27 Ekim 2015 Salı

Sanatçıların çoğu acı çekiyor

Arda Aydoğan, Bakırköy Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi'ndeki odasında. 16 Ekim 2016. Fotoğraf: Oğuzhan Köse, Zaman.
27 Ekim 2015
Önceki gün hayatını kaybeden opera sanatçısı Arda Aydoğan (57), kültür sanatımıza çok hizmet etti. Başta Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda (CRR) yaptığı yenilikler olmak üzere sanat yöneticiliğinde öncü oldu. CRR onun döneminde hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın en iyi konser salonlarından biri haline geldi. ‘Halk operası' adı altında pek çok fikri vardı. Bir kısmını gerçekleştirdi. 2004'te ‘Hoşgörü İmparatorluğu' adlı müzikal gösteriyi sahneye taşıdı. Artık çok moda olan ‘senfonik ilahiler' fikri de ona ait. Bugüne kadar 5 bin konser organize etti. Bedrettin Dalan, Recep Tayyip Erdoğan, Kadir Topbaş gibi İstanbul'un en çok konuşulan ve tartışılan belediye başkanlarıyla çalıştı. ‘Belediyecilik ve sanat' konusunda tecrübesi büyüktü. Fakat 2004'ten bu yana kimse onu değerlendiremedi. Bir ara Şişli Belediyesi'ne danışmanlık yaptı. En son iki ay önce Bakırköy Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi genel sanat yönetmenliğine getirildi. Aydoğan'ın, inşası 2013'te tamamlanan, açılışı ise kasımda yapılacak yeni sanat merkeziyle ilgili planları vardı, ömrü yetmedi. Geçen hafta, Bakırköy Adliyesi'nin arkasına düşen merkezde projelerini ve tecrübelerini konuşmuştuk. Aydoğan bu röportajı okuyamadı, umarız ‘belediyecilik ve sanat' konusunda ilerlemek isteyenler onun son röportajından faydalanır…

CRR'ye sizin emeğiniz çok oldu, nasıl başlamıştınız?
Cemal Reşit Rey Konser Salonu ile tanışmam, 1989'da dönemin belediye başkanı Bedrettin Dalan zamanında oldu. Dalan, evlendirme sarayı olarak planladığı salonu konser salonuna dönüştürmemi istedi. 6 ay gibi kısa bir sürede yaptık.

Neden birdenbire karar değiştirildi?
O dönemde Zubin Mehta İstanbul'a konser vermeye gelmişti. Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı'nda sahneye çıkmıştı. Biliyorsunuz kendisi önemli bir orkestra şefi. Giderken de gazeteciler,  İstanbul'u nasıl bulduğunu sormuştu ona, “Çok güzel bir şehir fakat bir konser salonunuz bile yok. Bir daha gelmem.” cevabını vermişti. Bunun üzerine harekete geçildi.

1994'ten 2004'e kadar CRR'nin başındaydınız, şimdi nasıl buluyorsunuz orayı?
CRR'yi konserlerin dışında, kendisinin de sanat ürettiği bir kurum haline getirmeye çalıştım. Bir opera kurduk. İstanbul'un ikinci opera sahnesi olarak faaliyet gösterdik. Bir dans tiyatrosu, senfoni orkestrası kurduk. Yılda 300'e yakın konser yapıyorduk. Türk müziği, caz, dünya müziği, operalar… Fakat ben ayrıldıktan sonra tüm bunlar faaliyetlerini durdurdu. Senfoni Orkestrası da çok seyrek konser veriyor.

Neden durdu?
Belediyecilikte devamlılık vardır. Halka hizmette vardır. Birinin yaptığını, ondan sonraki gelen ortaya koyduğu çalışmalarla ileriye taşır. Emek verilenleri iptal ederek ya da kötüleyerek bir yere varılmaz. Ben sanatı her zaman siyasetin üzerinde gördüm. CRR'de hem müdür hem de genel sanat yönetmeni olarak görev yaptım. Ve orasını beş yıldızlı bir müessese olarak planladım. İlk defa bir konser salonuna İSO belgesi aldık. İstanbul'un hatta Türkiye'nin tek konser salonuydu.

İstanbul'da artık pek çok konser salonu var, onları nasıl buluyorsunuz?
Belediyeler konser salonu yapıyor ama bilene sormadan inşa edildiği için bu salonların hepsi sorunlu. Birinci amaçları sanat değil, toplantı, konferans için dizayn ediliyor. Sonra ‘burada kültür sanat etkinlikleri de yapalım” deyince olmuyor. Akustikleri bozuk, sofitaları (tiyatro salonlarında kedi merdiveni denen köprülerin olduğu ve ışıkların konumlandırıldığı yer), orkestra çukurları yok. Sahne gerileri yok.

Bedrettin Dalan'dan itibaren tüm belediye başkanlarıyla çalıştınız. Sanatçılar ve politikacılar, yöneticiler genelde birbirlerini anlamıyor. Sizinki nasıl bir tecrübeydi?  Her belediye başkanı CRR'yi özel bir yere koydu, değer verdi. Sanatın halka ulaştırılması belediyelerin işi. Avrupa'da da bu böyle. Şimdi CRR'nin durumunu sorarsanız bıraktığımız seviyede değil. Biraz üzücü. Kadir (Topbaş) Bey'in sanatı sevdiğini biliyorum, sanatsal faaliyetler ekip işi. CRR Tayyip Bey dönemi de dahil, tamamen benim yönetimime bırakılmıştı. Oranın bir seyircisi oluşmuştu, şimdi halk oradan uzaklaştı… Önemli olan çok yüksek bütçeli konserler yapmak değil. Devamlılığı sağlamak.

Sizce hangi dönemde sanatçılar daha mutlu ve rahattı?
Bence, en mutlu ve rahat dönemlerini Özal zamanında yaşadılar. 1980-1990 arası maddi bakımdan da sanatçılar için iyi bir dönemdi. Sanatsal faaliyetlerin de en yüksek olduğu zamanlardı. Bir sanatçının yetişmesi çok kolay değil. Büyük zorluklar yaşanıyor. Hele Türkiye'de sanatçıların çoğu acı çekiyor. Her anlamda acı çekiyor. Eğlence sektöründen bahsetmiyorum. Mesela AKM'yi unutmamız gerekiyor galiba.

AKM yılan hikâyesine döndü sanırım…
AKM'nin bu halde olması bilinçli değildir. Kimsenin halkın sanat ihtiyacını yok etme veya cezalandırma arzusunda olduğunu zannetmiyorum. Siyasette, halk yönetiminde inat olmaz. Orası, sanatçıların ve sanatseverlerin toplandığı bir mekandı. Siz orayı yok ettiğinizde, sanat dünyamıza bir bomba atmış oluyorsunuz.

Recep Tayyip Erdoğan, AKM'nin yerine opera binası yapacaklarını söylemişti. 2013'te. Kimse inanmadı bu sözüne. Siz inandınız mı?Tabii ki inandım, çünkü ben kendisiyle çalıştım. İlk Türk operası Özsoy Operası'nın 75. yılı onun belediye başkanlığı dönemine denk gelmişti. Tekrar sahneledik. Kendisi geldi izledi, tüm sanatçıları tebrik etti. Belediye başkanlığı döneminde sanata yaklaşımı böyle değildi, –belki bence hâlâ öyledir, biraz çevresiyle ilgili sanırım- değer veren biriydi. Ama sonuca bakarsak halk, sanatçılar sanattan yoksun. Eğer istenirse AKM kısa zamanda ayağa kaldırılabilir.

Artık Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi'ndesiniz. Burası şimdilik İstanbul'un tek opera sahnesi olarak görünüyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi de gösterilerini burada yapacak… Kadıköy'de Süreyya Operası da var ama burası daha büyük ve profesyonel. Opera sahnelensin diye yapılmış. Akustiği çok iyi. Ünlü piyanistimiz Gülsin Onay, deneme yaptı, çok beğendi. Burası bir AVM, market ya da herhangi bir şey olabilirdi. CRR'de yaptığımız gibi burayı da uluslararası bir anlayışıyla yöneteceğiz.

Yeni prodüksiyonlar olacak mı?
Türk operası biliyorsunuz Atatürk'ün Özsoy Operası ile faaliyetlerine başladı. Atatürk'ün diyorum, çünkü onun isteğiyle yazılmış bir eserdir, Adnan Saygun'a sipariş edilmiştir, hatta çok enteresandır ki librettosunu yani metninin yazımına bizzat Atatürk de dahil olmuştur. 1920'lerden bugüne 16 yerli opera yazılmış Türkiye'de. Neredeyse Cumhuriyet'le yaşıt opera tarihimiz. Ama opera halka çok uzak bir sanatmış gibi yansıtıldı. Halbuki benim 'halk operası' dediğim bir tabirim var. Halk operası, kültürümüzü, müziği barındıran bir opera. Ben bunu şuna benzetiyorum. Almanlardan, İngilizlerden halı dokuma makinesi alıyoruz, Türk motifli halı yapıyoruz. Operada bunu başaramadık. Burada öyle bir oluşuma gideceğiz.

Neler düşünüyorsunuz mesela?
Tevfik Akbaşlı'nın Muhteşem Süleyman diye bir operası var. Çok değerli bir besteci arkadaşımız. İzmir Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenmiş ve orada kalmış bir opera. 2016'nın başında onu İstanbul'a taşıyacağız. 2004'te Hoşgörü İmparatorluğu adlı müzikli bir gösteri hazırlamıştım. 250 sanatçının rol aldığı, senfoni orkestrası, tasavvuf müziği topluluğu, azınlık koroları ve mehter takımı gibi unsurların yer aldığı bir gösteriydi. İmkanlar dahilinde onu da sahneleyebiliriz.

Leyla Gencer Opera Ve Sanat Merkezi, Avrupa yakasının tek opera salonu. 10 bin metrekare kapalı alana, 300 metrekare sahneye ve orkestra çukuruna sahip. Bakırköy Adliyesi'nin hemen arkasında, İncirli Yolu Sokak'ta. Merkez, 1000 kişilik salonu ve akustik özellikleri ile dünya sahneleriyle yarışıyor. 

İki yıldır Broadway müzikalleri, ünlü opera prodüksiyonları İstanbul'a geliyor. Cats, Jerses Boys, Notre Dame'ın Kamburu, Güzel ve Çirkin, Phantom of The Opera… Doğrusu hepsini izlediğimizde aynı soru ile ayrıldık salondan: “Neden biz böyle yapımlar hazırlayamıyoruz?”
İmkanlarımız var. Sadece bütçeler, doğru projeler ve insanlarla buluşmuyor. Bahsettiğiniz yapımlar Zorlu PSM'de gösterildi. Sanata çok büyük bir hizmet oldu orası. Devletin ve belediyelerin yapamadığı bir şeyi başardılar. Ama işletme bakımından sadece belli standartlara hizmet etmemeli, bir de Türk sanatına yatırım yapılabilir. Yurtdışı yapımlarına ayrılan o bütçelerle kendi operasını yapabilirler. Ben birkaç kez teklif götürmüştüm.

Leyla Gencer'de Phantom of The Opera gibi bir yapım izleyecek miyiz?

Zaman içinde olacak bir şey. Kasımda Serdar Yalçın'ın Folklorama diye bir eseri var, onu sahneleyeceğiz. Büyük ihtimalle Haldun Dormen yönetecek. Eskiden İstanbul Devlet Operası ve Balesi sahnelemişti ve epeyce zaman kapalı gişe oynamıştı. Halk müziği ezgilerinin çok sesli müziğe uyarlanmasından oluşan ve türkülerdeki hikâyeleri anlatan bir kolaj çalışması. Konser, opera arasında bir prodüksiyon. Belediyeler birtakım önemli bayramlarımızda etkinlikler yapıyor. Orada harcadıkları, solistlere verdikleri parayla ben üç opera çıkarırım.
ARDA AYDOĞAN'IN CENAZESİ, BUGÜN SAAT 10.00'DA CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'NDA YAPILACAK TÖRENİN ARDINDAN, LEVENT CAMİİ'NDE ÖĞLEN VAKTİ KILINACAK CENAZE NAMAZINDAN SONRA DEFNEDİLECEK.

 HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ