4 Aralık 2015
Ara Güler, dünyaca ünlü ressam Picasso'yu 1971'de İspanya'daki atölyesinde fotoğraflamıştı. Sonra bir daha görüşemediler. Picasso, 1973'te öldü. İki dev sanatçı, yaklaşık 45 sene sonra Antalya'da buluştu. 16 Eylül'de sessiz sedasız açılan Antalya Kültür Sanat, ilk sergisinde Güler ve Picasso'nun eserlerini bir araya getiriyor.
Bugünlerde Türkiye'nin neredeyse tüm kültür-sanat basını Antalya'da. Önce 17 Kasım'da başlayan Antalya Uluslararası Piyano Festivali için yazar-çizer-muhabir takımı şehre iniş yaptı, ardından sinemacılar Altın Portakal için yola düştü. İki buçuk ay önce ise şehirde sessiz sedasız bir sanat merkezi açıldı. İlk sergisinde iki dev sanatçı; Pablo Picasso ve Ara Güler'i buluşturan Antalya Kültür Sanat'ın (AKS) resmi açılışının yapılacağı günlerde Dağlıca'da 16 asker şehit düşünce AKS'nin ve dolayısıyla serginin açılışı ertelenmiş, yerel çaplı küçük bir tören düzenlenmişti. Geçtiğimiz salı günü ise butik bir açılış gerçekleşti ve İstanbul'da kalan diğer gazeteciler bu sergiyi görmeye gitti.
Bu kadar sanat gazetecisini aynı anda bir araya getiren Anadolu'da kaç şehir var? Bu bile, Antalya'nın ‘kültür ve sanat kenti' olma konusundaki kararlılığını gösteriyor. Fakat sanatın sadece ekim-kasım-aralık ayına sıkışması değil, tüm yıla yayılması önemli. Bu misyonu bundan sonra AKS göğüsleyecek. Daha 2,5 ayda iki sergiyi 7 bin 500 kişi gezmiş. Üstelik ziyaretçiler sadece yerli değil. AKS'nin bir misyonu da yılda 12 milyon turist ağırlayan Antalya'da, ticareti sahilden şehir merkezine taşıyabilmek. Bunu kısmen başarmışlar. Japon ve Alman turistler sergilere bir hayli ilgi göstermiş.
2016'da Andy Warhol geliyor
Picasso ve Ara Güler'den sonra ise şehre Andy Warhol sergisi gelecek. 17 Mart-28 Ağustos 2016 tarihleri arasında açılacak Warhol sergisi, Slovakya'nın ve Avrupa'nın en önemli özel koleksiyonlarından Zoya Müzesi koleksiyonundan derlenecek ve Warhol'un ikonik serilerini kapsayacak.
AKS'nin arkasında iki önemli kurum bulunuyor. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) ve müzecilikte on yıllık tecrübeyi geride bırakan Suna-İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi. AKS'deki tüm sergilerin küratörlüğünü Pera Müzesi yürütecek. Pera Müzesi'nde, daha önce iki Picasso sergisi açılmıştı. İlki Mapfre Vakfı ile ikincisi İspanya Malaga'daki Picasso Vakfı ve sanatçının dünyaya geldiği müzeye dönüştürülen Picasso Evi Müzesi Koleksiyonu'ndan gelen bir seçkiyle. AKS'deki “Picasso: Kadın ve Boğa - Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler” sergisi için de yine müze evden 54 parça gravür ve baskı (1929-1964) geldi.
Picasso, kadın ve boğa...
Pablo Picasso, İspanya Málaga'da, Merced Meydanı'na bakan bu evde 1881'de doğdu. Çocukluğundan itibaren, annesi, iki kız kardeşi, iki teyzesi, bir büyükanne ve bir hizmetçiyle birlikte bu evde büyüdü, ailede kendisi dışındaki tek erkek babasıydı. Bu yüzden kadınlar, sanatçının hayatında önemli bir yer tutuyor. AKS'deki serginin en üst katı işte bu kadınlara ayrılmış. Bayan Rosengart, 1961’de evlendiği son eşi Jacqueline Raque, on yıllık hayat arkadaşı, son iki çocuğunun annesi genç ressam Claude, Paloma’nın annesi Françoise Gilot daima ilham perisi olur. Fakat hiçbir onunla mutlu olmaz, olamaz.
Bir alt katta ise boğa çizimleri sergileniyor. Picasso, Málaga'da geçen çocukluğu sırasında, boğa güreşlerine meraklı olan babası sayesinde boğalarla ilgilenmeye başlamış ve 1899'da ilk gravürü El Zurdo'dan itibaren, son yıllarına dek bu temayı eserlerinde işlemiş. Boğa, sanatçının hayatında öyle büyük bir yer tutar ki, Picasso’nun fotoğrafçılara boğa maskeleriyle poz vermeyi çok sever. Sergideki boğa gravürleri, daha görünüşüyle insanı korkutan boğaya sempatiyle, sevgiyle yaklaşmanızı sağlıyor. Özellikle kübizm etkisindeki t boğalara bakmaya doyamıyorsunuz…
Yaklaşık 2 bin metrelik bir alana sahip AKS'nin ikinci katında yer alan Ara Güler'in özel arşivinden derlenen “Işık ve Tarih: Ara Güler'in Gözüyle Antalya” sergisinde ise sanatçının Kaş, Patara, Xanthos, Myra, Pınara, Side ve Perge'de çektiği 40 fotoğraf sergileniyor. Antalya'ya ilk olarak Hayat dergisi için röportaj yapmaya gelen Ara Güler, o dönemde kentte havalimanı bile olmadığını hatırlıyor ve ilk izlenimini şöyle anlatıyor: “Antalya'ya her zaman sempatim olmuştur çünkü ışığı hem tatlıdır hem de sıcaktır. Ama sıcaklık bir felaket haline de gelebilir. Buna karşılık Antalya'nın özelliklerinden en mühim olanı etrafındaki harabelerdir, ama diyeceksin ki alt tarafı harabedir onlar. Hayır, onlar sadece harabe değillerdir. Onlar insanlarla konuşur; Bizans'tan beri, Roma'dan beri... O taşlar içinde bir hayat var. Akan bir su varsa sana bir şey mırıldanıyor.” Ancak, sanatçı, şimdiki Antalya'dan çok hoşnut değil. Niye olduğunu tahmin etmek zor değil.
Ara Güler, dünyaca ünlü ressam Picasso'yu 1971'de İspanya'daki atölyesinde fotoğraflamıştı. Sonra bir daha görüşemediler. Picasso, 1973'te öldü. İki dev sanatçı, yaklaşık 45 sene sonra Antalya'da buluştu. Elbette fiziki olarak değil, fakat her ikisinin de sanat aşkı ve ruhu o gün aramızda dolaşıyordu. iki sergi de 28 Şubat 2016'ya kadar açık kalacak.
Sinan Genim tasarladı
Antalya Kültür Sanat'ı, İstanbul'daki Pera Müzesi'ni de restore eden mimar Sinan Genim tasarladı. Bu yüzden olsa gerek Pera Müzesi'yle oldukça benziyorlar. Sergi salonları, merdivenler, devam eden sergiyle ilgili asansöre giydirilen sanat eseri konsepti bile aynı. Kalekapısı'nda kentin tam merkezinde yer alan Antalya Kültür Sanat'ın binası ATSO'nun eski yönetim yeri. 1971-2008 tarihleri arasında ATSO'nun kullandığı bina 2013'te yıkılmış ve 2014'ün ilk aylarında temeli atılmış. Dalgalanıyormuş hissi uyandıran görüntüsüyle dikkat çeken binanın dış cephesine, gökkuşağı renklerini taşıyan dikey borular döşenmiş. Genim'e boruların ne ifade ettiğini sorduk, güzel bir hikâye anlattı:
“Bu yapının cephesinde yer alan boruların bir insan veya insan grupları olduğunu düşünmenizi isterim. Beyaza veya siyaha boyanmış bu boruların çatıdan sokağa kadar dümdüz indiğini düşünün, bakınca ne görürüz, asker nizamı dizilmiş, hikayesi olmayan renksiz ve ruhsuz bir görüntü. Halbuki onların dalgalanmalarını, kendilerini özgürce ifade etmelerini sağladığımızda ortaya bir hareket, alışılmışın dışında bir görüntü çıkıyor. Daha ötesi eğer onları renklendirir ve kendilerini daha fazla ifade etmelerine sağlarsak burada bir hikaye var diye düşünüyoruz.
Bu boruların hepsi sıkı sıkıya arkalarındaki yüzeye, ait oldukları yere, var olmalarını sağlayan yapıya bağlılar. Bu bağlantılar gördüğünüz gibi birer kelepçe değil, kimi kısa, kimi dalgalanmaya imkan verecek kadar uzun ve dikkat etmediğinizde görülmez haldeler. Boruların birbirlerine değmeden özgürce dalgalanmalarına ve renklerini ifade etmelerine imkan veriyorlar. Eğer onların her rüzgârda sallanıp birbirlerine sertçe veyahut yumuşakça değmelerine olanak verseydik, birbirlerine zarar verir, boyalarının dökülüp paslanmalarına sebep olurduk.
Eğer yeterince sıkı sıkıya bağlı olmasalardı bir süre sonra yerlerinden kopup hem birbirlerine hem de çevrelerine zarar verebilirlerdi. Burada gördüğünüz düz borular hukuk, adalet, güvenlik gibi esnetilmeye müsait olmayan konuları, dalgalanmalar sanat, edebiyat, ticaret, sanayi gibi günün şartlarına ve dünyanın gelişimine uyumlu atılımları ifade ediyor. Düşüncede özgür, eylemde sınırlı olduğumuzun görsel bir ifadesi. Bu cephe düzeni bize gelişmiş bir toplumu hatırlatmalı. Herkesin birbirine saygı duyduğu, düşüncesinde ve yaşamında kendini istediği gibi ifade edebildiği, kimsenin bir diğerinin özgürlük ve düşünce alanına müdahale etmediği bir ülke... Amacımız çukurlarda toplaşmak yerine doruklarda birleşmek olmalı.”
‘AVM değil, sanat merkezi olsun istedik'
Sinan Genim, Suna-İnan Kıraç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı İnan Kıraç, ATSO Başkanı Davut Çetin, Pera Müzesi Müdürü Özalp Birol. |
Serginin açılışına Suna ve İnan Kıraç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı İnan Kıraç, Sinan Genim, ATSO Başkanı Davut Çetin ve Pera Müzesi Müdürü Özalp Birol birlikte katıldı. Otuz bini aşkın üyeye sahip olan ATSO Başkanı Çetin, “Antalya'da böyle bir kültür sanat merkezi yoktu. Bu tür sergiler genelde İstanbul'da açılıyor. Biz Antalya'nın kültür ve sanatına yeni bir cephe açmak istedik. Kent merkezindeki binamızı gelir sağlayıcı bir projeye, sözgelimi AVM ya da iş merkezine dönüştürmektense, bir kültür sanat platformu olarak değerlendirmeyi tercih ettik.” dedi.
İnan Kıraç ise, “İstanbul'da on yıllık bir müzecilik tecrübemiz var. Aşağı yukarı 1 milyon 200 bin kişi sergilerimizi ziyaret etti. Vakfımız, on yılda yalnızca Pera Müzesi etkinliklerine 30 milyon lira ayırdı. Bu demek oluyor ki her gelen ziyaretçiden biz para almadık, cebine de 20 lira koyduk. Bu elbette böyle olacak, başka yolu yok. Fakat bu tür yatırımları bunu kaldırabilecek gruplar yapabilir. O nedenle ATSO Türkiye'deki diğer sanayi ve ticari odalarına örnek olacak. Başka bir şey daha söyleyeyim. Antalya Müzesi'ni yılda 71 bin kişi geziyor. Bu kadar eserin bir arada olduğu, böyle güzellikte bir müzeyi pazarlayamıyoruz. Avrupa'daki bu tarz bir müzenin kabul ettiği ziyaretçi sayısı yılda 3 milyondan başlıyor. Bu rakamlara ulaşabilmek için ATSO gibi kurumlara daha çok ihtiyaç var.” diye konuştu.
Kıraç, Kaleiçi'nin de önümüzdeki on yılda Antalya'nın en önemli bölgesi olacağını söylüyor. Bu konudaki vizyonu ise şöyle çiziyor: “Fransa Nice'te Kaleiçi'nden daha küçük bir bölgede, yılda 400 milyon dolarlık resim yalnız ABD'ye satılıyor. Dolayısıyla biz buraya sanatçıları, sanatseverleri getirebilmeliyiz. İleride burası sanatkarların yaşadığı bir bölge olacak.”
“Picasso: Kadın ve Boğa - Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler” sergisinden kareler...
“Işık ve Tarih: Ara Güler'in Gözüyle Antalya”sergisinden kareler...
HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ