15 Mayıs 2014 Perşembe

Eseri, Saatchi Gallery’de süresiz sergilenecek

15 Mayıs 2014
Genç sanatçılara el veren, onları sanat dünyasına kazandıran Londra’daki Saatchi Gallery’nin yeni misafiri Taha Alkan oldu. 27 yıl önce kurulan ve o günden beri modern sanatın önemli merkezleri arasında gösterilen galeri, Alkan’ın dijital sanat çalışması “Never Written Story” (Yazılmamış Hikâye) adlı çalışmasını süresiz sergileyecek. Andy Warhol, Damien Hirst, Jeff Koons’un eserlerine ev sahipliği yapan Saatchi Gallery’yi, her yıl 1,2 milyon kişi ziyaret ediyor. Tate’den sonra en çok gezilen sergi mekânı olarak biliniyor. 1984 Sivas doğumlu olan ve geçen yıl Amerika’ya yerleşen Taha Alkan’a dijital sanat çalışmasını ve sergi sürecini sorduk.
Birdenbire Saatchi Gallery’de karşımıza çıktınız. Sizi tanıyabilir miyiz?
Türkiye’de Uludağ Üniversitesi Mimarlık’ta okuduktan sonra Amerika’da Heritage Architecture isimli şirkette mimar ve tasarımcı olarak çalıştım. Akabinde Emre Arolat ile birlikte iki sene, tasarımcı ve görsel yönetmenlik yaptım. Sürecin sonunda mimari ve endüstriyel işlere sanatsal boyut getirmek duygusu ağır bastığından mimarlıkla dijital sanatı birleştiren bir eksene yerleştim. Bu çizgi New York-İstanbul arasında mekik dokuyarak devam ettiriyorum.

Dijital sanata ilginiz nasıl başladı?
Sanat bana okuldan önce ailemle geldi. Babamdan dolayı grafik tasarımla ve Apple bilgisayarlarla çocukken tanıştım. Çizim kabiliyetimin üzerine gidip mimar olmayı tercih ettim. Bu sırada bir sene sülüs hüsn-i hat eğitimi aldım. Klasik hat meşki bileğimi terbiye etti, gözüme ölçü ve kompozisyon duygusunu öğretti. Mimarlık eğitimini düşüncelerimle ve yeteneklerimle harmanlamaya çalıştım. Okulda öğrendiklerimin üzerine neler koyabileceğimi düşündüm. Çalışmalarım başlangıçta fark edilmiyorken daha sonra ilgi arttı.

Ne oldu?
Türkiye’den önce dijital sanat alanında dünyaca ünlü web sitelerinden (cgsociety.org, 3dtotal.com, cgarchitect.com) pek çok kere ödül kazandım. Çalışmalarım, uluslar arası önemli yayınlarda (3DArtist Magazine, 3dCreative) dünyanın en iyi çalışmaları arasına girdi.

Amerika’ya neden gittiniz?
NTV Tarih dergisi için Gezi Parkı olayları konulu biri kapak olmak üzere üç illüstrasyon çalıştım. Konudan ve kapaktan ötürü dergi kapatıldı. Bu çalışmaların minyatür versiyonu Hollanda’da Turkartoon isimli geçici bir sergide, Greek versiyonu ise New York’ta Güç Birliği sergisinin tema çalışması olarak sergilendi. Çalışmamı dünya çapında 18.000.000 kişi gördü. Türkiye’de de sergilemek istedim ama insanlar korktular, çekindiler. Biz de bu olaydan sonra eşimle Amerika’ya yerleştik.


Saatchi Gallery’de sürekli sergilenen Never Written Story’nin özelliği nedir?
Bu eser öncelikle doğduğum topraklara bir saygı duruşu. Teknik olarak uzun ve yoğun bir çalışmanın ürünü. Bunun altında 2d ve 3d başlıkları yatıyor. 3d, olmayan bir sahneyi ya da nesneyi bilgisayarda sanal olarak üretip, görüntü ortaya çıkarma sanatı. Bu tekniğin sonu Hollywood’da görsel efekt işleridir. Bir sahneyi fiziken gerçekleştirir gibi saçlardan ayakkabılara, trenin demir perçinlerinden pencereden sızan ışıklara her şey ince detaylarıyla ele alınıyor. Tıpkı bir filmin özel efektleri gibi resmin arkasındaki hikayenin ifadesini güçlendirecek her detay titizlikle görselleştiriliyor. Bu teknik karmaşanın ardından resme bakanlar sıcak bir duygu hissediyor. Tek dezavantajı, yapılan şeylerin fotoğraf sanılması, oysaki dijital tekniklerle yapılmış çağdaş tablolar.

Eserinizin Saatchi’ye kabul süreci nasıl gelişti?
Saatchi’ye yaptığımız kişisel başvurunun ardından çalışmamızın galerinin ikinci katındaki büyük dijital ekranda sergilenmeye hak kazandığını öğrendik ve mutlu olduk.
Farewell, The Green Mile, David El Turco… Eserlerinizin hepsinin bir hikâyesi de var.
Elbette, aslında her resim arkasında bir hikâyeyi barındırıyor. Bunlardan Farewell (Veda), TCDD emeklisi iki dedeme ve doğduğum topraklara saygı ve özlemimin bir ifadesidir. Her iki dedemi de görmedim. Resimde onlar kara bir trenle istasyondan ayrılırken annem ve babam, dünya istasyonundan ayrılan babalarına el sallıyor. Green Mile ise basit renk kompozisyonlarıyla birçok duyguyu büyük ustalıkla anlatabilen Japon ressamlarına bir saygı duruşu. Karlı bir günde kızağını çeken yaşlı Japon karakterimiz sıcak evinin yolunu tutmuş.

Bazı çalışmalarınız sanat tarihinin ustalarına göndermeler şeklinde.
Evet, mesela Michelangelo’nun ünlü Musa heykelini biraz Türkî bir havaya sokup ‘David El Turco’ ismiyle yorumladım. Davud heykeli bu çalışmada kendisini hayran hayran izleyen ve elini uzatan bir çocuğun eline uzanır gibi diz çöküyor. Sırtındaki yelek ve başındaki fes ise yine NTV Tarih’in Oryantalizm konulu sayısının kapağı olarak yayınlanmıştı.
Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi’ni de görüyoruz çalışmalarınızda. Hatta terbiyeci olarak kendinizi resmetmişsiniz. Buradaki amacınız nedir?
Osman Hamdi Bey’in ünlü Kaplumbağa Terbiyecisi resminden ilhamla kendimi bir han revakında Osman Bey’in kaplumbağalarıyla canlandırarak resmettim. Maksadım, hem atalarımızın sanatını anlamak ve anlatmak, hem dijital sanatın imkânlarının her zaman kolay üretilen ve tüketilen formlardan ibaret olmadığını göstermekti. Özellikle Türkiye gibi görsel sanatların serpilme evresinde olduğu bir yerde bu başarıyı bir nebze yakaladığımızı düşünüyorum. (tahaalkan.cgsociety.org)

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ