15 Ocak 2014 Çarşamba

‘Altın flütlü adam' ile iki saat

15 Ocak 2014
Yüzüklerin Efendisi, Cesur Yürek, Forrest Gump, Atlara Fısıldayan Adam, Postacı gibi filmlerin müziklerine flütüyle katkıda bulunan İrlandalı yan flüt virtüozu Sir James Galway, yarın akşam saat 20.00'de Zorlu Center PSM'de sahneye çıkacak. Pink Floyd, Stevie Wonder, John Denver, Elton John ve Ray Charles gibi sanatçılarla aynı sahneyi paylaşan Galway, konser verdiği her ülkede ‘flütün efendisi' olarak görülüyor.


Sir James Galway'e “Flüt çalmaya nasıl başladınız?” diye sorulduğunda, “Nasıl başlamayayım ki, ailemdeki herkes flüt çalıyordu. Büyükbabam, babam, amcam… Flüt endüstrisi gibiyiz.” diye cevap veriyor. Böyle olunca Galway'in müzik kariyeri önce ailesinden, sonra da özel hocasından aldığı derslerle başlıyor. İlk yıllarda öyle bağlanıyor, öyle seviyor ki enstrümanını, onu yanından hiç ayırmıyor, okula gidip gelirken bile hep elinin altında bulunduruyor. Hatta öğretmenleri flüt sevgisini kıskanıp biraz da dersleriyle ilgilenmesi konusunda genç Galway'i uyarıyor.

Tüm dünyada “altın flütlü adam” olarak tanınan James Galway, 8 Aralık 1939'da İrlanda'nın kuzeyindeki Belfast kasabasında dünyaya gelir. Hocasının desteği ile dünyanın en önemli müzik okullarından Londra'daki kraliyet müzik akademisi Royal College of Music, Guildhall School of Music ve Paris Konservatuvarı'nda eğitim görür. Jean Pierre Rampal, Marcel Moyce ve Geoffrey Gilbert gibi ustalarla çalışarak virtüöz olma yolunda emin ve kararlı adımlarla yürür.

Eğitim hayatı bittikten sonra 15 yıl orkestra sanatçılığı yapan Galway, 1950’lerde ünlü dönemini yaşayan İngiltere’nin ulusal orkestrası Filarmoni Orkestrası’nda (Philharmonia Orchestra) çalar.Sadler's Wells Opera, Covent Garden Opera, Londra Senfoni Orkestrası ve Royal Filarmoni Orkestrası'ndaki yerini de alır zamanla. Şef Herbert von Karajan ile anlaşmazlık yaşayana dek Berlin Filarmoni Orkestrası'nda 1969'dan 1975'e kadar baş flütçüdür. Berlin Filarmoni, onun için önemli bir kariyerdir, fakat bundan sonrası için aldığı karar Galway'i dünya sanatçılığına taşır. Sayısız altın ve platin CD, 30 milyondan fazla albüm satışı, Recording Academy Başkanlık Ödülü ve Klasik İngiltere Yaşam Boyu Başarı Ödülü ve dahası… Hepsi solo kariyerine başladığı 1975 yılından sonra gelir. Phil Collins, Stevie Wonder, John Denver, Elton John, Ray Charles, Alanis Morisste, Shania Twain ve Andrea Bocelli gibi farklı tarzlarda müzik yapan sanatçılarla aynı sahneyi paylaşan Galway, 1990 yılında Pink Floyd'un Berlin Duvarı’nın yıkılışı için verdiği The Wall konserinde de sahnedeydi.  
Flüt sanatçısı eşi Jeanne ile İsviçre'de yaşayan Galway, 2001'de İngiltere Kraliçesi Elizabeth tarafından ‘Sir' unvanıyla onurlandırılır. Flütü insanlara sevdiren sanatçı, klasik müziğin yanı sıra pop, caz ve Latin müziklerinde de başarılı icralar yapar. Peter Jackson'ın Oscar ödüllü filmi Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin müziklerine katkı sağlayan Sir Galway, klasik eserler ve İrlanda halk şarkılarını birlikte sunduğu sahne şovlarıyla kendini milyonlarca insana sevdirir. Galway'in nefesiyle klasik besteciler; Bach, Vivaldi ve Mozart'ın ustalık eserleri yorumlanırken çağdaş bestecilerin kendisi için bestelediği yeni flüt eserleri de sese kavuşuyor.

Sir James Galway'e yarın akşamki konserinde eşi Lady Jeanne Galway flütüyle, Michael McHale de piyanosu ile eşlik edecek. Birlikte, İrlanda halk şarkılarından flüt sonatlarına, romanslardan düetlere iki saatlik bir konser verecekler. Galway, konserde ayrıca genç yeteneklere müziğe olan yaklaşımını ve flüt tekniğini aktaracak.

Ünlü filmlerin zarif sesi

James Galway’in daha çok Yüzüklerin Efendisi filminin müziklerine yaptığı katkı biliniyor. Fakat 2004 yılında çıkardığı “Quiet on the Set: James Galway at the Movies” albümü onun pek çok filmin müziğinin gizli kahramanı olduğunu gösteriyor. İşte o filmlerden bazıları: Atlara Fısıldayan Adam (The Horse Whispereer), Postacı (Il Postino), Forrest Gump, Uzak Ufuklar (Far and Away), Kırmızı Değirmen (Moulin Rauge) filmi için bestelenen Nature Boy parçası, Cennet Sineması (Cinema Paradiso), Kalbinin Sesini Dinle (My Big Fat Greek Wedding) için bestelenen Stalia Stalia, Cesur Yürek (Braveheart), Manzaralı Oda (A Room With A View), Aşk Engel Tanımaz (Nothing Hill) için bestelenen She...

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ


13 Ocak 2014 Pazartesi

Yasaklı şarkılar Sivas'ta dile geliyor

13 Ocak 2014
III. Selim besteleri, Yahya Kemal güfteleri, Bektaşi nefesleri, Tanpınar'ın Huzur nağmeleri, 600 yıllık nağmeleriyle Rumeli… 2001'den bu yana ‘İzahlı Konserler' düzenleyen Sivas Kültür ve Sanat Derneği Klasik Türk Musikisi Korosu, şimdi de ‘yasaklı şarkıları' hem anlatıp hem söyleyecek. “Şarkıların Kaderi” adlı konser, 18 Ocak Cumartesi günü Sivas Kültür Merkezi’nde saat 19.00’da başlayacak.

Geçen yıl 18 Şubat 2013'te bu sayfada “Tanpınar okurları bu konseri çok sevecek” başlıklı bir haber yayınlamış ve bugüne kadar böyle bir konser repertuarının hiç düşünülmediğini haber vermiştik. Aynı gün edebiyat ve kültür tarihi hocası Mehmet Şarkışla'dan bir mail aldık. Şarkışla, tam bir hafta önce, 12 Şubat 2013'te Sivas Kültür ve Sanat Derneği Klasik Türk Musikisi Korosu olarak “Tanpınar'ın Ruh Dünyasından Huzur Nağmeleri” adlı ‘izahlı bir konser' verdiklerinden bahsediyordu mailinde. Tanpınar'ın musiki ile ilişkisini İstanbul'dan uzaklarda bir yerlerde de düşünen kültür elçilerinin olduğunu söylüyor ve sitemlerini bildiriyordu. Şarkışla ile bir sonraki konserlerinde görüşmek üzere o gün sözleştik.

2001'den bu yana ilgilisine ve küçük bir topluluğa ‘İzahlı Konserler' başlığıyla nevi şahsına münhasır konserler düzenleyen Sivas Kültür ve Sanat Derneği Klasik Türk Musikisi Korosu, 18 Ocak Cumartesi günü repertuarıyla yine merakla dinlenecek bir konser hazırladı. Yasaklı şarkıların tek tek hikayelerinin anlatılacağı bu defaki konser, “Şarkıların Kaderi” adıyla icra edilecek. Yani sahneye çıkılacak, önce şarkının makus talihi anlatılacak, sonra da çalınıp söylenecek.

Repertuarlardan çıkarılan şarkılar
Haluk Çağdaş'ın anlattığına göre Lemi Atlı'nın “Bu imtidad-ı cevre ki bahtın şitabı var” adlı eserinin hikayesi oldukça acıklı. İttihatçı doktor Nazım, Mustafa Kemal'e düzenlenen İzmir suikastına karıştığı iddiasıyla İstiklal Mahkemeleri'nde idama mahkûm olur. 26 Ağustos 1926'da cezası infaz edilir. Doktor Nazım'ın son arzusu şudur: Gidin Paşa'ya söyleyin, “Bu rüzgâr-ı bi-mededin inkılâbı var.” Bu dize, Lemi Atlı'nın bestesinin son dizesidir. Dr. Nazım'ın idam kararı Mustafa Kemal'e Marmara Köşkü'nde bir balo sırasında imzalatılır. Paşa, Dr. Nazım'ın son arzusunun ne olduğunu öğrenince hüzünlenir ve şarkının repertuarlardan çıkarılmasını emreder. Güftesi Nazım Hikmet'e, bestesi Mesut Cemil'e ait olan “Kanatları Gümüş Yavru Bir Kuş” da yasaklı şarkılar arasında. Müzikli bir film için yapılan beste, filmin çekimleri bitmeden Nazım Hikmet mahkûm edildiği için yarım kalır. Eser, radyo repertuarında bulunmasına rağmen 12 Mart cuntası esnasında şifahi bir talimatla yasaklanır. Osmanlı döneminde de repertuarlardan çıkarılan şarkılar bulunuyor. Akli dengesi bozuk olduğu gerekçesiyle tahttan indirilen V. Murat'ın sözlerini yazdığı, Hacı Faik Bey'in bestelediği “Na-muradım talim avaredir” eseri, onun yerine geçen II. Abdülhamit döneminde icra edilmiyor. Refik Ersan'ın ‘Gökte benim yıldızımsın', ‘Aldırma gönül aldırma' ‘Çırpınırdı Karadeniz', ‘Dinle sözümü sana derem özge edadır' o gece okunacak diğer yasaklı şarkılar…

Sivas Kültür ve Sanat Derneği, üç yüz bin nüfuslu küçük bir taşra şehrinde on asrı aşkın zamandan beri demini alarak kıvamını bulan, ancak günümüzde maalesef yok sayılan klasik Türk musikisinin ihyasına gayret ediyor. Zengin ve derin bir kültürün ürünü olan Türk musikisini yaşatarak geleceğe intikal ettirmek için, bu hazinenin kıymetini anlayacak insanlar yetiştirmeye ve hünerleri bir meşale gibi elden ele devretmeye uğraşıyor.

Dernek bünyesindeki Klasik Türk musikisi korosu; usul, nota ve nazariyat hocası Şef Ömer Dilek Talı, musiki tarihi hocası Halûk Çağdaş, edebiyat ve kültür tarihi hocası Mehmet Şarkışla ve saz, icra hocası İbrahim Odabaşı'nın müşterek gayretleriyle sivil ve amatör bir inisiyatif halinde faaliyetlerini yürütüyor.
Konserlerde şarkıların izahını Haluk Çağdaş ve Mehmet Şarkışla yapıyor.
 "Burada musikiden önce musiki adabı öğretiliyor"
Ömer Dilek Talı, İbrahim Odabaşı, Mehmet Şarkışla ve Haluk Çağdaş (oturan). 
Gelenekten asla taviz vermeden ve günümüz sanat anlayışına hâkim olan piyasa tarzına, popülizme kapılmadan koronun çalışmalarını hep klasik çizgide tutmaya gayret ettiklerinin altını çizen Sanat Derneği Klasik Türk Musikisi Korosu Şefi Ömer Dilek Talı, maksatlarının kültürel değerlerimizin mütemadiyen aşındığı bir dönemde musikimizin klasik şaheserlerini öğrenmek, öğretmek, periyodik konserlerle musikişinaslara sunmak ve böylelikle onları yaşatmak ve dolayısıyla kültürel değerlerimizi canlı tutmak olduğunu söylüyor: “Milli geçmişimizin ve tecrübelerimizin şuuruna varmaya ve buna uygun bir çerçevede program hazırlamaya çalışan derneğimiz, müzik faaliyetlerini bir kültür ve sanat icrası olarak kabul etmekte ve konserlerini bu formatta sunmaktadır.”

Derneğin ve koronun musiki tarihi hocası Halûk Çağdaş da, çalışma metotlarını “klasik meşk tavrını esas alarak eserleri güftekârıyla, bestekârıyla, usulüyle, makamıyla, notasıyla hatta tertip ve terkibine amil olan serüveniyle birlikte işleyip tezgâha koymak” şeklinde izah ediyor. Çağdaş'ın sözleri şöyle: “İcrada klasik koro formasyonuna titizlikle riayet eden topluluğumuz; nota, makam, usul dersleriyle de nazari bakımdan donatılmaktadır. Ayrıca repertuara alınan eserlerin özellikleri anlatılırken musiki, edebiyat ve kültür tarihimize dair bilgilerle mensuplarımızın kültürel zenginleşmelerine katkı sağlanmaktadır.”

Edebiyat ve kültür tarihi hocası Mehmet Şarkışla, derneği ve koroyu bir okul gibi gördüklerini açıklarken şunları söylüyor: “Farklı meslek ve meşrebe sahip 15 yaşındaki gençten 70 yaşındaki bir kâmil üstada kadar bu derneğin mensubu herkes, farklı çiçeklerden derledikleri lezzet ve kokularla aynı petekte müştereken bal üreten arılar misali. Bu derneğin farklılıklarla kurduğu ahenk, cemiyetin nasıl bir düzene muhtaç olduğunu da göstermektedir. Bu dernekte herkes birbirinden bir şeyler öğrenir; herkes birbirinin hem öğrencisi hem öğretmeni gibidir. Çünkü bu dernekte musikiden önce musiki adabı öğrenilir. Üstelik kitabî, nazarî bilgilerle değil, amel-i tatbik ile öğrenilir. Sanatla meşgul olanlara düşen, her şeyden önce yüksek insani meziyetlerle donanmaktır. İnsanın dünyanın tertip ve terkibine estetik, ahenk ve üslup bakımından katkı sağlamak ve ‘dünyayı güzelleştirmek vazifesi' ile mükellef olduğuna inanıyor ve sanat icrasını da dünyayı güzelleştirme faaliyetlerinden bir cüz kabul ediyoruz."

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ