3 Nisan 2020 Cuma

BEN DE PATREON AÇTIM

3 Nisan 2020

SELAM ARKADAŞLAR...
BİLİYORSUNUZ BLOĞUMU HER GÜN GÜNCELLİYORDUM.
BUNDAN SONRA HABERLERİMİ PATREON'A YÜKLEYECEĞİM.
BENİ ORADAN DESTEKLEYEBİLİRSENİZ ÇOK SEVİNİRİM.
GAZETECİLİĞE DEVAM EDEBİLMEM İÇİN MADDİ MANEVİ, BÜYÜK KÜÇÜK TÜM DESTEKLERİNİZ ÇOK KIYMETLİ
ÇOK SEVGİLER...
https://www.patreon.com/sevincozarslan




31 Mart 2020 Salı

"Bana ve eşime 4 yıl boyunca virüs muamelesi yaptılar"

31 Mart 2019 
Cezaevinde ölüme sürüklenen Cemil Dilber'in vefatının üzerinden bir yıl geçti. Acılı eşi, bir yıl sonra konuşmaya karar verdi. Yaşadıklarını BOLD'a anlattı.



Ziraat mühendisi Cemil Dilber, 22 Mart 2019'da Dinar Cezaevinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Hapse girmeden önce kalbine 4 stent takılmıştı. 6 ayrı ilaç kullanıyordu. 2,5 yıllık süre içinde cezaevinde gün geçtikçe eridi. Eşi Ayşe Dilber, "Her ziyarete gittiğimde onu biraz daha erimiş görüyordum." diyor.
KAPALI GÖRÜŞTE YERE YIĞILDI
11 Mart 2019'da eşi ve kızıyla yaptığı kapalı görüş sırasında "Arkama bir ağrı girdi" dedi ve yere yığıldı. Mosmor olmuştu. Kriz geçiriyordu. Afyon Devlet Hastanesine kaldırıldı. Anjiyo yaptılar ve bir gün bile hastanede kalmasına izin verilmeden hapse geri gönderildi.

Eşi izin alıp cezaevine koştu. İki gardiyan gelip "Eşiniz gelemeyecek durumda. Arkadaşları bakıyor." dediler. Cemil Dilber o gece tekrar fenalaştı. Adam ölüyor diye acil butonuna defalarca basan koğuş arkadaşlarını gardiyanlar "Bir daha basarsanız size görüş yasağı veririz." diye tehdit etti. Ölümünden sonra sırf bu yüzden arkadaşlarına kantin yasağı verilecekti.
HASTANE KAPISINDA SİLAH DOĞRULTTULAR
O akşam Cemil Dilber'in durumunun ciddiyeti anlaşılınca bu kez Afyon ParkHayat Hastanesine götürüldü. Ayşe Dilber, yoğun bakıma yanına gittiğinde kapıda 8 asker, bir çavuş, bir de polis görünce şok oldu. Askerler silahlarını iki gözü iki çeşme kadına doğrultup giremezsin dediler. Cemil Dilber ise parmağını kıpırdatamayacak olduğu halde yatağa kelepçeliydi.
4 YIL VİRÜS MUAMELESİ YAPTILAR
Dilber, görüş izni için savcıya gitti, "fetö ise kimse gelmesin" diyen savcının kapısından eli boş döndü.
"Eşim tacizci olsaydı, adam öldürseydi izin vereceklerdi... 30 sene Türkiye Cumhuriyetine hizmet etti benim eşim. Herkes sırtını döndü. Bana ve eşimi 4 yıl virüs muamelesi yaptılar. Kapıdan çıkamıyordum. Cezaevi, avukat ve market arasında yaşadık. Şimdi herkes pişman tabi ama iş işten geçti." diye haykırıyor acılı eş.

Cemaat soruşturmaları kapsamında 20 Ekim 2016'da tutuklanan Cemil Dilber (57), 8 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Dosyası Anayasa Mahkemesindeydi.
AİLESİNİ SADECE 4 GÜN GÖREBİLDİ
Doktorlar hastanın kalbe giden ana damarının yırtıldığını söylediler. Ameliyat olması gerekiyordu. Başında bekleyen komutan, hastanede mahkum odası olmadığı için Dilber'i götürmeye kalktı, ama doktor izin vermedi. Son günlerini yaşayan hasta tutuklu bir gün sonra ameliyat edildi. 11 gün gözlem altında tutulan Cemil Dilber'e ailesini görebilmesi için sadece 4 gün izin verildi, bir dizi engel çıkartılarak. Ayşe Dilber eşiyle son kez ölümünden bir gün önce konuşabildi.
"BEN ÇÜRÜYORUM, BENİM BİR SUÇUM YOK"
Ayşe Dilber: "Eşim her ay savcılığa dilekçe yazmış, ben burada çürüyorum, benim hiçbir suçum yok, diye. Revire çıkmak için çok bekledi. Cezaevinde o kadar zayıfladı ki, 3 dişi düştü. Yollarda, cezaevi aracının içinde kelepçeli çok zor oluyor diye yaptırmadı, bizi buraya hayvan gibi teptiler, derdi. Her gittiğimde hasta olduğunu söylüyordu. O bir tavuk bile kesemez. Öyle merhametliydi. Kapımıza geleni çevirmezdi. Başarı belgeleri evimin birinci katında kolilerle dolu. Zulüm ya zulüm, zulüm yaptılar eşime. Her şeyimiz yarım kaldı." diyor.

Cezaevinde ölüme sürüklenen eşine yapılanları bir yıl içine gömen 30 yıllık hayat arkadaşı Ayşe Dilber'in acısı hala çok taze. Kendisiyle bir yılda birkaç kez görüştük. Her seferinde sanki eşini bugün kaybetmiş gibiydi. Ölüm yıldönümü için tekrar aradığımda aşağıda izleyeceğiniz 8 dakikalık videoyu çekip gönderdi ve yaşadıklarını yine gözyaşlarıyla anlattı...


Uşaklı Cemil Dilber ve Ayşe Dilber çiftinin 17 yıl sonra dünyaya gelen Azra Nur (12) adında bir kızları bulunuyor. Dilber, anne-kız, uzun süre eşinin ceketine sarılıp uyuduklarını söylüyor.

Ayşe Dilber, eşinin eşyalarını mahkeme kararıyla cezaevinden aldı. Gelen poşetin içinden artık iyice beyazlaşmış bir iki parça kıyafet, iğne-iplik, ilaçları ve Kuran-ı Kerim çıktı.

30 Mart 2020 Pazartesi

Cezaevinde ihmalle ölüme sürüklenen Nesrin Gençosman’ın ablasından çağrı

30 Mart 2020 
Tedavisi geciktirildiği için cezaevinde zatürreden hayatını kaybeden öğretmen Nesrin Gençosman'ın ablası Adalet Bakanı'na seslendi: Aileme yaşatılan acılar, başka aileleri yakmasın!



Cezaeevinde ihmal sonucu hayatını kaybeden Kuran Kursu öğretmeni Nesrin Gençosman'ın ablası Zeynep Gençosman, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e çağrıda bulundu.
İNSANLIK ADINA SİZE SESLENİYORUM
"İnsanlık vazifem adına..." başlıklı bir mail yazıp Gül'e gönderen Gençosman, "O sıkıntılı sürecin bizzat şahidi olarak sesleniyorum: Aileme yaşatılan acılar, başka aileleri yakmasın. Yaşatılan ihmalller geri dönüşü mümkün olmayan hatalar yaşatmasın istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu aileleri tek başına dertleriyle bırakamaz, kendi vatandaşını ölüme terk edemez, etmez." dedi.

Nesrin Gençosman hayatını kaybettiğinde 30 yaşındaydı.
KORONA SEMPTOLARININ AYNISI VARDI
Kardeşinin 11 Temmuz 2018'de tutuklanıp Ordu Cezaevi İnfaz Kurumuna gönderildiğini, o dönem adı konulmamış fakat COVİD-19 virüsünün oluşturduğu semptomların aynısını gösterdiğini ifade eden Gençosman, "Hastalığı ilerlemiş olmasına rağmen, cezaevi yetkilileri hastaneye sevk etmediği ve 5 gün sonra rahatsızlığının zatürreye dönüşmesi sonucu, entübe halinde reanimasyon yoğun bakım servisine acilen kaldırılan ve 8 gün sonra yaşamını yitiren Nesrin Gençosman'ın ablası ve o sıkıntılı sürecin bizzat şahidi olarak sesleniyorum" ifadelerini kullandı.
YAŞAM HAKLARI ELİNDEN ALINMASIN
Zeynep Gençosman, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin yaşam haklarının ellerinden alınmasının yasal ve doğru olmadığını da sözlerine ekledi ve siyasi tutuklu ve hükümlülerin de ivedilikle tahliyesini talep etti.

Zeynep Gençosman bu mesajını başta Adalet Bakanı olmak üzere yetkili kurumlara gönderdiğini söyledi.



Otizmli Hamza Tarık’ın annesinden feryat: Çok çaresizim, eşimi serbest bırakın!

30 Mart 2020
Hülya öğretmen kanserken gözaltına alındı, eşi tutuklandı, biri ağır otizmli iki oğluyla yalnız kaldı. Saldırganlaşan oğluyla yaşadıklarını anlattığı video yürek parçalayıcı.


Otizmli Hamza Tarık Durmuş'un (15) dramını geçtiğimiz günlerde HDP Milletvekili ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu sosyal medya hesabından duyurmuştu. Babası 8 aydır tutuklu, annesi ise 4. evre lenf kanserini atlatmış bir kadındı.

Yamanlar Kolejinde Biyoloji öğretmenliği yapan anne Hülya Durmuş (39), bu kez bir video çekerek çocuğunun durumunu kendisi anlattı.

15 ve 4,5 yaşında iki oğlunun olduğunu söyleyen Hülya Durmuş, "Büyük oğlum yüzde 98 otizmli. Ağır engelli. Aynı zamanda zihinsel engelli. Küçük oğlum Burak çok şükür sağlıklı. Eşim ve ben KHK ile kapatılan kurumlarda öğretmen olarak çalışıyorduk. 15 Temmuz'dan sonra ikimiz de işsiz kaldık. Çok zor günler geçirmeye başladık." cümleleriyle sözlerine başlıyor.

Yaşadıkları sıkıntıların etkisiyle Ocak 2018'de lenf kanserine yakalanan Hülya Durmuş, 10 ay boyunca yoğun kemoterapi tedavi gördü. Kanser 4. evresindeydi. Agresif bir türdü ve bütün vücuduna yayılmıştı. Ama atlattı.

Hülya Durmuş, 10 ay boyunca tedavi gördükten sonra lenf kanserini atlattı. Oğlu ile geçirdiği zor günler nedeniyle hastalığının yeniden nüksetmesinden korkuyor.
YAMANLAR KOLEJİNDE ÇALIŞTIĞIM İÇİN GÖZALTINA ALINDIM
Bu süreçte eşinin çeşitli işlerde çalışarak hem geçimlerini sağladığını hem de oğluna ve kendisine baktığını belirten Durmuş, "Tam tedavim bitti, iyileştim derken 23 Ekim 2018'de Yamanlar Kolejinde öğretmen olduğum için gözaltına alındım." dedi.

Durmuş, 4. evre kanser hastası olduğu için tutuksuz yargılanmak üzere bırakıldı. Fakat hakkında açılan dava bitmeden bu kez eşi İbrahim Durmuş 24 Temmuz 2019'da gözaltına alındı. Gaziemir Körfez Dershanesi Şube Müdürü olarak görev yapan baba Durmuş, 8 aydır İzmir Buca Cezaevinde tutuklu. İkinci mahkemede 7 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Dosyası Yargıtay'da bulunuyor.
BABASI GİDİNCE DAHA ÇOK KIRIP DÖKMEYE BAŞLADI
Eşinin tutuklanmasıyla birlikte engelli oğlu için hayatın daha da zorlaştığını belirten Durmuş, "Çünkü babasına çok düşkündü. Evde ne var, ne yok kırıp dökmeye başladı. Kendine ve bana zarar vermeye başladı. Babası her zaman onu yürüyüşe götürüyordu, bisiklet sürdürüyordu, paten kaydırıyordu. Babasının gitmesiyle birlikte tüm beden temizliği, sakal tıraşından, özbakım becerilerine kadar bütün yük benim üzerime bindi. Ben de rahatsız olduğum için çocuğumla tastamam ilgilenemedim." ifadelerini kullandı.
REHABİLİTASYON MERKEZLERİ KABUL ETMEDİ
Rehabilitasyon merkezlerine başvurduğunu ama oğlunun kabul edilmediğini anlatan Durmuş, "Çok ağır olduğu için almak istemediler. Tarık öyle bir hala geldi ki, kakasını eline alıp yüzüne, gözüne, ağzına sürmeye başladı." diye konuştu.


ÇOK ÇARESİZİM, LÜTFEN EŞİMİ BIRAKIN!
Hülya Durmuş, küçük oğlunun bu durumdan çok olumsuz etkilendiğini, abisiyle asla bir odada baş başa kalamadığını söyleyerek ekledi: "Çok korkuyor abisinden. Çünkü Tarık'ın çok şiddetli krizleri oluyor. Vuruyor, kırıyor. Çok çaresizim, bitmiş bir durumdayım. Eşim cezaevinden bir an önce çıksın yanımıza gelsin istiyorum. Korona salgınıyla birlikte ben de risk grubundayım. Eşim sağlıkla yanımıza gelsin, bizi sağlıklı bir şekilde bulsun. Lütfen sesimi duyun, derdime çare olun, eşimi bırakın!"
OĞLUMUZU KAPLICAYA GÖTÜRMEK SUÇ SAYILDI
Telefonla görüştüğümüz Hülya Durmuş, eşinin hakkındaki suçlamalarla ilgili ise şöyle devam etti:
"Tarık babasıyla her gün denizdeydi. Kışın da kaplıcalardaydık. O bile suç oldu. Manisa Salihli'de Kurşunlu kaplıcaları var. Her kış oraya gidiyorduk, Tarık havuzda suyu çok seviyor. O gün kaldığımızda başka birileri daha kalmış, çakışmış, niye onlarla aynı gece oradaydın! Biz çocuk için oradayız, bunu anlatamadık. Babası gittikten sonra Tarık denizde teyzesini boğmaya kalktı. Deniz bile artık onu sakinleştirmiyor.
8 KERE TELEFON, 2 KEZ TELEVİZYONU KIRDI
Annem, kız kardeşim ben bir Tarık'a bakamaz hale geldik. Bu halimle bile her gün iki saat Tarık'a yürüyüş yaptırıyorum. Ağzında maskeyle. Evde durmuyor. Evde kalınca kapıların camlarını kırıyor. 8 kere telefonu, 2 kere televizyonu kırdı. Kontrol edemez hale geldim. Sürekli takipteyim. Onu da istemiyor. Bize de vuruyor, eti koparırcasına ısırıyor. Ama babasıyla aşırı duygusal bir bağları vardı.
AÇIK GÖRÜŞTE YERDE YUVARLANIYORLAR
Açık görüşe götürdüğümde hiç sorun yapmıyor, orada yerde yuvarlanıyorlar. Babasıyla güreşiyorlar. Biz kenara çekilip onları izliyoruz. Çocuk mutsuz, aşırı derecede mutsuz. Baba olmadığı için mutsuz ve depresyonda."







29 Mart 2020 Pazar

Burada bin memur var, gardiyanlar botlarıyla odamızı basıyor, koğuşun yarısı hasta

29 Mart 2013 

23 aydır İzmir Şakran T1 Cezaevine tutuklu bulunan Ali Uysal, korona günlerinde cezaevinde alınan önlemleri yazdı. Uysal, "1 kişi grip oldu. 5 günde yayıldı. Siz dışarıda biz içeride Allah'a emanet." dedi. 


Geçen hafta Şakran Cezaevinde 4 siyasi mahkum yüksek ateş nedeniyle hastaneye sevk edilmişti. Büyük bir cezaevi olan Şakran'da yakınları bulunan aileler oldukça endişeli. İçeriden sağlıklı bir bilgi alamadıklarını belirtiyorlar. Eğitimci Ali Uysal, eşine gönderdiği 12 sayfalık mektubunda koğuşun yarısının grip olduğunu, buna rağmen yeterli ve gerekli önlemlerin alınmadığını, gardiyanların aramalarda botlarıyla yatakhaneye rahatça girip çıktığını söyledi.
BURASI GÜVENLİ EDEBİYATI YAPILIYOR
Ali Uysal, 23 Ocak 2020 Pazartesi günü yazdığı mektupta şöyle dedi:
"Güya birtakım önlemler alınıyor görüntüsü var. Ama gerek arama için geldiklerinde gerekse ilaçlama, pat diye giriyorlar içeri ve yatak koyduğumuz alana dahi (ki yatak koymadığımız alan yok zaten) botlarıyla basıyorlar. Ama bu gerizekalı virüsler botların altına bulaşmayı akıl edemedikleri için korkmamıza gerek yokmuş. Burası çok güvenli edebiyatı tam gaz yapılıyor."
1 KİŞİ GRİP OLDU, 5 GÜNDE KOĞUŞUN YARISINA YAYILDI
Koğuşta bir kişinin grip olduğunu, 5 günde koğuşun yarısına bulaştığını belirten Uysal, "Halsizlik, boğaz gıcıklaması, öksürük şikayetleri var. Bu virüs meselesinden dolayı o kadar dikkatliyiz ki sürekli el yıkamaktan ellerimiz tahriş oldu çoğumuzun. Seccadeye değsek ya da masaya hemen koşup el yıkıyoruz. Başka bir yolu yok. Bu kadar kalabalıkta her an tetikte olmak gerekiyor." ifadelerini kullandı.
MEMURLARIN SAYISI BİN, AYNI MANAV, AYNI KANTİN KULLANILIYOR
Uysal şöyle devam etti: "Gelelim işin sonuç kısmına: O grip olan bir kişinin şikayet ettiği rahatsızlıklar 5 gün içinde koğuşun yarısına yayıldı. İşin realitesi buyken aptal yerine konmaktan rahatsız oluyor insan. İnsan hayatının bu kadar rahat gözden çıkarıldığı ikinci bir ülke var mı acaba? En güvenli dedikleri yere görevli olarak her gün yüzlerce kişi girip çıkıyor. Memurların toplam sayısı 1000'e yakın. Aynı manav, aynı açık cezaevinden yemek, aynı kantin vs. Sistemi izole etmek mümkün değil... Dışarıda siz Rabbime emanet, içeride biz."

Ali Uysal, koğuşa bir-iki defa dezenfenktan sıkıldığını ve ateşlerinin ölçüldüğünü de belirtti.

Hilal Uysal, eşinin mektubunun iki sayfasını Bold Medya ile paylaştı.


14 KİŞİLİK KOĞUŞTA 24 KİŞİ KALIYOR
Bold Medya'ya bilgi veren Ali Uysal'ın eşi Hilal Uysal, "14 kişilik koğuşta 24 kişi kalıyorlar. Yerde yataklar var. Kışın bile camın açık kalması gerekiyor. Nefes alamıyorlar. Birine çarpmadan bir yere gitmek imkansız. Dar bir alan. Sadece ortak alanda iki masa sığabiliyor. Ramazan'da bile önce bir grup iftar açıyor. Öbürleri namaz kılıyor." ifadelerini kullandı.

Geçen hafta Şakran T1 Cezaevinde 4 siyasi tutuklunun yüksel ateş nedeniyle hastaneye sevk edildiğini hatırtlatan Hilal Uysal, "Eşimin hastalandığı döneme denk geliyor. Sıkıntım o. Önce 4 kişi ateşleniyor, sonra eşim ve koğuş arkadaşları. Şu an yapılan bir test yok İzmir'de. Negatif çıktı sonuçlar diye açıklama yapıldı ama sonuçlar hemen gelmiyor ki. Bu nasıl oldu. Çok endişeliyiz açıkçası." dedi.

Cemaat soruşturmaları kapsamında Mayıs 2018'de tutuklanan Ali Uysal, 7,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Dosyası Yargıtay'da bulunuyor. 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat mezunu olan Uysal, etüt merkezlerinde eğitmenlik yapıyordu.
1,5 YAŞINDAKİ KIZIMLA 7 AY HAPİS YATTIM


Hilal Uysal da eşiyle ayn gün tutuklandı. 1,5 yaşındaki kızı Zülal ile 7 ay Şakran Kadın Kapalı Cezaevinde kaldı. Hilal Uysal, "Ben oradayken kızım iki kere kaza geçirdi. Ranzadan düştü ve kampüs içerisindeki hastaneye sevk ettiler. İki saat boyunca gözlem altında tutulduk. Doktor yoktu. Kendi çocuğunuzun doktoru kendiniz olacaksınız denildi ve gönderildik." diye konuştu.
9 YIL SONRA DOĞDU
Uysal, kontrol için 3 ay sonraya gün verildiğini,  şimdi 3,5 yaşında olan kızının 9 yıl süren bir tedaviden sonra dünyaya geldiğini, devam eden tedavilerini mahkemeye bildirmelerine rağmen dikkate alınmadığını da sözlerine ekledi.



Oğlumun 'baba' çığlıklarını duyan yok mu?

29 Mart 2020 
Gelişim geriliği hastası Mesut'un annesi Tuba Yaslı, 15 gündür oğlunu sakinleştirmek için çırpınıyor. İki senedir çocuklarına tek başına bakan Yaslı, "Dayanacak gücüm kalmadı." dedi.



27 aydır İzmir Şakran Cezaevinde tutuklu olan Ferruh Yaslı ve Tuba Yaslı'nın gelişim geriliği hastalığı bulunan 11 yaşındaki oğulları Mesut'un çığlıkları yürekleri sızlattı. Koronavirüs nedeniyle dışarı çıkamayan oğlunun 15 gündür daha çok hırçınlaştığını söyleyen Tuba Yaslı "Oğlumun çığlıklarının duyulmasını istiyorum." dedi.
DOĞUMDA OKSİJENSİZ KALDIĞI İÇİN
14 yıllık evli olan Tuba-Ferruh Yaslı'nın iki çocukları var. Doğum esnasında oksijensiz kaldığı için nöbet geçiren Mesut konuşamıyor. Kendini bağırarak ifade ediyor. Ayağa kalkıp yürüyemiyor. Tamamen özel bakıma ve desteğe muhtaç.

Mesut dünyaya geldikten sonra hayatlarının hep bir koşturma içinde, hastanede, özel eğitimlerde geçtiğini belirten Tuba Yaslı, "15 gün küvezde yattı. Gelişimsel gerilik dedi doktorlar. Bugüne kadar hep Mesut'un tedavisiyle ilgilendik. Herkes sen çok güçlüsün, nasıl kaldırabiliyorsun diyor. Artık ben de kaldıramıyorum." diye konuştu.



ARTIK SABRIM KALMADI
Son 15 gündür Mesut'un çığlıklarının aşırı derecede arttığını ifade eden Yaslı, "Günü bölersek yüzde 80 hep hırçın. Evden çıkaramıyoruz. Bu süreçte daha da bunaldı. 27 aydır babasını sadece 5 kere gördü. Kapalı alanlarda asla durmuyor. Bağırmaya başladı mı çaresi yok. Alttan komşu geliyor ne oluyor diye. Dolmuş şoförü Alsancak'ta yolun ortasında indirdi, ağlayan çocuğu götüremem diye." ifadelerini kullandı.
Yaslı, İzmir'de Şehit Lütfü Gülşen Özel Eğitim Uygulamalı Okuluna 4 yıl devam eden oğlunun, geçen sene servisten düştüğü için uzun süre okuluna gidemediğini de ifade etti.
BAĞIRMA ABİ, BABAM GELECEK
Yaslı çiftinin küçük oğulları Mirza (5) ise annesinin ifadesiyle evin neşesi. Bir yaşından itibaren babasız büyüyen Mirza, küçücük yaşında abisini sakinleştirebilecek olgunluğa çoktan erişmiş. "Ağlama abi, az kaldı, babam gelecek." diye onu teselli ediyor.
MALİ MÜŞAVİR
Cemaat soruşturmaları kapsamında Ocak 2018'de tutuklanan mali müşavir Ferruh Yaslı (39), 7,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Dosyası Yargıtay'da bulunuyor.




Tuba-Ferruh Yaslı, çocukları Mesut (11) ve Mirza (5) ile Şakran Cezaevinde bir görüş gününde.



27 Mart 2020 Cuma

"Oğlum ve gelinim tutuklu, biz evden çıkamıyoruz, torunlar ne olacak?"

27 Mart 2020 
Zeynep ve İdris Eker çifti, koronavirüs sebebiyle yaşlılara getirilen sokağa çıkma yasağı nedeniyle zor durumda... Yozgat'ta yaşayan ve iki torununa bakmak zorunda kalan Zeynep Eker, "Biz ne yapacağız" diye soruyor.


Evinin salonunda kendi kendine bir video çekip Bold Medya'ya gönderen babaanne Zeynep Eker (59), yetkililere ve vicdan sahibi insanlara seslendi. "Eşim 65 yaşında, dışarı çıkamıyor. Şeker hastası. Ben 59 yaşındayım. İki torunuma bakıyorum. Onları bırakamıyorum. Evde kaldık. Ekmek alacak dahi gücümüz yok. Biz ne yapacağız" dedi.

Yozgat'ta yaşayan Zeynep Eker'in oğlu Hamit Eker ve gelini Emine Eker, 24 aydır Kırıkkale Keskin Cezaevinde tutuklu.

İki yıldır torunları İdris Halit (8) ve Ali Hamza (6) ile ilgilenen Zeynep Eker, "Çocuklarımı serbest bırakmanızı ve onların yavrularını bağrına basmasını istiyorum. Anneden babadan başka torunlarımı emanet edecek kimsem yok" diye konuştu.
İKİSİ DE ÖĞRETMEN
Cemaat soruşturmaları kapsamında 9 Mart 2018'de tutuklanan Eker çifti, 8,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Dosyaları Yargıtay tarafından onaylandı. Özel okullarda çalışan Hamit Eker sınıf, Emine Eker ise matematik öğretmeniydi.

Emine Eker, çocuklarıyla birlikte, Keskin Cezaevinde.
ZEYNEP EKER'İN 9 DAKİKALIK VİDEODAKİ KONUŞMASI
"Ben 61 doğum bir anneyim. Oğlum ve gelinim iki yıldır tutuklu. İki yavrusu var. Biz bakıyoruz. Biz mağduruz. Eşim yaşlı, 65 yaşında, şeker hastası. Üzüntü nedeniyle göz arkaları kanama yaptı. Benim bir gözüm hiç görmüyor, öbürü hafif görüyor. Ama görme şekli daha bozuldu.
BİR GÖZÜM GÖRMÜYOR
Geçen görüş gününde cezaevine gitmiştim. Cezaevinden çıkamadım, mağur kaldım (göz tarama makinesi gözünü okumadığı için otomatik kapı açılmıyor). Cezaevi müdürü bana kızdı, neden bu halde geldin, dedi. İki senedir her ay geliyorum ama ilk defa böyle bir şey yaşadım. Gözümün böyle olmasının nedeni nedir? Bunun nedeni düşüncedir, üzüntüdür. İki yavru annesiz, babasız, sevgisiz, şefkatsiz... Bakıma muhtaç. Bir ekmek bulamayıp... Torunum "Babaanne açılan bir şey vardı, onu neden almıyorsunuz" diye soruyor. Yavrum onun adı muz, diyemedim.
2 LİRA İLE NASIL GEÇİNEBİLİRİZ?
Virüs geldi, bu nedenle çok perişanız. Eşim sokağa çıkmıyor. Ben de yavrularımı bırakamıyorum. Maddi-manevi yeterli imkanımız yok. Her ay çocuklara maaş gönderiyoruz. Bizim maaşımız belli, saklayacak değiliz, banko dekontlar var. 800 lira arıyoruz, evimize 780 lira kesiliyor. Elimize aldığımız 2 lirayla nasıl geçinebiliriz? Bu şekilde yaşamak zorundayız.
KANALLARI ARADIM, DÖNMEDİLER
Her tarafı aradım. Kanalları aradım. Dediler ki eve getiririz. Ararız dediler dönmediler. Benim çocuklarımın orada kalması, bu şekilde yatmaları bizi endişelendiriyor. Oğlum pazar günü aradı. Baba-anne size bir şey olursa o yavrular nerede kalır, ne yaparsınız? Bu bizim içimizi çok acıtıyor. Bu nedenle yavrularımızın bir an önce oradan kurtulmalarını istiyorum.
OĞLUMU YOKLUKLA OKUTTUM
Hamit Eker.

Yavrumu ben yoksullukla okuttum. Hiç imkanımız yoktu. Beş çocuk annesiyim. Ta Ankara dağlarında, Kayaş'ın tepelerinde susuz ve ekmeksiz kalarak. Ben çocuk bakıcılığı yaptım. Oğlum hamallık yaparak okudu. Neler çekti, buzdolapları, eşyalar sırtında... Bizim suçumuz, günahımız neydi bu ızdırabı çekiyoruz. O kadar anne baba mağdur oldu, ölenler oldu, trafik kazaları geçirenler oldu.
OĞLUMUN SUÇU NEYDİ?
Ben 59 yaşındayım. 60 yaşında bir babanın kızıydım. Su çekerek, çamaşır yıkayarak, bulaşık yıkayarak büyüdüm. Okula 2 gün gittiysem 3 gün gitmedim. Benim namazla, abdestle, Kuran'la hiçbir bilgim yoktu. Şu an okuyorum ama Sübhaneke ve celle diye okuyorum. Yeni dört günlük namaz kılıyorum. Benim oğlum namazlı abdestliydi. Suçu neydi? Böyle mi olmak lazımdı. Hakkını nasıl verebilirler? Tutacak dalım kalmadı. Sade istiyorum ki, benim yavrularımı bu virüs durumunda çıkarsınlar, bağırlarına bassınlar.
TÜRKİYEMİZ KURTULSUN
Bizim yaşımız geldi geçti. Bizim için Türkiyemiz önemli. Türkiyemiz kurtulsun. Şu virüs belasından da kurtulalım. Allah her şeyi verir. İnancımız sonsuz, inanıyoruz, güveniyoruz, ama ekmek alacak daha gücümüz yok. Bulaşığı elimde yıkıyorum, ilaç alamıyorum. Çocuklarıma giysi alamıyorum.
BU YAVRUMU KİME EMANET EDEYİM?
Yavrum okudu öğretmen oldu. Kızlarımın hiçbiri okumadı. Keşke oğlum da okumasa da dışarıda koyun gütseydi, çoban olsaymış, daha gurur duyardım. İşte bir torunum geldi (Ali Hamza videoda yanına geliyor). Ali Hamza gel seni Türkiye görsün. Babaanne sen beni doğurdun, ben senin yavrunum diyor. Bu yavruyu kime emanet ederim. Beni virüs alırsa, eşim ölürse hangi kapıyı çalarım. Anneden babadan başka emanet edecek kimsem yok benim.

İdris Halit (8), Ali Hamza (6).
"POLİSLER GELDİ, EVİMİZİ ARADI"
Hepinize teşekkür ediyorum. Benim sesimi Türkiye duysun. Büyük olan sabaha kadar korkularla uyuyor. Polisler geldi, evimizi aradı. Benimle yatıyorlar. İki yıldır bir gün ayrılmadı. Virüs nedeniyle yatağımı yere koydum, yerde yatıyorum. 4 gün oldu. Ama öncekinde 40 gün gözüme uyku girmedi. Yavrularımı bağrıma bastım, gözlerine bakarak sabaha kadar gözyaşı döktüm. Bunun hesabını kim verecek. Bana cevap verin. Benim sesimi duyun.
VİCDANINIZ NASIL EL VERİYOR?
Biz mektep, medrese, cami görmedik, Kuran bilmedik, Yasin okumadık. Benim oğlum her şeyi okuyor ama maalesef içeride. Eşim dostum akrabam arkasını döndü. Kuran okuyanlar, namaz kılanlar, hepsi dört duvar arasında kalıyor. Buna vicdanınız nasıl el veriyor.
LÜTFEN BİZE YARDIM EDİN
Lütfen bize bir yardım. Bize el uzatın. Rica ediyorum, bütün Türkiye'den, bütün devletten. Devlet de bizim, millet de bizim, insan da bizim. Hepimiz birbirimize bağlı olmalıyız. Hepinize teşekkür ediyorum. Allah'a emanet olun.




26 Mart 2020 Perşembe

Eşim duruşmada bayıldı, savcı bile başında durdu, karardan vazgeçmediler

26 Mart 2020 
Tutuklu Yeliz Kurtok, ileri derecede boyun fıtığı ve kronik bronşit hastası. Birlikte kaldığı kızından ayrıldıktan sonra safra ve mide sorunları çıkan Kurtok'un kişisel ihtiyaçlarını koğuş arkadaşları gideriyor.



Koronavirüs nedeniyle hem hasta tutuklular hem de yakınları büyük bir endişe ve panik içinde.
10 Ekim 2019'dan bu yana İzmir Şakran Cezaevinde tutuklu bulunan Yeliz Kurtok, cezaevinde zor günler geçiriyor. İleri derecede boyun fıtığı olan, kronik bronşit hastası Kurtok'un eşi Nizamettin Kurtok, koronavirüsü sebebiyle zaten hasta olan eşinin daha da kötüleştiğini söyledi.
AMELİYATLIK DURUMDA
Nizamettin Kurtok, "Eşim ileri derece boyun fıtığı. Ameliyatlık derecede. Kişisel ihtiyaçlarını koğuş arkadaşlarının yardımıyla giderebiliyor. Doktor, ameliyat olman lazım dedi ama cezaevinde bu mümkün değil. Cezaevine girdikten sonra da safra ve mide rahatsızlığı başladı. Mahkemeler, kızının artık yanında kalamaması gibi sıkıntılardan bu rahatsızlığı oldu." dedi.

Tedaviler sonrası geç çocuk sahibi olan Yeliz Kurtok, 1 Ocak 2020'de 6. yaşını dolduran kızı Azra'dan ayrılmak zorunda kalınca hastalıkları arttı. Strese bağlı safra ve mide rahatsızlığı ortaya çıktı.

Eşinin cezaevi yemeklerini yiyemediğini belirten Nizamettin Kurtok, "Ketilda yaptıkları domates ve yoğurt çorbası ve bir de meyve ile idare ediyor. Aşırı kilo kaybetti bu süreçte." diye konuştu.

Yeliz Kurtok ve kızı Azra.
MAHKEMEDE BAYILDI
Mahkemeye getirme süreçlerinin eşini iyice yıprattığını belirten Kurtok şöyle devam etti:
"30 Ocak 2020'de görülen 4. mahkemede bayıldı. Açlık ve yorgunluktan. Sabah 7'de elleri kelepçeli ring arabaları ile 2 saat yol gidip gelme. Nezarette akşama kadar bekleme. O gün savcı bile yarım saat başında bekledi, ilgilendi ama karardan vazgeçmediler. Açlık stres iyice hastalığını ilerletti. Hatta ağrıları için 3 tane kortizon iğnesi vurdular. Mahkeme hastaneden rapor istedi. Sonraki karar mahkemesinde raporu sormadan ve beklemeden 7.5 yıl ceza verip tutukluluğa devam dediler."
YURTTA ÇALIŞTIĞI İÇİN
Özel bir yurtta memur olarak çalıştığı için Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan Yeliz Kurtok, İzmir 21. Ağır Ceza Mahkemesince 7,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Karar duruşması 28 Şubat 2020'de görüldü. Kurtok'un dosyası İstinaf Mahkemesinde bulunuyor.


Yeliz-Nizamettin ve Azra Kurtok, Şakran Cezaevinde bir görüş gününde.



Sincan'da korona semptomlu tutuklular hücreye atılıyor: Burada bağıra bağıra öleceksiniz!

26 Mart 2020 
Sincan Cezaevinde ateşi yükselen bir kadın tutuklu, 4 yaşındaki oğluyla birlikte hücreye atıldı. Durumu diğer tutuklular yakınlarıyla telefon görüşmesinde anlattılar.



Sincan Kadın Kapalı Cezaevi T tipi E2 koğuşunda tutuklu bulunan A. adlı kadın, 3-4 yaşlarındaki oğlu E. ile birlikte hücreye atıldı.
BENİ BIRAKIN!
BOLD Medya'ya ulaşan tutuklu yakını anne, "Durumları şu anda çok kötü. Kızımın koğuşunda bir kadın hasta olmuş. Adı A. Küçük çocuğu vardı. Çocukla birlikte kadını tek kişilik hücreye almışlar. O çocuk hücrede sabahtan akşama kadar beni bırakın diye bağırıyormuş. Annesi çocuğu herhangi bir yere gönderemiyormuş, görüş yasağı var. Kadın ateşlendiği için tecrite almışlar. İki gün önce olmuş bu olay. Kızım telefonda anlattı." dedi.
PSİKOLOJİK İŞKENCE
Aralık 2019'dan bu yana Sincan'da tutuklu olan kızının da çok kötü olduğunu, psikolojik baskı altında bulunduklarını ağlayarak söylediğini belirten anne, "Gardiyanlar önlem almıyorlarmış. Burada bağıra bağıra öleceksiniz. Hiçbir şekilde sağ çıkamayacaksınız demişler. Bunu yazın. Psikolojik işkence uyguluyorlar. Kızım da ağlaya ağlaya konuştu. Biz de artık dayanamıyoruz. Psikolojik baskı altındayız, dedi." ifadelerini kullandı.
Hücreye atılan A.'nın solunum sıkıntısı çektiği halde hastaneye sevk edilmediği belirtiliyor.

24 Mart 2020 Salı

Artık dayanamıyorum anne!

24 Mart 2019 
Yoğun bakım çalışanı Pervin Kaçar, intihar eğiliminde olan tutuklu kızı Yasemin Aladağ'ın yaşadığı acıları gözyaşları içinde anlattı.



Cezaevinde intihar eğiliminde olan birçok kadın bulunuyor. Özellikle çocuklarından, ailelerinden hukuksuz bir şekilde ayrılan annelerin hapiste psikolojisi bozuldu. 10 aydır Kütahya Cezaevinde tutuklu olan Yasemin Aladağ, son görüşte annesi Pervin Kaçar'a "Beynimin bir tarafında hep bir ses var. At kendini aşağı, at kendini aşağı, öl kurtul, artık dayanamıyorum anne" dedi.

Bursa'da özel bir hastanenin yoğun bakım servisinde hasta bakıcı olarak görev yapan Pervin Kaçar, kızı ve damadı tutuklanınca işi gücü bırakmak zorunda kalmış bir sağlık emekçisi. 27 aydır Torunu Yavuz Mahir'e (3) bakıyor. Hapisteki kızına ve damadına yetişmeye çalışıyor.

Anne, kız, torun, bütün aile psikolojik destek alıyorlar. Göründüğü psikiyatr Yasemin Aladağ'ın ilacının dozunu artırmış. Oğlu Yavuz Mahir'in sağlığı da annesinden farklı değil. Annesinden ayrıldığı ilk günlerde konuşmayı bırakan ve kimsenin kendisine dokunmasını istemeyen Yavuz Mahir, her gün anne babasının fotoğrafını eline alıp öpüyor. Görüşlerde ise halini görenler gözyaşlarını tutamıyor.

Tek çocuk sahibi olan Pervin Kaçar (47), son görüşte yaşadıklarını gözyaşlarıyla Bold Medya'ya anlattı:

Pervin Kaçar, Yasemin Aladağ, babası ve eşi Kadir Aladağ ile birlikte Kütahya Cezaevinde bir görüş gününde. Pervin Kaçar, son görüşte korona salgını nedeniyle ateşlerinin ölçüldüğünü söyledi, gardiyanların da maske taktığını belirtti.
DEMİR KAPILARA VURUYOR
"Yeni evlenmişlerdi. Yavuz Mahir dünyaya geldi. 15 aylıkken baba alındı. Düşünün evlilikleri ne kadar sürdü. Görüşe gittiğimizde bir koğuş var. Orada toplanıyoruz. Anneyi babayı bekliyoruz. Orası da basık bir yer. Cam yok. Çocuk orayı hiç istemiyor. Demir kapılara vuruyor, kendini yerlere atıyor. Buraya girmeyeceğim diye ağlıyor. Üst kata gidelim diyor.

Önce annesini getirdiler. Onu görür görmez sustu, göğsüne sindi. Anne anne diye ağlarken uyuyakaldı. Bizim arkamızdaki insanlar Yavuz Mahir'in o halini görüp çok ağladılar. Yaşlı amcalar ağladı. Sonra babası geldi. Babasını, Yavuz Mahir 15 aylıkken aldılar. Annesini 2,5 yaşındayken. Aklı eriyordu. Anne alınmadan konuşmalara başlamıştı.
O GÜNDEN BERİ YAŞAMIYORUM, BENİ ÖLDÜRDÜLER
Kızımı içeri aldıkları günden itibaren ben yaşıyor muyum, hayır (ağlıyor). Beni öldürdüler. Benim tek çocuğum vardı biliyor musunuz, başka yok. Çok özür dilerim. Sonra Yavuz Mahir konuşmamaya başladı. Kimseyi kendine dokundurmadı. Biri dokunsa feryat figan ediyordu. O 3,5 ayı size anlatamam. Bu çocukların ne günahı var. Hayatımı zindana çevirdiler. Hem maddi hem manevi yönden yıktılar. Dosyasını görseniz elle avuçla tutulur hiçbir şey yok. Bu vebali nasıl ödeyecekler bilmiyorum.

Yasemin-Kadir Aladağ çifti 2016'da evlenmişti. 
ANNESİNİN ÖPMEDİĞİ YERİ KALMADI
Bir önceki ay açık görüşe gittiğimizde annesinin öpmediğimiz yeri kalmadı. Düşünebiliyor musunuz? Anne baba var, hayattalar ama çocuklar yetim ve öksüz muamelesine maruz kaldılar. Sinekten, tavuktan korkan kızımı terörist yaptılar. Önce eşini tutukladılar. İşimi gücümü bıraktım. 17 ay onunla yaşadım. Bursa'da özel bir hastanede yoğun bakımda hasta bakıcı olarak çalışıyordum.
KAPIDA 7 POLİS BEKLİYORDU
Onlar karı-koca Kütahya'da okudular üniversiteyi. Orada evlendiler. Eşi girdikten 17 ay sonra kızım gözaltına alındı. Çarşıya gitmiştik o gün. Faturalar vardı, yatıralım diye. O gün öyle durgundu ki... Eşimin nefesini ensemde hissettim anne, dedi. Yüreğimden bir şeyler koptu dedi. O kadar değişik bir ruh hali. Eve geldik. Apartmana girdik. Asansöre bastık, kapının önünde 7 polis bizi bekliyor. Öyle kaldım kitlendim. Kızımla yüz yüze bakıştık, o gün geldi herhalde dedik.
"OĞLUMU ÖPERSEM, ONDAN AYRILAMAM"
Onun kapıdan çıkışını unutamam. Yasemin, Yavuz Mahir'in öpecek misin dedim. Öpersem anne dayanamam, sakın bana yaklaştırma dedi. Gidiş o gidiş. 10 ay oldu. Nisanda 29 yaşına girecek kızım. Torunum bana düşkün bir çocuktu, annesini görünce beni itiyor artık. Ne yaparsam yapayım annesinin yerini dolduramıyorum.
PSİKİYATRİSTE GİDİYOR, İLAÇ KULLANIYOR
Aklım gece gündüz hep çocuğumla. Yedi mi, içti mi, şu an orada ne yapıyor. Psikiyatriste gidiyor. İlaç kullanıyor. Doktor dozunu artırdı. Dünkü görüşte nasıl oldun diye sordum. 'Beynimin bir tarafında hep bir ses var. At kendini aşağı, at kendini aşağı, öl kurtul, diyor. Bunu yapmayacağım belki ama bir ses hep beni teşvik ediyor' dedi. Doktor bunlar çok normal, hayatın alt üst olmuş demiş.

Kızım çok sessiz sakindir. Kendi kabuğuna çekilir, derdini anlatmayan bir yapıya sahip. Herkesin içinde oturup ağlamaz. Sıkıntılı bir dönemde de ağlamaz. Böyle bir şey yapar mı bilmiyorum, o anki ruh hali nasıl olur, nasıl davranır... Korkuları, kaygılar var. Yavuz Mahir bir daha bana anne diyecek mi diye düşünüyor, üzülüyor.

'Gözaltında kaldığım gece isim vereceksin diye beni öyle bir mengeneye aldılar ki, o günü asla unutmam' dedi. O günden beri ilaç kullanıyor. Hakim de isim ver demiş. Kızım ben kimseye iftira atamam, kimsenin gözyaşları üzerine mutluluğumu kuramam anne, ben terörist değilim, dedi. Hakim firarisin demiş. Oysa evdeydik, çocuğu doktora bile götürüyordu.


KOĞUŞTA OĞLUNUN BİBERONUNU KOKLUYOR
Mahir'i de psikoloğa götürdüm. Doktor çocuğun hayatı allak bullak olmuş, dedi. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı da şaşırdım. Görüşlerde anneyi gördükten sonra yemek yememeye başladı. 3 yaşından sonra farklı etkileri ortaya çıkıyor yaşadığı travmanın. O da öfkesini, kırgınlığını, kızgınlığını o şekilde ifade ediyor.

Oğlunu bir iki gün yanına aldı. Demir kapıların gürültüsünden korkuyor, durmuyor. O yüzden geri aldım. Ama bu sefer Yasemin çok zorlanıyor, dayanamıyor. Orada oğlunun biberonunu koklayıp duruyor. İyi bir evliliği vardı kızımın. Öyle bir ortamdan çıkıp bu sıkıntıları yaşadılar.
ONU OKUTMAK İÇİN 7/24 NÖBET TUTTUM
Yavuz Mahir ilk günlerde her yerde annesini aradı. Bu sabah resimlerine bakıyor, sonra onları öpüyor. Benim de canım yanıyor. Yaşadığımız şey basit değil. Kolumu kanadımı kırdılar. Ben onu ne zorluklarla okuttum. Çok başarılı bir çocuktu. Hastanede 7/24 nöbet yaptım, ona harçlık göndereyim diye. Yatak yüzü görmedim. Ayakları üstünde dursun, okusun dedim. Ziyan etmedim ben onu ama ziyan ettiler çocuğumu."

Yavuz Mahir, her sabah olduğu gibi bu sabah da anne babasının fotoğrafını eline alıp öpüyor.

ANNE-BABA AYNI CEZAEVİNDE

Özel bir yurtta idarecilik yaptıkları için Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan Yasemin - Kadir Aladağ çiftinin dosyaları Yargıtay tarafından onaylandı. Kütahya 3. Ağır Ceza Mahkemesi anneye 7 yıl 6 ay, babaya 8 yıl 9 ay hapis cezası verdi. Dumlupınar Üniversitesi Kamu Yönetiminden mezun olan Yasemin Aladağ, cezaevinde Açıköğretim'de Sosyoloji, eşi ise Gastroloji okuyor. En son sınavda karı-koca ilk 10'a girdiler.

Yasemin-Kadir Aladağ çifti, Kütahya Cezaevinde tutuklu.




Pervin Kaçar koronavirüs nedeniyle yeni çıkacak infaz yasasının tüm tutukluları kapsaması için çağrıda bulundu.

28 Şubat 2020 Cuma

23. yıl dönümünde fotoğraflarla 28 Şubat: Örümcek kafadan teröristliğe

28 Şubat 2020 
Bugün 28 Şubat’ın 23. yıl dönümü… 28 Şubat’ta kudretli generallerin örümcek kafalı nitelemesiyle karşılaşan başörtülüler, şimdi devlet için birer terörist…

Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) irtica ile mücadele gerekçesiyle 28 Şubat 1997’de aldığı başörtü yasağı kararının üzerinden 23 yıl geçti. Tarihe post modern darbe olarak geçen dönemde gerilim başörtülü kadınlar üzerinden yükseltildi. Ancak 15 Temmuz'dan sonra Türkiye’de başörtülü kadınlar için daha zor günler başladı. Kafileler halinde kelepçelendikleri, cezaevlerinin başörtülü kadınlarla dolduğu günlerdi bunlar.

28 Şubat’ta başörtüsü yasağı nedeniyle binlerce öğrenci üniversiteden atıldı, binlercesi ikna odalarında örtülerini açmaya zorlandı. Başörtülüler mücadelelerini, sokakta da üniversite sıralarında da verdi. İstanbul Üniversitesinin ana kampüsünün önünde gerçekleştirilen başörtüsü eylemlerinde genç kızlar yerlerde süründürüldü. Kelepçelenip gözaltına alındı. İdamla yargılananlar oldu. Kamuda çalışanlar işten atıldı. Eşleri başörtülü olan TSK’daki subaylar ihraç edildi.

28 Şubat döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı olan ve ardından Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun o dönemde söylediği “28 Şubat bin yıl sürecek” sözü bugün hala geçerliliğini koruyor. Hem de gibi 28 Şubat karanlık bir dönemin ardından kurulan ve 18 yıldır iktidarda olan ‘başörtüsü’ ve ‘dini söylem’leri dilinden düşürmeyen AKP gibi bir partinin eliyle.





15 Temmuz’dan sonra ise düzlem tamamen değişti. Başörtülü kadınlar artık devlet için bir teröristti. Kitleler halinde gözaltına alındılar, yine kitleler halinde tutuklandılar. Cemaat soruşturmaları kapsamında çoğu örtülü 11 bin kadın bugün Türkiye cezaevlerinde tutuklu. 8,5 aylık hamile bir kadın bile ifadeye götürüldü. Bazı anneler hamilelik sürecini hapiste geçirdi, çocuklarını doğurup tekrar cezaevine gönderildi. Birçok başörtülü kadın bebekleriyle birlikte cezaevi ortamında yaşamaya mecbur bırakıldı. Hapis şartlarında ders çalışıp dereceyle üniversite sınavını kazanan başörtülü öğrencilerin eğitim hakkı engellendi.

O gün de başörtülü kadınlar mağdurlar edildi, bugün de durum aynı. İşte 23. yıldönümünde fotoğraflarla 28 Şubat…
BAŞÖRTÜLÜ POLİS, BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRETMENİ GÖZALTINA ALINCA…

Beden eğitimi öğretmeni Semra Polat, 30 Ocak 2018’de Konya’daki evinde çocuklarının gözü önünde başörtülü polis tarafından gözaltına alındı ve rapor için hastaneye götürüldükten sonra kendisine bekleyen basın mensuplarına böyle gülümseyerek poz verdi. Çünkü suçsuzdu, kimseye bir şey yapmamıştı. Polat bu fotoğrafın çekindiği anı Bold Medya’ya verdiği özel röportajda şöyle anlatmıştı: “O fotoğraf çekildiğinde kocam tutukluydu. Kocamın tahliyesini beklerken, beni de gözaltına aldılar. Çocuklarımı bırakacak kimsem yoktu. İçim yanıyordu ama en güzel kıyafetimi giyerek çıktım evden. İnsanlar benim özellikle ismini söylemek istemediğim örgüt suçlamasıyla alındığımı bilsinler istedim. Ve gülümseyerek ilerledim. Çünkü korkmadım.”

Semra Polat, 28 Şubat’ı da yaşamış bir öğretmen. O yıllarda üniversitenin 3. sınıfta olan Polat, “Üniversitenin son iki yılında daha yoğun yaşadım 28 Şubat’ı, kampüs yasağı vardı, içeri almıyorlardı. Ana giriş kapısından girmeden başörtülü biçimde gitmeye çalışıyorduk ama sürekli okulun güvenliği tarafından siren sesiyle uyarılarak, açın başınızı diyerek herkesin içerisinde bağırarak başlarımızı açtırıyorlardı. Yani o dönemde de zulüm gördük bu dönemde de zulüm gördük.” demişti.
YER YENİŞEHİR CEZAEVİ, TARİH 2017


Bu fotoğraf 2017’nin son aylarında (Ekim-Aralık 2017) Bursa Yenişehir Cezaevinde çekildi. Aralarında doktor, öğretmen, mimar, hemşire, akademisyen, 28 Şubat mağduru bir kamu çalışanı, bir de ikiz bebek annesi bulunuyor. Fotoğraf çekildiğinden bugüne iki yıldan fazla oldu. Bu karede yer alan 4 kadın tahliye edildi. Kalanlardan bir kısmı başka bir cezaevine gönderildi. Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan ve örgüt üyesi oldukları iddiasıyla yargılanan başörtülü bu kadınlar hepsi AKP iktidarına göre terörist!
ADALET İÇİN TEK BAŞINA MÜCADELE EDEN BAŞÖRTÜLÜ BİR EV HANIMI

İlkokul mezunu Melek Çetinkaya’nın bu fotoğrafı Eylül 2019’da Ankara Yüksel Caddesinde çekildi. İlkokul mezunu Melek Çetinkaya adalet için tek başına meydanlara inip oğlunun ve müebbet verilen tüm askeri öğrencilerin hakkını arayan bir başörtülü bir kadın.

15 Temmuz’dan sonra Türkiye’deki bütün askeri okullar kapatıldı. O okullarda okuyan 329 öğrenci darbeye katıldıkları gerekçesiyle Mayıs 2018’de müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Aslında öğrencilerin adil yargılanma hakkı ihlal edildi. İki yıl süren mahkemelerde hiçbir tanık dinlenmedi. Öğrencilerin o gece silahlarından tek bir kurşun dahi atmadığı balistik raporlarla kanıtlandı ama buna rağmen sonuç değişmedi.
Daha henüz 19, 20 yaşında olan gençlerdi hepsi. Aileleri uzun süre bu yanlıştan dönüleceğini umarak susmayı tercih etti. Hala daha birçok anne aynı fikirde. Melek Çetinkaya ise askeri öğrencilere yapılan haksızlığa karşı tek başına mücadele eden bir kadın. Ankara’da caddelere, meydanlara çıkıp her gün gözaltına alınma pahasına onların sesini duyurdu.

19 Ocak 2020’de ise Ankara’dan, oğlu Taha Furkan Çetinkaya’nın da tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevine Adalet Yürüyüşü başlattı. 10 gün sürecek olan yürüyüşü 3. gün bırakmak zorunda kaldı. İlk iki gün gözaltına alınıp bırakıldı. 3. gün ise daha eylem yerine gitmeden Ankara Terörle Mücadele Şubesi polisleri evinin önünde gözaltına aldı, 3 gün nezarette tuttu.
LOHUSA HALİYLE İFADE GÖTÜRÜLEN PEMBE BAŞÖRTÜLÜ KADIN

Fadime Günay (31), Tenkil sürecinde doğumhane kapısında gözaltına alınan ilk annelerden biri. İki büklüm halde, yüzündeki acının yansıdığı bu kare sürecin sembollerinden oldu. Fotoğraf Alanya Adliyesinin önünde çekildi. Tarih 30 Ocak 2017, saat 14.30 civarıydı. Fadime Günay’ın bir kolunda kadın polis memuru, diğer kolunda annesi ve onun kucağında da gece yarısı 1.30’da normal doğumla dünyaya getirdiği kızı Beyza vardı. Doğumdan henüz çıkmış lohusa kadın, eşikteki iki küçük basamağı çıkmaya çalışıyordu. Ama adım dahi atamayacak haldeydi. 6 dikişi bulunan bir kadının o an yaşadığı acı, stres ve sıkıntı herkesi derinden etkilemişti. Kamuoyunda büyük bir tepki oluştu ve Fadime Günay ifade için götürüldüğü adliyede 5 saat bekletildikten sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Günay o gün şanslıydı ama daha sonra birçok hamile kadın aynı şeyi yaşadı, yaşamaya devam ediyor.


8,5 hamileyken gözaltına yeşil tunikli başörtülü kadın fotoğrafı bu dönemin unutulmayacak kareleri arasındadır.
OĞLUNUN GÖZÜ ÖNÜNDE KELEPÇE TAKILAN VE BASININ ÖNÜNDEN BU ŞEKİLDE GEÇİRİLEN BAŞÖRTÜLÜ BİR KADIN


Bu fotoğraf 27 Eylül 2017’de Tekirdağ’da çekildi. Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan başörtülü kadına oğlunun yanında kelepçe takılması sosyal medyada büyük bir tepkiye yol açmıştı. Fotoğraftaki kadın kim, sonra ne oldu, tutuklandı mı serbest mi bırakıldı bilinmiyor. Ama merdivenden ağır ağır çıkarken çekilen bu fotoğrafı ve yüzündeki ifade tarihe geçti.
BAŞÖRTÜLÜ BİR GAZETE OKURUNA UYGULANAN POLİS ŞİDDETİ


Bu fotoğraf 5 Mart 2016’da KHK ile kapatılan Zaman Gazetesinin Yenibosna’daki ana binasının önünde foto muhabiri Kürşat Bayhan tarafından çekildi. 4 Mart 2016’da devlet tarafından el konulan ve kayyım atanan Zaman Gazetesine o günlerde okurları da sahip çıkmış, genç, yaşlı birçok kadın çocuklarını da yanlarına alarak bu kararı protesto etmek için toplanmıştı. Saat öğlen civarlarıydı. Toplanan kalabalığı polis su sıkarak, gaz bombası atarak dağıttı. Kadınlar yerlerde sürüklendi. O gün yaralanan ve yüzünde gaz maskerleriyle görevini yapmaya çalışan foto muhabirleri tarafından taşınan bu genç kızın hala yaşadığı travmayı atlatamadığı biliniyor. Havuz medyasının başörtülü yazarlarından Esra Elönü bu fotoğrafa bakıp “Başı tokasıyla yaralanmış” diyebilmişti.
CEZAEVİNDEKİ BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLER


Şu anda Türkiye cezaevilerinde sayıları tam olarak belirlenememekle birlikte başörtülü birçok öğrenci olduğu biliniyor. Bu fotoğraf, en çok öğrencinin tutuklu bulunduğu cezaevlerinden biri olan Konya Ereğli Kadın Kapalı Cezaevi…
POLİS TACİZİNDEN KURTULAMAYAN BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR


6 Şubat 2019’da  Ankara Sakarya Caddesi’nde Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Derneği (TAYAD) tarafından gerçekleştirilen eylemde Merve Demirel’in, kendisini gözaltına alan polisler tarafından tacize uğramıştı. Günlerce konuşulan ve gündemden düşmeyen bu kareler için Ankara Emniyet Müdürlüğü, tacizi meşrulaştıran bir açıklama yaptı. Merve’yi “terör örgütü üyesi”, babasını da “FETÖ’cü” olmakla itham etti. Başörtülü vekiller, bakanlar, gazeteciler, 28 Şubat mağdurları bu konuda sessizliğini korudu. AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise olayı telaşlı bir an diye değerlendirdi ve “Bir telaş içerisinde, bir kişiyi arabaya yerleştirmeyle alakalı telaşın verdiği yanlış bir hareket. Bu da yanlış, olmamalıydı.” dedi.
PAZARDA GÖZALTINA ALINAN BAŞÖRTÜLÜ TEYZE
8 Ağustos 2017’de Aksaray’da kayıtlara geçen bu fotoğraf ve görüntüler günlerde gündemden düşmemişti. Pazarcılık yaparak geçimini sağlayan Gülden teyzeyi o sabah bir erkek, bir de başörtülü polis ekmek parasını kazanmak için tezgahının başındayken alıp götürmüştü. Cemaat soruşturmaları kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan teyzenin Bylock kullanıcısı olduğu iddia edilmişti ama daha sonra bu iddianın doğru olmadığı ortaya çıktı. Gülden teyze o gün kendisini almaya gelen polislere bir türlü inanamamış, Anadolu’nun o saf temiz cümlesiyle “Yanlış olmasın. Allah Allah, şimdi mi götüreceksiniz, ürünlerim var..” diyebilmişti. Gülden teyze kendisini tutmaya çalışan başörtülü polisten kolunu silkeleyerek kurtarmış, polisi azarlamış ve “Saçmala ya bırak kolumu” demişti.

İKNA ODASINA ALINAN KIZLARDAN EMİNE’NİN FARKI NE?

Emine Altın 14 Şubat 2018’den beri tutuklu. Cezaevi şartlarında ders çalışıp ilk bine girmeyi başarabilen öğrenci.28 Şubat döneminin en acı tablolarından biri İstanbul Üniversitesinin bahçesine kurulan ikna odalarıydı. O dönem okulun öğretim üyeleri arasında bulunan Nur Sertel’in önerisiyle kurulan bu odalara başörtülü öğrenciler tek tek alınıp örtülerini çıkarmaya ikna ediliyordu. Eğer ikna olmazlarsa okumaları mümkün değildi. Oraya giren birçok öğrenci yaşadığı travmayı hala atlatabilmiş değil.

Emine Altın da bugün İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyamayan, eğitim hakkı engellenen bir öğrenci. 2019 yılı üniversite sınavında derece yaparak 719. oldu. Fakat iki yıldır İzmir Şakran Cezaevinde tutuklu olduğu için eğitim hakkı engelleniyor. Sınavlara girmesine izin verilmiyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezinden (CİMER) 7 Ocak 2020’de gelen en son cevaba göre Altın ‘toplum güvenliğini tehlikeye atabilir’ diye sınavlara alınmıyor.