14 Mart 2019
Müebbet hapis cezası verilen Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı
Tuğamiral Nejat Atilla Demirhan BOLD’a mektup yazdı. O gece ve yargılama
sürecinde yaşananları anlattı.
15 Temmuz gecesi Mersin’deki Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanlığı’nda da her yerde olduğu gibi soru işaretleriyle dolu bir gece yaşanıyor. Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Nejat Atilla Demirhan, 15 Temmuz günü ailesi ile yıllık iznini geçirdiği Afyonkarahisar’daydı. Saat 17:00 sularında Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Hasan Uşaklıoğlu kendisini telefonla arıyor ve ‘terör tehdidi’ var diyerek Mersin’e birliğine gitmesini emrediyor.
Saat 23.30 sularında birliğine varan ve eline sıkıyönetim emri tutuşturulan Tuğamiral Nejat Atilla Demirhan’ın daha sonra yargılandığı davada darbeye teşebbüs ettiği ve o gece polise direndiği iddia edildi.
‘Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs’ suçundan bir yıl önce (23 Mart 2018) müebbet hapis cezasına çarptırılan Demirhan BOLD’a gönderdiği mektupta 15 Temmuz gecesini ve sonrasında yaşadıklarını anlattı.
Demirhan, 15 Temmuz gecesini, “Mersin’de bir kişinin burnu bile kanamamış, bir mermi sıkılmamış, dışarıda ne bir askeri araç ne de bir asker görülmüş, kısaca hiçbir şey olmamasına rağmen 3-5 kişiyle darbeci yaftası yapıştırılan bir amiral olarak tarihe geçmiş bulunuyorum.” cümleleriyle anlatıyor. Ayrıca mektupta mahkeme sürecinde hem de cezaevinde yaşadığı hak ihlallerinden ve işkenceden bahsediyor.
8 sayfalık el yazısı ile yazdığı mektup 16.02.2019 tarihinde kaleme alınmış.
Nejat Atilla Demirhan, Mersin Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde (TEM), 16-19 Temmuz 2016 tarihleri arasında gözaltında tutulduğunu uzun sorgulama periyotlarına ve fiziki ve psikolojik işkencelere maruz kaldığını söylüyor. Bu durum savcılığa, mahkeme başkanlarına defalarca beyan edilmesine rağmen sorgulama yapılmadan olayların kapatıldığını ekliyor.
DELİ GÖMLEĞİ GİYDİRİLDİ
Demirhan, gözaltında şahit olduklarıyla ilgili ise “Bilhassa iki polise (Hasan Basri Dağdelen ve Süleyman Akçin’e) deli gömleği giydirilmiş halde, üstü başı yüzü gözü kanlı yerlerde yatırılmış şekilde işkence yapıldığına şahit oldum. Birisi ile (Süleyman Akçin) aynı yerde gözaltında idik ve her işkence periyodundan sonra dertleşiyorduk. Çok az uyku, uzun sorgulama ve işkencelere maruz kaldık. Gerek yukarıda sorgulama yapılan mahallerde (4. kat), gerekse gözaltında tutulduğumuz (zemin eksi -1. kat) mahallerde kameralar vardı. Bu kameraların kayıtları ‘silinmemişse’ mutlaka işkence kayıtları tespit edilebilecektir.” diyor ve kendisini ‘kamerası olmayan’ avukat görüşme odasında dövmeye kalktıklarını da ifade ediyor.
Gözaltı sürecinde 16 saat ters kelepçe ile bekletildiğini yazan Demirhan darp edildiğini, bunun hastane kayıtlarına girdiğini ama kayıtların polisler tarafından imha edildiğini de ifade ediyor:
“Darp edildim, bu darp edildiğimi Mersin Devlet Hastanesi’nde günlük hastane kontrolleri esnasında bir doktorun sıhhi raporuna yazdırmış idim, bu raporu bizimle birlikte doktorun yanına giren emn. md. yardımcısı / polis değiştirdi, öncekini yırttı attı, doktor hanım da bir şey diyemedi, tabi anılan doktorun akıbetini de bilemiyorum.”
‘AİLEME PSİKOLOJİK İŞKENCE YAPILDI’
Demirhan kendisini sorgulayan emniyet müdür yardımcısı ile ilgili ise “…yapmadığım, işlemediğim suç/olaylarla ilgili (ki ilginçtir elinde bir fotoğraf, fotoğrafta kanlar içinde ölmüş bir kişi) ‘bunu sen yaptın’ diyerek ve ağzından da tükürükler fışkırarak beni suçlayan emniyet müdür yardımcısının yaptıkları, duvara dönük olarak saatlerce ters kelepçe ile ve dizler bükük durumda bekletilmem gibi hususlar olaya vehamet katmak ve beni zor durumda bırakmaya dönük haksız fiil ve ithamlar idi. Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 160 gereği haklarımızı koruması gereken savcılar ise işkenceler aleyhine hiçbir işlem yapmadı ve zaten öyle bir niyet de hiç gözlemlemedim. Ankara’da işkence yapıldığı haberleri de kulağımıza geliyordu, ailemizden de haber alamıyorduk. Bu ailemize de dolaylı bir işkence idi.”
Tuğamiral mahkemede tüm duruşmalar boyunca hep darbeci olduğu, hep yalan söylediği ve savunma hakkını kötüye kullandığı, aleyhine söz söyleyen herkesin ise ‘doğru söylediği’ ön kabulüyle hareket edildiğini ve yargılandığını anlatıyor.
SAVCI VE POLİSLER ÇOCUKLARIMI BANA VE ANNELERİNE SUÇ ATMALARI İÇİN ZORLADI
Demirhan, kendisi tutuklandıktan yaklaşık 9 ay sonra iki çocuğunun da tutuklandığını, eğitim haklarının ve özgürlüklerinin gasbedildiğini ifade ediyor. Savcı ve polislerin çocuklarını, kendisine ve annelerine suç atmaya zorlandığını yazıyor: “..önce siyah camın arkasında saklanıp sonra da oğlumun üstüne yürüyüp bana ve annelerine suç atması için zorlaması da (şantaj ve tehdit) hukuka ve insan haklarına, hepsinden ötesi ANAYASAYA AYKIRI bir davranıştır. Anılan savcı ve polisler suç işlemişlerdir. (Anayasa Md. 38)”
Nejat Atilla Demirhan’ın mahkemede yaşadıklarını ise:
“…ikinci Mahkeme Başkanı hem taraflı hem de bağımlı ve açıkça doğrudan (masumiyet karinemizi ihlal ederek) bizlere suçlamalarda bulunmuş, tanıkları sorgulamaya engel olmuş, defaaten ihsas-ı rey yapmış, davaya etkili biçimde katılma hakkıma engel olmuştur… (Kamera kayıtları var). Talep ettiğimiz tanıkları çağırmadılar.
Gelen tanıkları sorgulamamıza müsaade edilmedi (İkinci Mahk. Bşk). Talep ettiğimiz duruşmalı yargılamam yapılmadan karar verilip dava dosyası Yargıtay’a gönderildi. Delillerin birçoğuna halen erişebilmiş değiliz, zaten ortada delil olmayan iddialar önce iddianameye, sonrasında da savcı MÜTALAASINA ve sonunda da karara girdi, karar verildi.
Demirhan, Emekli Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok ve Aydınlık Gazetesi ve grubu tarafından defalarca aleyhinde hem medyada hem baka ifadelerinde suçlamalar yapıldığını ifade ettikten sonra Üçok ve Perinçek grubu ile hayatında hiç karşılaşmadığını söylüyor.
NEJAT ATİLLA DEMİRHAN’IN 16.02.2019 TARİHLİ 8 SAYFALIK MEKTUBU
“Burada belirttiğim hususlar genel hatları ile savunmalarımda da belirtilmiştir.
1- Sinan 1 No’lu Ceza İnfaz Kurumu (C.İ.K.)’dan Mersin’de yapılacak duruşma için getirildiğim Tarsus 2 No’lu T Tipi C.İ.K’da tutuklu bulunurken, babamın vefat ettiğini bana 14 Mart 2018 Çarşamba günü öğlen 14.00 civarı tebliğ ettiler.
Resmi dilekçe ile cenazeye katılmak istediğimi, her türlü masrafı da karşılayacağımı beyan ve talep etmiş olmama rağmen, bu insani taleplerime (bana halen resmi olarak bildirilmeyen ama işleme konan) RED cevabı verilmiştir. Üstelik gayri resmi olarak babamın cenazesine katılmama müsaade edilmediği, babamın defnedilmesinden sonra bana tebliğ edilmiştir.
Gerekçe olarak ‘güvenlik sağlanamayacağından’ gibi absürd bir gerekçe uydurulmuş, bu gerekçe ile cenazeye katılmama izin verilmemiştir.
Aynı dönemde, Organize Suç Örgütü mensubu / lideri olan bir kişinin (hükümlü) ve adam öldürmekten ağırlaştırılmış müebbetle hükümlü bir diğer kişinin kendi yakınlarının cenazelerine katılmaları ise dikkate alınmalıdır. Yani ikircikli, taraflı, yanlı karar verilmiştir. Zaten insani OLMAYAN bir karar verilmiş olduğu izahtan varestadır.
2- Kabul edilmiş olduğum Atatürk Üniversitesi Adalet Meslek Yüksek Okulu’ndaki eğitimime, OHAL (Olağanüstü Hal) gerekçe gösterilerek 2016 yılından 2018 yılına kadar devam etmeme, sınavlarına girmeme müsaade edilmemiştir. Yani ‘EĞİTİM HAKKI’ engellenmiştir.
3- Mersin Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde (TEM), 16-19 Temmuz 2016 tarihleri arasında gözaltında tutulduğum esnada;
– Uyumama müsaade etmeyecek şekilde (kısa aralıklarla, nezarette aşağıda) uzun sorgulama periyotlarına ve fiziki ve psikolojik işkencelere maruz kaldım. Bu durumu savcılığa, Mahkeme Başkanlarına defaaten beyan etmemize rağmen, gerçekçi sorgulama yapılmadan olaylar kapatıldı.
– Anılan dönemde bilhassa iki polise (Hasan Basri DAĞDELEN ve Süleyman AKÇİN’e) deli gömleği giydirilmiş halde, üstü başı yüzü gözü kanlı yerlerde yatırılmış şekilde işkence yapıldığına şahit oldum. Birisi ile (Süleyman AKÇİN) ile aynı yerde gözaltında idik ve her işkence periyodundan sonra dertleşiyorduk. Çok az uyku, uzun soruşturma ve işkencelere maruz kaldık.
– Gerek yukarıda sorgulama yapılan mahallerde (4. kat), gerekse gözaltında tutulduğumuz (zemin eksi -1. kat) mahallerde kameralar vardı. Bu kameraların kayıtları ‘silinmemişse’ mutlaka işkence kayıtları tespit edilebilecektir.
– Ayrıca beni ‘kamerası olmayan’ avukat görüşme odasına bir kere sokup, kamerasız ortamda bir kere dövmeye kalktılar, kendilerine karşılık vermeye çalıştım. Halen ‘amiral’ olduğumu, bunun hesabını vermek zorunda kalacaklarını ifade ettim.
– Gözaltı esnasında şartlar feciydi, yemek deseniz köpeğe verseniz yemezdi, tuvaletlerin koşulları da ne temizlik ne de başka yönleriyle insani şartlardan çok çok uzaktı.
– TEM Şubede, gözaltına alındığım andan itibaren
* 16 saat süreyle ters kelepçe ile gayri resmi vaziyette bekletildim.
* Maddi ve manevi türlü işkenceler gördüm, şahit oldum.
* Darp edildim, bu darp edildiğimi Mersin Devlet Hastanesinde (gözaltı sürecinde) günlük hastane kontrolleri esnasında bir doktorun sıhhi raporuna yazdırmış idim, bu raporu bizimle birlikte doktorun yanına giren emn. md. yardımcısı / polis değiştirdi, öncekini yırttı attı, doktor hanım da bir şey diyemedi, tabi anılan doktorun akıbetini de bilemiyorum. Tabii anılan polisin cüretine bakın, bu ne cüret!
* Küfür ve hakaretler çok sıradandı; yapmadığım, işlemediğim suç/olaylarla ilgili (ki ilginçtir elinde bir fotoğraf, fotoğrafta kanlar içinde ölmüş bir kişi) “bunu sen yaptın” diyerek ve ağzından da tükürükler fışkırarak beni suçlayan emniyet müdür yardımcısının yaptıkları, duvara dönük olarak saatlerce ters kelepçe ile ve dizler bükük durumda bekletilmem gibi hususlar olaya vehamet katmak ve beni zor durumda bırakmaya dönük haksız fiil ve ithamlar idi.
– Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 160 gereği haklarımızı koruması gereken savcılar ise işkenceler aleyhine hiçbir işlem yapmadı ve zaten öyle bir niyet de hiç gözlemlemedim. Ankara’da işkence yapıldığı haberleri de kulağımıza geliyordu, ailemizden de haber alamıyorduk. Bu ailemize de dolaylı bir işkence idi.
4- Tüm duruşmalar boyunca hep darbeci olduğum, hep yalan söylediğim ve savunma hakkımı kötüye kullandığım, aleyhime söz söyleyen herkesin ise ‘doğru söylediği’ ÖN KABULÜYLE harekket edildi, bu şekilde yargılandım. Bunların hepsi ADİL YARGILANMA HAKKIMA tecavüzdü ve bu tecavüz fiilen defalarca gerçekleşti ve halen gerçekleşiyor maalesef.
Sorgulama esnasında CMK 160 gereği haklarımı koruması gerelen savcı, Anayasamızın açık hükmü olan ‘Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz’ şeklinde amir hükmüne rağmen, önce siyah camın arkasında saklanıp sonra da oğlumun üstüne yürüyüp bana ve annelerine suç atması için zorlaması da (şantaj ve tehdit) hukuka ve insan haklarına, hepsinden ötesi ANAYASAYA AYKIRI bir davranıştır. Anılan savcı ve polisler suç işlemişlerdir. (Anayasa Md. 38)
Kaçma ve /veya delil karartma şüphesi olmamasına rağmen bu gerekçelerle 10 ay boyunca tutuklu yargılanana çocuklarım (biri erkek 18, diğeri kız 25 yaşında, tutuklu oldukları tarihte), 10 ay sonra tutuksuz yargılanmaya devam ediyorlar. Tutuklu oldukları sürede eğitim haklarından mahrum kaldılar, hürriyetleri gasbedildi. Ancak 10 ay sonra adalet kısmen tecelli etti, haklarında halen hiçbir somut ve hukuki bir delil olmaksızın yargılanıyorlar. Kızım aynı zamanda ABD vatandaşıdır.(Nilüfer Rümeysa Sönmez), oğlum Teoman Demirhan Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği 2. sınıf öğrencisidir.
6- Yargılandığımız Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) kararı ile “terör davalarına bakmak” üzere 15 Temmuz Darbe Kalkışmasından sonra kurulmuş ÖZEL BİR MAHKEMEDİR. Bu nedenle DOĞAL HAKİM İLKESİNE AYKIRIDIR.
7- 15 Temmuz sonrasında ilan edilen OHAL KHK’ları, anayasa ve yasalarda belirtilen süreler içinde meclis onayına sunulmadığından geçersizdirler.
8- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) madde 3; ‘işkence yasağı’ maalesef T. C. Devletinde de yürürlükte ve geçerli olmasına rağmen, ağır hak ihlalleri yaşanmış ve halen yaşanmaktadır.
* Kelepçeli WC’ye gitmek ve kelepçeli ihtiyaç gidermek,
* Kelepçeli yemek yemek
* Kelepçeli ibadet etmek
* insanilikten uzak nezarethane koşulları reva görülen bir kısım işkencelerdir.
Sincan 1 No’lu F Tipi CİK’te Haziran 2017’den itibaren şahsıma uygulanan (ve benimle birlikte bi grup kişiye de uygulanan) özel muamele de bir hak ihlalidir. Şöyle ki, o tarihten itibaren “TEHLİKELİ TUTUKLU” denilen bir statüye, hiçbir olay/neden/gerekçe olmaksızın ve idare tarafından alınan bir İDARİ KARAR ile (İdare ve Gözlem Kururu) kararı bir anda tehlikeli tutuklu ilan edilerek, alındım. Başıma şunlar geldi (halen daha bu statüdeyiz.)
* Tek kişilik hücreye konuldum.
* Sadece 1 saatlik havalandırma müsaadesi verildi. (Yasak olmasa, normalde; sabah 08:00’den başlayıp hava kararana kadar)
* Açık görüşlerin 1 ayda bir yerine, 2 ayda bir yapılması
* Kapalı ve Telefon görüşlerinin 1 hafta yerine, 2 haftada bir yapılması.
* TV yasak
* Radyo yasak
* Sosyal etkinlik (spor veya başka kültürel etkinlik) yasak
* Okunacak kitap sayısını 2 ile kısıtlama (şimdi 5 oldu)
* Ağırlaştırılmış müebbet hapsi HÜKMÜ alanlara bile reva görülmeyen şartlar…
9- Mal varlıklarım ve haklarım üzerinde, devletin bu dava aracılığı ile önemli kısıtlamalar getirmesi:
* Alma satma yasağı
* devir yasağı
* ikramiye / emeklilik maaşlarının verilmemesi (emekli maaşım halen verilmiyor)
ve sonuçta hem madden hem manen yoksullaştırıldık ve sarsıldık.
Ayrıca;
* Zoraki olarak 27 Temmuz 2019’da KHK ile mesleğimden (TSK’dan) ihraç edildim.
* Emekli olmaktan başka bir hayat hakkı tanınmadı, üstelik (zoraki) emekli olmama rağmen halen maaşım verilmiyor.
* Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK)’ndan emekli ikramiyem aylarca hukuk/kanun dışı verilmedi.
* Kendi mülkiyetim üzerindeki haklarıma mahkeme kararı ile ihtiyati tedbir konması (bir kısmı İzmir’de açıldığı söylenen bir dava kapsamında kızımın dahi haklarına tedbir konmuş) (halen sürüyor) (defalarca iptali için başvurduk, mahkeme yazı yazdı sonuç yok).
10- Hukuken kurulmuş olsa da YÜRÜTMEYE karşı BAĞIMSIZ ve TARAFSIZ olamadığı açık olan Mahkemede, 1. mahkeme başkanı görevinden azledilmiş ve arkasından da iki görev yeri değiştirmiştir.
Sonra gelen ikinci Mahkeme Başkanı hem TARAFLI hem de BAĞIMLI ve açıkça doğrudan (masumiyet karinemizi ihlal ederek) bizlere suçlamalarda bulunmuş, tanıkları sogulamaya engel olmuş, defaaten ihsas-ı rey yapmış, davaya etkili biçimde katılma hakkıma engel olmuştur.
NESNEL TARAFSIZLIK İLKESİ açıkça zedelenmiş, TARAFSIZLIĞI VE BAĞIMSIZLIĞI hususunda KUVVETLİ ŞÜPHELER olduğu tespit edilmiştir. (Kamera kayıtları var)
11- Ceza İnfaz Kurumlarında (Sincan, Tarsus, Mersin C.İ.K’Leri) avukat görüşmelerim esnasında hem KAMERA ve ses kaydı yapılması, hem de NEZARETÇİ MEMUR bulundurulması açık hak ihlalleridir. (AİHS Md. 6 ihlali)
– Gözaltında ancak 3. gün avukatımla görüşebildim. (hak ihlali)
12- ADİL YARGILANMA HAKKI başlığı altında bir diğer konu, SİLAHLARDA EŞİTLİK İLKESİ (delil ve bütün görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirme haklarını da içerir) ile, bu ilkeyi tamamlayan ÇEKİŞMELİ YARGI İLKESİ ihlal edilmiştir.
* Tanıklığı güvenilir olmayanların (şahsıma karşı düşmanlık kin/nefret güdenlerin) tanık olması
* Talep ettiğimiz tanıkları çağırmadılar, sorgulayamadık
* Gelen tanıkları sorgulamamıza müsaade edilmedi (İkinci Mahk. Bşk)
* Talep ettiğimiz duruşmalı yargılamam (İSTİNAF), duruşma yapılmadan karar verilip dava dosyası YARGITAY’a gönderildi.
* Delillerin birçoğuna halen erişebilmiş değiliz, zaten ortada delil olmayan iddialar önce iddianameye, sonrasında da savcı MÜTAALASINA ve sonunda da KARAR girdi, karar verildi.
* ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR ilkesi ile MASUMİYE T KARİNESİ hep ihlal edilmiştir (Yargılama süresince).
13- İddianame ve mütala taraflı hazırlanmmıştır. Suçun zamanı, yolu, delilleri vs. dökümleri bile olmayan telefon görüşmelerini ‘darbe ve örgüt kapsamlı koordineler’ şeklinde iddia etmesi ve benim AKSİNİ İSPATLAMAMI istemeleri
* Savunmam için (karar duruşması öncesi son SAVUNMAM İÇİN) 2,5 ay süre talebime sadece 15 gün verilmesi, yani savunma için yeterli süre tanınmaması.
* Savunmam için uygun imkan, şartar ve materyalin bize verilmemesi (ki buna deliller de dahil), bilgisayar imkanının olmaması ve/veya verilmemesi. Tarsus’ta iken yemek masası ve sandalye bile verilmemesi (savunmamı yatak üzerinde yazdım)
14- Sanık haklarımız, AİHS 6. maddesinin sağladığı güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde KISITLANMIŞTIR.
15- Hakkımda hem 15 Temmuz öncesi hem de sonrası, gerek yazılı gerekse görsel ve /veya sosyal medyada beni “SUÇLU, FETÖCÜ, HAİN, DARBECİ, ÜNİFORMALI TERÖRİST vb.” yaftalamalarla (bırakın İMA ETMEYİ) suçluluğumu DOĞRUDAN İLAN etmeye varan demeçler, konuşmalar, haberler, programlar yapılmıştır.
* Dönemin Bakanı Lütfi Elvan ve Mersin Valisi Özdemir Çakacak tarafından 17/18 Temmuz 2016 tarihinde (tarihi tam bilemiyorum, civarı) yapılan mitingte halka benim HAİN olduğum vb. ilan eden konuşmalar yapılmıştır.
* Emekli Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok ve AYDINLIK Gazetesi ve grubu tarafından defalarca aleyhimde hem medyada hem baka ifadelerinde suçlamalar yapılmıştır (ki ne bu adamla ne de PERİNÇEK grubu ile hayatımda HİÇ KARŞILAŞMADIM, tanımam etmem).
16- Mersin’de bir kişinin burnu bile kanamamış, bir mermi sıkılmamış, dışarıda ne bir askeri araç, ne de bir asker görülmüş, kısaca HİÇ BİR ŞEY OLMAMIŞ olmasına rağmen; yapması gerekenleri TAM VE EKSİKSİZ YAPAN, yapmaması gereken HİÇ BİR ŞEYİ DE YAPMAYAN bir komutan olarak, alakasız 3-5 kişiyle DARBECİ yaftası yapıştırılan bir amiral olarak tarihe geçmiş bulunuyorum. Tabii Kader ne der, halen bilinmiyor, BİLİNEMEZ.
Allah’ın da bir hesabı vardır elbet…”
YARIN:
MİT NASIL TUZAK KURDU?
DARBEDEN SAATLERCE ÖNCE AMİRALİ KİM KUMPASA GETİRDİ?
BİRLİĞE GİRDİĞİNDE VURULMASI İÇİN KİM EMİR VERDİ?
İKİNCİ SEMİH TERZİ VAKASI MI YAŞANACAKTI?
EMEKLİ MERKEZ KOMUTANI ALBAYI EKREM ÖZER’İ O GECE MİT Mİ GÖREVLENDİRDİ?
NEJAT ATİLLA DEMİRHAN’IN EŞİ SEDEF DEMİRHAN VE MÜEBBET ALAN BİR ASKERİN KARDEŞİ, O GECE VE SONRASINDA YAŞANANLARI TÜM DETAYLARILA ANLATTILAR.