1 Temmuz 2019
Habib Akbaş, KHK’yla ihraç edildi. 21 ay yatıp, tarlalarda çalışarak ailesini ayakta tuttu. Ekmek peşindeyken hayatını kaybetti. Yaşadıklarını eşi Selda Akbaş yazdı…
Los Angeles ve Irak başkonsolosluklarında misyon koruma görevi üstlenen KHK’lı özel harekat polisi Habip Akbaş (47), 19 Haziran 2019’da geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.
Çatalca Çanakça köyünde kullandığı çekici araçla tıra çarpan Habib Akbaş’ın eşi Selda Akbaş, 2015 yılından bu yana yaşadıklarını eşinin ardından yazdığı yazıda anlattı. Hem kendisinin hem de tüm KHK’lıların uğradığı haksızlıkları bir kez daha dile getirdi.
1995’TE ÖZEL HAREKAT POLİSİ OLDU
Eşim Eylül 1995’te Özel Harekat Polisi oldu ve ilk görev yeri Van’a gitti. Aynı yıl evlendik ve ben de yanına gittim. 2000 yılında Samsun’a tayini çıktı. Hep özel harekatçıydı eşim. 2003’te Los Angelas Başkonsolosluğunda misyon koruma görevlisi olarak görevlendirildi. Konsolosun evini ya da konsoloslukları korumakla görevliydi. 2006’ya kadar buradaydık. 2006’da tekrar Samsun’a geldik. 2008’de tekrar Van’a gittik. 2014’e kadar hep Van’daydık. Sadece 2013 yaz aylarıydı sanırım, üç aylığına Irak Konsolosluğunda yine misyon koruma görevlisi olarak çalıştı.
Eşim Mart 2014’te açığa alındı. Sebep 17 / 25 olayları nedeniyle paralel yapı vs dediler. Üç ay kadar başka birimlerde çalıştı. Daha sonra zorunlu tayini çıktı. Memleketimiz olduğu için İstanbul’a gelmeyi tercih ettik.
Haziran 2014’te Beylikdüzü’nde göreve başladı. Birkaç ay orada devam ettikten sonra köyümüze yakın olan Çatalca’ya tayin istedi. 15 Temmuz’dan iki ay öncesine kadar burada asayişte görevliydi.
15 TEMMUZ’DA AMİRİNİ ARAYIP “VATANIM MİLLETİM İÇİN NE YAPMAM GEREKİYORSA HAZIRIM” DEDİ
Eşim 15 Temmuz gecesi özel harekatta bağlı olduğu amirini arayıp “Uygun görürseniz göreve gelmek istiyorum. Vatanım milletim için ne gerekiyorsa yapmak istiyorum” dedi. Bunlara ben şahidim. Çünkü o gece evde birlikteydik. Müdürü de “İhtiyaç olursa ben seni çağıracağım” dedi.
O gece göreve çağrılmadı eşim ama 1 Eylül 2016’da, 672 sayılı KHK ile mesleğinden ihraç edildi. Zaten zor olan hayatımız o günden sonra daha zorlaştı. Mayıs 2017’de evimize polisler geldi. Alıp götürdüler onu. 12 gün gözaltında kaldı. On iki gün sonunda onu ziyarete gittiğimizde polisler “Biz seni de alacaktık, madem geldin ifadeni alalım” dediler ve beni başka bir şubeye götürdüler.
Saatlerce ifade verdim. Klasik sorularını sordular. Şu örgüte üye misin, şurada paran var mı, onu yaptın mı, bunu yaptın mı… Sonra çok şükür serbest bıraktılar. 3-4 gün sonra, 30 Mayıs 2017’de mahkemede oldu ve eşim kendisine isnad edilen Bylock suçlamasıyla tutuklandı. Fakat daha ilk mahkemede Bylock olmadığı tespit edildi.
Ama yine de bu zulmü bize layık gördüler. Kaç ay cezaevinde yatmak zorunda kaldı. İddianamesi bir yıl sonra 25 Mayıs 2018’de hazırlandı. Bylock’tan bir şey çıkmayınca iddianameye bazı itirafçıların ifadelerini ve bankayı eklemişler.
Evet, bankada herkes gibi hesabımız vardı. Bunu da inkar etmedik, sebeplerimiz belliydi. Daha az EFT parası alıyordu Bank Asya. Üstelik banka TMSF’ye geçtikten sonra hesabımızı kullanmaya devam etmiştik. Bunu makul buldu mahkeme. Ayrıca bütün bankalarda hesabımız vardı.
CEZAEVİNDEN ÇIKALI DÖRT AY OLMUŞTU
6 Şubat 2019’da, 4. mahkemede eşim serbest bırakıldı. Savcı hakimden eşimin tahliyesini talep etmişti. Daha dört ay olmuştu çıkalı… Velhasıl hayat mücadelesi başladı… 2017 Ağustos’ta hak etmiş olmasına rağmen eşimi emekli yapmadılar. Mecburen ben bulaşıkçılık yapıyordum, rızkımızı öylece temin ediyorduk. Eşim çıktıktan sonra Ankara’ya gittik ve emeklilik işlemlerini halledebildik.
Ama yine de çalışması gerekiyordu. Üç çocuğumuz var, evin geçimi kolay değil. Hem şoförlük yapıyordu hem de hep birlikte tarlamızda kavun, karpuz, domates, biber, patlıcan ekiyor, çiftçilikle uğraşıyorduk.
Son akşam; eşim bahçenin su ve elektrik işlerini bitirmişti ve bana “Bundan sonra gelirsin, fişi takarsın, oturur, beklersin mahsulün başında hanım” demişti. Orada onu hiç anlayamadım. Malum mu olmuştu bilmiyorum. Her şeyi tamamlayıp gitti gibi bir şey…
İşlerimiz bitince arabamıza oturduk, çerez almıştık, saat on buçuk, on bir civarıydı. Şehrin biraz yukarısındaydı tarla, şehrin ışıklarına bakıp dedi ki “Daha ne isteyeyim, bak emekli olmuşum, çok şükür maaşımız var artık, çocuklarımız yanımızda, biz de birlikteyiz, mahsulümüz de kendi kendine hizmetini görecek. Daha ne isteyeyim ki Allah’tan” dedi. Ben hiçbir şey diyemedim. Belki orada ömür isteseydik. Eksik kalmış duamız.
Ertesi sabah birlikte kahvaltımızı yaptık. Hava çok yağışlıydı. Abdestini aldı, saat 08.30’da evden çıktı.Saat 09.05’te kaza gerçekleşti. Bizim 11.00 civarı haberimiz oldu.
Selda Akbaş: 21 Şubat 2019’da hep birlikte çekindiğimiz son karemiz… |
SON MAHKEMEMİZ…
Biz eşimle birlikte İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanıyorduk, dosyamız aynıydı. Mayıs 2019’daki son mahkememizde hakkımızda ifade verenleri dinledi hakim. “Kuran okuyor, namaz kılıyorduk” demekten başka bir şey söyleyemediler.
Hakim bey bu kez bana dönüp “Ne diyorsunuz bunlara?” diye sordu. “Biz özel harekatçı eşleriydik. Eşlerimiz kapıdan çıktıktan itibaren geriye dönme garantileri yoktu ve eşler olarak bir araya geldiğimizde yapabileceğimiz tek şey Kuran-ı Kerim okuyup onlar için dua etmek ve ne okuduğumuzu anlamak için meallerine bakmaktı. Müslüman insanlardık hakim bey” dedim.
Hiçbir yorum yapmadı ve dijitallerin incelenmesini talep ederek Eylül 2019’a mahkememizi erteledi. Yani Biz Kuran okumakla, namaz kılmakla, kitap okumakla yargılanıyoruz… Elhamdülillah hırsız demiyorlar, yolsuz demiyorlar, hain demiyorlar… Değiliz çünkü…
BUGÜN EŞİMİN VEFATININ 6. GÜNÜ
Bugün eşimin vefatının 6. günü. Allahım hepinizden razı olsun. Rabbim sizlere eşlerinizle yaşayacağınız hayırlı uzun ömürler versin.
Ben sizlerin dualarını üzerimde o kadar çok hissettim ki en başından beri Allah razı olsun.
Allah böyle bir acıyı düşmanıma bile vermesin. Herkes beni tebrik ediyor metanetimden dolayı nasıl metanetli olmam ki?
Ben onu şu kısacık dünyanın kısacık nimetleriyle sevmedim ki fani dünyadan gitti diye kahrolayım. Cezaevine girdiği günde ağlamamıştım, masumdu, mutlaka geri geleceğine imanım tamdı çünkü benim.
Ve yine iman ediyorum bizler de bize takdir edilen zamana kadar yaşayıp öleceğiz ve sonsuz bir hayat yurdu olan ahirette tekrar beraber olacağız inşallah. Rabbime layık bir kul, Peybamberime layık bir ümmet ve kendisine layık bir eş olarak yaşayıp ölmeyi nasip etsin Rabbim bizi ahirette cennetinde de bir ve beraber etsin.
Ben Allah’a inanan bir Müslüman olarak kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini bilen biri olarak nasıl metanetli olmam. Ayrıca ben bir Özel Harekat Polis eşiyim, evlendiğimiz günden beri ölümle yüzleşmeye hazır yaşadık biz. Ailem polise kız vermeyiz, ne zaman bir kör kurşuna gideceği belli olmaz acaba hangi hastaneden hangi morgtan haber gelecek diye hep bekleyeceksin deyince ben ölümün kaderde yazılı olduğunu, vefat edenlerin sadece polisler olmadığını söyleyip eşimle evlenmeme izin vermeleri için ısrar etmiştim.
“BU ZULMÜ BİZLERE YAPANLARA HAKKIMI HELAL ETMİYORUM” DERDİ
Ve abim, eşimi morga koyarken eşim artık polis değildi. Mazlumdu, çünkü zulüm gördü.
21 yıl her türlü terör örgütleriyle mücadele etmiş vatan ve millet selameti için mücadele etmiş bir Polis Özel Harekat (PÖH)’dü benim eşim. Ayrıca hep söylediği ‘Müslüman terörist olmaz, terörist Müslüman olamaz’ derdi. Çok üzülürdü bu iftirayı bize attıkları için ve bu zulmü bizlere yapanlara ve bunlara destek olanlara hakkımı helal etmiyorum sıratta bekleyeceğim, hakkımı hepsinden tek tek almadan onlara kurtuluş yok demişti.
Ben beddua etmiyorum ama hakkımızı ALLAH alsın diyorum!
Kimseye kin duymuyorum öfkem yok.
Allah her şeyin sahibidir, şahididir.
Hepimizin imtihanı farklı olacak tabi yine en başından beri inandığıma inanıyorum ama kendimi buna layık görmüyorum.
İmanı kuvvetli olanın imtihanı da ağır olur. İnşallah Rabbim imanımızı kuvvetlendirsin, ayaklarımızı kaydırmasın.
ÖMRÜ BOYUNCA ŞEHİT OLMA HAYALİYLE YAŞADI
Bizlere Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölmeyi nasip etsin inşallah.
Ben eşimin çok feci bir şekilde vefatına şahit oldum, inşallah şehit olmuştur eşim.
İçeride 21 ay yattı ve ben 1 hafta bile yanına gitmeyi ihmal etmedim, sadece 3 görüşümüz mahkememe denk geldiği için gidemedim. Onu içerideyken bir kere üzmedim, ihtiyaçlarını eksik etmedim. Öyle güzel bir pembe tablo çizmişim ki çıkınca “Hatun hani her şey yolunda, hiçbir sıkıntımız yok derdin, hiç de öyle değilmiş” dediğinde, “Habip bey ben sana eğer sıkıntılarımızı anlatsam senin elinden bir şey gelip de düzeltecek miydin, hayır. Niye bahsedip seni o dört duvar arasında üzeydim ki. Bizim de çekmemiz gereken sıkıntı varmış imtihan!”
Ve yine eşim cezaevinden çıktıktan sonra “Hatun içeridekiler çok şanslı, asıl zulüm size yapılıyor, (içeride işkence gören keyfi muamele yapılan hücrelerde tutulan kardeşlerimiz müstesna) bizim içeride günlerimiz hep bir Müslüman olarak yaşayarak geçiyordu. Dünya meşgalesinden uzak, manevi güzellikleri yaşayarak geçtiği için hiç daralmazdık. Ve birkaç defa acaba hiç çıkmasaydım bile demişti.
Ben gönül koyunca “Sadece özleminiz vardı” demiş ve eklemişti: “En şanslılar ise vefat eden kardeşlerimiz Allah bize de nasip etsin” deyince “Aman Habibim duanı düzgün yap, duanın kabul vaktidir” desem de sonra “Peki niye şanslılar” dedim, “Çünkü bu zulümatlı zamanda vefat edenlerin şehit olma ihtimali var” demişti. Ömrü boyunca şehit olma hayaliyle yaşayan ebedi zevcim ciğer parem canım Habibim… Rabbim şehitlerle haşretsin inşallah.
KAZA YAPTIĞINDA DA ÖZEL KAMUFLAJ KIYAFETLERİ VERDİ
Eşim izleyenler olduysa, kazanın videosu internette var. Üzerinde hala özel harekat kamuflaj kıyafetleri vardı. Aşıktı mesleğine. Çok feci bir şekilde vefat etmiş. Kırılmadık kemikleri kalmamış beyin kanaması durmadı. 9, belki daha fazla kalp durdu, bazen 5 dakika bazen 10, bazen 20 dakika kalp masajından sonra geri geldi. 17 saat boyunca kanı aktı. Yoğun bakıma defalarca çocuklarımla girdim, hiç kendine gelmedi, çok çağırdım gel Habibim beni yalnız bırakma dedim ama tepki vermedi. Geri gelmedi. Ben de olsam gelmezdim, şu zalim dünyada yaşayıp ne görecekti ki asıl yurdunda Rabbimin yanında cennet yamaçlarında olmak en güzeli zaten hayatın gayesiydi…
Kazadan haber alır almaz hemen yanına gittim ve kabre girinceye kadar yanından hiç ayrılmadım, bağırmadım, çağırmadım ama acısı içimi yaktı, sessiz sessiz ağladım ve hep ağlayacağım biliyorum. ALLAH beni önce kendine layık kul Habibim dediği Peygamberimize layık ümmet, sevgili eşim Habibime layık eş olarak yaşamayı, evlatlarımızı layık evlatlar olarak yetiştirmeyi nasip etsin.
Eşim günah cihetiyle vefat etti, sevap cihetiyle hala yaşıyor, sizlerin kardeşlerim dediği kaderdaşların, yaptığınız iyi ameller de inşallah onun sevap hanesine işlenecektir.
Yazılacak o kadar çok şey var ki zaman zaman yazmak isterim, sizinle konuşmak bana ilaç gibi geliyor. Hakkınızı helal ediniz. Dualarınıza bizleri de ekleyiniz.