24 Kasım 2014 Pazartesi

Kâğıt toplayıcısı iki sanatçı

24 Kasım 2014
1950’li yıllarda Paris’e giden ressam ve yazarların sefalet içinde yaşadıkları hep anlatılırdı. Yandaki fotoğraf, kağıt toplayıcılığına kadar düştüklerinin en çarpıcı belgelerinden. 1940’lı yılların sonunda çekilen bu kareyle, son romanı Yaban Gülleri’ni yayımlayan Osman Necmi Gürmen’in (87) evinde karşılaştık.
Osman Necmi Gürmen (gözlüklü) ve Türk resminin önemli isimlerinden Mübin Orhon.
1950’li yıllarda Paris’e giden pek çok ressam ve yazarımızın sefalet içinde yaşadıkları, çektikleri zorluklar hep anlatılır. Zaten o yıllar Paris’in zor dönemleridir. Savaş sonrasıdır, açlık ve sefalet tüm şehirde hüküm sürmektedir. ‘Paris ekolü’ ressamları olarak bilinen bu sanatçılar içinde, hayat şartları en zor olanlardan biri Mübin Orhon’dur (1924-1981). Kendisinin kan kusarak öldüğü biliniyor. Yukarıdaki fotoğraf, anlatılagelenleri doğrulayan karelerin belki de en çarpıcısı. Türk resminin ustalarından Mübin Orhon ile yazar Osman Necmi Gürmen’i kâğıt toplarken belgeleyen fotoğraf, 1940’lı yıllara ait. Bir çadırın önünde gazete kâğıtları toplayan iki gençten, gözlüklü olan Osman Necmi Gürmen, kıvırcık saçları ve mütebessim çehresiyle objektife bakan ise Mübin Orhon.

Bu tarihî kareyle, altı ay Türkiye’de, altı ay Paris’te yaşayan Osman Necmi Gürmen’in Mecidiyeköy’deki evinin fotoğraf arşivinde karşılaştık. Onunla buluşmamızın nedeni ise yeni çıkan romanı Yaban Gülleri’ydi (Gölgeler Kitap). 2006’da yayımlanan ve çok satanlar listesine giren Rana romanı ile Türkiye’de tanınan Gürmen, son romanında 13 yaşında vefat eden kız kardeşi Nesteren’in hayatı üzerinden 1930’lu yılların Türkiye’sini anlatıyor.


 Gürmen’in hayatı da ressamlarınki gibi sefaletle geçmiş fakat o diğerlerinden daha şanslı. Az da olsa aşiret mensubu olmanın güzelliklerini yaşamış. Siverek’ten Paris’e uzanan, filmlere konu olacak bir hayatı var. Hayatının belgesel filmi (Kurşun Kalem, yön. Mustafa Ünlü, 2009) çekildi aslında, yakında ise Ömer Çakır’ın yazdığı otobiyografisi yayımlanacak.

1927, İstanbul doğumlu olan Gürmen, Şanlıurfalı Bucak aşireti reisi Osman Paşa’nın torunu. Saint Joseph’i bitirdikten sonra yükseköğrenim için Fransa’ya gidiyor. O dönemde orkestrada davulculuktan kâğıt toplayıcılığına, şoförlüğe kadar geçinmek için yapmadığı iş kalmıyor. Fikret Mualla, Mübin Orhon, Selim Turan, Avni Arbaş başta olmak üzere ünlü ressamlarla o dönemde tanışıyor. Orhon, tabii ki en yakın arkadaşı. “Mübin en çok samimi olduğum arkadaşımdı. Fikret Mualla, havalarda olan bir adamdı. On parası yok. Hatta gelir, benden 10 Frank alır, suluboya bir resim verirdi. Taşınırken kaybettim bütün resimlerini. Birçok resmi vardı.” diye anlatıyor gençlik yıllarını.

Ressamlarla - 1949 Selim Turan, Osman Necmi Gürmen, Emin Sümen, Ahmet Ramazanoğlu, oturan Avni Arbaş.



Sabahattin Eyüboğlu, Avni Arbaş, Selim Turan, Cahit Irgat. Schola Cantarum 1948. 

Yaşar Kemal ile.
Gürmen, okulu bitirdikten sonra babası, aşiretin başına geçmesini ister. O da babasını kırmayarak bir anda Paris’ten Siverek’e dönüp Bucak aşiretinin başına geçer. İyi eğitim almış bir İstanbul beyefendisi olarak aşirette süren kan davasının ortasına düşer. İnsancıl yaklaşımı, aşiretin sert kurallarını aşamaz. Elinde hiç olmazsa siyasi bir kuvvet olması için Adalet Partisi Siverek ilçe başkanı olur. İşin içinden çıkamayınca memleketini terk ederek Bodrum’a yerleşir. Burada ilk ticarî mavi yolculuğu başlatır. Bu sefer arazi mafyası Gürmen’i rahatsız edince işin içine yine aşiret, silah girer. Gürmen artık bıkmıştır, her şeyi bırakıp Fransa’ya döner ve kitaplarını yazmaya başlar.

“Romanlarımda içimde kalan ukdeleri anlatıyorum”

Ebem Kuşağı (Delibozuklar Çiftliği adıyla da yayımlandı), Kılıç Uykuda Vurulur, Rana, Mühtedi, Ah Vre Sevda, Saint Michel’in Develeri, Neydi Suçun Zeliha adlı eserleri bulunan Osman Necmi Gürmen, “Ben romanlarımı içimde kalan ukdeleri anlatmak için yazıyorum. Rana’yı yazdığım zaman ukde olarak annem vardı içimde. Biliyorsunuz annem, akıl hastasıydı. Ben annesiz büyüdüm. Niçin bir kadın; hem de akıllı bir kadın aklını kaybeder? Fransızca konuşan, piyano çalan, Almanca bilen bir kadın neden bu hale gelir? Bu merak, bir problem olarak içime işlemişti. Onu açığa vurmak, nedenlerini aramak için yazdım belki. Son romanımda kız kardeşim Nesteren var. Kalp hastasıydı. 13 yaşında vefat etti. 1942, savaş yıllarıydı. O zamanın ünlü doktorlarından Neşet Ömer Bey, ‘Büluğ çağını atlatırsa ondan sonra uzun yıllar yaşar.’ demişti ama kız kardeşim atlatamadı. Rana 1905’te başlar 1928’de biter, Yaban Gülleri 1930’da başlar 1940’ta biter. Osmanlı’nın son yılları, Cumhuriyet’in ise ilk dönemidir. Bundan sonraki romanım ise harp yıllarında başlayacak, -başlatabilirsem- nereye kadar giderse.” diyor. İstanbul’un değişen yönü, dünya siyasetinde kararan ufuklar, ikisi Türk, diğeri Yahudi üç komşu aile ve tüm bunlar arasında yol alan iki genç kız; Nesteren ve Ester’in hikayesi Yaban Gülleri’nde…
Osman Necmi Gürmen, 30 Haziran 2015'te Paris'te hayatını kaybetti.
 
Osman Necmi Gürmen, eşi ve ben. Mecidiyeköy'deki evleri. Kasım 2014.