10 Kasım 2014 Pazartesi

İzdiham'ın yayın yönetmeni, şair Bülent Parlak: ‘Edebiyat dergiciliğinde yeni bir dönem başlatıyoruz’

10 Kasım 2014
Genel Yayın Yönetmenliğini şair Bülent Parlak’ın yaptığı ve ilk sayısı 2008’de yayımlanan aylık edebiyat kültür sanat dergisi İzdiham, yeni yayın dönemine 20 bin baskı yaparak girdi. Edebiyat dergilerinin az sattığı günümüz için oldukça cesur bir baskı sayısı. Bülent Parlak ve genç şairlerden oluşan ekibi, edebiyat dergiciliğine yeni bir soluk getirmek istiyor. 
Şair Bülent Parlak. Fotoğraf: Turgut Engin (Zaman Gazetesi) Yer: Kuzguncuk Perihan Abla Sokak.
İzdiham internet portalı olarak ne zaman kuruldu? Basılı yayına ne zaman geçti?
izdiham.com, 2007 yılının şubat ayında yayına başladı. 2008 yılının ağustos ayında ise matbu olarak ilk sayısını çıkardık. İzdiham Dergisi ile izdiham.com birbirinden aslında metinler anlamında bağımsız ama ruh olarak aynı şekilde devam etti bugüne kadar. Geçtiğimiz günlerde matbu olarak 15. sayıya ulaştık.

Tek seferde 20 bin baskı yapmak nasıl bir duygu?
Ben de şaşkınım. Benim değil dergi çıkarmak, dergi demeye bile takatim yoktu aslında. Anladım ki Allah diler ve siz anlamasanız da, yaptığınız işe şaşırsanız da olacak olan olur.

Türkiye'deki çoğu edebiyat dergisinin 500-1000 civarında sattığı düşünülürse 20 binlik satış hedefi için umutlu musunuz?
İnanmasak böyle iddialı bir rakamla çıkmazdık ama her şeyden önce nasip olarak görüyorum. Arkadaşım Güven Adıgüzel’in bir sözü var; “nasip güzel bir ihtimaldir.” diye. Öncelikle bunun bir nasip meselesi olduğunu söylemeliyim. Türkiye’de yanlış hatırlamıyorsam 100’den fazla edebiyat dergisi neşrediliyor ve birçoğu dediğiniz rakam aralığında satılıyor. Aslında ben meseleye tiraj olarak çok bakmıyorum. Bütün edebiyat dergileri bu kirli dünyada temiz kalmak için iyi bir neden. Düşünsenize seksen milyon insan yaşıyor bu topraklarda ve yaptığınız, emek verdiğiniz, çaba gösterdiğiniz çalışmanız ancak 50-100 kişiye hitap ediyor. Ya deli olmanız lazım ya da büyük bir idealist. Ben dergi çıkaran birçok kişiyi tanıyorum ve hepsi de idealist. Ama biz İzdiham olarak bu çemberden sıkılmıştık. Birçok arkadaşımla emek veriyoruz; dağıtım sıkıntısı, sattığınız dergilerin ödemelerini çoğu zaman geri alamama sıkıntısı derken yeni bir dönem başlatmamız gerektiğine karar verdik. Bir de güzel tarafı şu ki hiçbir kurum, kuruluştan destek almadan, kendi imkanlarımızla İzdiham’ı çıkarıyoruz. 20 bin tirajla ve tüm Türkiye’de var artık.

Bir yerlerde saklanmış edebiyat tutkunları kollarını açıp İzdiham'ı bekliyor mudur?
Bekleyenler vardı elbette. Çıktığımız gün birçok bayide derginin tükendiği haberleri geldi. Üçüncü gün takviye yaptık o bayilere. Ağrı Dağı’nı arkasına alıp İzdiham Dergisi’yle fotoğraf çektirip bize ulaştıranlar oldu. Bitlis’te öğretmenliğinin ilk senesinde anaokulu öğretmeni bir arkadaşımız sınıfına İzdiham Dergisi götürmüş, küçücük çocuklar İzdiham’a bakıyor. Fotoğraflarını çekip bize ulaştırıyor. Sizce bundan büyük bir beklemek var mı?  Beklemeyenlerin ayağına da gazete bayilerinde yer alarak biz gittik zaten.

 "Türkiye'de edebiyat dergisi az satılıyor, az okunuyor, az basılıyor" diyenlere ne cevap  verirsiniz?
Bizim amacımız bütün bu yargıları yıkmak ve edebiyatta yeni bir dönem başlatmak. Ben hep şunu söyledim. Edebiyat yoksulların sırtında yükseliyor. Yoksul olmak sefalet demek değildir. Yoksul olmak aslında asil olmaktır. Dünyaya direnmektir. Biz edebiyat dergiciliğinde bunu başlatan olmak istedik. İstiyorum ki bütün dergiler en az 20 bin satsınlar, 40 bin satsınlar. Biz bu anlamda geri kalmaya razıyız. Bizi geçmelerini gerçekten isterim. Çok da seviniriz arkadaşlar olarak. Geride kalmak her zaman çirkin değildir.

20 bin baskılı dergi 81 ilde de satışa sunuluyor mu?
Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nden tutun Artvin’in Yusufeli’ne, Samsun’un Terme İlçesi’nden tutun Malatya’nın Hekimhan İlçesi’ne kadar dergi satan bütün gazete bayilerinde İzdiham artık bulunabilir.

Derginin hazırlık aşaması "aylar" sürdü diye yazılmış, tanıtım yazısında. Tam olarak kaç ay sürdü bu çalışmalar ve kaç kişilik bir ekip bu çalışmaya katkı sundu?
Öncelikle şirketleşmemiz gerekiyordu. Şirketleştik ve hem de yayınevi olduk. Çünkü İzdiham gençler için bir okul olmaya başladı artık. Şu anda İzdiham Dergisi’nde ve izdiham.com’da yazılar yazarak, şiirler yayınlayarak kitabı olan yaklaşık 10’a yakın arkadaşımız oldu. Bu senenin sonuna kadar üç kitap daha basmayı düşünüyoruz. Çok heyecanlı şeyler anlatıyorum, farkında mısınız? Şirketleşme sürecinden dergi çıkana kadar 5 ay uğraştık. Halil Öztürkci, Özer Turan, Berkan Ürgen, Fatma Şengil Süzer, Tarık Taş, Beyazıt Bestami, Güven Adıgüzel, Yasin Kara, Seda Bilici, Çağrı Oruk, Onur Bayrak, Yavuz Türk, Fatih Mutlu, Yağız Gönüler, Seydi Özçal, Enes Aras, Merve Çetin, Barış Cem Kaya mutfaktan destek olanlardı. Bir de dışarıda olup her zaman bizi destekleyenler oldu. Atakan Yavuz, Ali Ayçil, Ayşe Kara, İsmail Demirci.

İzdiham'ı neden okuyalım?
Dünyada kendinize bir yer bulamıyorsanız İzdiham’ı okumanız gerek. Duvar diplerinde her akşam buluşarak, oradan büyük bir edebiyat macerasına nasıl çıkıldığını görmek için İzdiham okumanız gerek. Hiçbir kurum ve kuruluştan destek almadan kendi imkanlarıyla böyle bir serüvene çıkanlara şahit olmanız için İzdiham okumanız gerek. Edebiyatın yenilmekten geldiğini düşünenlerin dergisiyle karşılaşmanız için İzdiham okumanız gerek. Sadece iyi metin yayınlamak kaygımıza şahit olmanız için İzdiham okumanız gerek.

Derginizin en sevilen yanlarından biri sloganı. “Hepimiz ölecek yaştayız.” Niye bunu seçtiniz? Oysa ne güzel yaşıyorduk.
Çünkü hepimiz ölecek yaştayız. Bu motto 2009 yılında çıkan İzdiham Dergisi’nin 3. sayısının kapak sloganıydı. Yaşamak güzel elbet ama öleceğimizi ve esas vatanımıza gideceğimizi unutmamak gerek.

İzdiham dergisinin bildiğim kadarıyla hatırı sayılır bir okur kitlesi var, nereye giderseniz gidin sizi yalnız bırakmıyorlar. Bu birliktelik, uhuvvet nasıl sağlandı?
Çünkü samimiyiz ve birlikte oturduğumuzda kimse benim genel yayın yönetmeni, Berkan Ürgen’in garson, Tarık Taş’ın yazı işleri müdürü olduğunu fark edemez. Biz, bizi takip edenlerle aramıza mesafe değil samimiyet koyduk. Evlerine şiir okumaya bile gidiyoruz.

İzdiham kültür sanat ve edebiyat dergisi olmasının yanı sıra aynı zamanda yaşam dergisi özelliği de taşıyor. Mesela dergideki muavinlerin meslek anıları, cisimler ve “en son ne zaman şiir yazdınız”, köşeleri ilginç.
İzdiham öğretici ve dayatmacı bir dergicilikten çok sunan bir dergi ve hayatı edebiyata dahil eden bir dergi olmaya gayret ediyor, edecek. Muavinleri, şoförleri ve tantunicileri edebiyattan ayrı düşünmüyoruz İzdiham olarak.

Dergide güncel meselelerle ilgili yazılar da var. Genelde edebiyat dergilerinde pek görmüyoruz. “İyi Bir İnsan Olursak Marmaray’daki Balıkları Görebiliriz” ile “Bizi TOKİ Mahvetti” yazıları nasıl, hangi fikirle yazıldı?
Marmaray’a binmeyenler şunu soruyor. Balıkları görüyor muyuz Marmaray’a binince? Biz de kendi aramızda konuşurken şöyle bir cümle geçti. İyi insan olursak Marmaray’dan geçerken balıkları görebiliriz. İnanıyoruz ki görecekler. İyi olunca mutlaka görecekler. Tıpkı Şirinler’i görebileceğimiz gibi.

‘Edebiyatın magazini’ diyebileceğim bir bölüm bulunuyor İzdiham'da. Şairler, yazarlar Mustafa Kutlu’nun masasını anlatmış. Bu köşeden neyi murat ettiniz? Gelecek sayıda kimin masası/sandalyesi/gözlüğü olacak.
Mustafa Kutlu benim çok sevdiğim, saydığım ve yanından uslu durabildiğim ender şahsiyetlerden biri. Onun edebiyata katkıları asla unutulamaz. Ben en son kuşak Dergah Dergisi şairlerinden biri olarak Onun yanına her gittiğimde masasındaki sadelik benim çok dikkatimi çekiyor. Sanki orası dünya değil, sanki orası başka bir yer. Onun masasını görmeyenlere de bir nevi anlatmak, onlar da bilsinler istedik. Önümüzdeki sayı ise Ece Ayhan var. Sorumuz şu oldu: Ece Ayhan’ın devletle alıp veremediği neydi?

Yunus Emre ve Jean Paul Sartre karşılaştırdığınız bölüme gerek var mıydı? Neden böyle bir karşılaştırmaya ihtiyacımız olsun ki…
Dünyada yeri olan düşünür, şair ve yazarlar ile kendi topraklarımızın görüşlerini mukayese yapmak istedik. Karşılaştırmaları önemsiyorum çünkü masanın iki tarafında oturmadan birbirimizi anlamamız pek mümkün değil.

'EVET İSKAN' ŞİİRİNDE İNŞAAT SARHOŞLUĞUNA İSYAN ETTİM


İlk şiir kitabınız Sevgili Huzursuzluğum’dan sonra ikinci kitabınız Ricakeş de yayımlandı. Ricakeş ne demek? Huzursuzluğunuzla barıştınız mı?
Elimde olsa bütün kitaplarımın adını Sevgili Huzursuzluğum koymak isterim. Bende geçmeyecek bu huzursuzluk biliyorum. Rica etmek acıklı bir durumdur aslında. Ricakeş kelimesi Türkçe’de hiç kullanılmamıştı bugüne kadar. Bizlerin görevi bazen de Türkçe’ye kelime kazandırmaktır ya da unutulmaya yüz tutmuş güzel bir kelimeyi gündelik hayata hatırlatmak. Kitaptaki bir şiirde de zaten “ricakeş” kelimesi geçiyor.
 

Bazen sosyal medyada okurlarınızı şaşırtan tartışmalara giriyorsunuz. “Sen beni attığın yerleri bilmedin/ben düştüğüm rakımları/nasılsın...” dizesini yazan bir şairin okurlarıyla ‘bulaşık makinesi' tartışması yapması biraz tuhaf değil mi?
Ne yaparsam içimden geliyor. Gelgitlerimiz, tutarsızlıklarımız biziz zaten. Bulaşık makinası konusunda yine aynı şeyi söylerim. Bir kadının sevdiği adamla yediği yemeklerin bulaşıklarını yıkamak istemesi bana büyük bir incelik geliyor.

‘Evet, İskan’ şiiri İsmet Özel’in Evet İsyan şiirini hatırlatıyor. İskan için şu güzel ülkede neler neler talan ediliyor değil mi?
Talan eden varsa talan edenlerin şiirini yazan da çıkar. Ben de Evet İskan şiirinde itiraz ettim bütün bu olan biten inşaat sarhoşluğuna. Ak Parti 12 yılda büyük hamleler, iyi işler başardı ama estetiğe, inşaata, sanata dair kötü hatıralar bıraktı. Ben şiir yazarak düzelteceğimize inanıyorum. Şiir yazarak kendi lisanımla itiraz ettim. Çünkü Bursa’nın girişinde TOKİ evlerini gördüğünde şaşkınlığımdan ve üzüntümden kendi evimin yolunu o akşam bulamadım.
Şair Bülent Parlak. Fotoğraf: Turgut Engin (Zaman Gazetesi) Yer: Kuzguncuk Perihan Abla Sokak.
Bu kare de, bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nda sayfamızı yayına hazırlarken çekildi. Sayfamızın konuğu şair Bülent Parlak.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ