24 Nisan 2017 Pazartesi

‘Mehmet Özdemir haber hırsının vicdanını kör etmediği bir gazetecidir’

24 Nisan 2017

Gazetecilik refleksi ne vicdanını ne de gözünü kör etmiştir Mehmet Özdemir'in. Oysa şimdi olmayı hiç hak etmediği bir yerde, ne ile itham edildiğini bile bilmeden aylardır duruşma gününü bekliyor.





Gazeteciliğe 2000 yılında, Dinç Bilgin döneminde Sabah gazetesinde başlamış, daha sonra Yeni Binyıl’a geçmiştim. O yıllarda patlak veren Emlak Bankası olayı nedeniyle Yeni Binyıl gazetesi kapatılınca medyadan da medya dünyasındaki ilişkilerden de epeyce korkmuş, soğumuş ve uzaklaşmıştım. Mesleğime geçen yıl kapatılan Zaman gazetesiyle geri döndüm.

‘Hizmet Hareketi’ni de Zaman’da çalıştığım yıllarda tanıdım. O güne kadar Hizmet nedir, cemaat nedir, ne yapar, bilmezdim. Bediüzzaman’dan bahsederlerdi mesela; içimden “Kim acaba?” derdim. Risaleleri ise daha sonra keşfettim. “Allahım, beni güzel insanlarla karşılaştır.” diye çok dua ettiğim bir dönemde yolum Zaman’a düşmüştü. Gerçekten de hayatımdaki güzel insanların bir kısmını orada tanıdım ve kabul olmuş bu duama şükretmek için on yıl boyunca Zaman’dan ayrılmadım.

Mehmet Özdemir tanıdığım de o müstesna isimlerden biriydi. Tam bir beyefendi, adeta müzelik bir insandı! Daha lise öğrencisiyken nerede okuduğumu ve kimin yazdığını bilmediğim ama beni çok etkileyen “Aç herkese açabildiğin kadar sîneni, ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül..!” ifadesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi.

Aslında onu tek başına anlatamam. Eşi Şemsinur Özdemir ile mesai arkadaşıydılar ve o güne kadar tanıdığım muhafazakâr ailelerden çok farklıydılar. Özellikle Mehmet Bey’in eşine olan saygısına hayran kalmıştım. Örnek bir eş, harika bir babaydı. Birbirlerine hanım-bey diye hitap eden kaç çift vardı ki… Takılırdık bazen kendisine, “Şemsinur hanım nasıllar, nerelerdeler?” diye. “Ben ona karışamam, o bir yazar.” derdi. Bak bak huzur dol, ümitlen; öyle güzel bir tablo… Onların aile saadetinden etkilenip evlenenler bile oldu.

Zaman’da ve Aksiyon’da editör, Yeni Hayat’ta yazı işleri müdürü olarak görev yapan Mehmet Özdemir’in bu özelliği iş hayatında da düsturdur. İnsana insan olduğu için değer veren, başınız sıkıştığında derdinizi anlatabileceğiniz, herkesin fikrini dinleyen, vicdanına ve ahlakına güveneceğiniz bir gazetecidir. Gülümsemeden gördüğümü hatırlamam. Çok ince düşünür, edebiyatı, şiiri çok sever. Stajyerler onunla çalışmaktan çok mutlu olurdu. Çünkü öğretmek, onun mayasında vardı. Hiç kızmaz. Aslında çok kızdığı şeyler olsa da içine atar, kimseyi kırmak istemez. Bu yüzden kaç kez mide kanaması geçirdi. Sinirleri alınmış gibidir. Bir insan hiç sinirlenmez mi! O sakinliği, dinginliği ile hayret vericidir.

Fizikçi olmanın verdiği titizlik, dakiklik, yapılacak her işi not alma, planlama, çalışkanlık, vazife şuuru hepimize örnek olmuştur. Hak-hukuk konularına ise azami derecede dikkat eder. Başkasına ait bardağı bile izinsiz kullanmaz. Mesai arkadaşlarımızdan Zeliş Yıldıral, merhametten söz edecekse eğer söze hep ondan başlardı: “Mehmet Bey ve eşi, ilk bebeklerini doğuma bir hafta kala kaybetti. İkinci bebekleri dünyaya gelmek üzereyken doğumhanenin önünde onunla birlikte bekliyordum. Bebeğini kucağına verdiklerinde ağladığını ilk kez orada gördüm.”

Vicdan, ahlak, adalet, merhamet ve nezaket… Bunlar yan yana dizilmiş sıradan kelimeler değil. Mehmet Özdemir gerçekten bu sıfatları hakkıyla taşıyan bir gazetecidir. Her durum ve koşulda hayata, insana bakışının yanı sıra habere, gazeteciliğe yaklaşımında da bu özellikleri öne çıkar. Gazetecilik refleksi, haber hırsı ne vicdanını ne de gözünü kör etmiştir.

Oysa şimdi Silivri’de, olmayı hiç hak etmediği bir yerde, daha ne ile itham edildiğini bile bilmeden 9 aydır duruşma gününü bekliyor. Gözaltı kararını sosyal medyadan öğrendi, o sırada Antalya civarındaydı. Adalate ve hukuka o kadar güveniyordu ki kendi ayağıyla ifade vermeye gitti ve maalesef şablon ifadelerle gözaltına alındı.

Tamam ben Laz’ım, bazı şeyleri geç anlıyorum ama o kadar da değil! 15 yıllık iş hayatımda iki kez gazete kapatılmasına tanık oldum. İlkinde Yeni Binyıl'da bilgisayarlarla birlikte kapıya konmuştuk. İnsanlık dışı ve acımasızdı. Zaman’da ve sonrasında yaşadıklarımızın ise tarifi yok… Mehmet Bey ile o günlerde veda konuşmaları yapmış, fotoğraflar çekilmiştik.

Şimdi kimse beni onca yıl birlikte çalıştığım Mehmet Özdemir’in bir terörist, bir örgüt üyesi olduğuna ya da darbeye teşebbüs ettiğine inandıramaz. Onun ve diğer gazetecilerin amacı sadece bu ülkeyi, vatanını çok sevmek ve ona hizmet etmekti. Ellerinden geleni de yaptılar… Hem Mehmet Özdemir hem de hapiste yatan diğer masum insanlar için bugün ve bundan sonraki tek duam: “Allah bulunduğunuz yeri Mirac’ınız kılsın.”