14 Şubat 2015 Cumartesi

Tartışmalı 'saray'ın ilk ressamı...

14 Şubat 2015
On yıldır İstanbul’da yaşayan ve günümüz İstanbul’unu en doğal haliyle resimleyen İran Azerilerinden Javad Soleimanpour’un pastel resim sergisi bugün Kadıköy’deki Seven Sanat Galerisi’nde açılıyor. Soleimanpour’u üç şekilde tanımlayabiliriz: Işık ressamı, portre ressamı, ‘saray’ ressamı. (Evet o, bildiğiniz çok tartışmalı sarayın ilk ressamı) Peki hangisi geçer akçe?
Javad Soleimanpour, İstanbul resimlerinden oluşan pastel resim sergisini 7 Mart 2015'e kadar Kadıköy'deki Seven Sanat Galerisi'nde görebilirsiniz. 2013'de Abdullah Gül'ün portresini yapan Soleimanpour, 'köşk'ten 'saray' ressamlığına terfi etmiş. Sergiden sonra şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın portresini yapacak.
Javad Soleimanpour ile sergi açılmadan bir gün önce galeride sabah 10.30'da görüştük, kapıyı açıp galeriye adım attığımda bu manzarayla karşılaştım. Domates yemeye bayılan bu şirin kedinin adı Zilli.
 Eminönü’nün kaosu, Haliç’ten kar manzaraları, Ayasofya Müzesi’nin yoğun ziyaretçileri, Kadıköy vapurunun düdüğünü duyduğunuz peyzajlar, Sultanahmet’ten günbatımı, yalnız dağlar, ağaçlar ve sessiz bir İstanbul sabahı… Javad Soleimanpour, günümüz İstanbul’unu en doğal ve en güzel anlatan ressamlardan biri. Fakat kendisi ülkemizde 2013’te o zaman cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün yağlıboya tablosunu yapınca tanındı. Şimdi ise köşk ressamlığından ‘saray’ ressamlığına geçmiş durumda. Kadıköy Moda Caddesi’ndeki Seven Sanat Galerisi’nde bugün açılan ve 7 Mart’a kadar devam edecek olan pastel resim sergisinden sonra aynı cadde üzerindeki atölyesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın resmini yapmaya başlayacak. Kendisiyle geçtiğimiz haftalarda ‘dillere destan saray’ında görüşmüşler.

‘Ben özgür bir sanatçıyım’
Javad Soleimanpour’u (Türkçede adı Cevat Süleymanoğlu fakat kendisi böyle anılmak istiyor) üç şekilde tanımlayabiliriz: Işık ressamı, portre ressamı, saray ressamı. O bir ışık ressamı çünkü, Ayasofya Müzesi’nin yüksek pencerelerinden içeri sızan güneş ışıklarını, balık ekmek teknelerinin Eminönü’ne kattığı ışık oyunları, kapkaranlık ve uzun Galata Köprüsü’nü aydınlatan küçük lambalar etkisi sizi öyle yakalıyor ki, uzunca bir süre bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Sanatçı zaten, resimde ışık ve gölgenin sanatı için çok önemli olduğunu söylüyor. 2009 yılında American Pastel Journal dergisi tarafından düzenlenen uluslararası yarışmanın peyzaj kategorisinde 11 bin eser arasından birinciliği kazanması iki unsuru resminde ne kadar iyi kullandığını gösteriyor. O resim de elbette İstanbul’dan bir manzara... Haydarpaşa Garı’nın karşısındaki fenerin yer aldığı resmin arka fonunda Sultanahmet’i ve batan güneş ışıklarının denizle dansını izliyoruz.

Soleimanpour bize göre aslında bir portre ressamı. Çocukluğunda yaşadığı şu hikâye bunu doğrulamıyor mu? İlkokula başladığında öğretmenleri dört adet vesikalık fotoğraf ister, onda üç tane vardır. Akşam evde oturur, vesikalık fotoğraf boyutunda bir kâğıt keser, biraz kalınca olan kâğıda otoportresini çizer. Farkında olmadan belki de ilk otoportresini yapar. Ertesi gün okula dört adet fotoğrafını teslim eder. Kimse vesikalıklarından birinin resim olduğunu fark etmez. 

Aradan iki-üç ay geçer. Küçük Javad’ı hocaları, öğretmenler odasına çağırır. O anı şöyle ifade ediyor ressam: “Odaya girdim, baktım ki, fotoğraflar masanın üzerinde duruyor. Ayaklarım titredi, korktum, bana kızacaklar sandım. Sonra öğretmenlerden biri gülümseyince rahatladım. Evde çizdiğim o küçük resmin üzerine damga vurunca mürekkep dağılmış, öyle anlamışlar farklı olduğunu.” Son sergisinde yer alan masum çocuklar ve şempanzelerle ilgili yaptığı araştırmalarla filmlere ve kitaplara konu olan İngiliz antropolog Jean Godall’ın portresi gibi gerçek hikâyelerin gizlendiği hayatlar da onun portre çalışmalarını  güçlendiriyor.

Javad Soleimanpour’un ‘saray ressam’lığına geçişi bu güçlü portrelerinden kaynaklanıyor. Önce Rahmi Koç’un portresini çalışmış, bire bir kendisiyle. Koç’un Nakkaştepe’deki ofisinde 45 dakika karşısında oturup çizmiş, sonra Sabri Ülker, Murat Ülker ve Aziz Yıldırım portreleri takip etmiş, nihayetinde de siyasilere kadar uzanmış iş. Peki hangisi geçer akçe? 

Osmanlı’da saray ressamlığı önemli bir kurumdu. Ressamlar dolayısıyla sanatçılar değer görüyordu. Soleimanpour’a, halkın yüzde 50’sinin sevmediği, yüzde 50’sinin ise sevdiği ama sanatçıların yüzde 80’i ile hiç geçinemeyen, hatta kendisini övmeyen, eleştiren sanatçılara tahammül edemeyen bir lideri çizmenin sanatını nasıl etkilediğini sorunca, verdiği cevap neyin makbul olduğunu anlatıyor: “Ben özgür bir insanım, bir yere bağlı olmak istemiyorum. Allah bana bir yetenek vermiş, nasıl ki yazarlar yazıyla tarih yazıyor, ben de resmimle tarihi çiziyorum. Siyaset hiç benim işim değil. Sevmiyorum, beni ilgilendirmiyor. Bunlar geçici.”













 PORTRELERİNDEN...
Mimar Sinan Üniversitesi'nde moda tasarımı okuyan kızı, bu resminin modeli.
Şempanzelerle ilgili yaptığı araştırmalarla filmlere ve kitaplara konu olan İngiliz antropolog Jean Godall’ın portresi.



 



HABERİN SAYFADAKİ GÖRÜNÜMÜ