12 Ocak 2015 Pazartesi

Minyatürden icazetli ressam

12 Ocak 2015 
Fevzi Karakoç'un, 40 yıllık sanat hayatından 100'den fazla eserin yer aldığı ikinci retrospektif sergisi geçtiğimiz hafta İş Sanat Kibele Sanat Galerisi'nde açıldı. "Sanatımın gücü, kültürümüze olan güvenden geliyor.” diyen Karakoç, eserlerinde minyatüre gönderme yapıyor.
Uzun boyunlu, ince ayaklı zarif atlarıyla tanınan ressam Fevzi Karakoç, minyatür dersi almadı, icazeti de yok fakat onun resminin temelini minyatür oluşturuyor. Batı sanatından değil, kültürümüzden yola çıkmaya 1972'de Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'ndan mezun olduğunda karar vermiş sanatçı. Herkesin bildiği ama itiraf etmekte zorlandığı şu cümleleri, kültürümüze bakışın kodlarını, kompleksleri oldukça net ifade ediyor: 

“Bizim kültürümüz küçümsenecek bir kültür değil. Anadolu'da yaşamış kaç bin yıllık kültürler var. Bunları kenara atıp Amerika ya da Avrupa'dan yararlanmak son derece yapay. Neden, onlar modern diye! Bizde maalesef böyle bir kompleks var. Amerika'da okumuş olmak, Batı'dan icazet almak önemseniyor. Benim sanatımın gücü, kültürümüze olan güvenden geliyor. Bugüne kadar resimlerimin yüzde yetmişini hep yabancılar aldı. Çünkü farklı bir şey arıyorlar. Modern sanatın âlâsı kendilerinde var zaten. Sizinkiler özgün, kendinizi yansıtıyorsunuz, diyorlar.” Fakat Fevzi Karakoç'un resmindeki minyatür, saf minyatür değil. İki boyutlu at ve binici figürleriyle Osmanlı'daki resim tarihine ve minyatür sanatına göndermede bulunan sanatçı, eserlerinin konusunu oluştururken Doğu'dan esinlense de ifade şekliyle Batı'yı yansıtıyor. İşte tam da bu noktada sanat dünyasını ikiye ayıran tartışmadaki yerini belirliyor.

Evet, sanat çevreleri ikiye ayrılmış durumda. Bir kısım sanatçılar, hat, minyatür, tezhip gibi sanatların aynen olduğu gibi günümüze aktarılarak devamının sağlanmasından ve korunmasından yana. Diğer bir kısım sanatçı ise bu sanatların kendini güncelleyemediğini ve günümüz sanatına dair bir şey söylemediğini, bu yüzden modernize edilmesi gerektiğini savunuyor.

Fevzi Karakoç, ikinci kısım sanatçılar arasında. Minyatürün, ortaya çıktığı dönemde çağdaş resmi temsil ettiğine inanıyor ve ekliyor: “Minyatür o zaman kendi çağını anlatıyordu. O dönemin belgesi, belgeseliydi. Ama bugün aynısının yapılmasının bir değeri yok, tekrarı doğru bulmuyorum. Bizim yapabileceğimiz en iyi şey, o minyatürleri restore etmek, müzelerde en iyi şekilde korumak ve dünyaya göstermek. Aynısını yapmakla minyatüre iyilik etmiş olmayız. Minyatürden yararlanıp günümüz dünya sanatına bir katkı sunabiliyorsanız o zaman güzel. Çağımız başka bir yere gidiyor.” 
Kibele Sanat Galerisi'ndeki sergisini de bu gözle izlemek gerekiyor. Eserlerinde mantık ve duygu kavramlarını ustalıkla harmanlayan Karakoç, 40 yılı aşan sanat hayatında tekdüzeliğe düşmeden sürekli yeninin peşinde. 1968-1990 yılları arasında insanlar ve toplumlar arası ilişkilere odaklanan sanatçı, 1990 sonrası yaptığı eserlerde sıradan objeleri ya da figürleri resmediyor. Tuvallerindeki atlar, biniciler, meyveler farklı kültürler ve hikâyeler arasında bir köprü işlevi görüyor. Fevzi Karakoç'un ikinci retrospektif sergisi 21 Şubat'a kadar açık kalacak.



Günümüz resminin temeli minyatürde var
Fevzi Karakoç: “Osmanlı döneminde savaşlar, güncel olaylar, törenler hep minyatürle anlatılmış. Minyatürün yapım tarzı Avrupa resminden çok farklı. Bizde perspektif yok. Öndeki, arkadaki insanlar hep eşit, aynı dizilir. Bunun nedeni doğayı taklit etmemektir. Daha kurgulanmış resim oluyor o zaman. Günümüzde de resmin temel unsuru bu. Kendini kurgulaması. Yoksa doğadaki aynen alıp tuvale koymak resim olmuyor. Doğada en güzel var zaten, onu aynen aldığınızda taklit etmiş oluyorsunuz. Kurgularsanız daha farklı bir şey yapmış oluyorsunuz.
Bir de mesela, çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul'a gidiyorum, bakıyorum, resimlerin, çalışmaların çoğu bir yerlerden alıntı. Her biri, yabancı sanatçıların birer şubesi gibi. Neymiş, modern. Çünkü bizde toplum hafızası yok. Dışarıda da ne olduğunu incelemiyorlar. ‘Bu çok iyi, bunu alayım' diyorlar. Patent çalmak gibi bir şey bu. Ülkemiz modern sanatında karakteri oturan sanatçı da var, oturmayan da.”

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ

Related Posts:

  • Başhakkâk Robertson 132 yıl sonra Beyoğlu’nda 2 Aralık 2013 Osmanlı döneminde başhakkaklık ve fotoğrafçılık yapan İngiliz sanatçı James Robertson, doğumunun 200. yılında bir sergiyle anılıyor. Beyoğlu'nda 1854'te fotoğraf stüdyosu açan Robertson’un İstanbul’da çektiği … Read More
  • 'Su şişelerini, Yezidilerin yaşadıkları zulüm unutulmasın diye topladım' 16 Eylül 2015  Çağdaş sanatta gelecekte acaba hangi isimler öne çıkacak? Sadece bu soruya cevap vermek için kurulan exhibist dergisi, 14. İstanbul Bienali'ne paralel bir sergi açtı. Küratörlüğünü Anna Zizlsper… Read More
  • ‘Mostar, benim nefis muhasebemdir' 24 Temmuz 2013 Yazar Gündüz Vassaf'ın bu yılın başında yayımlanan “Mostari/Bir Köprü Bekçisinin Günlüğü” (YKY) adlı kitabı bir sergiyle bütünlendi. Caddebostan Kültür Merkezi’nde açılan, kitapla aynı adı taşıyan sergi, yazar… Read More
  • O foto muhabirleri çok üşüdüler 26 Haziran 2013 Kadırga'daki İstanbul Fotoğraf Müzesi, 3 Mayıs'ta açılan ve yoğun gündem arasında sessiz sedasız devam eden güzel bir sergiye ev sahipliği yapıyor. “Biz Foto Muhabirleri Çok Üşürdük...” adlı sergi bu meslek e… Read More
  • ‘Özdemir Asaf'a kültür terörizmi uygulanıyor' 2 Ekim 2015 Türk şiirinin ustalarından Özdemir Asaf'ı anlatan “Bir Usta Bir Dünya: Özdemir Asaf-Tüm dünyayı kucaklamak istedim; kollarım yetişmedi” sergisi önceki gün Caddebostan Kültür Merkezi'nde açıldı. Açılışa, şairin ü… Read More