24 Aralık 2014 Çarşamba

"Arşivlerimiz ne yazık ki çok darbe yedi"


25 Aralık 2014
2 Haziran 2012'de Sultanahmet'ten Kağıthane'deki dere yatağına taşınan Başbakanlık Osmanlı Arşivleri etrafındaki tartışmalar devam ediyor. Duayen tarihçiler, sürecin ilk başında Kağıthane'nin doğru bir tercih olmadığını ifade etmişti. Ama şimdi hepsi ‘bizi kimse kaale almadı' diyerek sitemlerini dile getiriyor, konuyla ilgili pek konuşmak istemiyorlar. Olayın peşinde artık genç araştırmacılar ve doktora öğrencileri var. Arşivdeki nem durumunun son fotoğraflarını onlar çekiyor, belgeliyor. Fakat hepsi büyük bir korku içinde. Eğer kimlikleri anlaşılırsa, bir daha arşivlere alınmama ve tezlerini bitirememe endişesi taşıyorlar. Gelinen bu noktayı, üç isme sorduk.  

‘İçim yanarak söylüyorum, büyük ihmal var’
Agah Oktay Güner (Eski Kültür Bakanı-Türkiye Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı-TESAK Başkanı): Arşivler bir milletin hafızasıdır. Bizim arşivlerimiz ne yazık ki, çok darbe yemiştir. Yeniden kâğıda dönüştürülmesi için Bulgaristan’a gönderilmek istenen arşivlerimizi, Osmanlıca bilen bir demiryolları memuru fark etmiş, amirlerini ikaz etmiş ve o cinayet onun himmetiyle durdurulmuştu. Arşivlerimizde içim yanarak söylüyorum, çok büyük ihmal vardır. Mao karşısında, mağlup olacağını anlayan Chiang Kai Shek, önce karısını kızını değil, arşivleri Formosa’ya (Tayvan) kaçırmıştır. Formosa’ya bir konferansa davetliydim, o vesileyle gördüm. Elyazması bütün eserler, özel ağaçtan yapılmış kutuların içinde saklanıyor. Ve bu kutular bir ayrı bölmede ve odada muhafaza ediliyor. Tabii ki dere yatağına, rutubetli yere arşiv yapılmaz. Ne olacak otelden, AVM’den! Bir millet medeni eserleriyle ayakta kalır. Ama bunun için o millete mensup olmanın şuurunda olmak lazım. Araştırmacıların üzerindeki baskı konusuna hiç girmeyelim, çocukların başı belaya girer.

Arşiv her halükârda sur içinde olmalı
Prof. Dr. Ali Akyıldız (29 Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü): Arşiv, sur içinde olmalıdır. Şu anda Kağıthane’deki binaya kimse gidemiyor. Hocaların ayağı oradan kesildi. Oysa, Arşiv bir akademiydi eskiden; öğrenciler hocalarla orada görüşür; sorularına cevap ararlardı. Ben taşındığından bu yana bir kere gittim, o da öğrencilerime Arşiv’i gezdirmek için. Biz ve diğer meslektaşlarımız bu problemleri daha önce dile getirdik, fakat kimse kaale almadı. Yerin belirlenmesi siyasi otoriteye ait bir seçim. Yurt dışında da şehirlerin dışında arşivler var ama ulaşımı kolay olduğu için sorun olmuyor. Altyapıyı hazırlamadan böyle bir şey yaparsanız bu şekilde insanların ayağı çekilir. Genç araştırmacıların yaşadığı baskıyı, korkuyu bilemiyorum ama arşiv her halükârda sur içinde olmalı.

Arşivin sahibi bu millet ama ülkede tuhaf şeyler yapılıyor
Semavi Eyice (Sanat tarihçisi): Arşiv’in Sultanahmet’ten Kağıthane’ye taşındığını birkaç ay önce öğrendim. Açıkçası hayret ettim. Gülhane’deki eski askerî hastane restore edilip aslında oraya taşınacaktı. Öyle bir düşünce vardı, bir türlü bu uygulanmadı diye düşünüyordum ki çoktan taşınmış. Vallahi Kağıthane’de olmasına ben de pek taraftar değilim. Niye orası tercih edildi, kimin aklına geldi bilmiyorum? Bizim memlekette birçok şey ‘ben yaptım oldu’, oluyor. Genç araştırmacıların yaşadığı korkuya ben karışmam, Arşiv’in sahiplerinin bileceği bir şey. Arşiv’in sahipleri bu millet tabii ama ülkemizde tuhaf şeyler yapılıyor.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ