25 Ağustos 2014 Pazartesi

Çehov’un Vişne Bahçesi ‘rantsal’ dönüşüme karşı

25 Ağustos 2014
Mekâna göre oyun sahneleyen New Brooklyn Theater, Anton Çehov’un ünlü oyunu Vişne Bahçesi’ni tarihi Yedikule bostanlarında sahneliyor. Tiyatro bu sefer amaç değil, araç. Park yapılacağı gerekçesiyle geçen yıl moloz dökülen tarihî bostanlar, iddialara göre bölgede yapılması planlanan Yedikule Konakları’nın değerini artırmak için dönüştürülecek.
1500 yıldan beri tarım alanı olan tarihî Yedikule bostanlarına park yapılacağı gerekçesiyle 6 Temmuz 2013'te moloz dökülmüştü. Önce surların iç kısmındaki dört bostan verimsiz hale getirildi. Bu dönüştürme (!) işlemi devam edecekti, fakat Harvard Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Cemal Kafadar'ın öncülüğünde bir grup akademisyen ve tarihçi olaya tepki gösterince moloz dökme işlemine ara verildi. Ancak bostan sahiplerini yıldırma politikası devam ediyor. Mesela çiftçilerden Ahmet Öztürk, dört yılda bir belediyeye ödediği kiralama bedeli olan 27 bin TL'yi bir yıl geciktirince borcu önce 270 bin TL'ye, sonra 330 bine, nihayetinde de 433 bin TL'ye çıkarılmış. Yine de kimse pes etmek istemiyor, işin içine uluslararası tiyatro bile karıştı.

13 Ağustos'tan bu yana, merkezi ABD'de olan New Brooklyn Theater, Harvard Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi işbirliği ile Anton Çehov'un Vişne Bahçesi oyununun mekâna özel bir yapımını Türkçe olarak Yedikule bostanlarında sahneliyor. Jonathan Solari'nin yönettiği, sahne tasarımını Courtney Nelson'un yaptığı oyunda Ahmet Öztürk, Yaprak Ünver, Almira, Özgecan Ayhan, Ferit, Canberk Doğalı rol alıyor. Çehov'un oyununda hafızalarda kalan en ünlü sahne, vişne bahçesinin kesildiği, son bölümdür. Molozlardan ve tahta kasalardan yapılan bostan sahnesinde de, 45 dakika gibi kısa bir zamanda sadece bu bölüm sahneleniyor.

Oyunu Türkçeye, Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümünden mezun olduktan sonra New York Stella Adler Stüdyosu'nda oyunculuk okuyan Yaprak Ünver çevirdi. Solari ile üniversiteden arkadaş olan Ünver bu organizasyonun lokomotifi. Oyunda da Varya karakterini canlandıran Ünver, “Belki bu oyunla Afife Jale Tiyatro Ödülü almayacağız ama yaptığımız şeyin faydalı olacağına inanıyorum. Bir de şunu belirtmeliyim. İşin içinde Amerikalılar olunca herkes şüphe ile yaklaşıyor. Soru işaretleri oluyor. Bunların derdi ne, niyeti ne, ABD'nin sorunları bitti de buraya mı geldiler diye. Tiyatro olarak Yedikule'nin veya başka herhangi oturmadığımız bir yerin geleceğiyle ilgili fikir empoze etmek niyetinde değiliz. Çok önem verdiğimiz ve aldığımız tepkilerle de doğru yolda olduğumuza inandığımız şey, bu zemin sağladığımız, oyunun ışığında geçen katılımcı sohbetler. Burası için insanlar genelde park olsun diyor ama tarihi nedeniyle bostan olarak kalmasını isteyen de çok. Eğer AVM olmasını isteyen varsa, onlar da sohbetimize gelip tezlerini savunabilirler.” diyor.

“Amaç, Erdoğan Bayraktar'ın konaklarına rant sağlamak”


45 dakika süren oyun bittikten sonra, seyirci, oyuncular, davetli kamu yöneticileri, arkeologlar, bitki bilimciler ve çeşitli toplulukların temsilcileri arasında söyleşiler gerçekleşiyor. Bostanların durumu konuşuluyor, çözüm önerileri dinleniyor, neler yapılabileceği not ediliyor. Geçtiğimiz haftaki gösterimlerin konuklarından biri, akademisyen-mimar Dr. Gülay Yedekçi Arslan'dı. 2009 yılından bu yana Fatih Belediye Meclis üyesi olan, son seçimlerde ise aday olmayan Arslan, başından beri bostanla yakından ilgileniyor, kendisinin iddiaları şöyle: “Burayı turistik amaçlı yer haline getirmek istiyorlar. Niçin burası diyebilirsiniz. İstanbul'da birçok alan var. Bununla ilgili ölüm tehditleri dahi aldım ama yine de söylemekten çekinmiyorum. Erdoğan Bayraktar'ın (eski Çevre ve Şehircilik Bakanı) sahibi olduğu inşaat şirketi buraya Yedikule Konakları yapacak ve bu bostanları, konakların önüne ön bahçe yapacaklar ki, mesela değeri 300 bin olan konakları 500 bin TL'ye satabilsinler. Yani asıl sebep, Erdoğan Bayraktar'ın villalarına rant kazandırmak. Ama yörenin halkı zannediyor ki, burasını ıslah edecekler ve halka faydalı parklar yapacaklar. Tabii şöyle bir rahatsızlık da söz konusu. Yedikule güvenli bir bölge değil, aydınlatması yok, illegal işler yapılıyor. Haklılar. Bunlar doğru. Ama zaten belediyenin sorumluluğu buraları güvenli hale getirmek. Kendi işini yapmıyor, bunu yapmadığı gibi buradan rant elde etmeye çalışıyor.”

Hastanede sahneledikleri oyunla 7,5 milyon dolar bağış topladılar

New Brooklyn Theater, 2012 Brooklyn'de kurulmuş, dernek statüsünde bir tiyatro. En önemli özelliği, bir sorunu olan ya da değişime uğrayan mekânlara özel oyunlar sahnelemek. Genellikle Amerikalı zenci yazarların yazdığı oyunları sahneliyorlar. Çünkü zenci yazarların oyunları ABD'de daha az oynanıyor. Mesela bu yılın başında, Brooklyn'de kapanması söz konusu olan Interfait Tıp Merkezi'nde, gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak yazılan Bessie Smith'in Ölümü adlı oyunu sahnelediler ve hastanenin bir yıl daha açık kalmasını sağlayacak 7,5 milyon dolar bağış topladılar. Ünlü bir şarkıcı olan Bessie Smith, 1950'li yıllarda trafik kazası geçiriyor ve zenci olduğu için hastanelere alınmıyor ve ölüyor. Wall Street Journal tarafından “belki de son 30 yılda şehirde görülmüş en dramatik tiyatro ve sağlık politikası karışımı” olarak tanımlanan oyun, şehirde oldukça ses getirmiş.

New Brooklyn Theater'ın bu başarısından Prof. Dr. Cemal Kafadar ve Aleksander Shopov'un haberi oluyor ve tiyatronun sanat yönetmeni Jonathan Solari ile iletişime geçiyor. Yedikule bostanlarında yaz okulu yürüten Harvard Üniversitesi, bir değişimin eşiğinde olan Yedikule bostanları için oyun sahnelemek adına Solari ve ekibini bu temmuz başında Türkiye'ye davet ediyor.

13 Ağustos'tan beri Yedikule bostanlarında sahnelenen Vişne Bahçesi, bu hafta son kez oynanacak. 27-31 Ağustos tarihleri arasında her akşam 20.00'de ücretsiz izleyebileceğiniz oyun için kurulan sahne, bostanların Yedikule kapısının girişinde solda kalıyor.


23 Ağustos 2014 Cumartesi

Yazar teşvikleri siyasileştirildi

23 Ağustos 2014
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk sineması ve tiyatrosu için her yıl verdiği desteği, bu yıldan itibaren edebiyat alanında da verme kararı aldı. Fakat, “Türk edebiyatının gelişimine katkı sağlayacak nitelikteki özgün edebiyat eserlerini üretecek veya bunları yayımlatacak” yazarlara maddi destek sağlamak amacıyla 25 Aralık 2013'te yürürlüğe giren "Edebiyat Eserlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik" tartışmaya neden oldu. Çünkü başvuruda bulunan 290 isim arasından 40 yazara teşvik verildi. Bakanlık, ne yazarları, ne de yazarları seçen kurulu açıkladı. Sır gibi saklanan bu isimler arasından Aykut Ertuğrul, Furkan Çalışkan, Işık Yanar, Mustafa Akar ve Güray Süngü önceki gün sosyal medya hesaplarından ‘olayın üzerindeki gizlilik perdesini kendilerince kaldırmak' için destek aldıklarını açıkladılar. Şimdilik, diğer 35 yazarın kim olduğu bilinmiyor. Daha başlangıçta tartışmalara sebep olan, teşvik alan yazarları da zan altında bırakan uygulamayı yazar ve şairlere sorduk.

DEVLET, YAZININ HAYSİYETİNİ PARAYLA SATIN ALAMAZ

Yılmaz Odabaşı/Şair-yazar: Modern dünyanın her tür kuşatmasında giderek sokakla, hayatla bağları cılızlaşan yazının ve yazarın çehresini devlete döndürmek için atılmış stratejik bir adımdır bu. Yazı, her ne kadar bazen yazarın istenci dışında pazar dolaşımına giren, metalaşan bir şey olsa da, yazarın duruşu, dünya görüşü, siyasal tercihleri, devletin ve bazı kurumların ulaşamayacağı bir yerde durmalıdır. Devlet oraya da el atmamalı, toplumun inanç, ifade ve ibadet özgürlüğünün yazarın bilincine ve yazdıklarına yansıyan boyutu, yazarın hiçbir güdümlülüğü olmadan kendi vicdanında bırakılmalıdır. Yazara ödenek, onu icazetli hale getirir, bu da siyasal olgulara, toplumsal sorunlara bakışında bir otosansür sağlar ki, bir yazarın başına gelebilecek en büyük felaket, yazdıklarını kendisinin otosansüre uğratmasıdır. Yazmakla iştigal etmenin asalet ve edebini bilen bir yazarın, devletle- alışveriş dahil- hiçbir işi olamaz. Zira devlet, masum mekanizma değildir. Devletlerin vicdanı yoktur, yasaları vardır. Oysa yazar, vicdanıyla yazar. Vicdanını devletin ipoteğine sunan bir yazı adamı bağımsızlığını yitirir; bağımsızlığını yitirince nesnelliğini de yitirir; böylelikle yazdıklarının bir gramajı da, geleceği de olamaz. Kendi adıma otuz yıldır yazan ve hayatında devletten bir kuruş almamış ve devletle hiçbir iş yapmamış bir yazı adamı olarak derim ki, devlet, yazının haysiyetini para ile satın alamaz. Haysiyetli bir yazar da kaleminin ucunu devletin eline vermez. Ben böyle bakıyorum.

DEVLET BİR ŞEY YAPIYORSA, AÇIKLIK ZORUNLU!


Semih Gümüş-Eleştirmen, yazar: Kültür Bakanlığı yazarlara elbette destek verebilir. Bunun bütünüyle reddedilmesi gerekmiyor. Pek çok ülkede de yazarlara çeşitli destekler veriliyor. Asıl sorun, bu desteğin veriliş biçimi. Hem yönetmelikte, sözgelimi "özgünlük" gibi koşullar var hem de bu açıklık, saydamlık sorunu önemli. Belki yazarları mahcup etmemek için adları açıklanmıyor. Bu da olabilir. Ama burası da böyle bir ülke. Devlet bir şey yapıyorsa, açıklık zorunlu. Olmazsa ciddi sorunlar doğar. Şimdi olduğu gibi. Ben de bu işin Kültür Bakanlığı tarafından iyi yönetilmediği kanısındayım. Öte yandan, yazarlara verilen desteklerin doğrudan devlet bürokrasisi tarafından değil de, yerel yönetimler aracılığıyla verilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.  

GÖLGE ETMESİNLER BAŞKA İHSAN İSTEMEZ

Ahmet Telli/Şair
"Ben kanaatimi tek cümle ile özetleyeyim: Kültür Bakanlığı gölge etmesin, başka ihsan istemez!"

DEVLETİN, YAZARLARI DESTEKLEMESİNİN BAŞKA YOLLARI VAR

Haydar Ergülen/Şair: Devletin yazarları, şairleri, sanatçıları desteklemesi için başka yollar var. Doğrudan kitabın yayımı için para vermek değil ama kağıt fiyatlarından baskı maliyetlerine dek ucuzlatmak, vergiyi azaltmak ya da kaldırmak, kütüphanelere dergi ve kitapların daha çok miktarda alınmasını sağlamak. Yazarlar Okullarda projesini kasabalara dek yaygınlaştırmak ve her görüşten, anlayıştan edebiyatçıyı bu etkinliklere davet etmek, TEDA ve TEÇÇA aracılığıyla gerçekleştirilen edebiyatımızın yabancı dillere çevrilmesi olayını daha da büyütmek, hızlandırmak, belki Hasan Ali Yücel zamanında yapıldığı gibi bir "Tercüme" dergisi çıkararak, çeşitli dünya dillerinde edebiyatçılarımızın, yaşlı-genç demeden okunmasını sağlamak. Daha da önemlisi dünya çapında bir edebiyat ve şiir festivali düzenleyerek, bunu özerk bir yapıya kavuşturup edebiyatçılarımızın dünya edebiyatçılarıyla buluşmasını sağlamak. Yunus Emre Kültür Enstitüleri aracılığıyla yürütülen etkinliklerde edebiyatımızın gerçek temsilcilerine yer vermek, çağdaş edebiyat verimlerimize öncelik tanımak..."

YAZARLARI KARŞI KARŞIYA GETİRDİ BU PROJE


Mustafa Köz/Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Başkanı: Oluşturdukları kurula TYS'yi bizim haberimiz olmadan yazmışlardı. Sonra niyet ve ne yapmak istedikleri anlaşılınca itirazımız oldu. İtirazlarımızı dillendirmeye başlayınca bizi kuruldan çıkardılar. Zaten bilgimiz olmadan almışlardı. Belli ki toplantılar yapılmış, teşvikle ilgili yönetmelik hazırlanmış. Her şeyden önce yazarın özgünlüğünü bir kurul belirleyemez. Özgünlüğünü belirleyeceğim derken özgürlüğünü elinden alamazsınız, sınırlandıramazsınız. Bunu para ile ölçmeye çalıştığınızda bazı sıkıntılar doğacaktır ki, o sıkıntılar doğdu. İşin bir yanı bu. İkincisi de teşvikler Türkçe eserlere veriliyor. Ülkede başka edebiyatlar da var. Böyle yaptığınızda meseleye edebiyat yönünden değil siyasal yönden de bakmış oluyorsunuz. Irkçı bir yönlendirme ortaya çıkıyor. Sürecin bu hale gelmesi beklenen bir şeydi. Bu, baştan sona yanlış bir projedir. Teşvik alanların gizli gizli itirazları da olduğunu duyuyoruz. ‘Bize para veriyorlar ama biz yine özgürlüğümüzü koruyacağız' diyenler var, ‘İstemem yan cebime koy diyenler' de… Teşvik alanların isimleri açıklandığında sen aldın, ben almadım tartışması bitmeyecek. Yazarları karşı karşıya getirdi bu proje. Üç kuruş için edebiyatın özgürlüğünü ellerine alıyorlar.

ŞAİBE KALDIRACAK BİR KONU DEĞİL

 Müge İplikçi/Yazar
"Yazarlara devlet desteği kötü bir şey değil ancak bunun siyasileştirilmesi ve gündelik politikaya alet edilmesi kötü. Bu konu şaibe kaldıracak konu değil."

YAZIM DESTEĞİNİN ŞEFFAF OLMASINDAN YANAYIM

Furkan Çalışkan/Şair-İtibar Dergisi Yazı İşleri Müdürü: Dünyanın birçok ülkesinde bulunan yazım bursları ya da desteklerin küçük bir uygulaması ülkemizde de başlatıldı ve birçok kültür sanat sitesine haber oldu. Bunun üzerine tasarladığım bir poetik teori kitabı projem ile hiç kimse ile muhatap olmadan, internet üzerinden başvuruda bulundum ve projem destek almaya hak kazandı. Mesele ile ilgili içinde bulunduğum süreç bundan ibaret. Fakat ne yazık ki gizli kapaklı bir iş yürütülüyormuş gibi bir hava oluşturularak meydana getirilen kara propaganda neticesi, açık yüreklilikle destek aldığını açıklayan birkaç yazar arkadaşım ile birlikte lince uğradık. Diğer 36 yazar açıklanmadan ve eserler ortaya çıkmadan verilen hükümlerin adaletsizliği bir tarafa, senelerdir devletin kurum, kuruluş ve fonlarından sonuna kadar yararlanan yüzlerce sanatçıya karşı son derece müşfik olan bir kesimin söz konusu biz olunca bu kadar şedit olması çok ilginç. Elbette bu yazım desteğinin şeffaf olmasından yanayım ve bu doğrultuda zaten destek aldığımı açıkladım. Diğer yazarların en kısa süre içerisinde açıklanacağına inanarak, ortaya zannedildiği ya da zannedilmek istendiği gibi İtibar dergisi eksenli bir liste çıkmayınca, bizleri linç edenlerin özür dileyecek erdemi göstereceklerini umuyorum.

DİĞER 35 YAZAR NEDEN SUSUYOR, ANLAMIŞ DEĞİLİM!

Işık Yanar/Yazar: Kültür Bakanlığının, sinema ve tiyatrodan sonra edebiyat eserlerini desteklemesi, memnuniyet verici bir durumdur. Yurtdışında, çeşitli projelerle, yazarların desteklendiğini duyardık. Bunlardan birisinin, Kültür Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmesi, eminim, yazarlar için bir katkı olacaktır. Bakanlığın, böyle bir proje başlattığını, medyadan öğrendim. Başvurdum. Dördüncü romanım için destek aldığımı, bakanlığın gönderdiği e-posta ile öğrendim. Sözleşme gönderdiler. İmzalayıp gönderdim. Sonra, medyada tuhaf bir haber yayılmaya başladı: El altından, gizli gizli bazı yazarlara para veriliyor. Bu haberi, aynı tuhaflıkla yorumlayan yazarlar... İddialar çirkin; bir yazarın ismini böyle iddialarla yan yana getirmek de en az bu iddialar kadar çirkin. Ben Twitter adresimden destek alan yazarlardan biri olduğumu açıkladım. Başka yazarlar da açıkladılar. Bunu yapmamın sebebi, gizli bir şeyin olmadığını göstermekti. Yıllarca devlet desteğinin büyük bir kısmını alan bir kesimin, bu tür iddiaları yaymaya çalıştığını görmek benim için üzüntü verici oldu. Elbette, adaletli davranmak gerekir. Henüz destek aldığını ifade eden dört veya beş yazar vardır. Bir söylentiden yola çıkıp yazarları yaftalamanın bir anlamı yoktur. Diğer taraftan, kalan otuz beş yazar, neden susuyor, bunu da anlamış değilim. Seçici kurul, isimlerini medyadan öğrendiğim kadarıyla, adil bir karar vermiştir. Sözleşmeler onaylandıktan sonra Kültür Bakanlığı, desteklediği eserleri mutlaka açıklayacaktır. Eminim, bizden özür dileme erdemini gösterecekler.