17 Aralık 2013
Şair ve denemeci Nazım Payam yönetiminde Elazığ’da yayımlanan ‘Bizim Külliye edebiyat dergisi, kalitesi ve istikrarı ile dikkat çeken bir yayın. 14 yıldır aralıksız okuruna ulaşan dergi, aralık-ocak-şubat sayısı ile 58. sayısını yayımladı. Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 2007’de ‘yılın dergisi’ seçilen Bizim Külliye’nin yayın yönetmeni Nazım Payam, dergiyi anlattı.
Bizim Külliye dergisini ne zaman, nasıl kurdunuz?
1999’un kışında bir masa etrafında bulunan üç arkadaş karar verdik. Dilimize, sanatımıza, çevremizdekilerin edebî çalışmalarına katkıyı amaçlıyorduk. Söyleyecek sözümüz vardı. Buluştuğumuzda akşamdı. Gecenin bir vaktine kadar öngörülerle hesap kitap tuttuk, konuştuk heyecanlandık. İlk işimiz matbaaya ve vergi dairesine uğramak olacaktı. Ertesi gün kültür-sanat dergisi için ödeyeceğimiz vergiyi duyunca vazgeçtik. Hani Cengiz Aytmatov’un “Beyaz Gemi”sinde geyiğini yitiren Mümin Dede’nin torunu o çocuk var ya, onun durumuna düşmüş, bütün hayallerimizi suya vermiştik. Yitikliğimizle vergi dairesinden çıkarken şehrimizin mümtaz şahsiyetlerinden biriyle karşılaştık. Hemşehrimiz, “Bu kadar tasalanmanıza gerek yok, İzzetpaşa Vakfı Başkanı ile görüşelim.” dedi. Bizim Külliye’yi Elazığ’dan yayın dünyasına kattık.
Elazığ'da 14 yıl aralıksız bir edebiyat dergisi çıkarmak kolay olmasa gerek. Nasıl başardınız bunu?
Tabii ki İzzetpaşa Vakfı’nın himayeleriyle... Türkiye’de kültür-sanat dergiciliği bir şahsın kendi kaynaklarıyla becerebileceği iş değil. İzzetpaşa Vakfı, bir cami vakfı. Yönetim kurulu tamamıyla yüksek tahsilli. İçlerinde yabancı dile hâkim olanlar var. Vakıf başkanımız Nihat Eriş inşaat mühendisi. Taleplerimizi tartışır. Fakat desteği müdahalesizdir. Artık Bizim Külliye dergisi vakfımızın kültür-sanat yayın organı. Yavuz Bülent Bakiler dergimizi ziyaretlerinin ilkinde şöyle demişti: “Bir cami vakfının Türk kültürüne, Türk edebiyatına böylesine katkı sağlaması, Bizim Külliye gibi bir derginin çıkmasına vesile olması, gerçekten beni çok duygulandırdı. Lütfen şu vakıf başkanını bana gösteriniz, başkanımızın ellerinden öpmek istiyorum!”
Anadolu’da yayımlanan dergiler genelde amatör kalıyor, profesyonel bir bakış açısı, baskı göremiyoruz. Bizim Külliye bu kalıpların dışına nasıl çıkabildi?
Sanırım önceliklerimize titizliğimiz: Sanatçılarımızı ve sanatımızı terbiyemizin besleyici unsurlarından biri olarak kabullenmemiz. İyiye, güzele teslimiyetimiz. Anlatmadan çok anlama dilini kullanma gayretimiz. Kanaatimiz şu: Edebiyat dergileri insan-ı kâmilin sorumluluğunu da üstlenebilmeli. Ayrıca farklı pencere açanlarımızın olması; mesela İstanbul’dan Vefa Taşdelen… Denizli’de, Ankara’da, Malatya’da, Muğla’da, İzmir’de, Konya’da, Kayseri’de Eskişehir ve Çorlu’da temsilcilerimiz yok, oralarda bizim danışmanlarımız var. Dergimizin şiirlerini, yazılarını, dosya konusunu defaten tartışıyoruz. Dizgi, tasarım sorumlusu Aydın Karabulut’un işinde yetkinliğini de göz ardı edemeyiz. Ben edebiyat öğretmeniydim. 2006’da derginin işlerini daha sağlıklı yürütmek için emekliye ayrıldım.
Edebiyat dergilerinin önemli bir özelliği de edebiyat dünyasına yeni kalemler kazandırmak. Bizim Külliye’nin bu konudaki iddiası nedir?
Elbette iddiamız var. Edebiyat dergileri tecrübeli kalem ve hedef kitlesi okurlarıyla kişilik edinirler. Safları sıklaştırıp sinir uçlarını belirginleştirmek ise yeni kalemlerle mümkün. Hikâyede Necati Kanter, deneme ve makalede Taner Namlı, Ahmet Faruk Güler, Süleyman Daşdağ, Beyhan Kanter; kendisine özgü eleştiri ve ironisiyle Şinasi Gülaçtı, şiirde Ömer Kazazoğlu, Seval Koçoğlu, Şerif Fatih Akkâğıt ve Mahmut Bahar; röportajda Kemal Batmaz… Kuşkusuz gelecek, bu arkadaşlarımızdan birkaçının sanatını onaylayacaktır.
Bugüne kadar kapağınıza taşıdığınız, ses getiren dosyalarınız nelerdi?
2007’de ‘Türkçe’, Edebiyatımızda Tutku’, ‘Şehir’, ‘Edebiyatımızda Şehir’ dosya konularımız Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “yılın dergisi” seçilmemize vesile olmuştu. Edebiyat, dünyayı gönül ile anlama çabasıdır. Felsefenin payına düşen ise akıl. 46. sayımızı “Felsefe-Edebiyat İlişkisi”ne ayırmıştık. ‘Romanda Tip ve Karakter’, ‘Türkü’, ‘Politika ve Edebiyat’, ‘Metafizik ve Edebiyat’, ‘Mitoloji ve Edebiyat’, ‘Gelenek ve Edebiyat’, ‘Şehir ve Şair’, ‘Şehir ve Kitap’ dosya konuları da dikkatleri dergimize çekmiştir.
Gelecek sayınızda ‘dergi edebiyatı’ konusunu ele alacaksınız. Dergi edebiyatından ne anlamalıyız?
Edebiyat dergileri yazarını da okurunu da seçiciliğe, seçkinciliğe özendirir. Dergi edebiyatı, üslubu, ilkesi, edebî türünün inceliklerinde tercihi olan, eleştiriye açık nitelik edebiyatıdır. Orada kalemler çekilir; duygu ve düşünceler okurlarıyla buluşur, muhataplarına ulaşır. Hikâye, şiir, deneme ve fikir, eleştirmenleriyle yüz yüze gelir. Dergi üzerinden gelen takdir ve tekdirlerin toplamı, müellifi iç disipline sevk eder, daha düzgün, daha özgün olmaya zorlar. Dergi edebiyatında imla tutarsızlığından, noktalama yanlışlarından, bozuk cümlelerden, standart dil ile yazılmış bir metnin arasına yöre ağzı ve argo sözler serpiştirmekten sakınılır. Fakat gündelik hayata sevk edilen tat ve talepler hemencecik fark edilmez. Dergi edebiyatının öngördüğü on yıl, yirmi yıl, belki bir asır sonrayadır. Onun şimdiye söylediği: “Haydi düşün, haydi hisset!”
HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ