20 Ağustos 2019
Tıp fakülteleri kuran, kanser ilaçları uluslararası patent alan Prof. Dr. Özen, üç yıldır cezaevinde ve makineye bağlı biçimde ölüme sürükleniyor.
Tutuklandıktan 3 ay sonra,
geliştirdiği kanser ilacı ile
WIPO(World Intellectual Property Organization - Dünya Fikri MülkiyetÖrgütü)'den patent alan, Türkiye'de tıp ana bilim dalları
kurup öğrenci yetiştiren, cebinden ödediği parayla öğrencisini
yurt dışına araştırmaya gönderen Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen 3
yıldır cezaevinde.
28 Temmuz 2019'da tutuklanıp Tekirdağ Muratlı 2 Nolu Kapalı
Cezaevine gönderilen Özen, 20 Ekim 2016 tarihinde onaylanan patent
başvurusunu göremedi. Eğer özgür olsaydı, fişlenmeseydi
bilimsel çalışmalarına devam edecekti.
15 Temmuz'dan bu yana yüzlerce akademisyen, bilim insanı sürgün
edildi, ülkesini terk etmeye zorlandı, kimi ihraç edildi, onca
yıllık tecrübesi, birikimi yok sayılarak üniversiteden atıldı,
kimi de Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi eski dekanı Prof.
Dr. Oğuz Aslan Özen gibi hapislerde çürümeye terk edildi. 1071
Akademisyen, bilimsel çalışmaların geliştirilmesi için imza
toplayacaklarına, durduk yere 'terörist' ilan edilen, sosyal ve
fiziksel ölüme mahkum edilen meslektaşlarına yapılanları
görmezden gelmeyi tercih etti.
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen, kendisine terörist ya da başka yafta
yapıştırmasına kimsenin inanmayacağına ve bu yanlıştan kısa
sürede dönüleceğine inandığı için cezaevinden ailesine
gönderdiği ve herkese ulaştırılmasını istediği Eylül
2016 tarihli 8 sayfalık mektubunda bakın neler yazıyor!
Bir profesörün nasıl harcandığını, fişlenerek
nasıl tecrit edildiğini kendi kaleminden okuyun:
"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden Şubat 1991'de
mezun olduktan sonra Ordu ilinin Işıktepe belediyesinde 1 yıl olan
mecburi hizmetimi 5 yıl sürdürerek zor şartlarda görevimi
fazlasıyla yerine getirdim (getirdik).
1996-2001 yıllarında Fırat Üniversitesi Anatomi Anabilim
Dalından ihtisasımı tamamladıktan sonra 2001 yılında şimdiki
adıyla Bülent Ecevit Üniversitesi, o zamanki adıyla Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalına
yardımcı doçent (Yrd Doç) olarak atandım ve burada Anatomi
Anabilim Dalını kurdum. Buradan mezun olan öğrencilerim yurdun
dört bir yanında hizmet veriyor.
2004 yılında doçent olduktan sonra Afyon Kocatepe Tıp
Fakültesi Anatomi A. D.'na doçent olarak atandım ve burada Anatomi
A.D.'nı kurdum ve yine buradan mezun olan öğrencilerim yurdun dört
bir yanında hizmet veriyor.
2008 yılında Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi
Anatomi A.D.'na doçent olarak atandım ve burada da Anatomi A.D.'nı
kurdum. 2009 yılında profesör kadrosunu takiben Kasım 2009'da
Dekanlık (Tıp Fakültesi) kadrosuna atandım ve 2 dönem süren 6
yıllık Tıp Fakültesi Dekanlığım süresince Tıp Fakültesini
kurdum, 2 dönem 2014 ve 2015'te mezunlar vererek görevimi başarıyla
tamamladım."
Özen mektubunun devamında Namık Kemal Üniversitesi
kadrosuna atanırken kullandığı ifadeler Adalet ve Kalkınma
Partisi (AKP)'nin 17 yıllık anlı şanlı iktidarı için ibretlik:
"Namık Kemal Üniversitesi kadrosuna, kesinlikle
dindarlara geçit vermeyen Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü döneminde
atandım ve 2011 rektörlük seçimlerine kadar beraber çalıştık.
Daha sonra 2. sırada yer alıp rektörlüğe atanan Prof. Dr. Osman
Şimşek ile çalıştım ve ikinci dönem dekanlık atamam bu rektör
zamanında oldu ve muhafazakar görüntümün bu rektörün
dindarlığından kaynaklandığını düşünüyorum. İnsan
muhafazakar yapılır, dindar yapılır, daha da ileri irtica yaftası
atılır ama FETÖ'cü yaftası ancak atana yakışır. Bu
şerefsizliğin daniskasıdır. Bunun altında çıkar ilişkilerinin
olduğu aşikardır."
Özel, açığa alınması ve fişlenmesinin nedeninin
üniversitedeki çıkar ilişkilerden kaynaklandığı belirtiyor:
"Açığa alınma belgesi "kişiye özel"
olarak gönderilmiş ve bize tebliğ edilen belgede dağıtım
yerleri adı altında herkes (açığa alınan) bildirilmiş, kişiye
özelliğin bir anlamı kalmamış, bu şekilde bir
itibarsızlaştırma, lekeleme yapılmıştır.
Tıp Fakültesi 6 (altı) Anabilim Dalının öğretim
üyelerinin hepsi açığa alınırken, 200'e yakın öğretim
üyesinin çalıştığı Ziraat Fakültesinden 1 tane bile FETÖ
şüphelisi öğretim üyesinin olmaması dikkat edilmesi gereken bir
durumdur. Bu fırsattan istifade denip, Tıp Fakültesini bitirme
operasyonu haline getirilmiştir. Bu sayede Ziraat Fakültesi
Rektörlük saltanatını sürdürebilecektir. Şu anda da bütün
rektörlükteki idari kadrolarda Ziraat Fakültesi öğretim
üyelerinin yer alması bunun ispatıdır.
Akademik olarak Sağlık Meslek Yüksek Okulu (birçok
bölümüne), Sağlık Yüksek Okulu (Hemşirelik), Tıp Fakültesi
Anatomi derslerini verdim, vermekteyim. Yurtiçi, yurtdışı makale
yazarlığı, kitap yazarlığı, kitap çevirisi ve bildiriler olmak
üzere 200'e yakın yayınım bulunmaktadır. Çalışmalarım beni
konferans özel ödülleriyle, TÜBİTAK teşvik ödülleriyle,
üniversite bilimsel performansta en başarılı öğretim üyeleri
sıralamasında ilk üçe sokan kaliteli çalışmalardır. Yurtiçi
ve yurtdışı çok sayıda bilimsel toplantıda çalıştığım
kurumları başarıyla temsil ettim. Zonguldak Bülent Ecevit Ün.
(Karaelmas Ün.)'de yüksek lisans, Afyon Kocatepe Ün.'de yüksek
lisans ve doktora, Namık Kemal Üniversitesinde yüksek lisans ve
doktora programları açtım ve mezunlar verdim..."
Özen, mektubunu geliştirdikleri kanser ilacı
çalışmalarına nasıl başladıklarını anlatarak tamamlıyor:
"Gözaltına alınmadan önce de yine danışmanı
olduğum doktora öğrencim Araş. Görev. Dr. Mustafa Özgül ile
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bizzat katıldığı
TÜBİTAK toplantılarında hedef gösterdiği ve Bilim, Sanayi,
Teknoloji Bakanı iken Sayın Fikri Işık'ın üniversitemizi
ziyaretlerinde hedef gösterdiği Biyoteknoloji alanına biz de
yönelerek, bunun tıp alanındaki uygulamalarından olan "NanoTıp"
konusunu ele aldık. Kanser ilaçlarını kendi geliştirdiğimiz
orijinal akıllı moleküller ile insana zarar vermeden kanser
dokusuna göndermeyi ve kanseri yok etmeyi amaçladık ve doktora
tezini bu konuda hazırladık. Bu tezi gerçekleştirmek üzere
doktora öğrencimi kendi cebimden (mali olarak) destekleyerek ABD
California Riverside Üniversitesi Biyoteknoloji Bölümüne
gönderdim.
Projemiz (tezimiz) oradaki öğretim üyeleri (Bölüm Bakanı
Huina Liu başta olmak üzere) tarafından övgü aldı ve hemen
"grant" (ABD'de çok zor alınan proje desteği) başvurusu
yapmak için iki üniversitenin ortak olduğu proje vermemiz
önerildi. Uzun bir çalışmadan sonra tamamladığımız başvuru
hazırlıklarımızdan sonra 18 Temmuz 2016 tarihinde ortak proje
başvurusunu NIH (National Institu of Healt)'e yaptık ve 22 Temmuz
2016'da açığa alındım. Bu yanlışın derhal düzeltilerek
görevimin başına iade edilmem gerekir."
NIH, ABD'de tıbbi araştırmalara kaynak aktaran en büyük
kuruluş olarak biliniyor. Özen ve asistanı, her türlü tıbbi ve
biyolojik araştırmanın yapıldığı NIH'teki çalışmalarından
sonra 21 Eylül 2015'te WIPO'ya başvuru yaptı ve 'Nanomicelles for
the Treatment of Cancer' adlı araştırmaları ile patent almaya hak
kazandı.
WIPO patent belgesi.
Başvurusunun onaylandığını duyunca "Çok az bilim
adamına nasip olacak bir şey" diyen Oğuz Aslan Özen,
profesörlüğü elinden alındıktan sonra 3 yıldır cezaevi
ortamında hastalıklarla mücadele etmek zorunda bırakıldı.
Yaklaşık 7 yıldır OSAS (Obstruktif Sleep Apne Sendromu) yani
uyku apnesi hastası olan Özen, uyku sırasında üst solunum
yolları tıkandığı ve nefessiz kalıp hayatını kaybetme
tehlikesi olduğu için her gece CPAP (Continious Positive Airway
Pressure) adı verilen elektrik aksamlı bir makineyle uyumak
zorunda. Ayrıca cezaevi sürecinde safra kesesinde taş oluştu ve
bu hastalığın tedavisi için birçok eziyete katlandı.
Yaşadıkları hasta tutuklulara yapılan eziyetleri bir kez daha
gözler önüne seriyor.
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen, birçok doktor yetiştirdi, mezun
etti.
KANSER HÜCRELERİNİ ONARAN BİR İLAÇ GELİŞTİRDİLER
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen'in yaşadıklarını eşi
Türkan Özen'den dinleyin:
|
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen ve eşi Türkan Özen, Tekirdağ Cezaevi. |
Eşim ve asistanı Mustafa Özgül, Namık Kemal Üniversitesinde
kanser alanında yaptıkları çalışmayı ABD'de biraz daha
ilerletmek istiyorlardı. Asistanını üniversitenin de onayıyla
ABD'ye gönderdiler. 2014'teydi sanırım. Asistanı oradaki bir
laboratuvarda çalışmaya başladı. Bu süreçte sürekli irtibat
halindeydiler. Çalışmalar neticesinde kanser tedavisinde
kullanılmak üzere geliştirdikleri ilaç için patent başvurusu
yaptılar.
Şöyle bir ilaç; Aspirin nereden biliyor da baş ağrısını
kesiyor diye merak edilir. Aslında Aspirin içtiğimizde bütün
vücut ilaçtan etkileniyor, bu arada da baş ağrısını kesiyor.
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar da öyle. Kanser hücrelerini
tedavi etmesi gereken ilaç başka hücrelere zarar verebiliyor. Eşim
ve asistanı sadece kanser hücrelerini onaran bir ilaç buldular.
Kanser Terminatör diye hatırlıyorum adını.
Bu ilacın patentini almaya hak kazandıklarında eşim
cezaevindeydi ve patentle ilgili 'Evet bu ilacı biz bulduk, patenti
hakkı bana aittir' diye WIPO'ya geri dönüş yapılması lazımdı.
Ama içeride olduğu için böyle bir şey yapamadılar. Bu durumda
ilacın patenti halka açık oluyor. Başka biri sahiplenmiş
olabilir. Biz bunu cezaevi savcısına, Cumhuriyet Savcısına
gönderdik ama kimse ilgilenmedi.
15 TEMMUZ'DA MARMARİS'TEN DÖNÜYORDUK
Darbenin olduğu akşam biz Marmaris'ten tatilden dönüyorduk. 22
Temmuz 2016'da açığa alındığını öğrendik, üniversiteden
mail gönderdiler. Ne olduğuna anlam vermedik. Herhalde birkaç
aylık bir şeydir diye düşündük. Cuma günüydü. Pazar günü
24 Temmuz 2016'da, saat 20.30 civarında evimize polisler geldi. Gece
02.30'a kadar arama yaptılar. Mutfaktaki tencerelerin içine, bayat
ekmek poşetlerine bile baktılar. Evden çıkıp eşimin işyerindeki
ofisini armaya gittiler. Dört gün gözaltında kaldı eşim.
Perşembe günü mahkemeye çıkarılıp örgüt üyesi olduğu
iddiasıyla tutuklandı. Bir de kaçma şüphesi olduğu için
tutukladılar. Kaçma şüphesine nasıl vakıf oldular bilemiyorum.
Neye dayanarak kaçacağını düşündüler hala daha bilmiyorum.
NEFESSİZ KALIYOR, DİLİ BOĞAZINA KAÇIYOR
Eşim 7 yıldır uyku apnesi hastası. Tekirdağ'daki araştırma
hastanesinde uyku testine tabi tuttular. Makine kullanmasına karar
verildi. Makine şöyle bir şey; ağzına taktığı bir maske var.
Ucunda hortumu bulunuyor. Eski teypler gibi küçük bir makine. O
burnuna ve ağzına soğuk, serin bir hava veriyor ve horlamasını
engelliyor. Horlarken tabi ki nefessiz kalıyor, dili boğazına
gidiyor. Hem çevreyi rahatsız edebiliyor hem de sağlığı tehlike
altında. E anlamıyor tabi uykuda olduğu için ve ileri aşamada
ölüm tehlikesi var. Dilekçe verdi birkaç defa, sadece koğuşunu
değiştirdiler. Daha az kişinin olduğu bir koğuş zannettik ama
pek bir değişiklik olmadı.
Ayrıca makinenin filtresinin 2-3 günde bir temizlenmesi lazım.
Küçük bir aparatı var, çıkarıp yıkıyorsunuz ama haftada bir
yıkanması gerekirken o ortamda her gün yıkanması gerekiyor.
Koğuşlar kalabalık. Sık sık yıkamak da filtreyi yıpratıyor.
Bir buçuk yıl önce sabahtan alıp bakımını yaptırdık,
parçalarını değiştirdik ama ne kadar makineyi yenilesek de
koşullar uygun değil.
HAYVAN GİBİ KAFESLERE KOYUYORLAR
Bunun üzerine bir de safra kesesinde taş çıktı
cezaevindeyken. CRP dedikleri safraya bakılan bir tetkik var. Onun
için Edirne'deki hastaneye sevk edildi. Ama bizim hiç haberimiz
olmadı. Zaten görüştürmüyorlar. Hastanede tedavisi bitince de
Edirne'deki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevine götürüyorlar.
Orada da bir koğuşa koymuyorlar. Koridorların arasında kuytu bir
köşede yatıyor. Kimseyle konuşamıyor, yalnız kalıyor. Bize
haber vermedikleri için yanında para olmuyor. Çünkü cezaevi
kartıyla alışveriş yapabiliyorsunuz.
Edirne'ye ilk gittiğinde çok sıkıntı çekti eşim. "Su
bile vermediler" dedi. "Çeşme suyu içilecek gibi değildi
ama lavaboya gittiğimde içecektim. İyi su almak istiyorum param
olmadığı için vermediler" dedi. Eşim zaten uzun yıllardır
panik atak hastası. Edirne'ye giderken sıkıntılı bir yolculuk
yapıyor. Panik atak olduğu için gitmek istemiyor, o yolculuğu
göze alamıyor, rahatsız oluyor. O cezaevi araçlarının içinde,
hayvan gibi kafeslere koyuyorlarmış. Bundan 15-20 gün önce tekrar
revire gittiğinde 'Beni Tekirdağ'daki bir hastaneye sevk edin.
Safra kesemden rahatsızım, ağrım oluyor, her yediğim yemek
dokunuyor' demiş.
3 YILDA 75 KEZ REVİRE ÇIKTI
18 Haziran 2019'da eşime 9 yıl ceza verdiler. Dosyası şu an
istinaf'ta. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de başvurduk.
İstinaf dört aydan önce cevap vermiyor. Bekleme aşamasındayız.
Son duruşmada mahkemeye, eşimin 3 yıldır kaç kere revire
gittiğini, hastalık belgelerini hepsini sunduk. Karar verirken
bunları hiç dikkate almadılar.
Üç yıldır 75 kere revire çıkmış
eşim. Çok fazla ilaç kullanıyor. Uyku apnesi için makine, panik
atak için antidepresan, tansiyon ilacı, midesindeki reflü için
ayrı bir ilaç, safra kesesindeki taş için ağrı kesici ve
antibiyotikler... Hangisini sayalım. Hasta insanlara bunlar
yapılmamalı. Kanunlar uygulanmalı ve tutuksuz yargılanmalı.
PROF. DR. OĞUZ ASLAN ÖZEN'İN HASTANE BELGELERİ
Tıp fakülteleri kuran, kanser ilaçları uluslararası patent
alan Prof. Dr. Özen, üç yıldır cezaevinde ve makineye bağlı
biçimde ölüme sürükleniyor.
SEVİNÇ ÖZARSLAN
BOLD ÖZEL - Tutuklandıktan 3 ay sonra,
geliştirdiği kanser ilacı ile
WIPO
(World Intellectual Property Organization - Dünya Fikri Mülkiyet
Örgütü)'den patent alan, Türkiye'de tıp ana bilim dalları
kurup öğrenci yetiştiren, cebinden ödediği parayla öğrencisini
yurt dışına araştırmaya gönderen Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen 3
yıldır cezaevinde.
28 Temmuz 2019'da tutuklanıp Tekirdağ Muratlı 2 Nolu Kapalı
Cezaevine gönderilen Özen, 20 Ekim 2016 tarihinde onaylanan patent
başvurusunu göremedi. Eğer özgür olsaydı, fişlenmeseydi
bilimsel çalışmalarına devam edecekti.
15 Temmuz'dan bu yana yüzlerce akademisyen, bilim insanı sürgün
edildi, ülkesini terk etmeye zorlandı, kimi ihraç edildi, onca
yıllık tecrübesi, birikimi yok sayılarak üniversiteden atıldı,
kimi de Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi eski dekanı Prof.
Dr. Oğuz Aslan Özen gibi hapislerde çürümeye terk edildi. 1071
Akademisyen, bilimsel çalışmaların geliştirilmesi için imza
toplayacaklarına, durduk yere 'terörist' ilan edilen, sosyal ve
fiziksel ölüme mahkum edilen meslektaşlarına yapılanları
görmezden gelmeyi tercih etti.
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen, kendisine terörist ya da başka yafta
yapıştırmasına kimsenin inanmayacağına ve bu yanlıştan kısa
sürede dönüleceğine inandığı için cezaevinden ailesine
gönderdiği ve herkese ulaştırılmasını istediği Eylül
2016 tarihli 8 sayfalık mektubunda bakın neler yazıyor!
Bir profesörün nasıl harcandığını, fişlenerek
nasıl tecrit edildiğini kendi kaleminden okuyun:
"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden Şubat 1991'de
mezun olduktan sonra Ordu ilinin Işıktepe belediyesinde 1 yıl olan
mecburi hizmetimi 5 yıl sürdürerek zor şartlarda görevimi
fazlasıyla yerine getirdim (getirdik).
1996-2001 yıllarında Fırat Üniversitesi Anatomi Anabilim
Dalından ihtisasımı tamamladıktan sonra 2001 yılında şimdiki
adıyla Bülent Ecevit Üniversitesi, o zamanki adıyla Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalına
yardımcı doçent (Yrd Doç) olarak atandım ve burada Anatomi
Anabilim Dalını kurdum. Buradan mezun olan öğrencilerim yurdun
dört bir yanında hizmet veriyor.
2004 yılında doçent olduktan sonra Afyon Kocatepe Tıp
Fakültesi Anatomi A. D.'na doçent olarak atandım ve burada Anatomi
A.D.'nı kurdum ve yine buradan mezun olan öğrencilerim yurdun dört
bir yanında hizmet veriyor.
2008 yılında Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi
Anatomi A.D.'na doçent olarak atandım ve burada da Anatomi A.D.'nı
kurdum. 2009 yılında profesör kadrosunu takiben Kasım 2009'da
Dekanlık (Tıp Fakültesi) kadrosuna atandım ve 2 dönem süren 6
yıllık Tıp Fakültesi Dekanlığım süresince Tıp Fakültesini
kurdum, 2 dönem 2014 ve 2015'te mezunlar vererek görevimi başarıyla
tamamladım."
Özen mektubunun devamında Namık Kemal Üniversitesi
kadrosuna atanırken kullandığı ifadeler Adalet ve Kalkınma
Partisi (AKP)'nin 17 yıllık anlı şanlı iktidarı için ibretlik:
"Namık Kemal Üniversitesi kadrosuna, kesinlikle
dindarlara geçit vermeyen Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü döneminde
atandım ve 2011 rektörlük seçimlerine kadar beraber çalıştık.
Daha sonra 2. sırada yer alıp rektörlüğe atanan Prof. Dr. Osman
Şimşek ile çalıştım ve ikinci dönem dekanlık atamam bu rektör
zamanında oldu ve muhafazakar görüntümün bu rektörün
dindarlığından kaynaklandığını düşünüyorum. İnsan
muhafazakar yapılır, dindar yapılır, daha da ileri irtica yaftası
atılır ama FETÖ'cü yaftası ancak atana yakışır. Bu
şerefsizliğin daniskasıdır. Bunun altında çıkar ilişkilerinin
olduğu aşikardır."
Özel, açığa alınması ve fişlenmesinin nedeninin
üniversitedeki çıkar ilişkilerden kaynaklandığı belirtiyor:
"Açığa alınma belgesi "kişiye özel"
olarak gönderilmiş ve bize tebliğ edilen belgede dağıtım
yerleri adı altında herkes (açığa alınan) bildirilmiş, kişiye
özelliğin bir anlamı kalmamış, bu şekilde bir
itibarsızlaştırma, lekeleme yapılmıştır.
Tıp Fakültesi 6 (altı) Anabilim Dalının öğretim
üyelerinin hepsi açığa alınırken, 200'e yakın öğretim
üyesinin çalıştığı Ziraat Fakültesinden 1 tane bile FETÖ
şüphelisi öğretim üyesinin olmaması dikkat edilmesi gereken bir
durumdur. Bu fırsattan istifade denip, Tıp Fakültesini bitirme
operasyonu haline getirilmiştir. Bu sayede Ziraat Fakültesi
Rektörlük saltanatını sürdürebilecektir. Şu anda da bütün
rektörlükteki idari kadrolarda Ziraat Fakültesi öğretim
üyelerinin yer alması bunun ispatıdır.
Akademik olarak Sağlık Meslek Yüksek Okulu (birçok
bölümüne), Sağlık Yüksek Okulu (Hemşirelik), Tıp Fakültesi
Anatomi derslerini verdim, vermekteyim. Yurtiçi, yurtdışı makale
yazarlığı, kitap yazarlığı, kitap çevirisi ve bildiriler olmak
üzere 200'e yakın yayınım bulunmaktadır. Çalışmalarım beni
konferans özel ödülleriyle, TÜBİTAK teşvik ödülleriyle,
üniversite bilimsel performansta en başarılı öğretim üyeleri
sıralamasında ilk üçe sokan kaliteli çalışmalardır. Yurtiçi
ve yurtdışı çok sayıda bilimsel toplantıda çalıştığım
kurumları başarıyla temsil ettim. Zonguldak Bülent Ecevit Ün.
(Karaelmas Ün.)'de yüksek lisans, Afyon Kocatepe Ün.'de yüksek
lisans ve doktora, Namık Kemal Üniversitesinde yüksek lisans ve
doktora programları açtım ve mezunlar verdim..."
Özen, mektubunu geliştirdikleri kanser ilacı
çalışmalarına nasıl başladıklarını anlatarak tamamlıyor:
"Gözaltına alınmadan önce de yine danışmanı
olduğum doktora öğrencim Araş. Görev. Dr. Mustafa Özgül ile
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bizzat katıldığı
TÜBİTAK toplantılarında hedef gösterdiği ve Bilim, Sanayi,
Teknoloji Bakanı iken Sayın Fikri Işık'ın üniversitemizi
ziyaretlerinde hedef gösterdiği Biyoteknoloji alanına biz de
yönelerek, bunun tıp alanındaki uygulamalarından olan "NanoTıp"
konusunu ele aldık. Kanser ilaçlarını kendi geliştirdiğimiz
orijinal akıllı moleküller ile insana zarar vermeden kanser
dokusuna göndermeyi ve kanseri yok etmeyi amaçladık ve doktora
tezini bu konuda hazırladık. Bu tezi gerçekleştirmek üzere
doktora öğrencimi kendi cebimden (mali olarak) destekleyerek ABD
California Riverside Üniversitesi Biyoteknoloji Bölümüne
gönderdim.
Projemiz (tezimiz) oradaki öğretim üyeleri (Bölüm Bakanı
Huina Liu başta olmak üzere) tarafından övgü aldı ve hemen
"grant" (ABD'de çok zor alınan proje desteği) başvurusu
yapmak için iki üniversitenin ortak olduğu proje vermemiz
önerildi. Uzun bir çalışmadan sonra tamamladığımız başvuru
hazırlıklarımızdan sonra 18 Temmuz 2016 tarihinde ortak proje
başvurusunu NIH (National Institu of Healt)'e yaptık ve 22 Temmuz
2016'da açığa alındım. Bu yanlışın derhal düzeltilerek
görevimin başına iade edilmem gerekir."
NIH, ABD'de tıbbi araştırmalara kaynak aktaran en büyük
kuruluş olarak biliniyor. Özen ve asistanı, her türlü tıbbi ve
biyolojik araştırmanın yapıldığı NIH'teki çalışmalarından
sonra 21 Eylül 2015'te WIPO'ya başvuru yaptı ve 'Nanomicelles for
the Treatment of Cancer' adlı araştırmaları ile patent almaya hak
kazandı.
[caption id="attachment_69500" align="alignnone"
width="614"]
WIPO patent belgesi.[/caption]
Başvurusunun onaylandığını duyunca "Çok az bilim
adamına nasip olacak bir şey" diyen Oğuz Aslan Özen,
profesörlüğü elinden alındıktan sonra 3 yıldır cezaevi
ortamında hastalıklarla mücadele etmek zorunda bırakıldı.
Yaklaşık 7 yıldır OSAS (Obstruktif Sleep Apne Sendromu) yani
uyku apnesi hastası olan Özen, uyku sırasında üst solunum
yolları tıkandığı ve nefessiz kalıp hayatını kaybetme
tehlikesi olduğu için her gece CPAP (Continious Positive Airway
Pressure) adı verilen elektrik aksamlı bir makineyle uyumak
zorunda. Ayrıca cezaevi sürecinde safra kesesinde taş oluştu ve
bu hastalığın tedavisi için birçok eziyete katlandı.
Yaşadıkları hasta tutuklulara yapılan eziyetleri bir kez daha
gözler önüne seriyor.
[caption id="attachment_69431" align="alignnone"
width="740"]
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen, birçok doktor yetiştirdi, mezun
etti.[/caption]
KANSER HÜCRELERİNİ ONARAN BİR İLAÇ GELİŞTİRDİLER
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen'in yaşadıklarını eşi
Türkan Özen'den dinleyin:
Eşim ve asistanı Mustafa Özgül, Namık Kemal Üniversitesinde
kanser alanında yaptıkları çalışmayı ABD'de biraz daha
ilerletmek istiyorlardı. Asistanını üniversitenin de onayıyla
ABD'ye gönderdiler. 2014'teydi sanırım. Asistanı oradaki bir
laboratuvarda çalışmaya başladı. Bu süreçte sürekli irtibat
halindeydiler. Çalışmalar neticesinde kanser tedavisinde
kullanılmak üzere geliştirdikleri ilaç için patent başvurusu
yaptılar.
Şöyle bir ilaç; Aspirin nereden biliyor da baş ağrısını
kesiyor diye merak edilir. Aslında Aspirin içtiğimizde bütün
vücut ilaçtan etkileniyor, bu arada da baş ağrısını kesiyor.
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar da öyle. Kanser hücrelerini
tedavi etmesi gereken ilaç başka hücrelere zarar verebiliyor. Eşim
ve asistanı sadece kanser hücrelerini onaran bir ilaç buldular.
Kanser Terminatör diye hatırlıyorum adını.
Bu ilacın patentini almaya hak kazandıklarında eşim
cezaevindeydi ve patentle ilgili 'Evet bu ilacı biz bulduk, patenti
hakkı bana aittir' diye WIPO'ya geri dönüş yapılması lazımdı.
Ama içeride olduğu için böyle bir şey yapamadılar. Bu durumda
ilacın patenti halka açık oluyor. Başka biri sahiplenmiş
olabilir. Biz bunu cezaevi savcısına, Cumhuriyet Savcısına
gönderdik ama kimse ilgilenmedi.
[caption id="attachment_69447" align="alignnone"
width="740"]
Prof. Dr. Oğuz Aslan Özen, eşi ve çocuklarıyla birlikte Tekirdağ
Cezaevinde.[/caption]
15 TEMMUZ'DA MARMARİS'TEN DÖNÜYORDUK
Darbenin olduğu akşam biz Marmaris'ten tatilden dönüyorduk. 22
Temmuz 2016'da açığa alındığını öğrendik, üniversiteden
mail gönderdiler. Ne olduğuna anlam vermedik. Herhalde birkaç
aylık bir şeydir diye düşündük. Cuma günüydü. Pazar günü
24 Temmuz 2016'da, saat 20.30 civarında evimize polisler geldi. Gece
02.30'a kadar arama yaptılar. Mutfaktaki tencerelerin içine, bayat
ekmek poşetlerine bile baktılar. Evden çıkıp eşimin işyerindeki
ofisini armaya gittiler. Dört gün gözaltında kaldı eşim.
Perşembe günü mahkemeye çıkarılıp örgüt üyesi olduğu
iddiasıyla tutuklandı. Bir de kaçma şüphesi olduğu için
tutukladılar. Kaçma şüphesine nasıl vakıf oldular bilemiyorum.
Neye dayanarak kaçacağını düşündüler hala daha bilmiyorum.
NEFESSİZ KALIYOR, DİLİ BOĞAZINA KAÇIYOR
Eşim 7 yıldır uyku apnesi hastası. Tekirdağ'daki araştırma
hastanesinde uyku testine tabi tuttular. Makine kullanmasına karar
verildi. Makine şöyle bir şey; ağzına taktığı bir maske var.
Ucunda hortumu bulunuyor. Eski teypler gibi küçük bir makine. O
burnuna ve ağzına soğuk, serin bir hava veriyor ve horlamasını
engelliyor. Horlarken tabi ki nefessiz kalıyor, dili boğazına
gidiyor. Hem çevreyi rahatsız edebiliyor hem de sağlığı tehlike
altında. E anlamıyor tabi uykuda olduğu için ve ileri aşamada
ölüm tehlikesi var. Dilekçe verdi birkaç defa, sadece koğuşunu
değiştirdiler. Daha az kişinin olduğu bir koğuş zannettik ama
pek bir değişiklik olmadı.
Ayrıca makinenin filtresinin 2-3 günde bir temizlenmesi lazım.
Küçük bir aparatı var, çıkarıp yıkıyorsunuz ama haftada bir
yıkanması gerekirken o ortamda her gün yıkanması gerekiyor.
Koğuşlar kalabalık. Sık sık yıkamak da filtreyi yıpratıyor.
Bir buçuk yıl önce sabahtan alıp bakımını yaptırdık,
parçalarını değiştirdik ama ne kadar makineyi yenilesek de
koşullar uygun değil.
HAYVAN GİBİ KAFESLERE KOYUYORLAR
Bunun üzerine bir de safra kesesinde taş çıktı
cezaevindeyken. CRP dedikleri safraya bakılan bir tetkik var. Onun
için Edirne'deki hastaneye sevk edildi. Ama bizim hiç haberimiz
olmadı. Zaten görüştürmüyorlar. Hastanede tedavisi bitince de
Edirne'deki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevine götürüyorlar.
Orada da bir koğuşa koymuyorlar. Koridorların arasında kuytu bir
köşede yatıyor. Kimseyle konuşamıyor, yalnız kalıyor. Bize
haber vermedikleri için yanında para olmuyor. Çünkü cezaevi
kartıyla alışveriş yapabiliyorsunuz.
Edirne'ye ilk gittiğinde çok sıkıntı çekti eşim. "Su
bile vermediler" dedi. "Çeşme suyu içilecek gibi değildi
ama lavaboya gittiğimde içecektim. İyi su almak istiyorum param
olmadığı için vermediler" dedi. Eşim zaten uzun yıllardır
panik atak hastası. Edirne'ye giderken sıkıntılı bir yolculuk
yapıyor. Panik atak olduğu için gitmek istemiyor, o yolculuğu
göze alamıyor, rahatsız oluyor. O cezaevi araçlarının içinde,
hayvan gibi kafeslere koyuyorlarmış. Bundan 15-20 gün önce tekrar
revire gittiğinde 'Beni Tekirdağ'daki bir hastaneye sevk edin.
Safra kesemden rahatsızım, ağrım oluyor, her yediğim yemek
dokunuyor' demiş.
3 YILDA 75 KEZ REVİRE ÇIKTI
18 Haziran 2019'da eşime 9 yıl ceza verdiler. Dosyası şu an
istinaf'ta. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de başvurduk.
İstinaf dört aydan önce cevap vermiyor. Bekleme aşamasındayız.
Son duruşmada mahkemeye, eşimin 3 yıldır kaç kere revire
gittiğini, hastalık belgelerini hepsini sunduk. Karar verirken
bunları hiç dikkate almadılar. Üç yıldır 75 kere revire çıkmış
eşim. Çok fazla ilaç kullanıyor. Uyku apnesi için makine, panik
atak için antidepresan, tansiyon ilacı, midesindeki reflü için
ayrı bir ilaç, safra kesesindeki taş için ağrı kesici ve
antibiyotikler... Hangisini sayalım. Hasta insanlara bunlar
yapılmamalı. Kanunlar uygulanmalı ve tutuksuz yargılanmalı.
PROF. DR. OĞUZ ASLAN ÖZEN'İN HASTANE BELGELERİ