31 Temmuz 2019 Çarşamba

Merkel’den mülteci ebru sanatçısına özel mektup

31 Temmuz 2019 
Ebru sanatçısı Hacı Ahmet Altıner, Türkiye’de yaşadığı hukuksuzlukları Almanya Başbakanı Angela Merkel’e bir mektupla anlattı. Altıner, Merkel’e küçük bir de sürpriz yaptı.


Almanya Başbakanı Angela Merkel, Hacı Ahmet Altıner’e ebrudan yaptığı portresi için bir mektup gönderdi. Altıner, “Şansölye Angela Merkel’e geçen hafta bir mektup yazmıştım. Mektubumda, Türkiye’deki yaşanan süreci anlatmış ve ebru üzerine, A4 büyüklüğünde küçük bir resmini yapıp göndermiştim. Bugün cevap geldi. Mektup ve kendisinin portresini yapma talebim için teşekkür edip, yorumlarımın dikkate alındığını belirtti” dedi.

Angela Merkel’in makamından gelen mektup.



İki buçuk yıl önce Almanya’ya göç eden Hacı Ahmet Altıner, yaşadığı Badem Wütemberg eyaletinde ilgi çeken mülteci sanatçılardan biri. Eyalet Valiliği tarafından iki kez sergiye davet edildi. İstanbul’da aldığı ebru, kaligrafi ve resim eğitimini Almanya’da geliştirerek yaşadığı Schwabisch Gmünd’de iki sergiye katıldı.

ALMANYA’DA OLMAYAN NE VAR?

Ostalbkreis Valiliği tarafından 2017 kış mevsiminde “Wir bauen neue Stadt- Yeni bir şehir inşa ediyoruz” başlıklı ilk sergiye şehirdeki diğer mülteci sanatçılarla birlikte katılan Altıner, “Tüm sanatçılardan kendi vatanlarında olup Almanya’da olmayan şeylerin resminin çizilmesi istendi.
Ben de bu sergiye; spielplatz (oyun sokağı) ve Tierfriedhof (hayvan mezarlığı) adlı eserle katıldım. 10 tane birer metrekarelik tahtalar vardı. O tahtalara resimler çizildi. Birleşince tek bir eser gibi görünüyordu. Ben iki tahtaya resim yaptım. Bu resimlerde, Türkiye’de ki trafiğe kapalı oyun sokaklarını ve Şişli’deki hayvan mezarlığını resmetmeye çalıştım. Bu şehirde de hayvanlar için bir mezarlık yapılabilir demek istedim” dedi.

Şehre mimari ve sanatta yeni ve farklı bir hava katmak amacıyla düzenlenen bu sergi Schwäbisch Gmünd mülteci kampında sergilendi.

GELİRİ MÜLTECİLERE BAĞIŞLANDI

Altıner, sergide satılan eserlerinin gelirlerini Yunanistan’daki mültecilere bağışladı.


İkinci sergi Baden-Württemberg Eyaleti Mülteci Komisyonunun 30. yıldönümü vesilesiyle 1-26 Aralık 2018 tarihinde gerçekleştirildi.

BM Mülteci Yardımı ve Uluslararası Af Örgütü desteğiyle “KISS Sanat Galerisinde açılan “IDENTITY – Kunst sucht Heimat” (KİMLİK – Sanat Vatan Arıyor?) başlıklı sergide yine mülteci sanatçıların eserleri sergilendi. Sergi, yoğun ilgiden dolayı 27 ocak 2019 tarihine kadar uzatılmıştı.
Altıner, sergide satılan eserinin gelirini “Time to Help” aracılığıyla Yunanistan’daki mültecilere bağışladı. 4 eseri satıldı fakat diğer eserleride satıldıkça geliri yine “Time to Help” derneğine bağış olarak gidecek.


Hacı Ahmet Altıner

MÜLTECİLER İÇİN YENİ BİR SERGİ DAHA

Altıner sözlerine şöyle devam etti: “Önümüzdeki aylarda bir sergim daha olacak ve yine resimlerimi Yunanistan’daki mülteciler için “Time to Help” derneğine bağışlamak istiyorum. Şansölye Angela Merkel’den bu sergide satılmak üzere büyük bir portre resmini canlı olarak yapmak için izin istemiştim. Ama kendisi portre resmi için birçok ressamın başvurduğunu, tüm sanatçılara eşit muameleden dolayı canlı portre resmi talebimi kabul edemeyeceğini belirtti. Her ne kadar şansölyenin kendinini görme ve resmini yapma fırsatını kaçırsam da Türkiye’deki süreci ifade edebildiğim ve cevap alabildiğim için çok mutlu oldum.

HAKARET DAVASI AÇMIŞTI

Altıner, KHK ile kapatılan Hizmet Hareketi okullarından uzun süre Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptı. Tarih ve Kültür Derneği başta olmak üzere birçok dernekte kendi alanında seminer ve dersler verdi. Daha sonra dernek bünyesinde ebru dersleri aldı.

17-25 Aralık sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Hizmet Hareketi gönüllülerine yönelik hakaretlerinden dolayı dava açtığını söyleyen Altıner, Erdoğan’a dava açanların tutuklanmaya başlaması üzerine Almanya’ya göç etmek zorunda kaldığını ifade ediyor.

Şu an C1 Almanca kursuna giden Altıner, kursun bitiminde Almanya genelinde çok yaygın olan ve genelde mültecilerin gittiği dil kursu Volkshochschule (VHS)’de  ebru ve sanat dersleri verecek.

Ahmet Altıner, katıldığı sergilerle Alman medyasına pek çok kez haber oldu.















AKP teşkilatı fişleme listesi hazırladı: “Kitap dükkanım yakılacaklar listesindeydi”

31 Temmuz 2019
15 Temmuz’dan sonra Sakarya Akyazı’da 22 esnafın dükkanı yağmalanacaklar listesine alındı. AKP’liler tarafından hazırlanan bu listede Sait Arık’ın kitap dükkanı da var.


15 Temmuz sonra Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik başlatılan soykırımın en yoğun yaşandığı illerden biri de Sakarya’nın Akyazı ilçesiydi. 16 Temmuz sabahı Akıncılar Üssünde bulunan Adil Öksüz’ün, gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra Akyazı’ya geldiği ve kayınpederinin evinde saklandığı iddiaları bütün gözleri ilçeye çevirmişti. Şehirdeki Hizmet Hareketi mensupları da hain ilan edilmişti.

DERSHANEYE POMPALI TÜFEKLE SALDIRDILAR

Öyle ki AKP’li ilçe teşkilatı ve partizanlar, sahiplerinin Hizmet Hareketi mensubu olduğunu düşündükleri 22 dükkanı fişleyip yakılacaklar listesine aldılar. Dershanelere pompalı tüfekle saldırıp bir veteriner dükkanını taşladılar. 2008’den beri Necati Temel Caddesinde kitap-kırtasiye dükkanı işleten Akyazı esnaflarından Sait Arık’ın (36) dükkanı da yakılacaklar arasındaydı.

15 Temmuz’san sonra Türkiye genelinde 200 bin ton ayet, hadis ve tefsir kitabı yakıldı. İnsanlar kütüphanelerini imha etmek zorunda kaldı. Çamaşır suyuna bastırılan, çamaşır makinelerinde yıkanan, yol kenarlarına atılan imha edilen kitap hikayeleriyle dolu herkes.

KENDİNİ SULTAN FATİH’İN YERİNE KOYDU

Dönemin AKP’li Akyazı Belediye Başkanı Hasan Akcan, 15 Temmuz’dan sonra şehirde bir zafer mitingi düzenlemiş ve yaptığı şu açıklamayı Sait Arık’a bir lütufmuş gibi anlatmaktan hicap duymamıştı:

“Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde, gayr-i Müslimlerin mallarına dokunulmayacaktır, dedi. Ben de mitingde aynısını söyledim.”

Yani yıllardır oturup kalktığı, tanıdığı insanları ‘terörist’ ilan ettikleri yetmiyormuş gibi gayr-i Müslim olmakla itham etmek İslamcı camiaya nasip oldu.

6-7 Eylül olaylarında Beyoğlunda Rumların dükkanları nasıl yakıldıysa, Malatya’da Alevilerin evlerine nasıl işaretlendiyse, 2. Dünya Savaşında Yahudilerin malları nasıl yağmalandıysa Akyazı’da yapılanlar ve Sait Arık’ın yaşadıkları arasında bir fark bulunmuyor.

14 ay cezaevinde yattıktan sonra ailesiyle birlikte Türkiye’yi terk etmeye zorlanan, işi, aşı, canı tehdit altında olan, özgürlüğü elinden alınan Sait Arık yaşadıklarını BOLD’a anlattı.

BOYKOT DÖNEMİ DAHA ÖNCE BAŞLADI

Adım Sait Arık, Sakaryalıyım. Akyazı ilçesinde esnaftım. Necati Temel Caddesinde bir kitap-kırtasiye dükkanım vardı. 15 Temmuz darbe girişimine kadar hayatımı gayet güzel idame ettiriyordum. 17-25 Aralık dönemi herkes için farklıydı, bir boykot dönemi de vardı. Sakarya Girişimci İş Adamları Derneğinin yönetimine 2015 Aralık ayında girdim. 15 Temmuz’dan bir buçuk ay önce gözaltına alındım. 1 gün gözaltında kaldım. Sonra yurt dışı yasağı ile serbest bırakıldım. pasaportuma o zaman el konuldu. 15 Temmuz öncesinde biraz hukuka uymaya çalışıyorlardı.

BUNLARIN DÜKKANLARI YAKILSIN!

15 Temmuz’da ailemle birlikte yayladaydık. Olayları öğrenince geri geldim. Sakarya’daki 22 iş yeri için ‘bunların dükkanı yakılsın’ diye talimat verilmiş.

Bizim bulunduğumuz ilçe göz önündeydi. Sakarya’nın büyük bir ilçesi. IŞİD’in eğitim kampının olduğu bir yer. Adil Öksüz’ün kayınpederinin evi burada. Aynı zamanda AKP’nin çok ciddi bir oy potansiyeli var. Yüzde 70’lerin üzerinde. Geri kalanı da Saadet Parti ve MHP kökenlidir. Yani ilçenin tamamına yakını iktidar yanlısı.

BİR GECEDE IŞİD’Cİ OLDUK



Yıllardır tanıştığımız, oturup kalktığımız insanlar bizi bir gece IŞİD ile bir görmeye, Adil Öksüz’ün kayınpederinin evi Akyazı’da diye bizi darbeden sorumlu tutmaya başladı. İnanılır gibi değildi ama bunlar oldu.

Dükkanı yakılacaklar listesinde olan bir diğer arkadaşım vardı. Onun oğlu da dükkanlarının önünde gece nöbet tutuyormuş. Birisi gece yakmaya çalışırsa müdahale edecek çocuk.

Dükkanlarımızın yakılma emrini ilçedeki AK Partililer ve ilçe teşkilatları veriyor. Bir liste hazırlamışlar. Bu liste elimde yok maalesef, ulaşamadım. Ama gören arkadaşlarım söylediler.

Arkadaşlarla şöyle bir kanaate vardık. Eğer dükkanlarımızı yakmaya gelirlerse müdahale etmeyip, direk çıkacaktık. Can kaybı olmasın diye.

Arkadaşım Akyazı’nın kaymakamını ve müftüsünü tanıyordu. Onları aramasını söyledim. Ben de Belediye Başkanı ile tanışıyordum onu arayacaktım. Acaba bu işin üstesinden gelir miyiz, dükkanımızın yakılmasına engel olabilir miyiz diye bir ümidimiz vardı.

Kaymakam telefonu açmadı. Belediye Başkanı da açmadı. Bu günler sürdü. 15 Temmuz’dan sonraki Perşembe günü Belediye Başkanı telefonuma cevap verdi. Dükkanlarımızın yakılacağını, böyle duyumlar aldığımızı söyledim.

ONLARDAN DEĞİLİM DİYE AÇIKLAMA YAP!

Açıklama yapmamı istedi. “Şunu diyeceksin; bu terör örgütü fetöcüler haindir, ben bunlardan değilim diye açıklama yap. Niye bunu yapmıyorsun! Darbeyi bunlar yaptı, niye bunu söylemekten çekiniyorsun! Sen hala kuyruğunu dik tutmaya çalışıyorsun, konuşmandan öyle anlıyorum” dedi.

Ben de “Hiçbir şeyden çekinmiyorum. Bütün basın Şaban Dişli’nin kardeşi hakkında açıklama yapıyor, darbeye karıştığı iddiasıyla. Ben şimdi bütün AK Partililere darbeci mi diyeceğim yani. Darbe yapanın Allah belasını versin, dünya ahiret yüzünü güldürmesin. Allah bize iş yerlerimizi çoluk çocuğumuzun rızkını temin için vermiş, artık buraya mı göz dikildi” diye serzenişte bulundum.

GAYR-İ MÜSLİM DE OLDUK

Belediye başkanı şöyle devam etti: “Akşamki konuşmamda Fatih Sultan Mehmet’i örnek verdim. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde gayr-i Müslimlerin mallarına dokunulmayacaktır. Bizim de böyle yapmamız lazım.”

Ben de; “Bu insanlar buranın insanları. Kaldı ki Resulullah (sav) Mekke’ye girdiğinde Yahudi’ye bile yaşama hakkı verdi” dedim.

Yani bizi gayr-i müslim ilan edip bunların mallarına dokunulmasın açıklaması yapmış mitingde.

DÜKKANLAR YAĞMALANMAYA BAŞLADI

Sonraki günlerde her akşam bir telefon geliyor. Bir akşam Sürat Kargo yağmalandı. O artık devletin malı diyerek onları taşladılar. Başka bir akşam veteriner bir arkadaşım aradı, dükkanına gidemiyor çok korkmuş, dükkanını taşlamışlar. Hatta emniyete gittim tutanak tutalım diye.

Polisler. ‘Siz gidin yaptırın camınızı, daha sonra tutanak tutulur’ dediler. Tabi bizleri darbeci diye taşlıyorlar. Daha çok oralı olmayanların dükkanına saldırıyorlar. Yerli olup eşi dostu olanın dükkanına saldırmaya cesaret edemiyorlar.

“ZATEN SİZİ İÇERİ ATACAKLAR”

Daha sonra Akyazı’daki FEM dershanesine saldırmaya başladılar. Bir akşam taşladılar. Bir akşam pompalı tüfeklerle saldırdılar. Dershane aslında kapatılmıştı. Ama kirası 2021 yılına kadar ödendiği için tabelası da dahil her şeyi duruyordu. Devralmak isteyenler olmuş, okul yapacaklardı, yeni sahipleri ruhsat almak için bekliyorlardı.

Bunlar 15 Temmuz haftası oluyor. Ben gittim baktım. 100 metre ilerisinde dükkanım var. Gidiyorum dükkanıma bakıyorum, bir şey yapmışlar mı diye. Günlerden cumaydı. Abimle tartıştık. Duymuşlar her yerden “Zaten sizi içeri atacaklar” diyor.



BİR HAFTA SONRA GÖZALTINA ALINDIM

15 Temmuz’dan bir hafta sonra 23 Temmuz 2016’da tekrar gözaltına alındım. 3 Ağustos 2016’ya kadar Sakarya Emniyet Müdürlüğü KOM Şube’de gözaltında tutuldum.

Küçük bir nezarethanede 25-26 kişi kalmak zorundaydık. Bize 11 gün boyunca verdikleri şey, sabahleyin yarım ekmek arası küçük peynir ve meyve suyu. Öğlen yemeği yok. Akşama da küçük bir pide ve yanında bir ayran. Yatarken ise dümdüz yatmak zorundasınız. Betonda yatıyorduk. Hava çok sıcak, klima yok içeride. Duş almanız gerekiyor. Tuvalette bir çeşme var, orada duş almak zorunda kaldık.

3 Ağustos’ta savcılığa çıkartıldık. Savcı kaç çocuğun var dedi. Bilmiyorum dedim. Benimle dalga mı geçiyorsun dedi. Hayır dedim, kesinlikle dalga geçtiğim yok, eşim hamileydi, son ayıydı. Ailemle 11 günlük gözaltı süresinde görüştürülmedim. Avukatımla da görüştürülmedim ne yazık ki… Dolayısıyla eşimi doğum yapıp yapmadığından haberdar değilim. Eğer doğum yaptıysa 2, yapmadıysa 1 çocuğum var dedim. Sadece güldü ve katibe bir çocuğu var diye yazmasını söyledi.

22 KİŞİ MAHKEMEYE ÇIKARILDIK

Tabi ki onların güldüğü durum bizim için yürek acısıydı, içimizin kanadığı meselelerdi. 22 kişi çıktık mahkemeye 11 kişi bırakıldı, 11 kişi tutuklandı. Onlar neden bırakıldı, biz neden tutuklandık. Bir ölçü yoktu. O zaman Sakarya’da tutuklananların yüzde 50’si bırakılıyor, yüzde 50’si tutuklu yargılanıyordu. Gözaltına alınan akademisyenler, öğretmenler için de aynı durum geçerliydi.

ÜÇ BAKANLIK AYNI ANDA 50 BİN TL CEZA KESTİ

Cezaevine gönderildik. Eşim cezaevine geldiğinde iş yerime 3 ceza kesildiğini öğrendim. Aynı gün 3 bakanlığın personeli; çalışma, maliye ve ticaret bakanlığı geliyorlar ve ayrı ayrı cezalar kesiyorlar. Kapatacak bir şey bulamadıkları için, cezalarla yıldırmaya çalışıyorlar. 50 bin TL’ye yakın ceza kesmişler.

Dükkanı yakılacak esnaflar diye basına da yansıdık. Akyazı’da 22 esnaf varmışız. Cemaat esnafı diyerek yakacaklardı ama cesaret edemediler. Hatta ülkücü yakınlarımız o günlerde bizim dükkanın karşısında kahve muhabbet ayağına nöbet tutuyorlardı. Eğer biri yakacak olursa “Onu da biz yaktıkları dükkanın içine atacağız” diye hakkımızda konuştuklarını duyanlar var. Bizim Sakarya’yı, Akyazı’yı bilmeyen insanın burayı anlaması zor. Burası Siyasal İslam’ın kalesi olan yerlerden biridir.

14 ay Sakarya Cezaevinde yattım. Hakkımda iki dosya açılmıştı. Normalde beni İş Adamları Derneği dosyasından almışlardı. Ama daha sonra Sakarya Çatı Davası dosyasına aktarmışlar. Eğer darbe başarılı olsaymış Sakarya Akyazı’nın kaymakamı olacakmışım! İlk mahkeme 8 gün sürdü. 40 kişiydik. 8. gün tahliye oldum.

İŞ YERİMİ YOK PAHASINA DEVRETTİM

Cezaevinden 27 Eylül 2017 tarihinde çıktım. Bir ay içinde iş yerimi yok pahasına devrettim. Ve ilçeden taşınma kararı aldık. Sinek ilacı ticaretine başladım. İşlerim eskisinden de iyi gidiyordu. Yaklaşık 5 ay iyi para kazandığımızı duyan Sakaryalı serseri-mafyalar mal aldığım firmanın sahibini tehdit ediyorlar. “Bir fetöcüye mal sattıramazsın” diyorlar.

Bir süre sonra işi bırakmak zorunda kaldım. Benim para kazanmam onlara göre imkansız, çünkü ben vatan hainiyim! Tehditler devam etti. Suç duyurusunda bulundum, koruma talep ettim, önce Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığına gittim. Sakarya KOM şubeye gönderdiler Orada 6-7 polise anlattım. Onlar da Akyazı Savcılığına gönderdiler. Savcı dinlemedi, beni yan taraftaki katibe gönderdi. 2018 Ekim ayında oluyor bunlar. Bu konu ile alakalı hiçbir işlem yapmadılar ama ben mücadeleye devam ediyordum.

ÖLÜM TEHDİDİNE POLİS İŞLEM YAPMADI

En son yeni taşındığım ilçenin kaymakamlığına gittim. Kaymakam beye ölüm tehditleri aldığımı söyledim. Koruma yazısı yazdı, onayladı. O yazıyla ilçe emniyetine gittiği halde bir şey yapmadılar, yapamayız dediler. Polisimiz yok dediler. Başına bir şey gelirse bizi ararsın dediler. Ben zaten başıma bir şey geldiğinde polisi arayabiliyorum! Ölüm ile tehdit ediliyorum. Ölünce sizi mi arayacağım dedim. Siz bana bunu söylüyorsunuz, muhtemelen cenazeme geleceksiniz dedim. Bizim yapacak başka bir şeyimiz yok dediler. Çıkış yolu bulamadım.

O günlerde İstinaf Mahkemesi de cezamı onadı. O da çok tuhaf bir şeydi. Sakarya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin bana verdiği 7,5 yıllık cezanın onaylanma gerekçelerinden biri il imam yardımcısı olmammış. Şaştım kaldık. Çünkü öyle bir şey yok. Yargılanmanın hiçbir aşamasında il imam yardımcılığı diye bir ifade yoktu. Muhtemelen bir kişinin dosyasından kopyala-yapıştır yapmışlar.

İşte o zaman Türkiye’den ayrılmaya karar verdim. Ve öyle bir dönemdi ki, eşim yine hamileydi ve ben çıkmak istemiyordum. Meriç üzerinden Yunanistan’a geçtim. Tek geçtim. Eşim hamile olduğu için cesaret edemedik. O dönemde boğulma vakaları oluyordu.

21 Kasım 2018’de ülkemden ayrıldım. Yunanistan’da 3 hafta kadar kaldım. Daha sonra Almanya’ya geldim. Alman devleti hemen oturum verdi. Ailem vizeyle bir iki ay önce gelebildi. Eşimin hamilelikteki son ayıydı yine. Uçağa binme yasağı oluyor. Doktor raporu gerekiyor. Doktor raporu alındı vs yine çok zor günler geçirdik.

Sağ salim gelebildiler nihayet. Onlar için de oturuma başvurduk. 14 Haziran 2019’da üçüncü çocuğumuz dünyaya geldi. Artık bir aradayız ve Almanya’daki yeni hayatımıza alışmaya çalışıyoruz.