29 Kasım 2019 Cuma

“Buraya hapsedildim! Kendimi bitmiş, mahvolmuş hissediyorum. Ailem darmadağın oldu”

29 Kasım 2019 
Cezaevinde bunalıma giren sınıf öğretmeni Zübeyde Gülle, içini bir mektuba döktü: “Buraya hapsedildim ve kendimi bitmiş, tükenmiş, mahvolmuş hissediyorum. Ailem darmadağın oldu. Ölümümü can-ı gönülden istiyorum…”



18 aydır Ordu E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan Zübeyde Gülle (31), insan hakları savunucu ve HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na mektup yazdı. Dosyasının Yargıtay aşamasında olduğunu ifade eden Gülle, tutuklandığı ilk aydan beri Ağır Ceza Mahkemesine, İstinaf Mahkemesine, Yargıtaya 50’den fazla mektup yazdığını ama kimseye haksız yere tutuklandığını anlatamadığını söyledi.

Gülle, “Her birine ayrı ayrı yaşadığım süreci, mağduriyeti anlattım ama nafile. Kendimi artık yok gibi hissediyorum. Yoksa hiçbir kabahatimin olmadığını bilmelerine ve görmelerine rağmen bana ve aileme bu zulmü yaşatmazlardı. Olanlara kesinlikle anlamak veremiyorum” dedi.

Kendisini bitmiş, tükenmiş, mahvolmuş hisseden genç öğretmen, “Kime ne yazacağımı bile bilmiyorum. Ölümümü can-ı gönülden istiyorum” ifadelerini kullandı.

MAHKEME BAŞKANI BENİ DIŞARI ATTI

4,5 ay için 3 kez mahkemeye çıktığını, mahkemelerinin 5 dakika sürdüğünü, ikinci mahkemede başkan tarafından dışarı atıldığını belirten Gülle, Bylock kullandığı iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bylock’u ilk kez duyduğunu ve kullanmadığını mektubunda şöyle açıkladı:

“Arkadaşım kendi telefonunda hata veren programı benim telefonuma attı ve denemek istedi. O zamana kadar bu programın adını bile duymamıştım. O zaman da hiç önemsemedim. Program çalışmayınca zaten kaldırdım hemen. Mesajlaşma, arkadaş listesi, şifre, hiçbir şey yok. Sadece 3 günlük sinyal gözüküyor. Bulunduğum şehirdeki başka birinin mesajlarından adım geçtiği için beni de programı kullanmış kabul ettiler. Kullanmadığımı anlatmaya çalıştım ama ne hakim ne savcı beni dinlemedi.”

BİR DAĞ KÖYÜNDE YAŞIYORDUK, ÜNİVERSİTEYİ İLK BİZ KAZANDIK

5 çocuklu bir ailenin 2. çocuğu olarak dünyaya gelen Zübeyde Gülle, bir dağ köyünde eğitim mücadelesine başlamış. Üniversiteyi kendi çabasıyla bitirebilen Gülle, Trabzon’da özel bir okulda 7 yıl sınıf öğretmeni olarak görev yaptığını, mesleğime aşık bir insan olduğunu, öğrencileri için yaşadığını da sözlerine ekledi:

“Annem ve babam köyde yaşayan insanlar. Kimsenin üniversiteye gitmediği yüksek bir dağ köyünden ilk defa üniversiteye ben ve ablam gittik. Bizden sonra kardeşlerimiz de okudu. Ablam da sınıf öğretmeniydi ve ihraç edildi. Benim yüzümden küçük kardeşlerim de işe giremiyor. Anlayacağınız 5’imiz de üniversiteli işsizler olarak hayatımız devam ettirmeye çalışıyoruz. Türlü zorluklarla okuduk. Ailemden hiçbir yardım almadan okuyup öğretmen oldum. Çalışmaya başlayınca kardeşlerimizi okuttuk.”

ANNEM ÜZÜNTÜDEN FELÇ GEÇİRDİ, BABAM YÜZDE 80 ENGELLİ

Anne ve babasının sağlık durumlarının kötüye gittiğini ifade eden genç öğretmen çaresizliğini yazıya böyle döktü:

“Ben kurban seçildim, ben de bu ülkenin evladıyım, ülkeme küsmek istemiyorum” diyen Gülle ailesinin durumunu da anlattı: “Ailem mahvoldu. Annem baban üzüntüsünden 6 ay önce felç geçirdi. Zaten ağır kalp hastasıydı. Babam yüzde 80 engelli ve yürüyemiyor. 2 küçük kardeşim anneme ve babama bakıyor. Annem hastanede yatıyor. Erkek kardeşim yanında bakımını yapıyor. Diğer kardeşim köyde babama bakıyor. Yanıma kimse gelip gidemiyor. Babam Bağkur emeklisi. Aldığı maaş kendi masrafların yetmiyor. Bana akrabalar gönderirse para gönderiyorlar. Babamı en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum bile. Annem her telefon görüşmemizde ağlıyor. “Ölmeden seni göreyim” diye ağlıyor. Kendimi geçtim artık ama ailemin durumuna katlanamıyorum. Psikolojim alt üst oldu. Trabzon’a sevk istiyorum. O bile çıkmıyor. Ölümümü can-ı gönülden istiyorum.”

NESRİN GENÇOSMAN‘IN HASTALIĞININ HER ANINA ŞAHİTLİK ETTİM



Zübeyde Gülle, Temmuz 2018’de zatürre olan ve tedavisi geciktirildiği için ihmal sonucu hayatını kaybeden Kuran öğretmeni Nesrin Gençosman ile dost olduklarını, aynı cezaevinde bulunduklarını ve hastalığının her anına tanıklık ettiğini söyleyerek mektubunu tamamladı:

“Buraya geldiğimin 2. ayında çok sevdiğim 10 yıllık dostum Nesrin Gençosman vefat etti. Bizi beraber tutuklamışlardı. Onun hastalığının her anına şahitlik ettim. Etkisini hala üzerimden atamıyorum. Sürekli rüyamda görüyorum. Psikolojik olarak çok etkilendim. İnanın cümleleri toparlayamıyorum…. Koğuşta 8 kişiyiz. Koğuşun şartlarını anlatmaya bile hacet duymuyorum. Cezaevi işte. Yaşamaya gayret gösteriyoruz. Yorulduk, bunaldık artık. Bitsin bu süreç diye dua ediyoruz… Özgürlük bir başkaymış. Affedilecek bir hareketim olmadı ama maalesef şu anda birkaç kişinin 2 dudağının arasından çıkacak bir karara bağlı hayatımız.”

ZÜBEYDE GÜLLE’NİN MEKTUBU




21 Kasım 2019 Perşembe

Afyon Cezaevinde ilahi söyleyerek işkence yaptılar: Seher vakti bülbüller, ne de güzel öterler

21 Kasım 2019 
Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklananlara, Afyon Terörle Mücadele polislerinin “Seher vakti bülbüller, ne de güzel öterler” ilahisini söyleyerek elektrikle işkence yaptıkları ortaya çıktı.

A.K.’nın kimliği ve fotoğrafı güvenlik gerekçesiyle gizlenmiştir.

Mustafa Yıldızdoğan’ın ‘Ölürüm Türkiye’ şarkısıyla işkence yapan Emniyet görevlilerinden sonra ilahiyle işkence yapanların da olduğu anlaşıldı. Nisan 2017’de gözaltına alınan ve Afyonkarahisar Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde 13 gün kalan A.K, hem kendisine hem de nezarethanede tanıştığı bir ilahiyatçıya yapılan işkenceleri anlattı.

Gözaltındayken darp edilerek işkence gören KHK’lı vergi uzmanı A.K, “Beni bir odaya alıp kafamı duvarlara vurarak, yaka paça döverek darp ettiler. Ama Kemal adında birine elektrik verdiler. Vücudundaki lekeleri gördüm. Göğsünün ve göbek deliğinin üzerine elektrik bağlamışlardı. Hastanelerde EKG çekmek için aparat bağlıyorlar ya onun gibi aletler kullanıyorlar. Hem elektrik veriyorlar, hem de “Seher vakti bülbüller, ne de güzel öterler” ilahisini söylüyorlar. Kemal’in kafasına poşet geçirmişler. Bir taraftan nefes alamıyor, diğer taraftan da elektrik şokuna maruz kalıyor” dedi.

YAŞADIĞIMIZ ACILARIN TARİFİ YOK

Kısa bir süre önce tahliye olan A.K. (36) “Yaşadığımız acıların tarifi yok” diyerek gördükleri işkenceleri Bold Medya’ya anlattı:

Ocak 2017’de 679 sayılı KHK ile ihraç edildim. Bir şehirde vergi uzmanı olarak çalışıyordum. 2017 Nisan ayında gözaltına alındım, 8 Mayıs 2017’de tutuklandım. Bir ifadede adım geçtiği için örgüt üyesi olmakla suçlanıyordum. Biri gidip adımızı vermiş.

26 Nisan’da gözaltına alındık. Bizi Afyon Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. Nezaret karanlık kasvetli bir ortam. Büyük bir nezaret. Herkes birbiriyle tanışıyor, konuşuyoruz tabi ister istemez. Sorguya çekilmeyi bekliyoruz. Ne olacak ne bitecek diye. O anda kimsenin işkenceden haberi yok.

BANA NE OLDUĞUNU KESİNLİKLE SORMAYACAKSINIZ

İlk önce Barış diye bir çocuğu götürdüler ilk. İsminizi okuyorlar, alıyorlar sizi yukarıya götürüyorlar. Barış yukarıya çıktıktan sonra aşağıya geldiğinde çok kötüydü. Vücudunda bir şey yoktu ama yüzü yüz ifadesi çok kötüydü. Hayırdır ne oldu, diyoruz anlatmak istemiyor. Herkes sorunca arkadaşlar bana ne olduğunu kesinlikle bir daha sormayacaksınız dedi. Herkes sustu.

TEM şubenin içine ilk girdiğimizde zaten duvara yüzümüzü döndürüyorlar. Orada hakaretler başladı. İşte imamlar geldi diye dalga geçiyorlar. Ellerimiz kelepçeli. Etrafımıza bakamıyoruz. Kafamızı kaldıramıyoruz. Etrafınıza baktığınızda da gelip ya kafanızı duvara vuruyorlar ya da orada rencide edici söylemlerde bulunuyorlar.

SARI SAÇLI BİR KADIN POLİS VARDI, SÖYLEDİKLERİNİ UNUTAMIYORUM

Sarı saçlı bir kadın vardı. Sarışın, göbekli, kilolu… Sürekli bana aileme, eşime, çocuklarıma küfür etti. Af buyurun ….. şunun bususunuz… yok analarınızı bilmem ne, karılarınızı bilmem ne gibi hakaretler, yakası açılmamış küfürler. O kadını hiç unutmuyorum. Onca hakareti duyunca psikolojik olarak çöküyorsunuz.

Barış’tan sonra, yaklaşık 8-9 saat, biz yukarıya çıktık. Bir saat yüzüm duvara dönük, başım eğik bir vaziyette bekledim. Oturabilir miyim deyince.. “Lan sen kimsin? Oturacaksın, bir de terbiyesiz terbiyesiz oturmak istiyor şuna bak dedi. Oturtacağım ben seni bir yere gibi” ağır bir cümle kullandı.

YAKAMDAN TUTUP DUVARA VURMAYA BAŞLADILAR

Beni bir odaya aldılar. İçeriye girdim. Kamerayı yukarıya doğru çevirmişlerdi. Nasıl anlatsam… O anı yaşıyor gibiyim şu an. Duygulanıyorum… Yakamdan tuttu beni duvara vurmaya başladı, sonra kafamdan, saçlarımdan tuttu. Odaya 15 Temmuz gecesi Emniyet Daire Başkanlığında şehit düşmüş birinin fotoğrafını asmışlardı. Kanlar içinde yerde yatan biri. Kafamdan tuttu, beni fotoğrafa yaklaştırdı. Bunu siz yaptınız, onu siz öldürdünüz diye yumruk atmaya, tekmelemeye başladılar. İki yakanızdan tutup iyice duvara vuruyor.

Sonra bir sandalyeye oturttular. Onu tanıyor musun? Bunu tanıyor musun? diye sordular. Benim araba plakama kadar her şeyi biliyorlardı. Fişlenmişim yani. Ben vergi uzmanlığından önce 4-5 yıl polis olarak çalışmıştım, 2007-2012 arasında. O yüzden polislere şu anda sizin yaptığınız işkenceye girer. İşkence zaman aşımına uğramaz. Beni dövdünüz mahvettiniz dedim. Biz sana daha hiçbir şey yapmadık, sen arkadaşlarının halini gör dediler.


BARO AVUKATI, YAPABİLECEĞİM BİR ŞEY YOK DEDİ

Barodan bir avukat eldi. O halimi gördü. Beni dövüyorlar dedim. Yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Nasıl yok, yüzüme baksanıza dedim. Yapacağımız bir şey yok. Şu anda sizin durumunuz bu, dedi. Ben aşağıya indikten sonra birkaç arkadaş yukarıya çıktı. Onları başka bir odaya götürmüşler. Kemal isminde biri vardı. Orası, bağırdığın zaman duyulmayacak, ses geçirmez bir oda mıydı bilemiyorum ama işkence odası olduğundan eminiz.

ODAYA GİRER GİRMEZ…

Kemal odaya girer girmez kafasına poşeti geçiriyorlar. Nefes alamıyor. Yere yıkıyorlar. Tekmeliyorlar. Dövüyorlar. Sonra sandalyenin üzerine oturtuyorlar. Kemal anlat diyorlar. O da diyor ki ne anlatayım? Biz senin her şeyini biliyoruz, sen de anlatacaksın diyorlar. Sonra elektrik veriyorlar. Ben kendim gördüm, göğsünün ve göbek deliğinin üzerinde lekeler vardı. Hastanelerde EKG çekmek için aparat bağlıyorlar ya onun gibi aletleri kullanıyorlar. Hem elektrik veriyorlar, hem de “Seher vakti bülbüller / ne de güzel öterler” ilahisini söylüyorlar. O esnada Kemal’in kafasında poşet varmış. Bir taraftan nefes alamıyor, diğer taraftan da elektrik şokuna maruz kalıyor.

Kemal nefessiz kalmış, o an öleceğim zannettim dedi. Poşete delik açmışlar. Biliyorlar yani ne zaman açacaklarını. Sonra nefes almaya başladım diyor. Kemal, Barış yaklaşık 13 gün işkence gördüler. Kemal, ilahiyatçı bir arkadaştı. 3-4 kişiye böyle ağır işkenceler yaptılar. Bize yapılan işkence darp işkencesiydi. Bu arkadaşları hastaneye götürmediler. Krem verdiler. Kemal ile daha sonra aynı cezaevinde karşılaştık, o zaman anlattı bunları. Sonra Kemal’i başka yere götürdüler, irtibatımız koptu. Abdurrahman adında bir çocuğa da işkence yaptılar.

HÜCREYE KOYDULAR

Nezarette 13 gün yattım, 12 yazmışlar resmi evrakta ama 13 gün yattık. Ondan sonra tutukladılar. Afyon Cezaevine gönderildik. Hücreye koydular. Bizimle beraber alınan arkadaşların çoğunu hücreye attılar. Gerekçesini de doluluk olarak gösterdiler. 28 saat filan hücrede kaldık. Hücre pis kokan, kabir gibi karanlık bir yerdi. Işık var ama benimki bozuktu, sonradan yaptılar, sabun bile yok, hiçbir şey yok. Büyük travmalar yaşadık. Sonra normal koğuşa geçtik. Orada 2,5 yıl kaldım. Kısa bir süre önce çıktım. Mahkeme 7,5 yıl ceza verdi. İstinaf 6 yıl 3 aya düşürüp onayladı. Dosyam şu anda Yargıtay sürecinde.

DOKTOR DARP RAPORU YAZAMAM DEDİ

Gözaltındayken rapor için hastaneye götürdüler. Doktora darp izlerini gösterdim. Darp raporu yazamayız dedi. Yani doktorlar göre göre darp raporu yazmadılar. Zaten polisler dibimizde duruyorlardı. Korkudan yazdırmıyorlar.

GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE HAMİLE KADINI YAKA PAÇA ALDILAR

Benimle birlikte gözaltına alınan biri vardı. Onun hamile eşini de hepimizin gözü önünde bağırta bağırta gözaltına aldılar. Şöyle oldu: Kadın, eşi gözaltına alınınca hastaneye gidiyor, orada belki kocamı görürüm diye. İki türbanlı kadındılar. Onun hakkında da yakalama kararı varmış. Afyon Devlet Hastanesinin acil servisinde ‘bu bunun eşi dediler, onun da yakalaması var diyerek aldılar. Biz gördük bütün bu olayı. Ellerini tuttular kadının, millet şaşırdı zaten ne oluyor diye. Sus konuşma diyerek ellerini arkadan bağladılar. Kadın çığlık atıyor orada. Karga tulumba arabanın içine götürdüler. Kadın bağırıyordu, “Ben hamileyim” diye ama kime ne diyorsun…

O EMNİYET MÜDÜRÜ ARABASINDA ÖLÜ BULUNDU

Afyon TEM’in o dönemdeki müdürü intihar etmiş, diye duyduk geçenlerde. Arabada ölü bulundu, diye haberler çıktı. Bana işkence yapanın adı Mehmet’ti. Bir de Talat diye biri vardı.



19 Kasım 2019 Salı

Cezaevindeki çocuk Adil Bera’ya ölümcül hastalık teşhisi konuldu

19 Kasım 2019 
Sivas Cezaevinde kalan 3.5 yaşındaki Adil Bera’ya tiroid kanserine dönüşebilen genetik Men2A teşhisi konuldu. Bera, annesi, babası ve teyzesiyle tutuklu.



Annesi, babası ve teyzesi ile birlikte Sivas E Tipi Cezaevinde kalan 3,5 yaşındaki Adil Bera Işık’a da ailesinde bulunan ve kanser dönüşebilen ölümcül Men2A teşhisi konuldu. Adil Bera’nın annesi, dayısı ve teyzesi de aynı genetik hastalığa sahip. Dedesi ve büyük babaannesi de bu hastalıktan hayatını kaybetti.

4 Ağustos 2016 doğumlu Adil Bera Işık, 8 aydır annesiyle birlikte cezaevinde kalıyor. Milyonda bir görülen ve kansere dönüşebilen ölümcül Men2A hastalığına sahip olan anne Raziye Koç Işık (32), bugün tekrar hakim karşısına çıktı ve mahkemeye kendisinin ve oğlunun hastane raporları sunuldu. Buna rağmen ikisinin de riskli sağlık durumu göz önünde bulundurulmadan mahkeme Ocak 2020’ye ertelendi.

Raziye-Ömer Işık’ın 3,5 yaşındaki oğulları Adil Bera Işık, ilk önce 31 Temmuz 2019’da Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi doktoru tarafından muayene edilmiş ve 3 ay sonraya kontrole gelmesi istenmişti.

13 Ekim 2019’da Sivas Numune Hastanesi Acil Polikliniğine sevk edilen Adil Bera’ya ilaç yazılıp taburcu edildiği raporlarda görülüyor. 14 Kasım 2019’da ise Radyolojiye gönderilen Adil Bera’da aynı hastalık olduğu ortaya çıktı. Bera’nın bir sonraki kontrolü 27 Kasım 2019’da.

5 YAŞINDAN ÖNCE TEDAVİ EDİLMESİ GEREKİYOR

14 Kasım 2019’da yapılan Radyoloji sonuçlarını değerlendiren Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi doktoru Adil Bera’nın raporuna şu notu düştü: “MEN2A (RET Proto Onkogen heterozigat mutasyon) ile takipli hastanın modüller troid ca açısından orta düzey risk mevcut olup bilimsel literatür eşliğinde değerlendirildiğinde 5 (beş) yaş öncesi total troidartomi endikasyonu vardır.”



Aile Bera ile birlikte aileden 6. kişiye aynı teşhis konulmuş oldu. Raziye Koç Işık’ın ailesinden bu hastalıktan Işık’ın babası ve babaannesi hayatını kaybetmişti. Raziye, Fatih ve Zehra Koç kardeşler de yıllardır milyonda bir görülen bu hastalıkla mücadele ediyordu.

BİR AİLE TOPLUCA CEZAEVİNDE

Haziran 2018’de örgüt üyesi olduğu iddiasıyla Sivas’ta bir AVM’de tutuklanan Raziye Koç Işık, Aralık 2018’de 8 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılarak serbest bırakılmıştı. Birkaç ay sonra ise bu kez tüm aile şok yaşadı. 7 Mart 2019’da Raziye Koç’un eşi Ömer Işık, kız kardeşi Zehra Koç ile birlikte teknik ve fiziki takibe takıldıkları için tutuklandılar.

Haklarındaki suçlama telefonda arkadaşlarıyla yaptıkları yemek muhabbetleriydi. Polis, içinde ‘dolma, sirke’ geçen cümleleri şifreli konuşma şeklinde değerlendirerek topluca bir aileyi daha hapse attı. Bir aileden 4 kişi şu anda Sivas Cezaevinde tutuklu. Ömer Işık hariç diğerleri cezaevi koşullarında hastalıkla mücadele ediyor.

ADİL BERA'NIN HASTANE RAPORLARI 






Adil Bera, babası, anneannesi, teyzesi ve annesiyle birlikte bir görüş gününde.


KANSER HASTASI İKİ KIZ KARDEŞ İKİNCİ KEZ TUTUKLANDI

ÖLÜMCÜL HASTALIĞINA RAĞMEN 4 AYDIR TUTUKLU

18 Kasım 2019 Pazartesi

Ceylan’ın çığlığı: Abim ölüyor kurtarın

18 Kasım 2019 
9 kardeşli ailenin kızı Ceylan, perişan haldeki köy evlerinden hasta tutuklu abisi için dünyaya seslendi. Herkesi Ceylan’la omuz omuza dayanışmaya çağırıyoruz.
Ceylan Avunan Korkmaz (21), Bingöl Kepçeli Köyü 
Hasta tutuklu Veysel Avunan’ın durumu her geçen gün kötüleşiyor ve artık vücudunun büyük bölümünü hissetmiyor. Cezaevinde tuvalete dahi gidemez hale gelen Veysel Avunan için, Bingöl’ün Genç İlçesi Kepçeli Köyü’nde virane gibi bir evde yaşayan kız kardeşi Ceylan çığlık olmaya çalışıyor.

9 kardeşli ailenin en büyüğü olan Veysel Avunan, imkansızlıklar içinde okudu ve Atatürk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Hizmet Hareketi’ne yönelik soruşturmalar kapsamında tutuklanan Avunan, cezaevinde ağır sağlık sorunları yaşadı ve tedavi ettirilmediği için şu an vücudunun büyük bölümünü hissedemiyor.

CEYLAN AVUNAN KORKMAZ VİDEO 

CEYLAN AVUNAN'IN ÇIĞLIĞI 

Veysel Avunan’ın kız kardeşi Ceylan, imkansızlıklar içinde pes etmeden sesini duyurmaya çalışıyor. Ceylan abisinin yaşadığı ağır hak ihlallerini, ailesinin durumunu anlattığı videosunda “Sadece adalet istiyorum” diye haykırıyor.

Belden aşağısını hissedemeyen Veysel Avunan, artık ellerini de hissetmemeye başladı. Abisine 5 ay önce tüberküloz menenjit teşhisi konulduğunu anlatan Ceylan, “Abim Elazığ Cezaevinde tedavisi geciktirildiği için hastalığı ilerlerdi. Tuvalete diğer tutuklular götürüyor. Plastik sandalyenin ortasını kesip abime tuvalet yapmışlar. Altını koğuşundaki arkadaşları temizliyor. Abim bundan dolayı utanç içinde. Diğer mahkumlara mahkum halde” diyor.

KÖYDEKİ VİRANEDEN SESLENDİ

Bingöl’e 35 km uzaklıktaki Kepçeli Köyünde yaşayan Avunan ailesi, köydeki tek hane. Köyün diğer sakinleri göç etmişler. Hayvancılıkla geçinen Avunan ailesi ise ekonomik sebeplerle göç edememiş ve köyde tek başlarına kalmış durumdalar. Ceylan, “Abim neden cezaevinden çıkmak istemedi biliyor musunuz? Verem ve menenjit tedavisi görüyordu. Ekstradan da ayaklar eklendi. Ve bunların tedavisi ağır. Ailemin maddi durumu hiç yok. Annem babam köyde hayvancılık yapıyor. Öyle bir yerdeyiz ki kuş geçmez kervan geçmez. Abim dışarı çıksa tedavisini yaptıracak imkan bizde bulunmuyor. Bundan dolayı ben içeride kalayım, tedavim yapılsın diye düşünüyor. Biz tahliye edilsin diye uğraşıyoruz. ‘Hayır ben ceza ertelemesi istemiyorum, içeride tedavim yapılsın’ diyor.” Bize yardım edin, insanlık öldü mü? Hastalara merhamet edin, adaletli olun.” sözleriyle ailenin içinden çıkamadığı imkansızlığı anlatıyor.

Kepçeli Köyü, Avunan ailesi bu evde yaşıyor. Kasım 2019


HASTANEDE NASIL YER OLMAZ!

Ceylan, bu sabah (18 Kasım 2019) telefon görüşmesi yaptığı abisinin son durumunu ise şöyle anlatıyor: “Cuma hastaneye gitmiş. Yatış vermişler ama yer yok diye yatırmamışlar. Telefonda, ‘ellerim de ayaklarım gibi olmaya başladı. Onları da hissetmiyorum’ dedi. Abimin acil tedavi olması lazım. İhmalin kurbanı olmasın. Felç kalmasın. Lütfen söylediklerimi yazın, paylaşın, tüm dünya duysun. Hastanede nasıl yer olmaz! Elazığ Şehir Hastanesi, yer yok, biz anlamıyoruz deyip abimi göndermiş. Nasıl yer olmaz. Artık yeter.’

2017’DEN BERİ TUTUKLU

28 yaşındaki Veysel Avunan 15 Eylül 2017’den beri tutuklu. Hastalığı nedeniyle Bingöl Cezaevinden Elazığ Cezaevine gönderilen ve Elazığ Şehir Hastanesine sevk edildi. Hastanede yer olmadığı gerekçesiyle cezaevine geri gönderildi. Avunan tedavi ettirilmediği için felç vücuduna yayılıyor.

VEYSEL AVUNAN'IN HİKAYESİ
CEZAEVİNDE TEDAVİSİ YAPILMADIĞI İÇİN KÖTÜRÜM OLDU





Hasta tutuklu Veysel Avunan: Artık ellerimi de hissetmiyorum

18 Kasım 2019 



Elazığ Cezaevinde tutuklu bulunan ve tedavisi geciktirildiği için yürüyemez hale gelen Veysel Avunan’ın sağlık durumu ciddi. Bu sabah abisiyle telefon görüşmesi yapan Ceylan Avunan Korkmaz “Artık yeter, sesimi dünyaya duyurun. Abim tedavi edilsin.” dedi.

Tüberküloz menenjit teşhisi konulan hasta tutuklu Veysel Avunan durumu gittikçe kötüleşiyor. Bu sabah abisiyle telefon görüşmesi yapan Ceylan Avunan Korkmaz abisinin sağlık durumuyla ilgili acil tedavi yapılması çağrısında bulundu.

Ceylan A. Korkmaz, “Abim şimdi aradı. ‘Cuma hastaneye gittim. Yatış verdiler ama beni yatırmadılar. Yer yokmuş. Ellerim de ayaklarım gibi olmaya başladı. Onları da hissetmiyorum’ dedi. Abim acil tedavi olması lazım. Artık yeter! İhmalin kurbanı olmasın. Felç kalıyor. Lütfen söylediklerimi yazın, paylaşın, tüm dünya duysun. Hastanede nasıl yer olmaz! Elazığ Şehir Hastanesi, yer yok, biz anlamıyoruz deyip abimi göndermiş. Nasıl yer olmaz. Artık yeter!” dedi.

15 Eylül 2017’den beri tutuklu olan Veysel Avunan’a Temmuz 2019’da teşhis konulmuş ama tedavisi geciktirildiği için yürüyemez hale gelmişti. Artık ellerini de hissetmiyor. Elazığ Cezaevinde kalan Avunan’ın bakımını koğuş arkadaşları yapıyor. Ortası delik plastik bir sandalye ile tuvalete götürüp getiriyorlar.

CEZAEVİNDE TEDAVİSİ YAPILMADIĞI İÇİN KÖTÜRÜM OLDU

CEYLAN'IN ÇIĞLIĞI: ABİM ÖLÜYOR, KURTARIN

15 Kasım 2019 Cuma

Yanlış hastaneye götürülen hamile tutukluya yolda işkence

15 Kasım 2019 
Hamile tutuklu Kimya Bozkurt’a cezaevi aracında işkence yapıldı. Rapor almak için yanlış hastaneye götürülen Bozkurt, arabada kusmasına rağmen kimseye sesini duyuramadı.



21 Ekim 2019’da Gaziantep’te tutuklanan 6 aylık Kimya Bozkurt’a yönelik hak ihlalleri artarak devam ediyor. Hakimin duruşma salonunda “sağa dön sola dön” diyerek hamile olduğuna inanmayarak tutukladığı Kimya Bozkurt, kurul raporu almak için başvurdu. Bozkurt, yanlış hastaneye götürülürken kelepçeli yolculuk işkenceye dönüştürüldü.

Kimya Bozkurt, Tenkil Süreci’nde tutuklanan hamile kadınlardan biri. BOLD’a ulaşan Bozkurt’un bir aile yakını, hamile kadının tutuklandıktan sonra yaşadıklarını anlattı:

“Kurul raporu almak için hastaneye götürülmüş ama komikliğe bakın gidilen hastanede doktor yok. Yanlış hastaneye gidilmiş. Kimya da tahlil yapılır diye aç gitmiş. Dönüşte midesi bulanmış, elleri kelepçeli kabinde kusmuş, seslenmesine rağmen bakmamışlar. Hastaneye gitmek onun için işkence artık.”

HAKİM SAĞA SOLA DÖNDÜREREK HAMİLELİK TESTİ YAPMIŞTI

Gaziantep L Tipi Cezaevinde bulunan Bozkurt’un hamile olduğuna inanmayan Ardahan Sulh Ceza Hakimliği, mahkeme salonunda ‘sağa dön, sola dön’ diyerek Bozkurt’a hamilelik kontrolü yapmaya çalışmıştı. Yeni evli olan ve ilk bebeğini bekleyen Bozkurt, tutuklandıktan iki gün sonra da rapor almak için cezaevi yönetimi tarafından kelepçeli bir şekilde hastaneye götürülmüştü.

HAMİLE KADINA KELEPÇELİ HASTANE EZİYETİ
HAKİM İNANMAMIŞTI, 6 AYLIK HAMİLELİĞİ BELGELENDİ


Cezaevinde tedavisi yapılmadığı için kötürüm oldu

15 Kasım 2019 
İki yıldır cezaevinde bulunan Veysel Avunan, verem ve menenjite yakalandı. Tedavisi ihmal edildi. Şimdi ayakları tutmayan Avunan, tekerlekli sandalyeye mahkum oldu.



Cezaevindeki hak ihlalleri inanılmaz boyutlara ulaştı. Elazığ Cezaevindeki iki hasta tutuklu durumları ağır olmasına rağmen tahliye edilmiyor.

Cezaevine sağlam giren ve 5 ay önce tüberküloz menenjit teşhisi konulan Veysel Avunan (28), tedavisi geciktirildiği için tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Artık çaresi olan verem ve menenjit gibi hastalıklardan dolayı bir genç cezaevinde felç olmak ve bir daha yürüyememek tehlikesiyle karşı karşıya.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri geçtiğimiz günlerde Elazığ ve Diyarbakır cezaevlerini ziyarete gitti. Daha önce durumundan haberdar olduğu iki hastanın koğuşunu özellikle görmek isteyen komisyon üyesi ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, karşılaştıkları manzara karşısında tüylerinin ürperdiğini anlattı.

BÜYÜK BİR İHMALE UĞRAMIŞ

Bingöllü Veysel Avunan’ın oldukça kalabalık bir koğuşta kaldığını ifade eden Gergerlioğlu hasta tutuklunun durumunu şöyle anlattı:

“Sandalyesine oturmuş, kalkamıyordu. Mart ayından beri şikayetleri olmuş ve sevk gecikmesi, teşhis gecikmesi vb. nedenlerle ancak temmuz ayında teşhis konulmuş ve tedavi başlamadan artık çok gecikildiği için yoğun bakımda yatmak zorunda kalmış. Çünkü tüberküloz mikrobu beyne zarar vermiş. Tüberküloz menenjit olmuş, o kadar bakımsız kalmış, o kadar ihmale uğramış ki… Büyük ihmal, mahrumiyet, gıdasızlık, beslenememe, doktora zamanında ulaşamamaktan kaynaklanır bu hastalığın bu kadar kötüleşmesi.”


Veysel Avunan’ın bu videosu Haziran 2019’da Elazığ Şehir Hastanesinde çekildi. Elazığ Cezaevinde bayılınca yoğun bakıma alınan Avunan’a tüberküloz menenjit teşhisi konuldu. Şu anda bu durumdan daha kötü bir halde cezaevinde kalıyor.

ORTASI DELİK BİR SANDALYE YAPTIK

Yoğun bakımda yaklaşık bir ay kalan Veysel Avunan’ın kendini biraz toparlayınca tekrar cezaevine gönderildiğini ifade eden Gergerlioğlu, “Kendisiyle konuştuk. Bilinci yerinde değil, birçok şeyi unutuyorum dedi. Maalesef ihmallerden dolayı 2 bacağı da tutmuyordu. Kalkıp yürüyemiyordu. Koğuş arkadaşları ‘Yukarıda yatağından alıp aşağıya tuvalete indiriyoruz, onun için ortası delik bir sandalye yaptık. Sandalyeye oturtuyoruz. Büyük abdestini yaptıktan sonra bir kişi altını temizliyor. Sonra sırtımıza alıp odasına tekrar çıkarıyoruz, arkasından tuvaleti temizliyoruz. İnfaz erteleme alması lazım, durumu hiç iyi değil. Veysel Avunan da çok mahcuptu. Arkadaşlarına mahkum yaşıyor. Veysel Avunan’ın sağlık kurulu ve adli tıp kararıyla bir an önce tahliye edilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

HUKUK MEZUNU

Cemaat soruşturması kapsamında tutuklanan ve örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan Veysel Avunan, Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu 28 yaşında bir genç. Bingöl’ün Genç ilçesinden 9 kardeşli bir ailenin en büyük oğlu.

Bold Medya’nın ulaştığı Veysel Okunan kız kardeşi Ceylan Korkmaz “Kaç aydır sesimizi duyurmaya çalışıyoruz” diyerek yardım istedi, çaresizliklerini anlattı:

CEZAEVİNDE BAYILDI, BEYNİNDE KANLI ENFEKSİYON ÇIKTI

“Abim 15 Eylül 2017’den beri Bingöl Cezaevinde tutukluydu. Geçtiğimiz mart ayında hastalandı. Zatürre idi, sonra menenjite çevrildi. Elazığ’a kontrole götürdüler. Orada net bir teşhis konulmadı. Ta ki Elazığ Cezaevinde bayılana kadar… Hastaneye kaldırdılar, komaya girdi. Menenjit geçirdiği anlaşıldı. Beyninde kanlı enfeksiyon vardı.

21 GÜN KAYSERİ’DE YOĞUN BAKIMDA KALDI

Birkaç gün Elazığ Devlet Hastanesinde kaldı. Sonra Kayseri Şehir Hastanesine götürüldü. 21 gün Kayseri’de yoğun bakımda kaldı. Bilincini kaybetmişti. Hastane abime rapor verdi, 12 ay hastanede tedavi görmesi gerektiğine dair. Yoğun bakımdan çıkar çıkmaz tekrar Elazığ’a hastaneye getirdiler.

1 hafta hastanede kalmadan tekrar Elazığ Cezaevine gönderildi. Hastane dedi ki ‘artık iyi oldun, serumluk bir durum yok, kullanacağınız ilacı hapiste de alabilirsin’. Sonra Bingöl Cezaevine geldi abim. Açık görüşe gittik, o hafta abim iyiydi. İkinci açık görüşte yürüyemiyor, ayaklarını basamıyordu, kollarından tutarak arkadaşları getirmişti. Arkadaşları sırtlarına alıp alt kata tuvalete, yemeğe götürüp getiriyorlar. Şimdi tekrar Elazığ’a götürdüler, bir aydır orada.

KAÇ AYDIR SESİMİZİ DUYURMAYA ÇALIŞIYORUZ

Geçtiğimiz salı günü açık görüş vardı gittik, abim diyor ki, belden aşağı kendimi hissetmiyorum. Abim ihmalkarlıktan böyle bir duruma düştü, zaten ağır bir hastalık. Kaç aydır sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Allah korusun belden aşağı felç de olabilir. Abimin psikolojisi bunu kaldıramaz. Kaç mahkum böyle intihar etti. Benim abim o durum düşsün istemiyorum.

Bizim istediğimiz hastaneye götürülsün, tedavi olsun. Nerede olursa olsun tedavi edilsin. Sağlığından oldu, canından olmasın. Abimin durumu içler acısı. Annem üzüntüden kalp hastası oldu.

İNFAZ ERTELEME İSTEMEDİ ÇÜNKÜ…

Abimin tahliyesine bir yıl kaldı. Onun istediği tahliye olmadan tedavi görmek. Seneye kasımda çıkacak. Yoğun bakımda kaldığı dönemde biz ceza ertelemesi istedik ama kendisi istemedi. Heyete de çıktı, raporu geldi, cezaevinde kalması uygundur denilmiş. Öyle karar verildiği için elimizden gelen başka bir şey yok.

Abim neden cezaevinden çıkmak istemedi biliyor musunuz? Verem ve menenjit tedavisi görüyordu. Ekstradan da ayaklar eklendi. Ve bunların tedavisi ağır. Ailemin maddi durumu hiç yok. Annem babam köyde hayvancılık yapıyor. Öyle bir yerdeyiz ki kuş geçmez kervan geçmez. Abim dışarı çıksa tedavisini yaptıracak imkan bizde bulunmuyor. Bundan dolayı ben içeride kalayım, tedavim yapılsın diye düşünüyor. Biz tahliye edilsin diye uğraşıyoruz. ‘Hayır ben ceza ertelemesi istemiyorum, içeride tedavim yapılsın’ diyor.”

Cezaevine girdiğinde sapasağlam olan Veysel Avunan, tedavisi yapılmadığı için sakat kalmak üzere. 






BEYİN FELCİ GEÇİRDİ, HASTANEYE GÖNDERİLDİ

By-pass ameliyatı olduktan beyin felci geçiren ikinci hasta tutuklu Zeki Bektaş ise koğuşta bilinci kapalı bir şekilde yatıyor. Gergerlioğlu, Bektaş’ın durumunu dair ise şu bilgileri verdi: “Zeki Bektaş, bilinci bulanmış bir şekilde yatakta yatıyordu. Kendinde değildi. Hayatla ölüm arasında olan biriydi. By-pass ameliyatından sonra beyin felci geçirmiş. Bilinci bulanık. Hastaneden cezaevine gönderilmiş. Bu kişinin hastanede şartlarında kalması gerekiyor. Komisyon üyeleri olarak başına gittik, herkes ne diyeceğini bilemedi, tüyler ürpertici bir andı.


13 Kasım 2019 Çarşamba

Adliyelerde kalmayan adaleti sokakta arıyorlar

13 Kasım 2019
Sokaklar, adliye saraylarında adaleti bulamayanların kendilerini vurduğu alanlar olarak öne çıkmış durumda. Türkiye’deki parçalanmışlık, sokaklarda yerini birleşen ellere bırakıyor.

Türkiye’de her geçen gün artan baskı rejimi, ülkenin ezilen kesimleri arasında sokakta farklı birliktelikler oluşturmaya başladı. Geçmişte sol gruplar ve Kürtler’de görülen sokak eylemlerinin artık farklı müdavimleri var.

15 Temmuz’dan sonra hayatlarında ilk kez hapishane süreçleriyle karşılaşan kesimler, bireysel eylemlerle sokakta haklarını arıyor. Sokaklar, adliyelerde adaleti bulamayanların kendilerini vurduğu alanlar olarak öne çıkmış durumda. Türkiye’deki parçalanmışlık, sokaklarda yerini birleşen ellere bırakıyor.


CUMARTESİ ANNELERİ
Sokak eylemlerinin en eskilerinden biri her cumartesi Beyoğlu Galatasaray Medyanında toplanan Cumartesi Annelerinin yaptığı eylem. 27 Mayıs 1995’ten bu yana toplanan anneler, kimi zaman oturarak, kimi zaman basın açıklaması yaparak 90’lı yılların karanlık günlerinde gözaltında kaybedilen çocuklarının ya da faili meçhul cinayetlere kurban edilen yakınlarının akıbetini soruyor.

Her şey Hasan Ocak’ın işkence yapılmış cesedinin bulunmasıyla başladı. 12 Mart 1995’te Alevilerin yoğun olarak yaşadığı İstanbul’un Gazi Mahallesinde kimliği belirsiz kişiler bir kahvehaneye silahlı saldırı gerçekleştirdi. 3 gün süren Gazi Mahallesi Olaylarında 22 kişi hayatını kaybetti ve yüzlerce kişi yaralandı.


Hasan Ocak olaylardan sonra gözaltına alındı ve ortadan kayboldu. Annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün boyunca onu aradı. 15 Mayıs’ta işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu. Ceset, Ocak gözaltına alındıktan 5 gün sonra Beykoz Ormanında köylüler tarafından fark edilmişti.

Hasan Ocak’ın bulunması için İnsan Hakları Derneğinin de desteğiyle başlayan kampanya cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü. İlk kez 27 Mayıs’ta Galatasaray Önünde oturma eylemi yapan 15-20 kişilik grup zamanla büyüdü.

2013’te Uluslararası Hrant Dink Ödülü verilen Cumartesi Anneleri, 745’inci haftalarında 15 Temmuz’dan sonra siyah Transporter ile Şubat 2019’da kaçırılan 6 kişi için buluştu. Salim Zeybek, Mustafa Yılmaz, Gökhan Türkmen, Erkan Irmak, Özgür Kaya ve Yasin Ugan’ın eşleri ve annelerinin katıldığı buluşmayla Cumartesi Anneleri tüm kesimleri kucaklayan daha büyük bir harekete dönüştü.
HARBİYELİ ANNELER

Cumartesi Annelerine ilham olan 41 yıl önce mücadeleye başlayan Arjantinli Mayıs Anneleriydi. Arjantin’de kirli savaş olarak adlandırılan diktatörlük döneminde (1976-1983) sol görüşlü 30 binden fazla kişi kayboldu. Arjantinli anneler de gözaltında kaybedilen çocuklarını arıyorlardı. 25 yıl önce mücadeleye başlayan Cumartesi Anneleri de Harbiyeli Annelere esin kaynağı oldu.

Kara Harp Okulundan (KHO) 367 öğrenci 15 Temmuz 2016 gecesi darbe gerekçesiyle tutuklandı. 108 öğrenci Haziran 2019’da beraat etti ancak KHO’dan 259, Balıkesir Astsubay Meslek Yüksekokulundan 26 öğrenci üç yıldır Silivri Cezaevinde tutuklu bulunuyor. Kimine müebbet, kimine 12 ya da 17 yıl ceza verildi.

Harbiyeli Anneleri, Silivri Cezaevinde tutuklu olan ve müebbet verilen askeri öğrenci Taha Furkan Çetinkaya’nın annesi Melek Çetinkaya öncülüğünde her çarşamba Ankara Sakarya Caddesinde çocukları için adalet arayışına çıkmaya karar verdi.

25 Eylül 2019’da başlayan ilk eylem Melek Çetinkaya’nın gözaltına alınmasıyla sona erdi. Çetinkaya vazgeçmedi. Her hafta eylemlere diğer annelerle birlikte Ankara’da devam ediyorlar. TBMM’ye gitmeye kalktılar engellendiler, Kızılay’da otobüsten iner inmez gözaltına alındılar ve bu defalarca tekrar etti ama yine vazgeçmediler.
NEVİN YILMAZ


Cemaat soruşturmaları kapsamında yargılanırken devlet güçleri tarafından zorla kaybedilen Mustafa Yılmaz’ı arayan anne Nevin Yılmaz da önemli sembollerden biri oldu. Kendi halinde bir Anadolu kadını olan ve politik yönü bulunmayan Nevin Yılmaz, hukuksal yolların bittiği noktada kendini sokağa vurdu.

Beyaz önlüğe bastırdığı oğlunun fotoğrafını pardösüsünün altına saklayan Nevin Yılmaz, kalabalık yerlerde aniden ortaya çıkıp “Yavrumu istiyorum, bana yavrumu verin” çığlıkları attı, defalarca gözaltına alındı. Bir çoğunda fenalık geçirip bayıldı. Nevin Yılmaz’a bu eylemlerinde KHK’lı sol gruplar destek verdi.
YÜKSEL DİRENİŞÇİLERİ


Yüksel Direnişi, 9 Kasım 2016’da Nuriye Gülmen ile başladı. CNN International’ın 2016’nın önde gelen 8 kadını arasında gösterdiği Gülmen, Konya Selçuk Üniversitesinde akademisyenliğe başlamıştı. Ertesi gün 15 Temmuz oldu ve örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 679 sayılı KHK ile okuldaki görevinden atıldı. O günden itibaren kaybettiği işine geri dönmek üzere Ankara Yüksel Caddesindeki İnsan Hakları Anıtı önünde 9 Kasım 2016’da ‘İşimi Geri İstiyorum’ eylemini başlattı. Yüzlerce kez gözaltına alındı.

Nuriye Gülmen’e daha sonra Semih Özakça katıldı ve birlikte açlık grevine başladılar. Gülmen 59 kilodan 34 kiloya düştü. Nuriye Gülmen 26 Ocak 2018’de açlık grevine son verdi. Fakat Yüksel’deki “İşimizi Geri istiyoruz” direnişi devam ediyor. KHK ile atılan Acun Karadağ, Deniz Aydın, Murat Çeşme, Gülnaz Bozkurt, Nazan Bozkurt, Simge Aksan, Özge Çırpan, Burak Aydemir, Sibel Balaç, Mehmet Dersulu gibi isimler haklarını geri almak için gün oradalar.
HDP ÖNÜNDEKİ ANNELER


Hacire Akar, 21 Ağustos’ta kaybolan oğlu Mehmet’in (21) HDP’liler tarafından dağa kaçırıldığını iddia edip, 1 gün sonra partinin Diyarbakır binası önünde oturma eylemine başladı. Eylemin 3. gününde Mehmet Akar ortaya çıktı, annesine kavuştu. Oğluna kavuşan Hacire Akar, çocukları kayıp diğer annelere çağrıda bulundu.

Çağrıya 3 anne cevap verdi. 3 Eylül 2019’da Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl binasının önünde Fevziye Çetinkaya, Remziye Akkoyun ve Ayşegül Biçer bir araya gelerek oturma eylemi başlattı. Anneler, PKK’ya katılan çocuklarının dağa çıkmasında HDP’nin aracı olduğunu iddia ediyorlardı.
Anne sayısı daha sonra 56’ya kadar yükseldi. Bu eylemin devletin yönlendirmesiyle başladığı ailelerin de açıklamalarıyla ortaya çıktı. Eyleme gelen AKP’li siyasetçiler ve sanatçılarla yandaş medyanın yaptığı yayınlar bunun göstergesiydi. Yine de çocuğunu arayan annelerin çığlıklarının kutsallığına herkes saygı duydu.
CEMAL YILDIRIM


677 Sayılı KHK ile Maliye Bakanlığı Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğünden ihraç edilen devlet memuru Cemal Yıldırım 13 Mart 2017’den bu yana Ankara’da eylem yapıyor. Önce iş yerinin önünde “İşimi geri istiyorum” pankartı açan Yıldırım, daha sonra bu eylemlerini Ankara’nın her yerine taşıdı. Yüksel Direnişçileri, Veli Saçılık, HDP Ankara, Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi isimlerin destek verdiği Yıldırım iki yılda birçok kez gözaltına alındı, para cezası kesildi.

Cemal Yıldırım 16 Eylül 2019’da kendisinin ifadesiyle ‘AKP’nin iki yüzlülüğünü ortaya çıkarmak’ için Kocatepe’deki AKP İl Başkanlığının önünde elinde dövizle 5 gün oturma eylemi yaptı, her seferinde gözaltına alındı. Amacı HDP’nin önündeki annelere oturma izni veren AKP’nin Ankara’da aynı eylemleri neden yasakladığına dikkat çekmekti. Sosyal medyayı da aktif kullanan Cemal Yıldırım sokak eylemlerine devam ediyor.
MAHMUT KONUK
22 Kasım 2016’da 677 sayılı KHK ile ihraç edilen Mahmut Konuk 989 gündür sokaklarda… Çankaya İlçe Sağlık Müdürlüğünden ihraç edilen Konuk, 27 Şubat 2017’de iş yerinin önünde başlattığı eylemlerine devam ediyor. 142. haftasına girdi. O da her seferinde gözaltına alınıp 320 TL para cezasına çarptırılıyor. “40 yıllık emeğimi gasp edemezler, iki elim yakanızda” diyen Konuk en son eyleminde şöyle dedi:




“Anayasal bir hak olan basın açıklaması yapmaya çalışıyorum. Elimde Anayasa Mahkemesinin ‘OHAL koşullarında bile basın açıklaması yapmak anayasal bir haktır’ şeklindeki kararı, Ankara Valiliğinin Ankara Barosunun yazısına verdiği ‘Ankara’da Genel Bir Eylem Yasağı Yoktur’ şeklindeki yazı, bunları sallıyorum ve “Bakın suç işliyorsunuz, öyle bir ülke yarattınız ki birileri dörder maaş alırken insanlar dörder dörder intihar ediyor.

Bu kadar sıkarsanız bu toplum patlar, patladığında da altında kalırsınız” diyorum ama harami saltanatının zebanileri gibi saldırıyorlar. Gözaltı aracına atıyorlar ancak tamamen vesayet altına almış olsalar da “hukuk” karışmasın diye resmi gözaltı işlemi yapmıyorlar, hastaneye götürüp Kabahatler Kanunundan İdari Para cezası kesip bırakıyorlar. Tam bir hukuksuzluk rejimi, tam bir yağma ve talan düzeni, tam bir zulüm ve zorbalık düzeni, tam bir Harami Saltanatı… Ama ne yaparlarsa yapsınlar bizi yıldıramazlar.”
KENAN GÜNGÖRDÜ


Terör örgütü ile irtibatlı olduğu gerekçe gösterilerek işten atılan Zeytinburnu Belediyesi çalışanı Kenan Güngördü, belediye önündeki eylemleri 500 günü geçti. 3 Nisan 2018’de KHK ile işinden atılan Güngördü de defalarca kez gözaltına aldı. Belediye başkanı 1600 belediye çalışanına ‘onunla konuşmayın, su vermeyin’ talimatı verdi. İdare mahkemesine açtığı işe iade davasını kazanan Güngördü, işe başladıktan 6 dakika sonra ‘personel ihtiyacımız yok’ cevabı verilerek bir kez daha işten atıldı.

Hukuksuzluklara karşı Ankara’ya yürüyüş yapan Kenan Güngördü bir röportajda “Beni oradan kaldırmak için her türlü şeyi yaptılar. ATM bile diktiler oraya. Gölgesinde eylem yaptığım ağacı kestiler. Yaz sıcağında gölge olmasın diye yapmışlardır. Ancak yaptıkları her haksızlık benim öfkemi arttırıyor, ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anlıyorum.” demişti. Güngördü mağduriyetlere son verilinceye kadar eylemlerine devam etmeye kararlı.
OKTAY İNCE
Oktay İnce, 20 yıllık video arşivine polis tarafından el konulan bir video aktivist. 20 yıldır belgesel film üreten İnce’nin arşivine polis, 18 Ekim 2018’de İzmir’deki evine baskın yapılarak el koydu. Sokaklardaki hak arama mücadelelerini kaydeden İnce o günden beri ‘Filmlerimi yazılarımı ve arşivimi geri istiyorum’ pankartı açarak birikimlerine alıkonulmasını protesto ediyor.

Hakkındaki suçlama sosyal medya paylaşımlarında ‘terörü ve terör örgütünü övmek’ . Dosyası Ankara’ya taşınan İnce eylemlerini de Ankara’ya taşıdı ve geçtiğimiz haftalarda Ankara Sinema Genel Müdürlüğü önünde kendini zincirledi. Gözaltına alındı, bırakıldı, tekrar eylem yaptı, tekrar gözaltına alındı… İnce de mücadelesinde kararlı.
TÜRKAN ALBAYRAK
8,5 yıldır çalıştığı Sarıyer İlçe Sağlık Müdürlüğünden ‘güvenlik ve arşiv araştırması’ gerekçesiyle tazminatsız atılan Türkan Albayrak (55) da sokağa çıkarak adalet çağrısı yapıyor. 15 Ağustos 2018’de çıkarıldığı işine geri dönmek için Sarıyer Kaymakamlığı önünde eylem yapan ve gözaltına alınan Albayrak, serbest bırakıldıktan sonra eylemine aynı yerde devam etti. 400’den fazla günü geride bıraktı. Türkan Albayrak eşinin hastalığı nedeni ile bir süredir Sarıyer’de eylem alanı olarak belirlediği parka gidemese de protestolarına sosyal medyada devam ediyor.

 


54 yaşındaki Türkan Albayrak’ın aslında bu ilk eylemi değildi. Taşeron temizlik işçisi olarak beş yıldır çalıştığı Paşabahçe Devlet Hastanesinden sendikal faaliyetleri nedeniyle 9 Temmuz 2010’da işten çıkarılmıştı. O günlerde 117 gün boyunca hastane bahçesinde kurduğu çadırda oturma eylemi yaptı.

Bu eyleminin ardından İl Sağlık Müdürlüğü ile sözleşme imzaladı ve sözleşmeli personel olarak onu tekrar işe başladı. Açtığı işe iade davasını da kazanan Albayrak’ın, bu süreçteki maddi kaybı da telafi edildi. Türkan Albayrak en son başlattığı eyleminden henüz sonuç alabilmiş değil. Fakat şimdiye kadar yaşadıklarını ‘Direndiğin Kadar Güçlüsün’ isimli kitabında bir araya getirdi.

 KEZBAN ANA


19 Temmuz 2018 perşembe günü Armutlu Cemevi’ne düzenlenen baskında, Cemevi başkanı Zeynep Yıldırım gözaltına alınmıştı. Kamuoyunda Kezban Ana olarak tanınan Zeynep Yıldırım’ın annesi ise o günden beri cemevi önünde oturma eylemi yapıyor. 79 yaşındaki Kezban Ana’ya zaman zaman çeşitli sendika ve meslek örgütlenmelerinden de destek geliyor.

Eyleminde 473. günü geride bırakan Kezban Ana ve ona destek verenler her gün saat 13.00-16.00 arasında Zeynep Yıldırım’ın özgürlüğüne kavuşması için oturuyor. Eylem 16.00’da cemevinin önünde ‘Zeynep Yıldırım serbest bırakılsın’ sloganının atılmasıyla sona eriyor.

Ahmet’in annesi: “Yurt dışı yasağımı kaldırın, oğlum ölüyor”

13 Kasım 2019 
Kemik kanseri hastası Ahmet Burhan Ataç’ı Almanya’daki Immun Onkologisches Zentrum tedavi etmek istiyor. Yurt dışı yasağı nedeniyle oğlunu doktora götüremeyen annesi, yetkililere seslendi.





14 aydır kemik kanseriyle mücadele eden 8 yaşındaki Ahmet Burhan Ataç, Almanya Köln’deki Immun Onkologisches Zentrum’dan tedavi için davet aldı. Fakat anne Ataç’ın yurt dışı çıkış yasağı bulunduğu için oğlunu tedaviye götüremiyor.

Sosyal medyada bir kampanya başlatarak yetkililere seslenen Zekiye Ataç yayınladığı videoda şöyle dedi: “Oğlumun kürek kemiği alınmıştı, şimdi köprücük kemiği kırılmış, doktorlar sebebini araştırıyor. Şu an hastanedeyim ve EMAR sonucunu bekliyorum. Ahmet’in hastalığını tüm dünya duyduğu için Köln’deki Immun-Onkologischen Zentrum oğlumu tedavi etmek istiyor. Fakat benim yurt dışına çıkış yasağım var. Almanya’ya gidemiyorum. Yetkililere sesleniyorum, yasağı kaldırın, oğlumun hayatı tehlikede… Oğlumun tedavi edilmesi için herkesin desteğini bekliyorum.”





Ahmet’in annesine #Ahmetinannesinepasaportverilsin etiketiyle destek verebilirsiniz.

YURTTA ÇALIŞTIĞI İÇİN SUÇLANIYOR
Adana’da özel bir yurtta görev yaptığı için örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 20 Şubat 2018’de tutuklanan ve 30 Kasım 2018’de, 9 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılan baba Harun Reha Ataç, oğlunun hastalığı yeni öğrenmişti. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinde davası görülen Ataç’ın dosyası şu an İstinaf’ta.
Eşiyle aynı gün gözaltına alınan Zekiye Ataç, 2,5 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilmişti.

Ahmet Burhan Ataç, anne ve babasından ayrı kaldığı o günlerde hastalığa yakalanmıştı. Oğlunun hastalığını sosyal medyada duyuran Ataç ve yabancı basında da gündeme gelen Ataç, 15 eylül 2019’da gözaltına alınmış, sosyal medya tepkileri nedeniyle bir gün sonra adli kontrol şartıyla sonra serbest bırakılmıştı.
KANSER HASTASI AHMED BURHAN: BABAMA SARILMAK VE İYİLEŞMEK İSTİYORUM

11 Kasım 2019 Pazartesi

Bir çocuk daha cezaevine girdi

12 Kasım 2019 
Hapisteki bebek ve çocukların sayısı her geçen gün artıyor. İki yaşındayken de hapse girmek zorunda kalan Meryem A. (4) yine demir parmaklıklar ardına gönderildi.


Anne babası tutuklu bulunan çocukların dramlarına ne yeni yargı paketiyle bir çözüm bulundu ne de ailelerin tutuksuz yargılanma talepleri dikkate alınıyor.

Annesi Erzurum H Tipi Cezaevinde, babası Trabzon Bahçecik Cezaevinde tutuklu bulunan Meryem A. 25 Ekim 2019’da bir kez daha cezaevine gönderildi.

2 yaşındayken de hapse girmek zorunda kalan Meryem’in hayatı birçok bebek ve çocuk gibi cezaevlerinde geçiyor. Bazen anneanne, bazen de babaanneyle kalan Meryem’in bir de 5 yaşında Tarık ve Burak adında ikiz abileri bulunuyor.

3 ÇOCUK DÖNÜŞÜMLÜ OLARAK CEZAEVİNE GİRİP ÇIKTI

Fen bilgisi öğretmeni Mehmet Atilla A. (36) ve bilgisayar öğretmeni Rukiye Betül A. (32) Erzincan’da bir devlet okulunda öğretmenlik yapıyorlardı. Rukiye Betül A., 2014 Temmuz ayında ikiz bebekleri dünyaya gelince mesleğine ara verdi. 2015 Eylül’de Meryem doğunca yine işine geri dönemedi. Bu sırada Erzurum’a ailelerinin yanına tayin istediler.

Rukiye Betül A. 15 Temmuz’a kadar çocuklarını büyütmekle meşgul bir anne iken birdenbire ailece ‘terörist’ ithamıyla karşı karşıya kaldı. Önce 1 Eylül 2016’da eşi tutuklanıp Erzincan Cezaevine gönderildi. Üç çocuğuyla kalan anne ise Mayıs 2017’de tutuklandı. 7 ay cezaevinde yatan anne bu süre içinde üç çocuğunu 2’şer aylık periyotlarla yanına alıp bakmak zorunda kaldı.

Aralık 2017’de örgüt üyeliğinden 8,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Rukiye Betül A., çocuklarının durumu göz önünde bulundurularak serbest bırakılmıştı. Fakat geçtiğimiz temmuz ayında Yargıtay cezasını onaylandığı için 17 Ekim 2019’da tekrar tutuklandı.

Erzincan’dan Trabzon’a nakledilen baba ise zaten 3 yıldır hapiste. Dosyası şu an İstinaf’ta olan baba da örgüt üyesi olmak iddiasıyla 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Tarık ve Burak babalarıyla...


HİÇ OLMAZSA BABA TUTUKSUZ YARGILANSIN

Çocukların amcaları Mert A., “Polisler annelerini çocukların gözü önünde aldı. Çünkü tekmiş o gün evde. Polis kıyafetinde olmadıkları için ‘işçi arkadaşları geldi, işe götürdüler’ diye söylenmiş. Anneleri işe gitti diye biliyor çocuklar. Meryem annesine çok bağlı. Mecburen yanına göndermek zorunda kaldık. Dilekçe yazdık. Hiç değilse baba tutuksuz yargılansın, çocuklara baksın diye. İkizler anneanne ve babaannede dönüşümlü kalıyorlar. Babaannenin şeker hastalığı ve kalp romatizması var. Annem bakamıyor, babam kısmen ilgilenebiliyor. Ben uzaktayım, her zaman yanlarında olamıyorum.” dedi.

Eylül 2015 doğumlu Meryem ikiz abileri Tarık ve Burak’tan ayrıldı. Birbirlerine çok bağlı olan kardeşlerin annelerinden ayrılmaları ayrı, birbirlerinden ayrılmaları ayrı bir sorun.

Mehmet Atilla A. (sağdan ikinci) Erzincan Cezaevindeyken, eşi (sağ baştaki), çocukları, annesi, babası ve kardeşiyle birlikte bir görüş gününde.

Rukiye Betül ve Mehmet Atilla A., çocuklarının doğum gününü kutlarken.

Tarık ve Burak A.’ya anne babaları cezaevindeyken, 70’li yaşların başındaki babaanneleri ve dedesi bakmak zorunda kaldı.