12 Mayıs 2018 Cumartesi

Mehmed Niyazi’nin Ötüken’inden geriye ne kaldı?

12 Mayıs 2018
Mehmed Niyazi ve arkadaşlarının öncülüğünü yaptığı Ötüken Yayınları 60'lı yıllarda sağcı yazarlara sahip çıkmak için kurulmuştu. Bugün o yayınevinden geriye hazin bir hikâye kaldı.

Ötüken Yayınları, 2014'te kuruluşunun 50. yılını ilk yayınladıkları kitap olan Necip Fazıl Kısakürek'in Reis Bey piyesine özel baskı yaparak kutlamıştı. Bu vesileyle yayınevinde emeği olan birkaç isimle görüşmüştüm. Dün vefat eden Mehmed Niyazi Özdemir (1942-2018) ve Nurhan Alpay (yayınevinin 1968'den beri müdürü) bu isimlerin başındaydı.

Mehmed Niyazi, 1964'te yayınevini kurmak için bir araya gelen birkaç öğrenciden biriydi. Diğerleri Nevzat Kösoğlu (1940-2013) Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Prof. Dr. H. Fehim Üçışık, Özer Ravanoğlu, Mustafa Yıldırım, Ahmet İyioldu idi. Tüm öğrenciler akrabalarından aldıkları 3-5 bin liranın yanı sıra harçlıklarını birleştirmiş ve öyle yola çıkmışlardı. Sıkıştıkça onlara Niyazi'nin, Sakarya'nın ileri gelen esnaflarından biri olan babası destek olmuştu. Çoğu hukuk okuyan gençler, okullarını bitirip yedek subay olduklarında dahi asker maaşlarını yayınevine yatırmışlardı. Hiçbirinin para kazanmak gibi bir gayesi yoktu. Tek dertleri, ‘bizim de bir yayınevimiz olsun' düşüncesiydi. O yıllarda sağ görüşlü yazarların eserlerini yayınlayan bir ya da iki yayınevi vardı. Onlar da ağırlıklı olarak dini kitaplar neşrediyordu. Bu nedenle sağ camiada yayıncılığın başlangıcında Ötüken'in rolü büyüktür.

Mehmed Niyazi ve arkadaşları önce Peyami Safa'nın 'Yalnızız' romanını matbaaya verirler fakat telifinde problem çıkınca Reis Bey ilk yayımladıkları eser olur. Ardından Kısakürek'in Benim Gözümde Adnan Menderes, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Sezai Karakoç'un İslam'ın Ekonomi Strüktürü ve İslam'ın Dirilişi gelir. Reis Bey, çok satmasa da yayıncılık hayatına renk, üniversite öğrencilerine şans getirir. Kitabın kapağı o kadar beğenilir ki, başta İnkılap Kitabevi (1927) olmak üzere bütün kitapçılar vitrinlerini kırmızı kapaklı Reis Bey ile donatır. Kısakürek'in bugün dahi tüm kitaplarında kullanılan ‘imzalı kapak tasarımı' fikri onlara aittir. Mehmed Niyazi, Reis Bey'in ilk telifiyle ilgili bir anısını şöyle anlatmıştı:

“Sirkeci'de Meserret Kahvehanesi vardı. Necip Fazıl, her sabah ajans dinlemeye gelir, öğlen ikiye kadar Meserret'te vakit geçirirdi. Reis Bey'in ilk telifini ödemek üzere Üstad ile orada buluşmak üzere sözleştik. Meserret diğer kahvelere göre biraz pahalıydı. Her yerde çay bir lira ise orada beş lira. Neyse çaylarımızı içtik, Üstad'a içinde 5 bin lira olan zarfı takdim ettik, kalkıp gideceğiz. Kalkarken çayların parasını o ödemek istedi. Zarfın içindeki 5 bin liranın, bin lirasını çıkarıp çaycıya uzattı. Çaycı da 'Bozuk para yok muydu?' diye sordu. Üstad'ın cevabı, 'Bozuk para kullanmıyorum, üstü kalsın.' oldu. Biz tabii şaştık kaldık. Kahveden çıkmak üzereyken ben geri döndüm, çaycıya 'Sen şu beş lirayı al, bin lirayı bana geri ver.' dedim. Parayı Üstad'a fark ettirmeden tekrar geri koydum. Üstad öyle bir adamdı.”

Niyazi'nin aynı yıllarda yayımlanan ve henüz 26 yaşındayken yazdığı "Var Olma Kavgası" da okurdan epeyce ilgi görür. Eser 5 bin adet satılır, ki bu rakam o yıllar için çok iyidir. Cemil Meriç, Fuad Köprülü, Erol Güngör, Nihal Atsız, Yılmaz Öztuna, Ziya Nur Aksun ve Tarık Buğra'nın eserleriyle hemhal olmak da yine o heyecanlı gençlere nasip olur. 1971'de Abdülhak Şinasi Hisar'ın tüm eserlerini yeniden yayımlarlar.

Sonra talihsizlikler yaşar yayınevi. 1984'deki büyük Cağaloğlu yangını iflas etmesine neden olur. 1990'a kadar küçük kitap hiç yayınlamazlar. Durumu toparlamak için telif ansiklopediler, 14 cilt çıkan Büyük Türk Klasikleri, 17 ciltlik Sahih-i Buhari ve Tercümesi gibi eserler basarlar.

Kuruluş amacına sadık kalamamak

Mehmed Niyazi ve diğer isimlerle görüştükten sonra bende oluşan fikir, aslında Ötüken'in hak ettiği değeri bulamamış, yazık olmuş bir yayınevi olduğuydu. Çok daha iyi bir yerde, konumda olabilecekken, Can, İnkılap, Remzi gibi markalaşamamasına, yayıncılık geçmişiyle daha geniş bir kitleye ulaşabilecekken bunu başaramamasına üzülmüştüm (belki bilinçli bir tercihti, bilemiyorum). Oysa bunu fazlasıyla hak ediyordu. Sezai Karakoç'un Diriliş'i, N. F. Kısakürek'in Büyük Doğu'yu Ötüken'den sonra kurmaya karar verdiği pek bilinmez. Kapı gibi yazarlarla yola çıkan, bir anlamda onlara el uzatan bir yayıneviydi. Bugün gelinen noktada ise Ötüken hazin bir hikâyedir. Yarım asırlık tarihine maalesef 'yazarına sahip çıkamayan yayınevi' ibaresini yazdırdı. Ahmet Turan Alkan'ın yayıncısı olan yayınevi, 15 Temmuz 2016'dan sonra yazarın kitaplarını satıştan kaldırdı. Dün gece internet sitelerine tekrar baktım. Yazarlar kısmından da ismini çıkarmışlar, kitaplar bölümünde ise sadece e-kitap olarak Altıncı Şehir adlı eseri duruyor. O da unutulmuş ya da gözden kaçmış olmalı. Ötüken'in, Alkan dışında vefasızlık ettiği bir isim daha var; fakat onun adı şimdilik bende kalsın. Ahmet Altan'ın, Ahmet Şık'ın kitaplarına yayıncıları aynı muameleyi yapmadı. Son iki yıldır yaşananları, sıkıntıları, Türkiye'de oluşturulan korku iklimini bir yere kadar anlayabiliyoruz fakat haksız, hukuksuz yere iki yıldır hapiste olan ve müebbet ile yargılanan Ahmet Turan Alkan gibi bir kaleme yayıncısının sahip çıkamaması izan duygumuzu zorluyor.

Elbette bu kararlarda Mehmed Niyazi'nin rolü olmadığını biliyorum. Yayınevinin yönetimi, 18 kişilik bir varis grubunun elinde. Zaten o, son iki yıldır hastalığının (akciğer yetmezliği) sıkıntılarıyla uğraştı. Ömrü kütüphanede geçmiş güzel bir insandı Mehmed Niyazi Özdemir. İşi gücü sabahtan akşama kadar okumak ve araştırmaktı. Onu Bağlarbaşı'ndaki İslâm Araştırmaları Merkezi'nde (İSAM) hep aynı yerde bulurdunuz. Ötüken'e dair bilgileri de dört yıl önce kütüphanenin bahçesinde anlatmıştı. Çoğu okur Özdemir'i Çanakkale Mahşeri ile tanıdı, Yemen romanı ile çok sevdi. Dahiler ve Deliler kitabı yakın çevresini anlattığı ilginç ve neşeli eserlerinden biriydi. Artık İSAM kütüphanesi, Sultanahmet Kitap Fuarı, Necip Fazıl'ı anma günleri, her mayısta kurulan Hilmi Oflaz sofraları onsuz olacak. Öğrencilere ayırdığı vakitlerin, ziyaretine gelenlerle yaptığı muhabbetlerin yeri dolmayacak. Gönlümüzde, yalnızlığı, mütevaziliği, nezaketi ve derin bilgisiyle yer etti, hep öyle kalacak.


















4 Mayıs 2018 Cuma

Frankfurt Türk Tiyatro Festivali

4 Mayıs 2018
 Bu yıl beşincisi düzenlenen festivalde 10 gün boyunca 7 oyun izlenebilecek. Çoğunluğu Türkiye'den gelen yaklaşık 120 sanatçı, yazar ve yönetmen çeşitli etkinliklerle sanatseverlerle buluşacak.

Tiyatro Frankfurt’un ev sahipliğini yaptığı 5. Frankfurt Türk Tiyatro Festivali, Frankfurt Başkonsolosluğu, Frankfurt Belediyesi ve Gross Gerau Kaymakamlığı himayesinde bugün başlıyor. Oyuncu, yönetmen ve yazar yaklaşık 120 kişilik profesyonel bir grup on gün boyunca Frankfurt’ta olacak. Festivalde Shirley, Hasta Etme Adamı, Sınır, İstiklal, Giydirici, Karmakarışık oyunları ile çocuk oyunu Müzikli Park sahnelenecek. Türk Tiyatrosu’nun ustalarından Ayla Algan, Haldun Dormen, Tamer Levent, Aliye Uzunatağan, Ayşenil Şamlıoğlu, Selçuk Yöntem, Ayça Varlıer, Sumru Yavrucuk, Süheyl ve Behzat Uygur’un da aralarında olduğu konuklar sohbetler, paneller, atölye çalışmaları ile sanatseverlerle bir araya gelecek. Erkan Avcı, Barış Falay, Fatih Koyunoğlu, Zafer Algöz, Emrah Elçiboğa oyunculuk, Tamer Levent yaratıcı drama, Nur Onur ise etkili iletişim ve beden dili atölye çalışmalarını gerçekleştirecek.

Yaşar Kurt, ilk oyunuyla tiyatro sahnesinde

Yaşar Kurt
Festivalde toplam 7 oyun sahnelenecek. Açılış bu akşam Frankfurt Gallus Tiyatrosu'nda Sumru Yavrucuk'un tek kişilik, ödüllü oyunu Shirley ile olacak. Oyunlardan önce her gün oyuncularla sohbetler, atölyeler var. Bu yıl farklı olarak Almanya'da kurulan iki Türk tiyatro grubu festivale katılıyor. Objektif Sahne Nürnberg Muzaffer İzgü'nün yazdığı Sınır ile Güneş Theatre Frankfurt ise prömiyerini festivalde yapacağı 'İstiklal-Beyoğlu'nda Bir Gece' adlı oyunla festivalde olacak.

Artık Frankfurt'a yerleşen rock müziğinin sevilen ismi Yaşar Kurt'un hem yazımına katkıda bulunduğu, müziklerini yaptığı ve rol aldığı İstiklal, İstiklal Caddesi'nde müzikholde çalışan bir müzisyenin 6 saat içinde yaşadıklarını anlatıyor. Müzik mafyasının peşinde koştuğu, hayatına dair önemli kararları almanın eşiğinde olan genç sanatçı, caddenin tarihi ve renkli dünyasında bir yolculuğa çıkıyor. İlk oyunculuk deneyimiyle sahneye çıkacak olan Kurt, oyunda şarkılarını da canlı söyleyecek. Başrolde Yaşar Kurt ile birlikte Tülay Yoncacı ve Cüneyt Sezer'in yer aldığı İstiklal'in dekor ve ışık tasaramını Devrim Arabaları filminin ödüllü sanat yönetmeni Veli Kahraman hazırlamış. Festivalde prömiyer yapacak diğer oyun ise Nurten İnan'ın festivale özel yazdığı çocuk oyunu Müzikli Park.

Karmakarışık
Festivalin onursal başkanlarından Haldun Dormen'in yönettiği Karmakarışık, Süheyl ve Behzat Uygur'un komedi oyunu Hasta Etme Adamı ve İstanbul Devlet Tiyatroları'nın bu yıl kapalı gişe oynayan yapımı Giydirici, festivalin merakla beklenen oyunları arasında. İkinci Dünya Savaşı'nda ölümüne tiyatro yapan bir grubu anlatan Giydirici'yi Hakan Çimenser yönetiyor. Celal Kadri Kınoğlu, Hülya Gülşen, Hakan Çimenser, Rüyam Perihan Dirin, Ebru Demirdöven, Aral Seskir, Osman Tunca Soysal, Sinan Cem Çabuk, Güneş Yakın, Cem Şahin, Suzan Sabancı ve Özgün Bayraktar rol alıyor. Oyunlar ve atölyelerle ile ilgili ayrıntılı bilgi: https://www.facebook.com/pg/tiyatrofrankfurt/photos/?tab=album&album_id=1803402306377139

Giydirici
'Oyunculara tv yıldızı muamelesi yapmayın'

Frankurt Belediyesi, Kamil Kellecioğlu'nun 15 yıl önce kurduğu Tiyatro Frankfurt'u ve dolayısıyla festivali ilk kez bu yıl destekleme kararı almış. Desteğin devam etmesi için festivalin tanıtıma çok önem veriliyor. Festival, Avrupalı Türklere ulaşma konusunda oldukça sıkıntı çekiyor. Sanatla ilişkisi 'popülerlik' düzeyinde olan izleyiciler oyunlara ancak televizyon dünyasından tanıdıkları varsa ilgi gösteriyorlar. Bu sadece Avrupalı Türklerin değil, bütün izleyicilerin başlıca sorunu. Fakat bu neden Avrupa'da daha belirgin

Festivalin onursal başkanlarından (Festivalin dört onursal başkanı var: Ayla Algan, Haldun Dormen, Tamer Levent ve Ayşenil Şamlıoğlu) Ayşenil Şamlıoğlu'nun Fransa'da yaşadığı olay durumu özetliyor. Hatırlanacağı üzere Şamlıoğlu'nun yönettiği Kozalar, prömiyerini 2016'da Fransa'nın Avignon şehrinde düzenlenen Avignon Festivali'nde yapmıştı. Türkiye'de oldukça ses getiren, sanat dergilerine kapak, bol bol röportajlara vesile olan bu gelişme festivalde de ilgiyle karşılanmış. Oyunun başrolünde tabi ki Demet Evgar, Binnur Kaya, Esra Dermancıoğlu var. Şamlıoğlu, "Avignon'un çevresinde çok fazla Türk yaşıyor. Ve o güne kadar hiç festivale gelmemişler. Oysa eski bir festival, uzun yıllardır düzenleniyor. (S.Ö: Bu yıl temmuzda 72. yapılacak) İlk defa Türk nüfusu bizim oyunu izlemeye geliyor ve böyle bir şey Camillion tarihinde ilk kez oluyor. Festivalin yöneticileri çok şaşırdılar, o kadar heyecanlandılar ki, 'bu sizin oyununuzla oldu' dediler. Ben tabi ki, 'onların hepsi Türkiye'de çok ünlü ve başarılı oyuncular. Bu yüzden geldiler' diyemedim. Ne yazık ki durum böyle."

Frankfurt Türk Tiyatro Festivali'ndeki atölyeleri ilgi gören oyuncu Emrah Elçiboğa da küçük bir hatırlatmada bulunuyor: "Yıllardır usta oyuncular buraya gelip gidiyor ama maalesef herkes onları televizyon ekranından tanıyor. Onların hepsi aslında tiyatrocu. Elinizin altına Google var. Lütfen festivale katılacak oyuncuların, yönetmenlerin kısa özgeçmişlerini okuyun. Geçmişte neler yapmışlar, kimlerle çalışmışlar? Onlara öyle bu bilgilerle de yaklaşın ve dizi haricinde hak ettikleri değeri verin. TV yıldızı muamelesi yapmayın. Mesela Ayşenil Şamlıoğlu geleneksel Türk tiyatrosu ile modern tiyatroyu harmanlayabilen bir yönetmen. Ülkemizde de kimse bunun üzerine kalem oynatmıyor."

Shirley