21 Ocak 2016 Perşembe

Piyanist Filiz Ali: Müzisyenler, şanssız sanatçılardır

21 Ocak 2016
Piyanist ve müzik eleştirmeni Prof. Dr. Filiz Ali, her yıl yayın dünyasına bir kitap kazandırıyor. Ali, babasına ait elindeki tüm belgeleri geçen yıl yayınlayarak tamamlamıştı, bu yıl Müzisyen Portreleri'ni yazdı. Yıllarca akademisyenlik yapan Filiz Ali, hem kitabını anlattı, hem son tartışmaları değerlendirdi.
Filiz Ali, Topağacı'ndaki evinde. Fotoğraf: Üsame Arı, Zaman
‘Dünyadan ve Türkiye'den Müzisyen Portreleri'ni (Cem Yayınevi, 1995) yayımlamıştınız. Müzisyen Portreleri'nin (YKY) ondan farkı ne?
O kitabın baskısı yıllardır yoktu. Hem o yazılardan sonra ben kaç sene daha müzik eleştirilerine devam ettim. Yazılar arasından bir seçki hazırladım. Eski portrelere bazı ilaveler yapıldı. O kitap 20. yüzyıl kitabıydı. Dolayısıyla genç sanatçılara yer verememiştim. Bu kitapta Zeynep Gedizlioğlu gibi benim öğrencim olan genç bir besteci de var. Bir de eski portrelerin yeniden okunmasını istiyordum. Çünkü kültürel hayatımızın en önemli eksikliği, çok değerli insanlarımızın ölümünden kısa bir süre sonra unutulmaları, ihmal edilmeleri. Hayatları boyunca yeterince kayıt da yapmamışlarsa çok yazık oluyor onlara. Çok değerli kayıtlar da kayboldu. Müzisyenler diğer sanatçılardan şanssızdır.

Yazılarınızı okuyunca Türkiye'de müzik eleştirmenliğinin ne durumda olduğunu merak ettim?
Liberalizmle birlikte sanatta da tanıtım çok büyük önem kazandı. Eleştiri, tanıtıma döndü. Eleştiri nedir? Bir sanat eserini, bir konseri, ele aldığınız vakit, onun teknik, yorum ve stil inceliklerini yetkin ve uzman bir dilin okura anlaşılır bir şekilde anlatabilmesidir. Bu kolay bir iş değil. Hem üslubunuz okuru sıkmayacak, hem kullandığınız teknik jargon yabancı olmayacak. Aynı zamanda sanatçıyı da yönlendirecek, belki. Eleştiri derken olumsuz bir şeyden bahsetmiyorum. Eleştiri, incelemedir esasında. Sanatçıyı mikroskobun altına koyup incelemek. Bu tür yazılar, yayın organları tarafından istenmemeye başladı.

Neden istemediler?
Gazeteler, dergiler, daha ziyade tanıtım yazısı istediler. Mesela bir festival var. Pek çok sanatçı Türkiye'ye gelecek ve konser verecek. O sanatçılar hakkında yazıların önceden yazılmasını istediler. Tamam yazdık, sanatçıyı tanıttık, gayet güzel. Ama konser değerlendirmeleri gitgide azaldı.
Filiz Ali (sağda), 30 Kasım 1986'da AKM Konser Salonu'nda konser veren ve bu yıl 90. yaşını kutlayan Mikis Theodorakis ile kuliste.
Brahms, bir konserin orta yerinde salonu terk edince, “Niye çıkıyorsunuz, daha konser bitmedi ki” diyorlar. Ünlü bestecinin cevabı, “Benim için bitti.” oluyor. Sizin de salonu terk ettiğiniz oldu mu?
Çoook… Müzisyenlerin deformasyon dediğimiz kusurları oluyor, bende de var. Bir yerden sonra yorum, istediğiniz gibi değilse ya da yeterince yetkin değilse sıkılıyorsunuz. Arada bir oluyor böyle şeyler. Ama çıkmak doğru değil. Yorumcuya ayıp olur, haksızlık olur. Sahnede sanatını icra etmek için emek veren insana saygı göstermemiz lazım.

Son yıllarda ünlü klasik müzik sanatçıları geliyor Türkiye'ye. Andre Rieu, Farid Farjad gibi sanatçılar birkaç kez gelip konser verdiler, salonlar doldu. Bu konserlere ne diyorsunuz?
Her ikisi de klasik müziği popülerleştiren sanatçılar. Klasik müzik eskisi gibi konser salonuna tıkılıp kalmadı, dışarı taştı, taşması gerekiyordu. Çünkü 21. yüzyıl insanın sabrı yok. Her şey bir an önce olsun bitsin, eğlenelim, gözümüze güzel görünsün, etraf da hoş olsun derken açık hava konserleri düzenlenir oldu. Avrupa'da, Amerika'da o kadar çok açık hava konserleri yapılıyor ki. Benim bildiğim Amerika'da iki yer vardı yıllar önce. Hollywood'da ve Boston'da. Şimdi öyle değil, Berlin'de, Londra'da parkta binlerce kişi klasik müzik dinliyor. Klasik müziğin belirli bir kesime hitap ettiği önyargısı kırıldı.

Müzik ilgimiz ve bilgimiz Mozart ve Beethoven'ın ötesine neden gidemiyor peki?
Bir kere en çok onlar icra ediliyor. Her yerde duyabilirsiniz. Bizde de artık kullanılıyor. Mesela geçenlerde bir TV dizisinde fon müziği olarak Chopin çalıyorlardı. Şaşırdım. Kış Uykusu'nda baştan sona Schubert'in sonatından bir bölümü dinlersiniz. 19. yüzyılın sonuna kadar yaratılan eserler, insanlara çok daha yakın geliyor, hâlâ. Koskoca bir yirminci yüzyılın müziğini kabul etmedi büyük bir kesim. Çünkü o yüzyıl, sadece müzik açısından değil, insanlık açısından da büyük değişikliklere, felaketlere, korkunç olaylara sahne oldu. İki büyük dünya savaşı, katliamlar, ihtilaller, iç savaşlar bitmek bilmedi. Onun müziğinin  Mozart, Beethoven gibi yumuşacık olması mümkün değil.

Akademisyenlere söz söylemeye hakkımız yok

1128 akademisyenin imzaladığı ‘Barış İçin Akademisyenler Bildirisi'ne edebiyat ve sanat camiasından çok destek geldi. Siz de imzacılar arasında mıydınız?
Ben hayatımda o kadar az imza attım ki… İmza atmamam desteklemediğim anlamına gelmiyor. Akademisyenlere söz söylemeye hiç hakkımız yok. Akademisyen olabilen kişiyi öpüp başımıza koymamız lazım. Üniversitelerde hoca kalmadı. Üniversiteye hoca lazım ki, bu çocuklara bir-iki bir şey öğretsin. Çocuklar üniversiteye zaten bomboş geliyor. Kendi tarihini, Osmanlı tarihini, dünya tarihini bilmiyor, coğrafya bilgisi yok. Bırak Mısır'ı İstanbul'da Taksim'i bilmeyen öğrencim vardı. AKM'yi hayatında hiç duymamış. Topkapı Sarayı'na hiç gitmemiş, Ayasofya nedir bilmiyor. Gelmiş 21 yaşına. Ama gündelik olayları takip ediyorlar, onlar da bir kulaktan girip bir kulaktan çıkıyor.

Yıllarca akademisyenlik yaptınız, bu bildiri ve sonrasında gelişen olaylar size ne hissettirdi?
Sadece akademisyenler değil, aklı fikri düşüncesi olan insanların içinde bulunduğumuz bu durumlara üzülmeleri ve barış istemelerinden daha doğal ne olabilir? Bu bildiriyi imzalayan akademisyenlerin, bir kere düşüncelerini seslendirme hakları var. Herhangi bir şekilde haklarında kovuşturma yapılması haksızca geliyor. Kınanabilir, eleştirebilirsin de ama suç olarak görmek hangi rejimde var.

Bildiri, ‘PKK'nın eylemlerine bir şey söylemiyor, tek taraflı' diye eleştirildi. Bu eleştiriler haklı mı?
PKK bir terör örgütüdür. Terör örgütü ile terör örgütünün karşısında devlet var. Devletin sorumluluğu vatandaşını korumaktır. Ölümlerin olmaması için gayret göstermesi gerekir. Eleştiri doğru ama bildirinin yayınlanması suç değil.

Babamın yazdığı mektupları yıllardır bekliyorum

Babanızın yayımlanmayan bir yazısı, mektubu kaldı mı?
Kalmadı. Ama babamın başkalarına yazdığı mektuplar ortada yok. Senelerdir bir yerlerden çıksın diye bekliyorum.
Filiz Ali, kitabını bana imzalarken, 19 Ocak 2016... Duvarda, ressam Nihat Acemi tarafından yapılan babası Sabahattin Ali portresi. Diğer resimler Eren Eyüboğlu ve Orhan Peker.
Sahaf festivallerinin, fuarların en çok sorulan iki yazarı var: Sabahattin Ali ve Oğuz Atay. Sizce hangi yönden günümüz insanını etkiliyorlar?
Oğuz Atay çok farklı bir yazar, Sabahattin Ali çok farklı. Ama ikisi de çok samimi ve hissiyatları yüksek. ‘Ah, aynen benim gibi düşünmüş' diyor okuyanlar. Oğuz Atay'ı şahsen hiç tanımadım, bilmiyorum. Ama babam söz konusu olduğunda şunu söyleyebilirim: Kimselere benzemeyen tipler vardır hayatta ama çok azdır sayıları, babam da öyleydi. Mozart da kimseye benzemiyordu.

Babanızın eşyalarının son durumu ne?
Artık bu kadar zaman geçti aradan, ailem istediği vakit vermemişler, borcu var diye. Satıp para mı kazanacaklar gömlekten! Bir yerde olduğunu da sanmıyorum, dağılmıştır. Artık peşini bıraktım bu işlerin. 2002'den bu yana mecliste Sabahattin Ali hakkında CHP milletvekilleri Kemal Anadol ve Mustafa Gazalcı tarafından verilen bütün soru önergeleri AKP tarafından reddedildi. Ümidim yok devletten artık. Vaktiyle Kırklareli Adliyesi'ndeki dosyaları istemiştik. Su bastı filan dediler. Ya su basıyor, ya da yangın çıkıyor, o dosyalar bulunmuyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Kimin başına geldiyse böyle bir olay, o isyan ediyor sadece. Yanındaki etmiyor.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ