğu kapaklarında Batı algısı…

Etkinliğin akşam 20.00’de yapılacak oturumunda ise Necip Fazıl’ı yakından tanıyan Rasim Özdenören, Mehmet Doğan, Ali Haydar Aksal, Mehmed Niyazi gibi yazarların katılımlarıyla bir panel düzenlenecek. Hatıraların tazeleneceği bu bölümde şahsi izlenimler üzerinden Necip Fazıl Kısakürek ve Büyük Doğu portresi ortaya konulacak.
Fatih Andı

Fatih Andı’nın seçtiği 40 kapaktan oluşan Büyük Doğu Kapakları sergisi ise heyecan verici bir proje. Nedenini Andı’dan dinleyelim: “Büyük Doğu, düşünce ve edebiyat hayatımızın önemli yayın organlarından biri. Yaklaşık 35 yıllık yayın hayatında nesillerin yerli düşünceye ve sanata uyanışında, bu uyanışın ocağını canlandıran İslâmî heyecan ve azmin oluşmasında Mehmed Âkif’in Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlü’r-Reşâd’ından sonra etkili olmuş en önemli dergidir. Büyük Doğu, yalnız bir neslin değil, nesillerin yetişmesinde etkili bir mektep, kürsüdür. Bu misyonu da derginin içeriğinde değil, kapağından son sayfasına kadar, her bir parçasında kendisini gösterir. Hatta kimi zaman muhtevadan daha fazla etkili olan, konuşulan kapakları olmuştur derginin.” Andı’nın verdiği bilgiye göre sempozyum sonrasında bir albüm kitap yayınlanacak. Bildirilerin bir araya getirileceği albümün sürprizi, 40 kapağı 40 edebiyatçının yorumlayacağı bölüm olacak. Bu bölümde, aralarında Rasim Özdenören, Beşir Ayvazoğlu, Ali Ural, Sibel Eraslan gibi isimlerin bulunduğu yazarlar, seçtikleri kapağın kendilerinde uyandırdığı düşünceleri anlatacak.







HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ