14 Mart 2013
Ressam İbrahim Safi’nin 90 eserden oluşan ‘Türk Musikisi Bestekârları’ serisinden 12 tablo önceki gün ressam-koleksiyoner Ahmet Fazıl Aksoy tarafından İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı’na bağışlandı. 70 eserin halen Yapı Kredi Bankası’nın koleksiyonunda olduğunu söyleyen Aksoy, “Onların ait olduğu yer burası. Orada depoda duruyor. Bu eserler konservatuarın duvarına daha çok yakışır.” diyor.
Türk resminin önemli isimlerinden İbrahim Safi’nin (1898-1983) henüz 18 yaşındayken, altı ay gibi kısa bir zamanda yaptığı ‘Türk Musikisi Bestekarları’ serisinden 12 eser, Ahmet Fazıl Aksoy tarafından İTÜ Türk Devlet Konservatuarı’na bağışlandı. Önceki gün konservatuarın içindeki Ercüment Berker Kütüphanesi’nde sergilenmeye başlayan eserler aslında 90 tabloluk serinin çok az bir bölümü. Aksoy, bu eserlerin 70’inin halen Yapı Kredi Bankası koleksiyonunda olduğunu söylüyor. Kendisinde bulunan 20 eserin kimini hediye ettiği, kimini de satmak zorunda kaldığı için sayı 12’ye düşmüş.
Sergilenen portreler, Hoca Meragi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Dede İsmail Hamami, Hacı Sadullah Ağa, Kantemiroğlu, Tanburi İzak, Nasibin Mehmet Bey, Zeki Mehmed Ağa, Şakir Ağa, Halim Ağa, Leyla Hanım (yanda) ve Küçük Müezzin Çelebi gibi Türk müziğine emeği geçen bestekârlara ait. Aksoy, bu tabloların en çok Türk müziği konservatuarına yakışacağını düşündüğü için bağışlamaya karar verdiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Diğer 70 eserin de ait olduğu yer burası. Yapı Kredi Bankası da Türk Musikisi Bestekarları Koleksiyonu’nu İTÜ’ye bağışlayabilir ama pek sanmıyorum. Orada depoda duruyor. Bu eserler konservatuarın duvarlarına daha çok yakışır. O bestekarların her biri bu kurumun hocası sayılır.”
1949 yılında Samsun’da doğan Ahmet Fazıl Aksoy, İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nden mezun. 1980’de avukatlığı bırakıp ressam olmaya karar vermiş, halen resim yapmaya devam ediyor. 30’lu yaşlarından bu yana da Türk ressamların koleksiyonunu yapıyor. Aksoy’un, İbrahim Safi’ye karşı ayrı bir sevgisi var. Özellikle sanatçının ‘Türk Musikisi Bestekarları’ serisini çok sevmiş ve 15-20 yıldır peşini kovalamış, bulabildiklerini satın almış.
Bir anlamda sanatçıya vefa borcunu ödemek için eserlerini bağışladığını anlatıyor Aksoy: “Resme başladığım ilk yıllarda İbrahim Safi’nin bana çok emeği geçti. Bu eserleri nasıl koruyacağım üzerinde çok düşündüm. Hiçbirini ayırmaya kıyamadım. Satsam dağılıp gidecekti. İlk düşüncem Taksim Metrosu’na ya da Galata Mevlevihanesi’ne vermekti. Sonunda burada karar kıldım. İbrahim Safi gibi bir ressamın müzesi yok, vârisleri de olmadığı için kimse sahiplenmiyor. Bu şekilde küçük bir müzesi oldu. Ben de vefa borcumu ödemiş oldum. Böylece hem öğrenciler faydalanacak hem de İbrahim Safi ismi onurlanacak.”
RESİMLE MÜZİK BULUŞTU
Serginin açılışında İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Türk Müziği Konservatuarı Müdürü Adnan Koç’un yanı sıra kanun sanatçısı Erol Deran da katıldı. İbrahim Safi ile bizzat tanışan Deran bir anısını anlattı: “1979’da Beyoğlu’ndaki Olgunlaşma Enstitüsü’nde bir sergi açılmıştı. Ben de gittim. Kendisiyle biraz konuştum fakat öyle pek bir yüz vermedi, enteresan biriydi. Sonra zaman zaman ressam arkadaşlarıyla birlikte tabiata çıkıp resim yaptığını öğrendim. Ve bu arkadaşların biriyle konuştuğumda İbrahim Safi’yi bana ‘Ben bir resmi ancak yapmışken o iki tane bitirmişti.’ diye anlattı. Safi, çok çalışkan ve çok özgür fırçası olan bir ressamdı. Güzel sanatların iki dalı; resim ve müziğin tuvalde buluşması çok güzel.”
100. sergisinin açılışından bir sün sonra vefat etti
1898 Nahçivan doğumlu İbrahim Safi, Moskova Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu fakat 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla öğrenimi yarıda kaldı. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Kafkasya’da savaşan orduyla Türkiye’ye geldi. 1918’de ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’ne girdi, Namık İsmail atölyesinde çalıştı. 1923’te mezun oldu.
Namık İsmail’in yanındaki çalışmalarını 1930’a kadar sürdürdü. İlk sergisini 1946’da İstanbul’da açtı. 1955’ten sonra İsviçre, Münih, Köln, Frankfurt, Bonn, Viyana, Roma, Paris, Marsilya, Atina olmak üzere yurtdışında 10 yıl süreyle araştırmalar yaptı. Çok üreten bir sanatçı olarak tanındı. 1983’te İstanbul Odakule’de düzenlenen 100. sergisinin açılışından bir gün sonra vefat etti.
HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ