22 Haziran 2019
Bütün yasımı toplayıp uzun bir aradan sonra ilk kez konsere gittim. Mark Eliyahu son yıllarda Türkiye'de çok popüler. Aslında tüm dünyada. Journey parçasını bilen duymayan neredeyse yok.Türkiye'den ayrılmadan önce konserine gitmek için epey girişimde bulunmuştum ama olmadı. Özellikle Mart 2016'daki konserine. O kadar deli zamanlar yaşıyorduk ki, vazgeçmiştim her şeyden.
İlk defa Avrupa turnesine çıkan ve ilk konserini Offenbach'ta 21 Haziran 2019'da veren Eliyahu'yu Almanya'da dinlemek nasip oldu.
Ben müzik konusunda 80'li, 90'lı yıllarda kaldım. Günümüz sanatçılarını, yapılan müzikleri dinleyemiyorum, özellikle yabancıları, bana hitap etmiyor. Bizim zamanınızda melodi vardı, duygu vardı, şarkılarda ruh vardı. Şimdi öyle değil gibi geliyor. O yüzden Mark Eliyahu gibi insanı en ince yerinden vuran sanatçılara kayıtsız kalamıyorum.
Kabak kemane sanatçısı Mark Eliyahu konseri benim için sürprizlerle doluydu. Buğulu, büyülü, gizemli, duygusal eserlerin icra edileceği bir konser beklerken salondan 'Mark Eliyahu, Ankara havası ve Almanya' cümlesini mırıldana mırıldana çıktım.
Konser sürprizdi çünkü Mark Eliyahu'nun aynı zamanda bir bağlama ustası olduğunu yeni öğrendim. Journey, Drops, Through Me gibi dingin, sakin, insanı alt üst eden, -kelimenin tam anlamıyla öyle- besteleriyle tanıdığım Eliyahu, sahnede oldukça neşeli, eğlenceliydi.
İnce minyon tipine uygun nazik, hatta feminen dansıyla kendisi de eserlerine eşlik etti. Semah andıran bir danstı. Eliyahu konserde çok az konuştu, bestelerine dair çok çok az bilgi verdi. Tarzı mı öyle yoksa bu konuda daha tecrübesi mi yok bilmiyorum. Fakat bağlama ile çaldığı eserlerden Road, Ankara havasıyla neredeyse tıpta tıp aynıydı. Hatta belki de Ankara havası bilemiyorum. Tempatition, Traveler, Caravan ile de salonu coşturdu da coşturdu.
BİR GÜN KUM FIRTINASI GELDİ VE ENSTRÜMANLARIMIZI ALIP GÖTÜRDÜ
Mark Eliyahu ve babası Piris Eliyahu. |
"Çocukken babamla birlikte bazen bir gece, bazen bir hafta akustiği iyi olduğu için çöllere, mağaralara gider oralarda çalışırdık. Bir gün bir kum fırtınası geldi ve bütün enstrümanlarımızı alıp götürdü. Ve biz de bu parçayı öyle besteledik."
Eliyahu bu eserden sonra 17 yaşında bestelediğini söylediği Tribe'yi çaldı. Journey tarzında bu da oldukça etkileyici eserlerinden biri. Başka da hiçbir parçasına dair bilgi vermedi. Eliyahu normalde Azerbaycan doğumlu, sonra ailesiyle İsrail'e göç ediyorlar. Kabak kemaneyi 16 yaşındayken önce Yunanistan'da, 18'indeyken Azerbaycan'da bir kemençe virtüözünden öğreniyor ve birkaç yıl hocasıyla yaşıyor.
Eliyahu'ya eşlik eden sanatçı arkadaşlarının performansları ise harikaydı. Özellikle perküsyon sanatçısı Rony Iwryn su ile yaptığı müzik şov görülmeye ve dinlenmeye değerdi. Yasımı acımı, tasımı tarağım toplayıp gitmiştim Mark Eliyahu'yu dinlemeye. Her şeyi bir nebze olsun unuturdu bana.
Son bir not ekleyeyim. Ben Mark Eliyahu'nun yerinde olsam bir daha Almanya'ya gelmezdim. Konserde kendisini dinlemeye gelenler çoğunlukla Almanyalı Türklerdi. Etrafıma çok bakındım, Almanlar tanıyor mu, dinliyor mu onu diye. Görebildiğim tek Alman kapıda biletleri okutan orta yaşlı hanımefendi ile beyefediydi.
Konserin dinleyici kitlesi özellikle gençlerdi. Hatta aralarındaki çok sayıdaki başörtülü kızlar dikkatimi çekti. Bunda tabi ki konseri düzenleyen firmanın (Artworks Kültür Sanat) Türk olmasının da etkisi var. Fakat konseri duyurmayı ve salonu doldurmayı başaramamışlardı.
Küçük kızlar ise erkenden kapının önünde birikmişti. Birikmek derken öyle çok kalabalık değildi konser. Yaklaşık 1000 kişilik Offenbach'taki Capitol'un sadece ön sahnesi doluydu. Bu yüzden olsa gerek konser sırasında ışıkları seyirci üzerine çok fazla yakıp sanatçıyı üzmek istemediler sanırım.
Offenbach, Stuttgart ve Düsseldorf olmak üzere Almanya'da üç konser veren Eliyahu'nun bundan sonraki durağı yine Türkiye'yeydi. İstanbul ve Ankara konserlerinin duyurusuna 'İstanbul. Dünyanın en iyisi sensin' diye yazması boşuna değil. Türkiye'de çok hayranı var. Koskoca Zorlu PSM'yi (2.200 kişi oturmalı, 3.200 kişi ayakta) kaç kez başına kadar doldurdu.
Gecenin benim için en güzel yanlarında biri Yasemin'in bahçelerinden getirdiği semizotu ve annesinin gönderdiği memleket usulü gözlemelerdi. Ne yani konserde gözleme mi yedin diye aşağılamaya kalkmayın. Gurbet böyle bir şey... İnsana konsere giderken getirilen anne gözlemeleri ve ayıklanmış yıkanmış bahçeden taptaze semizotları dahi duygulandırıyor. Tabi ki hiçbirini konserde yemedim, şu anda bu yazıyı yazarken yiyorum...
Frankfurt'tan kendisinin paylaştığı iki kare.. |