20 Şubat 2013 Çarşamba

"Burası bir tepki konservatuarı olarak kuruldu"

20 Şubat 2013
İTÜ Türk Müziği Konservatuarı Müdürü Adnan Koç: Burası bir tepki konservatuarı olarak kuruldu

İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı, tarihinde ilk kez kapılarını dün basın mensuplarına açtı. Bugüne kadar pek çok sanatçıyı Türk müziğine kazandıran kurum, 37 yıl önce ‘bir tepki konservatuarı’ olarak kurulmuş. Neye, kime tepki peki?

İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı (TMDK) 3 Mart 1976'da eğitime başladı ve o günden bu yana pek çok sanatçı yetiştirdi. Dün ilk kez kapılarını basına açan, öğrencileri ve bölüm başkanlarıyla birlikte 7 bölümünü basına tanıtan kurum, 37 yıl önce ‘bir tepki konservatuarı' olarak kurulmuş. Neye, kime tepki peki? Bunu anlamak için Cumhuriyet'in kurulduğu ilk yıllara gitmek gerekiyor. Zorlu geçen süreci İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı Müdürü Adnan Koç anlattı. Klasik Türk müziği, binlerce yıllık bir kültürden süzülerek oluşmuş ve bu müzik gelenek olmadan devam edemeyen bir yapıya sahip. Cumhuriyet'le birlikte ise ulusal müzik oluşturma gayretleri ortaya çıkıyor. Ulusallaşmanın temelleri atılırken ‘Batı ne yapıyorsa biz de onları yapalım' fikriyle hareket ediliyor. Bu anlamda sadece Türkiye'de yetişen derlemeciler değil, Macar müzikolog Bela Bartok gibi isimler ülkemize davet ediliyor. Maksat; yerel ya da geleneksel müzikler derlenecek ve Batı'nın yaptığı şekilde çok sesli müzikler şeklinde sunulacak. Tabii, güzel işler de yapılıyor. Şimdiki İstanbul Üniversitesi Belediye Konservatuarı olan o zamanki Belediye Konservatuarı'nın 1924'lerde başlayan gayretleri inkâr edilemez.

Daha sonra 1936'da Alman besteci Paul Hindemith öncülüğünde Ankara Devlet Konservatuarı kuruluyor. Fakat Batı eksenli kurulan bu konservatuarlar zamanla klasik Türk müziğini terk ediyor. Çünkü 1926'da Türk müziği eğitimi yasaklanıyor ve dönemin Türkçeleştirme politikaları gereğince klasik eserlerin dili bahane edilerek 1934'te bu eserlerin radyodan yayınlanması yasaklanıyor. Halen İTÜ ve ODTÜ'de dersler veren bestekâr Erol Sayan, o yılları anlatırken, “Bizi okuldan kovarlardı, elimizde Türk müziği enstrümanıyla içeri giremezdik.” diyor.

Kendi ülkesinde üvey evlat muamelesi gören klasik Türk müziğinin seslerine alerji oluşuyor devlet konservatuarlarında. 1970'lere gelindiğinde ise ‘hakir görülen' bu müziğin değerli isimleri dayanışmaya girerek Türk müziği konservatuarı kurulmasını istiyorlar. Bu, çok sancılı ve çalkantılı bir süreç. Sadece kendi içinde de çalkantı değil, Ankara'yla bağlantısı var sürecin. Ercüment Berker, Adalet Partisi'nin avukatlarından biri. Türk müziği konservatuarının açılabilmesi ancak yasal bir zeminle mümkün. Berker Ankara'yla bağlantısını kesmeden yönetiyor süreci ve nihayetinde onun başkanlığı, Prof. Dr. Muharrem Ergin, Cahit Atasoy, Neriman Tüfekçi, Yücel Paşmakçı, Cüneyt Orhon, Yılmaz Öztuna, İsmail Baha Sürelsan ve Alâeddin Yavaşça'nın öncülüğünde 1975'te ülkemizin ilk klasik Türk müziği konservatuarı kuruluyor. 1976'da da öğrenciler eğitime başlıyor.

Bağlama sanatçısı olan Adnan Koç ve müdür yardımcısı Cihangir Terzi, bunları bir itham değil, bir tespit olarak anlattıklarını vurguluyor ve ekliyorlar: “Geleneksel müzik hakir görülerek, farklı bir yaklaşım sergilendiği için bir tepki konservatuarı kurulduğunu söylüyoruz. Şimdi böyle bir şey söz konusu değil. Geçmişte yapılan cephesel ayrılımın yanlış olduğunun farkındayız. Doğu-batı demeden bütün konservatuarlarşbirliği içindeyiz.” Ancak ülkemizde şu anda klasik Türk müziği eğitimi veren 5 üniversite var. Batı eksenli eğitimle yollarına devam eden, Türk enstrümanlarını eğitim planlarında bulundurmayan okul sayısının 45 olması yine de ne kadar ironik!





Alaeddin Yavaşça'nın kostümü

Basından büyük ilgi
Basının büyük ilgi gösterdiğiprogramda önce enstrümanların yapım aşamaları gösterildi, ardından ses tasarımı kısmında canlı ses kaydı yapıldı. Ses eğitimi bölümü öğrencileri Türk halk müziği ve Türk sanat müziğinden örnekler sundu. Çalgı bölümünde ise konservatuarın lise öğrencileri hem Türk halk müziği hem de klasik Türk müziğinden enstrümantal eserler icra etti. Son olarak ise Türk halk oyunları bölümü öğrencileri zeybek ve horon başta olmak üzere farklı yörelerden halk oyunları sergiledi. (Tuğba Öcek, İstanbul) 

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ