14 Ocak 2019
Doç. Dr. Şadi Aydın, Türk ve Fars edebiyatı üzerine eserler kaleme aldı.
Hayırseverlerin “Mevlana” ismini verdiği üniversite ve araştırma
merkezinde gecesini gündüzüne kattı. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden
sonra Hizmet Hareketi ile irtibatlı kişi ve müesseselerin maruz kaldığı
baskı, yağma ve zulüm onun da hayatını altüst etti. Üzerinde çalıştığı
eserler yarım kaldı. Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in “Maarif”
isimli eserin Türkçe tercümesini sürgünde tamamladı.
Maarif, Rumi Yayınları tarafından yayınlandı. |
15 TEMMUZ’DAN SONRA MEVLANA ARAŞTIRMA MERKEZİ DE KAPATILDI
Yıllardır emek verdiği Konya Mevlana Üniversitesi ve müdürü olduğu Mevlana Sosyal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (MEVSAM) kapatıldı. Kendisi de 26 Temmuz 2016’da Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldı. Bosna, ABD, Kosova, Arnavutluk, Selanik derken uzun bir yolculuktan sonra artık ailesiyle birlikte Yunanistan'a yerleşti. Eşi de aslen Selanik göçmeni bir ailenin kızı.
15 aydır Selanik'te yaşayan Aydın, akademik çalışmalarına burada devam ediyor. İki yıldır hiç boş durmamış, önce yarım kalan çalışmasının çevirisini tamamlamış. Maarif (Rumi Yayınları) artık Türkçe'de. Aydın, ayrıca Yunanistan'daki kütüphaneleri gezerek İslamî el yazmalarını tespit etmiş. Toplamda 100 olan bu el yazmalarının içeriğini, bir makale ile yakında ilim dünyasının istifadesine sunacak.
13 KİTAP YAZDI, MÜKÂFATI “SÜRGÜN” OLDU
Şadi Aydın, sadece Konya'da değil birçok üniversitede ders verdi, yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Kendi alanında çeşitli dillerde 13 kitap ve onlarca bilimsel makale yazdı. “Mevlana bu eseri elinden hiç bırakmamış. Yüzlerce kez okuduğu biliniyor. 8-9 asır sonra çevirmek bize nasip oldu.” dediği Maarif, 13’üncü yüzyılda yazılmış, Mevleviliğin ana kaynaklarından kıymetli bir eser. Böyle bir eserin Türkçeye bu kadar geç çevirilmesi bir yana, bu çalışmaları yapan akademisyenlere 'terörist' muamelesi yapıp, sürgüne zorlamak da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetine nasip oldu.
En büyük arzusu; insan hakları, adalet, demokrasi, özgürlük, barış, hukuk ve eşitliğin ülkesine geri dönmesi olan Doç. Dr. Şadi Aydın, 15 Temmuz’dan sonra yaşadıklarını ve yayımlanan kitabına dair düşüncelerini BOLD’a anlattı.
Türkiye’den neden ve ne zaman ayrıldınız?
15 Temmuz darbe projesinden sonra yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile birçok üniversitenin yanında bizim de çalıştığımız Mevlana Üniversitesi kapatıldı. Çalışanlarına terörist muamelesi yapıldı, dolayısıyla Türkiye’de akademide çalışma imkanımız kalmadı. Biz de iş bulabilmek ve mesleğimizi sürdürebilmek için 26 Temmuz 2016 tarihinde yurt dışına çıkmak zorunda kaldık.
Hakkınızda bir ihbar, arama kararı var mıydı?
Ayrıldığım tarihlerde herhangi bir durum söz konusu değildi. Lakin 8 Eylül 2016 tarihli bir mahkeme kararıyla üniversitemizden, aralarında bizim de bulunduğumuz 43 akademisyene terör örgütü üyeliğinden arama ve gözaltı kararı verildi. Maalesef, bu arkadaşlarımın önemli kısmı haksız ve hukuksuz olarak uzun zaman hapis yattı.
Mevlana Üniversitesi’nde yaptığınız bilimsel çalışmaları kısmen biliyoruz fakat yine de hatırlatabilir misiniz?
Çalışma sahamız; klasik Türk ve Fars edebiyatının yanı sıra Mevlana ve Mevlevilik. Üniversitede Mevlana Araştırmaları Merkezi’ni idare ediyorduk. Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili çalışmalar yaptık. Mevlana ve Mevlevilikle ilgili birçok kitap yayınladık ve bilimsel toplantılar düzenledik.
Üniversitede Hz. Mevlana’nın “Mesnevi” adlı eserini kampüs dersi haline getirdik. Türkiye’de ilk defa Barış Enstitüsü’nün temellerini attık. Yüksek Öğretim Kurulu’ndan (YÖK) enstitü kuruluş izni aldık. Fakat siyasi şartlar enstitünün faaliyete geçmesine müsaade etmedi. Mevlevilikle ilgili birçok çalışma ve projeye imza attık. Hatta şunu söyleyebilirim; menhus 15 Temmuz günü yine Mevleviliğe dair mühim bir eser üzerinde çalışıp yorgun argın eve dönmüştük ki o meş’um hadise meydana geldi.
O uğursuz temmuz günlerinde Hz. Mevlana’nın babası, âlimler sultanı Bahaeddin Veled’in “Maârif” isimli eserini Türkçeye kazandırmak için çaba sarfediyorduk. 15 Temmuz hadisesiyle eser maalesef yarıda kalmıştı. Yurt dışına çıktıktan bir müddet sonra tercümeye devam ettik ve nihayet geçen ay çalışmayı bitirerek eseri yayınladık.
Tercüme kaç yılda tamamlanmış oldu?
Tercüme toplamda üç yılda bitti. Zorlu üç yıl. Aslında 2016 yılında bitirmeyi hedeflemiştik. Fakat Türkiye’de ortalık iyice kararmaya başlamıştı. Biz gece gündüz tercümeyi bitirmeye çalışıyorduk.
Maârif'in içeriğinde ne var, ana konuları nedir?
Maârif, Bahaeddin Veled hazretlerinin farklı zamanlarda farklı meclislerde dile getirdiği Farsça vaaz ve sohbetleri içeriyor. Bu vaaz ve sohbetler fasıl fasıl kendi talebeleri tarafından kayda alınmış ve kitaplaştırılmıştır. Hz. Mevlana’nın elinden düşürmediği başucu kitabıdır. Bu kıymetli eseri ilk defa Türkçeye biz kazandırdık.
Eser ne zaman yazıldı? Siz İran'daki neşrini esas alarak yaptınız bu çalışmayı. O ne zaman ve nasıl yayınlanmıştı?
Maârif 13. asırda yazılmıştır. Mevleviliğin en temel eserlerinden biridir. Meşhur âlim merhum Bediüzzaman Fürüzanfer tarafından Türkiye ve İran’da bulunan elyazma nüshalar karşılaştırılmak suretiyle ilk defa 1954 yılında Tahran’da basılmıştır. Biz de bu ilmi neşri gözönünde bulundurarak tercümemizi bu eser üzerinden yaptık. 8-9 asır sonra çevirmiş olduk.
Maârif Mevlevilik açısından neden önemli? Mevlana'nın Mesnevi'sini ne ölçüde etkiledi?
Maârif bir açıdan Mevleviliğin ilk kitabı sayılır. Bu yönüyle oldukça önemlidir. Mevlana menkıbelerinde zikredilen rivayetlerde Hz. Mevlana’nın bu kitabı yüzlerce kez okuduğu hatta elinden hiç bırakmadığı rivayet edilir. Maârif sadece Mesnevi’yi değil Mevlana’nın bütün eserlerini etkilemesinin yanında onun düşünce dünyasına da şekil veren bir iman ve itikat kitabıdır.
Mevlana ve Mevlevilik açısından önemli olan bu eser, neden şimdiye kadar tercüme edilmedi?
Üzülerek söyleyeyim; Türkiye’de Mevlana ve Mevlevilik çok ihmal ve istismar edilmiş bir konudur. Zira daha çok meselenin magazin ve görsel boyutuyla ilgileniliyor. Mevleviliğin en büyük şahsiyetlerinden ve Mevleviliği kurumsallaştıran Sultan Veled hazretlerinin fevkalade hacimli olan şiir divanı da yine tarafımızca tercüme edilerek Mevlana Üniversitesi tarafından basılmıştı.
Türkiye’de Mevlana ve Mevlevilik üzerine çalışan akademisyenlerin sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Bunların arasında da Farsça bilenlerin sayısı azdır. Arapça bilmeksizin ilahiyatçı, Farsça bilmeksizin de tasavvufçu olmak Türkiye’de olağan bir şeydir. Bahaeddin Veled’in eseri dil ve içerik bakımından çok zor bir eserdir. Zannediyoruz ki bundan ötürü eserin tercümesiyle kimse ilgilenmemiş. Şu da ilave edilmelidir ki; Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili neşredilmeyi bekleyen epeyce eser bulunmaktadır. Yine bu konuyla alakalı henüz tespit edilmemiş bir eser üzerinde yakında çalışmaya başlayacağımız müjdesini de vermiş olalım.
Mevlana Araştırmalar Merkezi'nden önce, yani sizin yaptığınız çalışmalardan, tercümelerden önce Mevlevilikle ilgili neler yapıldı? Bu çalışmalar ne zaman kesintiye uğradı?
Mevlana ve Mevlevilikle ilgili olarak Türkiye’de Feridun Nafiz Uzluk, Veled Çelebi İzbudak, Tahirü’l-Mevlevi, Abdulbaki Gölpınarlı ve Şefik Can gibi muhakkikler tarafından çok mükemmel eserler ortaya konmuştur. Bu çalışmalar daha çok Mevlana ve Mevleviliğe ait eserlerin tercüme, şerh, tefsir ve tahlilini içermekteydi. Bu isimler sonrasında bu sahada entelektüel bir boşluk hasıl oldu ve bunun sonucunda bu alanda ihmaller yaşandı. Son 20-30 yıldır yapılan çalışmalar yüzeysel araştırmalardan ibarettir. Bu mühim husus son zamanlarda da sadece Şeb-i Arûs ihtifallerine indirgendi. Zira Mevlana’nın fikirlerinin yeni Türkiye’de politik ve siyasi bir karşılığı bulunmamaktadır. Çünkü o hep sevgiden, aşktan, bağışlamaktan, barıştan, erdemden, diyalogdan, hoşgörüden ve sanattan bahsetmektedir.
Mevlana'nın ailesiyle ilgileniyor, onların eserlerini çeviriyorsunuz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled'in Divanı’nı çevirdiniz. Babasının Maârif'ini tercüme ettiniz. Ailede başka kimler var, neler yazmışlar?
Hz. Mevlana’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled, Şeyh Necmeddin-i Kübra hazretlerinin talebesidir. Kendisi Belh’ten siyasi sebeplerin yanı sıra birtakım saray ulemasının haset ve çekememezliğinden dolayı bulunduğu beldeden göçü ihtiyar etmiştir.Bahaeddin Veled hatırı sayılır bir İslam âlimidir. Mevlana çocuk yaşta iken bu yolculuğa çıkmıştır. Burada ilginç olan durum şudur ki; Hz. Mevlana, babasının mesleği olan Kübreviliği takip etmemiş ve kendi duyuş, anlayış ve hislerine göre yeni şeyler söylemiştir. Kendisinden sonra oğlu Sultan Veled, Hz. Mevlana’nın bıraktığı miras, hatıralar, tecrübeler ve eserler üzerine Mevleviliği inşa etmiş ve bu düşünceyi kurumsallaştırmıştır. Sultan Veled, babası gibi oldukça entelektüel bir şahsiyettir. Yazdığı eserler bu ifadenin şahididir. Ancak daha sonra Mevlevi postuna oturanlar yazma işinde bu kadar velud değiller. Genellikle Hz. Mevlana’nın baş eseri “Mesnevi” okunmuş ve okutulmuştur. Bunun dışında Mevlana’nın Divan-ı Kebir adlı şiir mecmuası okunmuş ve bestelenmiştir. Elbette Sultan Veled’in eserleri de yine en çok okunan ve okutulan eserler arasındadır. Doğrusu Mevleviliğin esası; Hz. Mevlana ve oğlu Sultan Veled’in eserleridir.
Şadi Aydın, 15 aydan bu yana ailesiyle birlikte Selanik'te yaşıyor. |
Yaklaşık 15 aydır Yunanistan’da yaşıyorum. Komşularımız genelde Lozan mübadillerinin çocukları ve torunları. Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen ailelerin fertleri. Yaklaşık yüzyıl geçmesine rağmen atalarından tevarüs ettikleri malumat ve gelenekleri fark etmek mümkün. Aslında burada pek yabancılık çekmiyoruz. İnsana bakış, bazı kültür unsurları ve yaşam felsefesi bakımından özlediğimiz eski Türkiye’yi hatırlatıyor. Bizi anlayışla karşılıyor ve empati yapıyorlar. Yan komşumuz Bursalı bir diğeri Niğdeli... Evimiz Trabzon caddesinde...
Burada yaptığınız herhangi bir akademik çalışma var mı?
Biz nerede olursa olsun çalışmaya alışkınız. Mekan değişikliği bizim için önemli değil. Zaten akademik hayatımız boyunca çok farklı coğrafya ve ülkelerde çalıştık. Karadenizliyiz, eşim de Selanik göçmeni bir ailenin evladı, yaşadığımız mahalle de bahsettiğim üzere Anadolu’dan gelen Rumlarla dolu. Çok şükür bu açıdan bir sıkıntımız yok. Akademik çalışma noktasında en büyük eksikliğimiz ana kaynaklara ulaşamamak ve kütüphane yokluğu. Türkiye’de iken içinde 5 bin kitabı barındıran şahsi kütüphanemiz vardı. Artık maalesef yok. Geçmiş yıllarda hem yurt içinde hem de yurt dışında elyazma eserler üzerinde çalışmıştık. Bu konuda kitaplar ve makaleler yayınlamıştık. Şu günlerde Yunanistan kütüphanelerinde bulunan İslamî el yazma eserlerle ilgili bir araştırmayla meşgulüz. Kısmetse birkaç haftaya kadar bu çalışmayı bitirip yayınlamayı düşünüyoruz.
Kaç İslamî el yazması buldunuz? Bunların içeriği nedir?
Yunanistan kütüphanelerinde bulunan Türkçe, Arapça ve Farsça eserler yani İslamî elyazmaları Lozan antlaşması çerçevesinde karşılıklı olarak Türkiye’ye nakledilmiş. Fakat bir miktar İslami el yazma eser sağda solda kalmış ve daha sonra bunlar bir şekilde Yunanistan kütüphanelerinde yer almış. Biz işte bu eserlerin izini takip ettik. Toplamda yüz kadar İslamî el yazma eseri -Kur’an-ı Kerim, tefsir, tarih, edebiyat ve dil ile ilgili- tespit ettik ve evsafını çıkardık.
Akademik geleceğinizle alakalı neler planlıyorsunuz?
Şimdilik Türkiye dışındayız. Türkiye’ye dönmek bugünkü şartlar itibarıyla bizim için neredeyse mümkün değil. Bütün sahalardan eğitimli insanlar ve akademisyenler ülkeyi terk ediyor.
Ülkedeki baskı ve şiddet ortamı, özgürlük ve demokrasinin bulunmayışı ve hukukun iflası maalesef bu neticeleri veriyor. Ancak gün gelir bütün bu olumsuzluklar bir mucize eseri olarak ortadan kalkarsa biz de o günkü durumu değerlendirir ve faydalı olacağımız yerde bulunmaya gayret ederiz.
Yapmayı planladığımız bazı bilimsel projeler var. Kısmen bunlara başlamış durumdayız. Sanırım bu projelere Avrupa’da devam ederek bilime katkıda bulunmaya devam edeceğiz.
Türkiye’den çok ciddi bir beyin göçü var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Yüzbinlerce insan mesleğini ve sanatını icra etmekten men ediliyor. Bir ülkede üniversiteler, araştırma merkezleri, hastaneler ve okullar kapatılıyor ve bütün bunların yerine hapishaneler inşa ediliyorsa elbette ilim ve bilim ehli kimseler orada durmazlar. İlim ve bilim demokratik ve özgür ortamlarda gelişir, demokrasi, özgürlük ve hukukun bulunmadığı ülkelerde ilim ve bilim olmaz. Bu sebeplerle Türkiye’nin beyin gücü batıya göçmektedir. Daha dün Hitler’den kaçanlar Türkiye’ye sığınırken bugün Türkiye’den ayrılanlar Almanya başta olmak üzere diğer batı ülkelerine gitmek mecburiyetinde kalıyor. Tarih bir şekilde tekerrür ediyor.
Ömrü kütüphanede geçen genç bir akademisyen
Doç. Dr. Şadi Aydın gençlik yıllarında Fatih Üniversitesi’nde, daha sonrasında ise Türkmenistan’da Uluslararası Türkmen-Türk Üniversitesi ve İran’da Tahran Allame Tabatabai Üniversitesi’nde klasik Osmanlı edebiyatı dersleri verdi. Doktorasını 2004'te Tahran Üniversitesi’nde tamamladı.
Doç. Dr. Şadi Aydın'ın bugüne kadar kaleme aldığı eserler.
Fars Kültür ve Edebi Unsurlarının Osmanlı Divân Şiirine Tesiri, Tahran-2007, (Farsça).
Sebk-i Hindî ve Türk Edebiyatında Hint Tarzı, (Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan ile birlikte), İstanbul-2007.
İran Kütüphaneleri Türkçe Yazmalar Kataloğu, Timaş Yayınları, İstanbul-2008.
Osmanlı Şiiri Antolojisi, Tahran-2010, (Türkçe-Farsça).
Türk Edebiyatında Farsça Divân ve Divânçeler, Ankara-2010.
Şeh-nâme’nin Dünya Kültür ve Dillerindeki Varlığı, Türk Edebiyatında Hâkim Firdevsî-i Tusî ve Şeh-nâme, (Kitapta Bölüm, Birinci Yazar, Farsça), Tahran-2010.
Çağdaş İran Edebiyatı, (Prof. Dr. İsmail Hâkimî’den Çeviri), Ankara-2012.
Şark İlyada’sı Şehnâme, Muallim M. Cevdet, Ankara-2012.
Klasik Fars Şiirinde Sevgili, Ankara-2012.
Keşkül: Mesnevi’den Seçmeler, Konya-2013, (Farsça-Türkçe).
Sultan Veled Divânı Tercümesi, (Doç. Dr. Elvir Musiç ile birlikte), Konya-2015.
Sultan Veled Divânı’ndan Seçmeler, (Doç. Dr. Elvir Musiç ile birlikte), İstanbul-2015.
Maârif Tercümesi, Sultanü’l-Ulema Bahâeddin Veled, (Doç. Dr. Elvir Musiç ile birlikte), İstanbul-2018.