23 Haziran 2019 Pazar

İstanbul'da seçim, Almanya'da ıhlamur zamanı...

23 Haziran 2019 
Bizim bir Ali dedemiz (annemin dedesi) vardı. Ihlamur vaktinde, yani okullar kapandığı ve bizim köye (Fındıklı- Derbent) gittiğimiz o günlerde asırlık ıhlamur ağaçlarının dallarını keser, evin ortasına getirir bırakırdı.

Annemler, teyzemler, büyükbabaanne, anneanne, dayı hep birlikte tek tek ıhlamur yapraklarını dallardan koparırdık. Gece yarısına kadar sürerdi. Sonra onlar kurutulur poşet poşet kışlık ıhlamur hazırlanırdı. Mis gibi kokardı ıhlamur, çayı da enfes olurdu.


Ihlamur çok güçlü ve hızlı büyüyen bir ağaç olduğu için bu kesme işleme ona zarar vermezdi, bir sonraki yıl o dallar daha bir coşkuyla serpilirdi. Ah Ali dedecim ne güzel adamdın, hiç unutamadım seni, o beyaz sakallarını, gözlerindeki ışıltıyı, sevgini, merhametini... Mekanın Cennet olsun..



Bu sabah evimin aşağısındaki nehrin kenarında ıhlamur toplarken o günlere gidip geldim. Yanımdan gelip geçen Almanlar ve çocukları da beni izledi. Evet burada uzun uzun caddeler, dere kenarları, dağlar bayırlar ıhlamur ağaçlarıyla dolu. Şehir mis gibi ıhlamur kokuyor.

Ben biraz da çekinerek ıhlamur toplarken orta yaşlı Alman bir kadın yanıma geldi. Ne topladığımı ve ne işe yaradığını sordu. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. 'Aa dedi soğuk algınlığı ve grip için iyi değil mi?" dedi. Evet dedim. Aslında şaşırmıştım. Almanlar şehirlerine, çevrelerine çok duyarlı ve bağlı insanlar. Nasıl bilmiyor bu ağacı diye geçti içimden.

Sonra başka bir kadın, 2 yaşındaki kızıyla beni izlemeye başladılar. Ufaklık çok meraklıydı, uzun uzun baktı bana, annesine ne yaptığımı sordu. Annesi açıkladı. İlgileri devam edince topladıklarımdan onlara da vermek istedim.

Çocuk önce korktu, annesi izin verince yanıma geldi, bir avuç uzattığım ıhlamurlardan sadece bir dal aldı. Onlara da kırık dökük Almancam ile anlatmaya çalıştım. Bu arada, tabi ki kamusal alandaki ağaçlardan zarar vermeden meyve toplayabiliyorsunuz. Ihlamur, erik, kiraz, böğürtlen, ceviz, kestane, hatta karayemiş bile var.

Ama Almanlar kendileri ağaçtan asla bir şey toplamıyorlar. Öyle bir alışkanlıkları yok. Biraz da bunu ayıp buluyorlar, markette varken... Bir de fakirlik alameti olarak görüyorlar. Bir arkadaşımın dediğine göre ise kendilerine ait olmadıkları için toplamıyorlarmış. Oysa herkese ait yerden herkes toplayabilir. Bizim yaşam tarzımıza ve inancımıza göre de bunun bir sakıncası bulunmuyor. Üstelik bizim için meyveyi ağaçtan toplamak çok daha keyifli. Kültür farkı işte. Onca ıhlamur, kokusunu ve güzelliğini bıraktıktan sonra yerlere dökülüp şehri terk ediyor. Öğrendiğime göre ıhlamurun zehri emme özelliği varmış, Almanlar bu yüzden şehrin birçok yerine ıhlamurlu caddeler yapmışlar. Gribe iyi gelmesi de ondan sanırım, mikropları hemen temizliyor. 


Geçen hafta erik ve çilek toplamıştım, bugün ıhlamur. Öyle bir yer buldum ki hayatımda o kadar çok erik ağacını bir arada görmemiştim.

Çoğu yabani erik, oldukça ekşi ama tam benim sevdiğim gibiydi. Çilek toplamak için ise bahçeler var. Yiyebiliğin kadar yiyor, topladıklarının parasını ödeyip bahçeden ayrılıyorsun.
 
Velhasıl durum böyle... Yaşadığımız acılara, deliliklere biraz merhem oluyor toprak ve bereketi. İnsan yaş aldıkça ve canı acıdıkça çocukluğuna geri dönüp teselli arıyor sanırım.

Diyeceğim o ki Müslümanın Müslümana yaptıklarını gördükten sonra, artık insana inancını yitirmiş biri olarak yine de neyi, kimi seçersek seçelim, halimiz tavrımız insandan, insanlıktan, merhametten yana olsun.

Herkese mutlu pazarlar, daha iyileri inşallah sizin olsun. Hapislerde suçsuz yere bulunan herkesin de Allah yardımcısı olsun.

Böyle karmakarışık duygular, acılar, bitmeyen hasretler, selamlar, sevgiler...
Yaz tatillerini geçirdiğimiz annemin doğduğu köy ve ev. Fotoğraftaki dedem, yani annemin babası, ellerini neden öyle bağlayıp poz vermiş hiç bilmiyorum. Sanırım o yıllarda böyle tuhaflıklar yapmak modaydı. Çocuklar ise kim onu da bilmiyorum.