23 Haziran 2014 Pazartesi

Ötüken’in yarım asırlık uzun hikâyesi

23 Haziran 2014
Ötüken Yayınları, bu sene iki sevinç yaşıyor. 50. yıl ve 1000. kitap! Yarım asır önce bir bodrum katında öğrenci harçlıklarıyla kurulan yayınevi, 1000. kitabını yayımladı. Üstad’ın Reis Bey’i ile yayıncılığa adım atan ve bininci kitap olarak yine bu eserin özel basımını okurlarına sunan Ötüken’in uzun hikâyesini yaşayanlardan dinledik.
Sağdan sola: Uğur İnan, Necati Fazıloğlu, Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel (yayınevinin ortaklarından), Ahmet İyioldu (yayınevinin ortaklarından), Senail Özkan, İzzet Tanju, Şerafettin Yılmaz (Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Başkanı), Prof. Dr. Zeki Kuşoğlu, Prof. Dr. Suphi Saatçi ve ...


Öğrenci harçlıklarıyla kurulan kaç yayınevi var ülkemizde? Hem harçlıklar birleştirilsin hem de 50 sene hırgür çıkmadan ortaklığa devam edilsin. Üstelik bu yayınevi, Üstad'lara ilham olsun. Sezai Karakoç Diriliş Yayınları'nı (1968), Necip Fazıl Kısakürek de Büyük Doğu Yayınları'nı (1973), Ötüken'den sonra kurmaya karar verdiğini ancak işin içindekiler, biraz da meraklıları bilir. Aslında sağ camiada yayıncılığın başlangıcının Ötüken ile inkişaf ettiğini bilen de azdır. O yıllarda sağ görüşlü yazarların eserlerini basan bir ya da iki yayınevi vardır. Onlar da ağırlıklı olarak dini kitaplar neşreder.

Ötüken'in fikir babaları, akrabalarından aldıkları 3-5 bin lira ile 1964'te yayınevini kurarlar. Yazar Mehmed Niyazi'nin, Sakarya'nın ileri gelen esnaflarından olan manifaturacı babasının Ötüken'e emeği az değil. Gençlere her sıkıştıklarında yardım eli uzatmış. Çoğu hukuk okuyan gençler de okullarını bitirip yedek subay olduklarında asker maaşlarını bile yayınevine yatırmışlar. Öyle bir heyecan, öyle bir inanmışlık... Hiçbirinin para kazanmak, kâr elde etmek gibi bir gayesi yok. Tek dertleri, ‘bizim de bir yayınevimiz olsun, büyüklerimizin kitaplarını yayınlayalım…'

Önce Türk kültürüne hizmet eden yazarların eserleriyle başlarlar işe. Peyami Safa'nın "Yalnızız" romanını matbaaya verirler fakat telifinde problem çıkınca Necip Fazıl'ın "Reis Bey"i ilk yayımladıkları eser olur. Ardından Kısakürek'in Benim Gözümde Adnan Menderes, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Sezai Karakoç'un İslam'ın Ekonomi Strüktürü ve İslam'ın Dirilişi gelir.

Reis Bey, çok satmasa da yayıncılık hayatına renk, üniversite öğrencilerine de şans getirir. Kitabın kapağı o kadar beğenilir ki, başta İnkılap Kitabevi (1927) olmak üzere bütün kitapçılar vitrinlerini kırmızı kapaklı Reis Bey ile donatır. Üstad'ın bugün dahi tüm kitaplarında kullanılan ‘imzalı kapak tasarımı' fikrinin onlara ait olduğunu belirtelim. Mehmed Niyazi'nin aynı yıllarda yayımlanan ve henüz 26 yaşındayken yazdığı "Var Olma Kavgası" da okurdan epeyce ilgi görür. Eser 5 bin adet satılır, ki bu rakam o yıllar için çok iyidir. Peyami Safa, Cemil Meriç, Fuad Köprülü, Erol Güngör, Nihal Atsız, Yılmaz Öztuna, Ziya Nur Aksun ve Tarık Buğra'nın eserleriyle hemhal olmak da yine onlara nasip olur. 1971'de Abdülhak Şinasi Hisar'ın tüm eserlerini yeniden yayımlarlar.

Peki, kimdir bu insanlar? O günün idealist gençleri, bugünün her biri tanınmış birer fikir adamı olan bu gözü kara yayıncılar kimlerdir? Azmi, sabrı, disiplinli çalışması ile Ötüken Yayınları'nın fikir babalarından biri olan ve yayınevine büyük emeği geçen Nevzat Kösoğlu (1940-2013) dışında hepsi hayatta. Dr. Mehmed Niyazi, Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Prof. Dr. H.Fehim Üçışık, Özer Ravanoğlu, Mustafa Yıldırım, Ahmet İyioldu ve Nurhan Alpay.

Laleli Büyük Reşit Paşa Caddesi'ndeki Yaprak Kitabevi'nin içinde kurulan, daha sonra Nuruosmaniye'de bir apartmana taşınan Ötüken Neşriyat, yayıncılık hayatına 20 yıldır İstiklal Caddesi 65 numarada devam ediyor. Yayınevi, bu sene iki sevinç birden yaşıyor. Hem 50 yılı geride bıraktı hem de 1000. kitabını okurlarına sundu.

Akla ilk gelen “50 yılda 1000 kitap az değil mi?” sorusu oluyor. 1984'teki büyük Cağaloğlu yangını Ötüken'i maddi olarak sıfıra düşürüyor. Bütün kitaplar, makineler, emekler yok olup gidiyor. 1990'a kadar küçük kitap hiç yayınlamıyorlar. Ayağa kalkmak için farklı bir yayıncılık faaliyetine başlıyorlar. Telif ansiklopediler, 14 cilt çıkan Büyük Türk Klasikleri, 17 ciltlik Sahih-i Buhari ve Tercümesi bu dönemde basılıyor. Bininci kitabın bu kadar gecikmesinin sebebi, böyle acı bir olay.

Ötüken'in, öncü bir kurum olduğunu belirtmiştik. 1973'te açılan Anda Dağıtım şirketi ile 1978'de Bilecik Bayır köyünde kurulan defter fabrikası -ömürleri kısa olsa da- bu öncülüğün tescilli diğer kurumları. Anda, yangından sonra kapanıyor. 140 ortaklı defter fabrikası ise -ortaklarından biri de Hayrettin Karaman- döviz sıkıntısı nedeniyle Almanya'dan gelen makinelerin parası ödenemediği için iflas ediyor. Ama Ötüken Yayınları, o günden bu yana çizgisini değiştirmeden, ticaret endişelerini ikinci planda tutarak, kendi yağıyla kavrulmaya ve kulvarında yürümeye devam ediyor.

Yayınevinde emeği olanlar haklarını bugün vârislerine ve evlatlarına devrederek köşelerine çekilmiş, ortaklık sayısı da 8’den 18'e çıkmış durumda. Yayın yönetmenliği ise 1978'de Ötüken'e editör olarak giren Erol Kılınç'a teslim edilmiş. Mehmed Niyazi'ye göre Ötüken'in banisi 1968'den beri kurumda yöneticilik yapan Nurhan Alpay. Kapıdan girdiğinizde içinize ferahlık veren beyaz boyalı odasında, babacan tavrıyla gençlere manevi destek olmaya devam eden Alpay, bugüne kadar hep geride durmayı tercih etti, yine öyle yapıyor.

Reis Bey'in telifi ve Üstad'ın bonkörlüğü

Mehmed Niyazi: “O yıllarda Sirkeci'de Meserret Kahvehanesi vardı. Necip Fazıl, her sabah ajans dinlemeye gelir, öğlen ikiye kadar Meserret'te vakit geçirirdi. Reis Bey'in ilk telifini ödemek üzere Üstad ile orada buluşmak üzere sözleştik. Meserret diğer kahvelere göre biraz pahalıydı. Her yerde çay bir lira ise orada beş lira. Neyse çaylarımızı içtik, Üstad'a içinde 5 bin lira olan zarfı takdim ettik, kalkıp gideceğiz. Kalkarken çayların parasını o ödemek istedi. Zarfın içindeki 5 bin liranın, bin lirasını çıkarıp çaycıya uzattı. Çaycı da 'Bozuk para yok muydu?' diye sordu. Üstad'ın cevabı, 'Bozuk para kullanmıyorum, üstü kalsın.' oldu. Biz tabii şaştık kaldık. Kahveden çıkmak üzereyken ben geri döndüm, çaycıya 'Sen şu beş lirayı al, bin lirayı bana geri ver.' dedim. Parayı Üstad'a fark ettirmeden tekrar geri koydum. Üstad öyle bir adamdı.”

Ötüken'in hikâyesini Mehmed Niyazi, Bağlarbaşı'ndaki İSAM'da anlatmıştı. O günün hatırası...