31 Ağustos 2015 Pazartesi

Neyzen Süleyman Erguner: Sema, İslami kesimin eğlencesine dönüştü

31 Ağustos 2015 
Konya'da aralık ayında düzenlenen Şeb-i Arus törenlerinin biletleri 7 Ağustos'ta satışa çıktı. Her yıl olduğu gibi törenlere ilgi yine büyük. Fakat kamuoyundan bazı şikayetler yükseliyor. Konuyu, bugünlerde "Cumhuriyet Döneminde Mevlevilik" adlı kitabı üzerinde çalışan neyzen Süleyman Erguner ile konuştuk.
“SEMA, 2000'DEN SONRA İSLAMİ KESİMİN EĞLENCESİNE DÖNÜŞTÜ. TÖRENİN BİR SİLSİLESİ VARDIR. ÖNCE KUR'AN-I KERİM OKUNUR, ARTIK BUNLAR YOK. KONSERLERLE BAŞLIYOR. ALAKASI OLMAYAN SANATÇILAR ŞEB-İ ARUS TÖRENİNDE SAHNEYE ÇIKIYOR.” FOTOĞRAF: ZAMAN, ÜSAME ARI

Her yıl 7-17 Aralık tarihleri arasında Konya'da gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenlerinin biletleri 7 Ağustos'ta satışa çıktı. Bu yıl 742.si gerçekleştirilecek törenlere katılmak isteyenler, Konya İl Kültür Müdürlüğü'nün sitesinden (www.konyakultur.gov.tr) bilet alabiliyor. Müdürlüğün 2013'te uygulamaya başladığı bu sistem, Türkiye'nin diğer illerinde yaşayanlar için kolaylık oldu. İster, büyük törenin yapıldığı 17 Aralık gününe, isterse diğer günlerde yapılan daha küçük sema törenlerine katılmayı arzu edenler 50 TL'ye bilet bulabiliyor. Fakat manzara göründüğü kadar güllük gülistanlık değil.

Geçen yıla kadar Mevlânâ Kültür Merkezi'nde yapılan 17 Aralık'taki büyük tören,  Konya Büyükşehir Belediyesi Spor ve Kongre Merkezi'ne taşındı. 10 bin kişilik yeni salon, evet çok fazla kişiyi alıyor fakat sema için uygun bir mekân değil. Akustiği yok, sahne düzenlemesi teknik olarak semayı izlemeye imkân vermiyor. Mesela 17 Aralık 2015'te gerçekleştirilecek anma gecesinde sahnenin tam karşısındaki 16 blok (yaklaşık bin kişi) protokole ayrılmış. Bu bölgelerden bilet almak imkânsız. Diğer boş koltuklar da ya basket potasının (evet basket postası olan bir salonda Şeb-i Arus töreni yapılıyor) arkasında kalıyor ya da sahneye çok uzak mesafede bulunuyor.

Neden özellikle 17 Aralık'taki protokol koltuklarından bahsettiğimiz merak edilebilir. Cevabı çok basit: Çünkü herkes 17 Aralık'taki törenleri izlemek istiyor. Mevlânâ Hazretleri'nin ‘düğün günüm' dediği ahirete irtihali bugüne tekabül ediyor. Diğer günlerde yapılanlar sembolik anma törenleri. Basit bir ‘koltuk' meselesi gibi görünen bu durum, sadece Türkiye'den değil, dünyanın her yerinden Konya'ya akın eden Mevlânâ severleri üzdü, üzüyor. Konuyu, bugünlerde “Cumhuriyet Döneminde Mevlevilik” kitabı üzerinde çalışan neyzen Süleyman Erguner değerlendirdi.

Yeni kitabınız ‘Cumhuriyet Döneminde Mevlevilik' ne zaman bitiyor?
Üç ila altı aya kadar bir süresi var. Her gün bir şeyler ekliyorum. Kitap, 1925'te Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu'nun çıkmasından bugüne kadar Mevlevihaneleri, Mevleviliği anlatıyor. İçinde elbette hatıralarım var. Çocukluğum, 5-7 yaş arası Konya'daki törenlerde geçti. Babam neyzen Ulvi Erguner o törenleri hem tertip eden heyetteydi, hem de neyzen olarak yer alıyordu.

Tekkeler kapatıldıktan sonra ne oluyor? Tekrar sema törenleri ne zaman başladı?
Evlerde devam ediyor. Küçük gruplar halinde ve gizli gizli. Otorite, yasağı sıkı bir şekilde takip ediyor. 1925'ten 1946'ya kadar böyle. 21 yıl sonra Konya'da bir anma töreni düzenleniyor. Fakat sema yok, sadece konuşmalar yapılmış, ney üflenmiş.

1946'dan sonra ne oluyor?
Seneyi devriyelerde anmalar yapılıyor. Törenleri tertip etmek için İstanbul'dan ekipler geliyor. Neyzen Halil Can, babam Ulvi Erguner, Sadettin Heper ve dönemin Mevlevi büyükleri... Konya'dan Hulki Amil Çelebi (Keymen) dahil oluyor. Konuşma yapıyor. 1950'ye kadar böyle devam ediyor. Sema 1955'te başlıyor. Aslında Mevlevilik'teki ilk yasak bu değil. Öncesi var.

Osmanlı döneminde de mi yasaklanmış?
İlk yasak IV. Mehmet zamanında getiriliyor. Şeyh Vani Mehmet Efendi etkili oluyor bu yasakta ve Anadolu'da Konya hariç, birçok mevlevihanede sema yapılmıyor. Mevlevilikte buna, ‘yasağı bed' yani birinci büyük felaket denir. Fakat çok uzun sürmüyor yasak. 1684'te kalkıyor. III. Ahmet döneminde tekrar başlıyor. Hatta III. Ahmet, Mevleviliği himaye ediyor.

ŞEB-İ ARUS TÖRENLERİ ÜCRETSİZ OLMALI

Günümüze dönersek, 1955'te ne oluyor da birdenbire sema başlıyor?
İsveç Kralı Gustaf için İstanbul'da bir belgesel film çekiliyor. Filmde Mevleviler de var. Hem İstanbul'da hem de Konya'da sema törenleri düzenlenmiş o dönemde. Ankara da işin içinde. Protokol olayı burada yoğunlaşıyor. Bugünkü semanın koreografisi o dönemde ortaya çıkmış. Beyaz elbiseler dikilmiş.

Eskiden beyaz elbise yok mu?
Yok tabii. Hırka ve onu tamamlayan bir elbise var. Şimdiki semazenler etekleri havalara kalksın diye yöntem bile geliştirdi. ‘Kumaşın şu cinsten olursa daha çok havalanır' konuşmaları yapılıyor. Kralın böyle bir taleple gelmesi tabii ki Mevleviliğin turizm unsuru haline gelmesinin başlangıcı oluyor. Şimdi 20 dolara dönenler var, Şeb-i Arus biletleri vs. Biletlerin satılmaması lazım. Oradan gelecek gelire mi ihtiyaç var?

Bilet gelirinden ziyade, törenlere yoğun talep olduğu için belki bir kontrol mekanizması olarak böyle bir yöntem düşünülmüştür…
Meraklısı belli zaten Şeb-i Arus'un. En kalabalık gün, 17 Aralık oluyor. O güne davetiye ve bilet bulamazsınız. Diğer günler pek kalabalık olmaz. Bir müzisyen olarak yeni yapılan Konya Büyükşehir Belediyesi Spor ve Kongre Merkezi'nin akustiğinin ve ses tesisatının iyi olmadığını söyleyebilirim. Neyin, tamburun sesi tek tek duyulmalı. Öyle bir şey yok. Dağılan bir ses kargaşası mevcut.

Aslında Mevlevi camiası bunları hep dile getiriyor...
Camiadan eleştiriler geliyor ama maalesef etkisi olmuyor. Sema 2000'den sonra İslami kesimin eğlencesine dönüştü. 1980'lerde daha kültürel yönü ön plandaydı. Törenin bir silsilesi vardır. Önce Kur'an-ı Kerim okunur, artık bunlar yok. Konserlerle başlıyor. Alakası olmayan sanatçılar Şeb-i Arus töreninde sahneye çıkıyor.

Ulvi Erguner, Halil Can, Sadettin Heper, Cumhuriyet'in ilk yıllarında kelle koltukta Mevleviliğe hizmet etmişler. O mücadelelere bakınca gelinen nokta daha acı değil mi?Evet öyle, Allah kimseyi kendi kültürünü savunmak zorunda bırakmasın. Babam, TRT İstanbul Radyosu'nda müzik müdürüydü. Ramazan'da iftar saatinde ilahi yayınlamak istemiş, görevinden alındı. Savunmalar yazarak görevine döndü ama bir sene sonra vefat etti. Çoğu sanatçı babamın kanser olmasını o zaman yaşadığı üzüntülere bağlar. Şimdi öyle günlere geldik ki, Mevleviliğin itibarı sarsıldı. Babam bunlar için mi mücadele etti?


‘Emin Dede'nin ney taksimlerini buldum'
“Galata Mevlevihanesi'nin neyzenbaşı Emin Dede'nin öğrencilerine yazdığı 81 adet ney taksiminin notalarını buldum. Ağabeyimiz, üstadımız Yılmaz Kale bana verdi. Emin Dede, Yılmaz Kale'nin babası Emin Kılıçkale'ye vermiş bu notaları. Emin Kılıçkale, Cumhuriyet döneminin ilk doktorlarından. Emin Dede'nin öğrencisi aynı zamanda. Ermeni notası Hamparsum ile yazılmış ney taksimlerini bugünkü notaya çevirdim. Müzikal notlar da vardı kâğıtlarda, onları da yazdım. Çok önemli müzikal bir kültür çıktı ortaya. Grift'ten sonra bu projeye yoğunlaşmıştım, yeni bitti. Ayrıca Lale Devri'nin en önemli ney üstadı Osman Dede'nin Hayatı ve Eserleri adlı bir çalışmam daha var. Hepsi yayınlanmayı bekliyor.”

Mevlânâ Türbesi'nde artık ney sesi yok…
“Mevlânâ Türbesi'nden geçen yıldan bu yana ney sesi yoktur. Çok cılızdır. Çünkü türbenin içine namaz kılma yeri yapılmış. Sessizlik olsun diye böyle bir karar almışlar. Bu uygun bir durum değil. Osmanlı zamanında türbenin yanına Selimiye Camii yapılmış, namaz kılmak isteyenler oraya gidebilir. Cami boş, türbede insanlar sandukalara bakarak namaz kılıyor. Mevlevihanede namaz kılınmıyor muydu? Kılınıyordu tabii ki ama mescidi vardı. Yenikapı Mevlevihanesi'nin semahanesi ve mescidi ayrıdır. Kimse semahanede namaz kılmıyordu. Konya'da makamın olduğu yerin yan tarafı semahanedir.”  

İmza kampanyası başlatıldı
İzmir'de yaşayan 32 yaşındaki Akif Genç, 2012'den bu yana Şeb-i Arus törenlerine katılan bir muhasebe uzmanı. Törenlerle ilgili yaşadığı sıkıntı kendisini o kadar üzmüş ki, www.change.org'da ‘17 Aralık Şeb-i Arus Etkinlikleri Herkese Açık Olsun' başlıklı bir imza kampanyası başlattı. Genç, yaşadıklarını bize gönderdiği aşağıdaki uzun mektupta anlatıyor.
Akif Genç: "Ben 32 yaşında Mevlana, Mesnevi, tasavvuf ilmine büyük bir aşkla bağlanmış bir mecnun olarak 17 Aralık 2011'de TRT-1 ekranında Mevlana Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenlerinden çok etkilenmiştim. Bilet satışlarının ocak tarihinde tükenmesinden ötürü 2012 yılındaki Şeb-i Arus gecesine katılamamıştım. Ama kararlılığımdan vazgeçmeyip 17 Aralık 2013 tarihinde gerçekleştirilecek olan Şeb-i Arus etkinlikleri için bilet arayışına Ocak 2014 tarihinden itibaren Konya İl Kültür Müdürlüğü'nün web sitesindeki E-Bilet sayfasını “güne gün” takip ederek satışa çıkmasını bekledim. İlk defa daha tertipli şekilde E-Bilet sistemine bu tarihte geçildi ve 1 Ekim 2013 tarihinde bilet satışları açılır açılmaz istediğim yerden biletimi rahatlıkla satın alabildim.
    Mevlana Kültür Merkezi'ndeki 17 Aralık Şeb-i Arus gecesini büyük bir huşu içinde izleyebildim. Tam karşımdaki seyirci koltuklarının en önünde hayatımda ilk defa kanlı canlı olarak görmüş olduğum dönemin başbakanı Erdoğan ve CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun salona gelişlerini o an yaşanan hareketliliği ve heyecanı ilgiyle takip etmiş oldum. C ve D Blok tamamen protokol için ayrılmış olup ben ise B Blokta 3.sırada olmama rağmen sahneye tam hakim bir noktada sıkıntısız ve rahatlıkla törenleri sonuna kadar izledim.
    2014 yılında gerçekleştirilen törenlere de katılmayı çok istedim. Fakat bu esnada canımı sıkan bir durumla karşılaştım. 17 Aralık gecesindeki Şeb-i Arus töreni bu sefer Mevlana Kültür Merkezi'nde değil, kapasitesi daha geniş olan yeni yapılan Konya Büyükşehir Belediyesi Spor ve Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilecekmiş. E Bilet sisteminden bilet satışı için sahnenin uzak köşelerinde yani pota altları kısmı ile onların üst ve çapraz konumlarına tercih yapma kısıtlamasıyla karşı karşıya kaldım. Protokol kısmı için sahnenin en ön ve üst tribünlerinden 8 blok ve tam karşısındaki tribünlerden de gene 8 blok olduğu gibi bilet satışlarına kapatılmış halde protokol,  koruma ve güvenlik mensuplarına ayrıldığını öğrendim. Bu şikayetimi Konya İl Kültür Turizm Müdürlüğü yetkililerine dile getirdiğimde ise bana; hafta içindeki diğer seanslara neden katılmak istemiyorsunuz, o tarihlerde de izleyebilirsiniz denmesi, böylesi bir yoğun tasavvuf gönüllüsü biri olarak beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Bunun üzerine açılış gecesi olan 7 Aralık tarihinde Mevlana Kültür Merkezi'nde izledim. 2015 Aralık ayındaki etkinliklerde de geçen yılki organizasyonda hiçbir değişikliğe gidilmediğini gördüm, gene 17 Aralık gecesi Konya Büyükşehir Belediyesi Spor ve Kongre Merkezi'nde… Gene protokol ve korumalara ayrılmış en güzel yerler ve gene biz tasavvuf gönüllerini kenara köşelere serpiştirilmiş halde küskünce bırakmaları…
    Belki bir değişime katkım olur ve bu törenlerin tekrardan özüne yakışır bir düzene dönmesi konusunda bir başlangıç olur düşüncesiyle Cumhurbaşkanlığı'na bu protokol ve korumalara ayrılan yerler konusunda dikkatlerini çekmek için yazdım. Cumhurbaşkanlığı bana gönderdiği yanıtta şikayetimi ilgili kuruma (Konya İl Kültür Turizm Müdürlüğü) iletildiğini söyleyip standart bürokratik işlemlere tabi tutmayı sürdürdüler. Ama ben bu yoldan vazgeçmeyeceğim. Bu törenler eskiden olduğu gibi tekrardan tasavvuf gönüllülerine açılmalı bizlerin küskünlüklerini kırmalılar.
    Mevlana'yı seven ve tasavvufa ilgi duyan biri olarak 17 Aralık Düğün Gecesi'nin önemi ve fazileti bizler için daha uhrevidir. Mevlana hazretlerinin şehadete ulaştığı gece olması ve bu geceyi hüzün gecesi değil de düğün gecesi olarak bizlere vasiyet bırakması, benim de o atmosferi o heyecanı semazenlerin estirmeye çalıştığı o güzel hava ile beraber  yaşama isteğimi daha da yüceltmesi gerekirken maalesef her geçen yıl tasavvuftan maneviyattan fersah fersah uzaklaşıp maddiyatçılığa doğru son sürat ilerlemektedir.
    Ben her sene İzmir'den Mevlana'nın Konya yollarına samimiyet aramak için çıkıyorum, aşkı arıyorum, Mevlana'yı görmek için ta uzak diyarlardan gelmiş ama Mevlana'nın ömrüne yetişemedikleri için Allah'tan bizim canımızı buradan al diye dua etmiş olan o 3 ulu insanın aşkını arıyorum. Orası aşk meclisi irfan meclisi. Bürokratların, protokol yetkililerinin salonun yarısından fazlasını ve sahneye en yakın olan yerlerde üstelik bedava izleyebildikleri bir yerde biz Mevlana gönüllülerini kenarda köşelerde izlettirme gafletini Mevlana'nın hangi düşüncesiyle bana açıklayabilirler?
    Dünyanın değişik pek çok yerlerinden insanlar Mevlana'yı okumuş, anlamış felsefesini yorumlamış ve evrenselleştirmişken 17 Aralık'ta Konya Büyükşehir Belediyesi Spor ve Kongre Merkezi'nde bizlere neyi izlettirmekteler? Lacivert siyah takım elbiseli siyasiler, bürokratlar onların korumaları… Bu nurlanmamış suretlerdeki siyasilerin can sıkan konuşmaları, Mevlana'nın öğretilerini kendi hayatlarına ne kadar yaşatabiliyorlar ki benim gibi günlerinin pek çoğunda tasavvufla yoğrulmuş insanlara Mevlana'yı anlatıyorlar(!)
    Mevlana gibi bir şahsiyetin yarattığı ve nadir rastlanacağını düşündüğüm bir felsefe akımının, ellerini açıp dönen adamları izlemek seviyesine indirgenmesi üzerinden bir ticari faaliyet haline getirilmiş olması, temelinde Mevlana olan bir aktivitenin biletleri para ile satılıyor ve daha da acısı insanlar parasına göre sınıflara ayrılıyor olması ve daha da vahimi tasavvuf ile alakası dahi olmayan bu insanların üstelik ücretsiz olarak en rahat yerlerden izleyebildiklerini görmem beni derin bir hayal kırıklığına uğratıyor. İki yıldır ilgililere, yetkililere soruyorum; Bu topraklara ekilmiş en güzel güllerden birinin şehadete erişmesine binaen ortaya konan bir anma etkinliğini sen neden bu kadar halktan uzak bir konuma sokuyorsun? Yazımı, bu organizasyonu tertip edenlere Mevlana hazretlerinin şu sözüyle tamamlamak istiyorum: “Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için değil.”

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ