25 Mart 2013 Pazartesi

Emir Nuhanoviç: Sırplar, ‘bombalayacağız’ dedi, delice bir şeydi ama konseri yaptık!

25 Mart 2013 
Saraybosna Filarmoni Orkestrası, 1994’te Bosna savaşı yaşanırken 25 bin el yazması kitabın bulunduğu Saraybosna Milli Kütüphanesi’nde konser vererek, zulme karşı sessiz kalan Batı dünyasını harekete geçirdi. Bu akşam Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda (CRR) Suriye için konser verecek olan aynı orkestranın şefi, klarnet sanatçısı Emir Nuhanoviç 1994’te savaşın ortasında, yakılmış bir kütüphanede gerçekleşen konserin perde arkasını ve olayın gizli kahramanı Bosna’nın bilge lideri Aliya İzzetbegoviç’in sanatı bir diplomasi unsuru olarak nasıl kullandığını anlattı. Aşağıda okuyacağınız röportaj sadece konser öncesi yapılmış sanatsal bir etkinliğin duyurusu değil, bir medeniyetin, tarihiyle birlikte dünya sahnesinden nasıl yok edilmek istendiğinin de delili...
Emir Nuhanoviç. Fotoğraf: Zaman, Selman Eştürkler
17 Haziran 1994’te Saraybosna’da hem savaş, hem de sanat tarihinde yüzyıllar boyunca anlatılacak bir gün yaşandı. Sırplar tarafından aralıksız bombalanan şehirde, o günün akşamında saat 20.00’de Saraybosna Filarmoni Orkestrası bir konser verecekti. Konser mekânı, çoğu Osmanlı’dan kalan 25 bin el yazması eserin bulunduğu fakat Sırpların üç gün boyunca bombalayarak harabeye dönüştürdüğü Saraybosna Milli Kütüphanesi’ydi.

Konserin konuk şefi ise, bütün tehlikesine ve kendisine yapılan uyarılara rağmen Bosna’ya gizlice gelen dünyaca ünlü orkestra şefi Zubin Mehta idi. ‘Konuk’ kelimesi sizi aldatmasın. Mehta’nın Bosna’ya geliş serüveni oldukça meşakkatli. Ve elbette konserin gizli kahramanı, zulme karşı sessiz kalan Batı’nın ilgisini yalnız sanatla çekebileceğini düşünen Bosna’nın bilge lideri Aliya İzzetbegoviç’ti. Efsanevi lider, konserden iki gün sonra amacına ulaştı. CNN International’da gün boyunca 36 kez konserin haberi verildi. Bosna’da silahlar 17 Haziran’dan bir yıl sonra sustu fakat onlar bütün dünyaya mesajlarını iletmişlerdi: “Biz unutulmuş değiliz, bu savaşı kazanacağız, dünya bizim yanımızda, her gün bomba atanların değil.”

Bu akşam CRR’de yine aynı saatte ve yine aynı orkestra 19 yıl önce verdikleri konseri –repertuarda bazı değişiklikler olsa da- tekrarlayacak. Bu kez amaçları Suriye’deki zulme dikkat çekebilmek ve konserin gelirini Suriye halkına göndermek... Saraybosna Filarmoni Orkestrası’nın 14 yıl şefliğini yaptıktan sonra 2007’de emekliye ayrılan Emir Nuhanoviç’le konser öncesinde görüştük. Şef Nuhanoviç, İzzetbegoviç’le birlikte zulme karşı sanatla direndikleri tarihi konserin perde arkasını ve sanatı bir diplomasi unsuru olarak nasıl kullandıklarını anlattı. Ayrıca bu akşamki konserin üç bölümden oluşan, ilginç olduğu kadar anlamlı repertuarı konularımız arasındaydı.

Konser yapılmadan önce Aliya İzzetbogoviç’le neler konuştunuz?
1994’ün başı çok sıkıntılı bir dönemdi. Savaş bir buçuk yıldır sürüyordu. İzzetbegoviç’in o dönemki kabinesinin yaptığı bütün diplomatik girişimlerden bir türlü sonuç alınamıyordu. Amaç Bosna’ya dışarıdan ciddi bir yardım gelmesini sağlamaktı.

Bu konserden ne bekliyordu İzzetbegoviç, kafasındaki fikir tam olarak neydi?
Avrupa'ya ve dünyaya, Bosna-Hersek’in, Avrupa’nın bir parçası olduğu anlatılacaktı. Batıdaki algıyı bilirsiniz: Bosna’da birtakım geri kalmış Müslümanlar var!.. Kültürel olarak zayıf, düşkün vs. Tipik oryantalist bakışı. O sırada, kabinenin şimdi rahmetli olan bakanlarından İrfan Lyubiyankiç ile birlikte Batı’nın anlayacağı dilde bir şeyler yapılması konusunda fikir birliğine varıyorlar ve beni çağırıyorlar.

İlk nerede görüştünüz?
Cumhurbaşkanlığı makamında. O dönemde bütün telefon hatları kesildiği için ellerinde sadece 12 adet uydu hattı vardı. O hatlar vasıtasıyla dünyayla iletişim kuruluyordu. İzzetbegoviç o hatlardan birini bana verdi ve beş gün boyunca, her gün sadece 15 dakika bu hattı kullanarak, artık hangi uluslar arası sanatçıyı tanıyorsam ona ulaşmamı ve bir şeyler yapmamı söyledi.

Siz ilk olarak kimi aradınız?
İtalya Müzik Akademisi’nden bir arkadaşım vardı. Onu aradım. Beni, hem Avrupa hem de Amerika’da önemli bir orkestra şefi olarak tanınan Zubin Mehta ile görüştürdü. Bilirsiniz kendisi, Placido Domingo, Jose Carreras ve Lucianao Pavarotti’nin bir arada olduğu dünyaca ünlü Üç Tenör projesinin fikir babası ve aynı zamanda onların konserlerinin şefiydi. 

Zubin Mehta teklifinizi duyunca ne söyledi?
Hiç tereddütsüz, Bosna’ya gelmek için hazır olduğunu ifade etti ve üç gün sonra kendisini aramamı istedi. Bu arada daha güçlü, daha tanınmış isimlere ulaşmam konusunda bana yardımcı olacağını söyledi.

Üç gün nasıl geçti kim bilir?
Oldukça zordu. Üç gün sonra ‘müthiş bir fikrim var’ diye beni aradı. Mehta, konserde Mozart'ın Requiem adlı eserini çalmamızı önerdi ve ancak bu eseri çalarsak dünya basınının ilgisini çekebileceğimizi söyledi.

Neden peki, bu eserin nasıl bir özelliği var?
Eser, Katolik bir ölünün arkasından yazılmış ağıt. Mozart’ın hiçbir zaman bitiremediği en meşhur parçalarından biri… Requiem 12 bölümden oluşuyor ve Mozart eserin 6. ile 7. bölümlerini yazarken ölüyor ve parçayı asistanlarından biri tamamlıyor. Yalnız Mehta şöyle bir şey söyledi: “Siz Müslüman bir ülkesiniz. Yöneticileriniz bu eseri belki istemeyebilir, sen öncelikle onlara sor.”

Zor bir durum olmalı…
Bu aslında bizim için bir sınavdı. Bunu kabul etmezsek biz Avrupa’nın dışında geri kalmış bir toplum olacaktık. Kabul edersek Avrupa’nın bir parçası sayılacaktık. Böyle bir ikilimi vardı bu işin ve vereceğimiz cevap önemliydi.

Sordunuz mu Aliya İzzetbegoviç’e?
Anlattım hemen kendisine. Şöyle söyledi: “Elbette olsun. Allah isteseydi eğer bütün dünyadaki herkesi Müslüman yapardı. Biz bu konseri yapalım. Ben de geleceğim.”

Konsere sadece Zubin Mehta mı geldi, başka sanatçılara ulaşamadınız mı?

Zubin Mehta üç önemli sanatçıyı da konsere getireceğini söyledi. Çünkü Requiem çok fazla tenor ve sopranoyla söylenen bir opera. Jose Cesarasa, Rugiera Raymond, Cecili Gzdi ve İldiko Comolshi’ye de konsere geldiler. Sonra hazırlıklar başladı.

Kaç kişi olacaktınız konserde?
Bizim koromuz ve filarmoni orkestramız vardı. Dışarıdan şef ve dört solist geldi. 150 kişi sahneye çıktık.

Zubin Mehta ve diğer sanatçılar savaş olan bir ülkeye nasıl geldi, ölmekten korkmadılar mı?
BM’nin gıda getiren uçağıyla geldiler, Hırvatistan üzerinden, gizlice.  Mehta, ‘ölürsem müzisyenlerle ölürüm’ diyen, hümanist düşünen bir sanatçı.

O zamanki konserden kaç kişi bu akşamki konserde sahneye çıkacak?
Sembolik olarak dört kişi var. Diğer üyeler izin problemi çıktığı için gelemedi.

Zubin Mehta yönetimindeki Saraybosna Filarmoni Orkestrası, Saraybosna Milli Kütüphanesi, 1994.
Külleri soğumamış Saraybosna Milli Kütüphanesi’nde konseri vermeye nasıl karar verdiniz?
Biz konserlerimizi Saraybosna Ulusal Tiyatro Salonu’nda yapıyorduk. Fakat bu konserin daha vurucu ve altı çizilecek şekilde olması için bir bina arayışına girdik. Aliya İzzetbegoviç, Saraybosna Milli Kütüphanesi’nde yapmamızı istedi. Bu kütüphane Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılmış Osmanlı’dan kalan el yazmaların olduğu önemli bir kütüphaneydi. İzzetbegoviç beni ‘kütüphanenin durumuna bakmam ve orada konser olabilir mi’ diye kontrol etmem için görevlendirdi.

Nasıldı manzara, neyle karşılaştınız?
Kütüphanenin her yeri molozlarla dolmuştu. Konserin yapılabilmesi, orkestra kurulabilmesi imkânsızdı. Orkestradaki arkadaşlarla geceleri gizli gizli gidip o molozları temizledik. Gündüz yapmamız mümkün değildi. Orkestranın oturabileceği kadar temizlik yaptık. İzzetbegoviç ve 15-20 dava arkadaşının oturabileceği yer ayarladık. Fakat konserden önce son provayı ulusal tiyatroda yaptık. Daha o provada salon tıka basa doluydu.

Gündüz neden yapamıyordunuz temizliği?
Gündüz Sırpların ‘sniper’ dedikleri keskin nişancıların menzillerine giriyorduk. Kütüphanenin yanında Sırpların binaları vardı. Hiçbir şekilde onlara dokunulmuyor, sadece kütüphane yakılıyordu. İlginç olan şu; kütüphanede çalışan bazı insanlar yangın başlayınca kitapları kurtarmak için can havliyle içeri dalıyorlardı. Kitapları alıp çıkmaya çalışıyorlardı. Yüzyıllık eserler çünkü. Keskin nişancılar çıkanı öldürüyordu.

Siz konsere hazırlanırken düşman uyumuyordu herhalde. Fark etmediler mi bir şeyler döndüğünü?
Dört saat önce konser yapacağımızı öğrenmişler. Eğer konser olursa dünyanın ilgisini çekeceğini, konserin Boşnaklara pozitif katkı yapacağını anladılar tabii ki ve ‘bombalayacağız’ diye tehdit ettiler bizi. Bu arada nişancılar dört kişiyi öldürdü. Fakat vazgeçmedik.

Zubin Mehta ne yaptı?
Bosna'da o dönemde görev yapan BM askeri gücü UNPROFOR’un komutası, konser boyunca bombalanma tehlikesini öne sürerek, Zubin Mehta ve Jose Cesarasa’a vazgeçmelerini önerdi. Aynı şekilde bizim Müslüman Boşnak askerler de Aliya İzzetbegoviç’i uyardılar. ‘Her şeye rağmen orada olacağız.’ dedi herkes.

Kütüphanenin güvenliğini nasıl sağladınız?
Güvenlik filan yok. Kimse ölümü düşünmedi. Kütüphanenin kubbesi camdandı. Biz orkestrayı o camın altına kurmuştuk. Bomba atsalar direk üstümüze gelirdi. Hepimiz tehlikenin farkındaydık ama kimsede korku havası yoktu. Moralimiz yüksekti.

Ne kadar sürdü konser, Bosna halkı sizi nasıl dinledi?
Sekizde başlayan konser dokuzu çeyrek geçe bitmişti. Aptalca ama şöyle bir şey yaptık: İçeride konseri dinlemek isteyen halk için yer yoktu. Biz de binanın dışına sesi hoparlörlerle verdik, insanların oturacağı yerler yaptık. Bu delice bir hareketti. İçeride de dünyaya servis edilecek çekimler yapılıyordu tabi.

Zubin Mehta konseri yönettiğine göre siz neredeydiniz?
Ben aynı zamanda enstrüman sanatçısıyım. Konserde klarnetimi çaldım. Mozart, Requime’in 6. bölümünü bitirirken klarnetin en güzel dört bölümünü yazıyordu. O anda Mehta bana komut verdiğinde tek başımayken çalamadığım kadar içten çalmıştım klarneti, ruhumdan bir şeyler akıp gitmişti.

Konserde sonra ne yaptınız peki?
Konser bitince hep birlikte Saraybosna’nın en iyi oteli olan ama o zaman yarısı yıkılan  Holiday Inn’de akşam yemeği yedik. Yemekten sonra Zubin Mehta bana 10 bin dolarlık bir çek uzattı. Bu parayı orkestraya bağışladığını, parayla iki konser yapıp müzisyenlere dağıtmamız istedi. Ben önce şaka zannettim.

Evet şaka gibi, savaşın ortasında elektrik yok, banka yok, parayı nasıl tahsil edeceksiniz?
Mehta, ‘Ertesi gün biri gelip çeki alacak ve parayı getirecek.’ dedi. 10 gün sonra biri geldi ve dediği gibi oldu.

Bu adam kimmiş, nereden geliyor sormadınız mı?
Sorduk tabi ki. Birleşmiş Milletler’den gelen bir yetkiliydi.

Konserin yankıları peki? Savaşın bitmesine katkısı oldu mu?
İki yıldır savaş devam ediyordu. CNN International’da 36 kez konserimiz yayınlandı. İlk kez Saraybosna’dan katliam, trajedi olmayan bir zafer hikâyesi dünya televizyonlarında yer aldı. Konser aynı zamanda Saraybosnalılar için bir motivasyon oldu. ‘Dünya zulmü fark etti, biraz daha dayanın’ mesajını aldı halk. Konser biter bitmez İzzetbegoviç herkese teşekkür etti. Onun bize söylediği aslında şuydu: “Bu yaptığınız esasında çok büyük bir olay. Bunun henüz farkında değilsiniz.”

Konserin savaşın bitmesine katkısı?
Biz hemen Batı müdahale etsin diye bekledik ama hemen olmadı. Bir yıl daha sürdü savaş. Müdahaleyi esas hareketlendiren kişi Bill Clinton’dı.

Konserin etkisi bir yıl sonra mı oldu?
Bu tabii kritik bir konu ama ses getirme ve dikkatleri toplama açısından etkisi oldu. Ben çok ciddi anlamda katkı yaptığına inanıyorum. Konserden önce biz Müslümanlar, öldürülmesi önemsiz insanlardık. Konser, İzzetbegoviç’in geleceği gören ince düşüncesinin bir stratejisiydi.

Bir yıl sonra NATO müdahale etmeyince tekrar bir şey yapalım demediniz mi?
Aliya İzzetbegoviç tekrar  çağırdı beni. Viyana’daki Amerikan büyükelçisinin eşinin orkestra şefi olduğunu ve aynı zamanda Hillary Clinton’la çok yakın ilişkileri bulunduğunu ifade etti. Onunla bir konser daha organize etmemizi istedi. Saraybosna Filarmoni Orkestrasını yönetmesi için davet ettim hanımefendiyi. Konsere büyükelçi de geldi ve şunu fark ettim: Büyükelçi eşini o kadar ilgiyle izliyordu ki, sanki onu ilk kez görüp âşık olmuş gibi. Sadece onu izliyor ve başka kimseye bakmıyordu. Konser bitti, akşam yemeğine gittik, ben büyükelçinin yanına oturdum. “Eşiniz müthiş bir müzisyen, müthiş bir orkestra şefi. Viyana’da, Paris’te birlikte konser versek ne güzel olur.” dedim. “Hemen organize edelim.” dedi. “Fakat biz Saraybosna’dan çıkamayız ki, bu nasıl olacak? Konser verebilmemiz için NATO müdahale etsin.” dedim. Aramızdaki bu görüşme, Bill Clinton’un NATO’nun müdahalesine yeşil ışık yakmasına vesile olmuştur. Savaş bittikten iki ay sonra Clinton Bosna’ya geldi ve uçaktan iner inmez ilk bizim konserimizi izledi. Bu konseri de yine ben ve büyükelçinin eşi yönettik. Bu konserler diplomasinin önemli bir parçasıydı.

Bu akşamki Suriye konseri için neden Türkiye seçildi?
Çünkü bize savaş döneminde yardım eden, sahip çıkan tek ülke Türkiye’ydi. Şu anda da Suriye’ye Türkiye yardım ediyor, gene aynı durum var.

Son olarak söylemek istediğiniz?
Bu konserin hikâyesini yönetmen Belgin Güven Bilgin ve Bosnalı bir senaristle ortaklaşa yazıyor. Türkiye-Bosna yapımı bir film olacak.

Suriye zulmünden kaçan 
keman virtüözü Ali Moraly de sahnede olacak

19 yıl önceki konserin konuk şefinin Zubin Mehta olduğunu söylemiştik. Bu akşamki konserin konuğu ise altı ay önce Suriye’deki zulümden kaçıp ülkemize sığınan keman virtüözü Ali Moraly. 15 Mart 2011 Suriye’de zulmün başladığı tarih. Mart 2013’teyiz. Savaş iki yıldır devam ediyor. Tıpkı 1994 Hazira’nın da Bosna’da olduğu gibi. Üç haftada Dr. Bilgin Sait’in girişimiyle ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla karar verilen konserde ilk olarak sahneye Moraly çıkacak ve Albioni’nin 7 dakikalık Adecco adlı eseri çalınacak. Bu eserin seçilmesinin özel bir nedeni var. Bosna Savaşı devam ederken Emir Nuhanoviç’in çello sanatçısı bir arkadaşı her gün saat 16.00’da sokağa çıkarak bir gün dağın başında, bir gün evin çatısında 20 dakika Adecco’yu çalıyor. O dönemde erkeklerin sokağa çıkması yasak. Bazen kadınlara ve çocuklara izin veriliyor. Çellist’in hikâyesi bir Hollywood filmine de konu olmuştu. Konser devam ederken arka perdede Bosna ve Suriye savaşından fotoğraflar gösterilecek.

İkinci bölümde Nuhanoviç’in Çağrı filminden hareketle aranje ettiği 7-8 dakikalık bir parça icra edilecek. Çağrı filminin bestecisi Fransız Mauricce Jarre’la birlikte daha önce pek çok konserde birlikte çaldıkları için böyle bir esere yer vermek istediğini söylüyor Nuhanoviç. Ardından Beethoven’in 40 dakikalık 5. senfonisini dinleyeceksiniz. Tüm dünyanın ortak malı haline gelen bu senfoni “ta ta ta taaa” diye başlayan motifle açılıyor. Beethoven bu motifi “kader kapıya böyle vurur” diye adlandırmış. Suriye halkının kaderleri kapıyı vurmuştur artık. Onlar, tıpkı bu senfonideki gibi umutsuzluk, kimsesizlik, yoksunlukla mücadele edecekler ve sonunda kaderlerini yaşayacaklar…

HABERİN SAFYAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ