18 Kasım 2013 Pazartesi

İşte geleceğin ustaları

18 Kasım 2013
Geleneksel sanatlarda bu yıl ilk kez yapılan “Geleceğin Ustaları Yarışması”nda dereceye giren sanatçılar, ödüllerini önceki gün Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle aldı. Eserlerin çok beğenildiği törende konuşan hattat Hüseyin Kutlu’nun tespiti dikkate değer: “Geleneksel sanatlarımızı biz geçmişte bıraktık, bu sanatları artık kutsi bir hatıra, nostalji olmanın ötesine götürmeliyiz.”
Sağdan sola: Şebnem Hoşhaber, (ebru), Figen Çelebioğlu (minyatür), Hakan Farsak (çini), Mithat Topaç (hat), Meltem Cantürk (tezhip), Münibe Alev Uzun (kaat’ı). Fotoğraf çekimine trafik nedeniyle yetişemeyen Mustafa Köksal cilt, Arzu Uzunosman kalemişi sanatında birinci oldu. FOTOĞRAF: ZAMAN, MEHMET ALİ POYRAZ

 Geçtiğimiz nisan ayında geleneksel sanatlar için uzun fakat anlamlı bir yola çıkıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Geleneksel Sanatlar Derneği, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Zeytinburnu Belediyesi 20 Nisan-1 Kasım 2013 tarihleri arasında gelenekli sanatların gelişimine katkı sağlamak amacıyla ‘Geleceğin Ustaları Yarışması' adıyla ilk kez bir yarışma başlattı. Hüsn-i hat, tezhip, ebru, çini, minyatür, kat'ı, cilt sanatı ve kalemişi olmak üzere 8 dalda düzenlenen yarışmada birinci olan genç sanatçılara ödülleri önceki akşam Zeytinburnu Kültür Merkezi'nde verildi. Hüsn-i hat dalında Mithat Topaç, tezhipte Meltem Cantürk, ebruda Şebnem Hoşhaber, çinide Hakan Farsak, minyatürde Figen Çelebioğlu, cilt sanatında Mustafa Köksal, kat'ı da Münibe Alev Uzun, kalemişinde Arzu Uzunosman birinci seçildi.

   
Yarışmaya gönderilen eserleri, Prof. Dr. Uğur Derman başkanlığında 33 kişilik akademisyen ve her biri kendi alanında duayen kabul edilen sanatçılardan oluşan seçici kurul değerlendirdi. Geleceğin ustalarına 80 bin TL ödül dağıtıldı fakat Geleneksel Sanatlar Derneği Başkanı Ahmet Akcan, “Ama bizim için asıl önemli olan geleneksel sanatlar alanında 219 sanatçının bu yarışma için eser ortaya koymasıydı.” dedi.

Pişmiş aşa su katmak (mı)?

Hüsn-i hat dalının seçici kurulunda bulunan ve ödül töreninde bir konuşma yapan Hüseyin Kutlu, önemli bir noktaya dikkat çekti. “Pişmiş aşa su katmak gibi algılanabilir” diye söze başlayan Kutlu, “Geleneksel sanatlarımızı biz geçmişte bıraktık, bugün hâlâ geçmişi yaşıyoruz. Bu sanatlarımızı günümüze ışık tutan, günümüzün meselelerini ele alan ve yorumlayan hale getirmedikçe bize dur durak olmamalı. Bunlarla yetinmememiz lazım. Yani bu sanatlarımız sadece bir güzel kutsi hatıra olarak yaşatılmamalı, bir nostalji olmanın ötesine götürmek zorundayız. Minyatürümüzden hat’a, ebrumuzdan cilt sanatına bütün sanatlarımız doğduğu, geliştiği ve yaşadığı dönemde siyasi, sosyal ve ekonomik hadiseleri yorumlayan, yol gösteren bir görev ifa ediyordu. Bugün ise tamamen ayrı bir yerde, ayrı bir dünya… Sadece gönlümüzü ferahlatan, bizi rahatlatan bir kutsi hatıra olarak duruyor. Buna benim gönlüm razı olmuyor. Burada rektörlerimiz, kültür müdürlerimiz var. Onlardan yol gösterici olmalarını ve imkanlar hazırlamalarını rica ediyorum.” ifadelerini kullandı. Elbette bu razı olmayış pişmiş aşa su katmak değil, geleneksel sanatların dünden bugüne geldiği noktayı, günümüzdeki algılanma biçimini, ifade yöntemini ve sergilenmesindeki eksiklikleri göstermesi bakımından önemli bir tespitti.
    Dereceye giren ve sergilenmeye değer görülen 29 eseri bir hafta boyunca Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi'nde görebilirsiniz. Eserler, 25-30 Kasım tarihleri arasında Dolmabahçe Sanat Galerisi'nde tekrar sergilenecek. (www.geleceginustalari.org)

İkinciler arasında Japon, Yunan ve Suriyeli sanatçılar var
 

Geleceğin Ustaları Yarışması’na, aralarında Japonya, Yunanistan, Suriye, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri’nden sanatçıların da yer aldığı toplam 219 kişi katıldı. Suriyeli Abdürrezzak Karakaş hat dalında ikinci, Japon Yumiko Kubota çinide ikinci oldu, Yunan Muharrem Kalentzi ise cilt sanatında yaptığı eseriyle sergileme ödülüne değer görüldü. Fakat ödülünü almaya sadece Suriyeli sanatçı geldi. İki yıl önce İstanbul’a gelen Karakaş, 1997’den beri hat yapıyor. Savaş nedeniyle ülkesine dönemeyen Karakaş, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyor. 

BİRİNCİ OLAN ESERLER...
Hüsn-i Hat dalında birinci olan eser... Sanatçı Mithat Topaç
Tezhib dalında birinci olan eser... Sanatçı: Meltem Cantürk
Minyatür dalında birinci olan eser... Sanatçı: Figen Çelebioğlu
Ebru dalında birinci olan eser... Sanatçı: Şebnem Hoşhaber
Cilt dalında birinci olan eser... Sanatçı: Mustafa Köksal

Çini dalında birinci olan eser... Sanatçı: Hakan Farsak

Kaat'ı dalında birinci olan eser... Sanatçı: Münibe Alev Uzun
Kalemişi dalında birinci olan eser... Sanatçı: Arzu Uzunosman
HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ


16 Kasım 2013 Cumartesi

Kültür başkentlerinin ortak sorunu: Şehirlerin kültürel altyapısı eksik

16 Kasım 2013
“Kültür alanında karşılaştığınız en önemli üç engel nedir?” Bu soru, dün sona eren Dünya Şehirleri Kültür Forumu’na katılan 22 ülkenin kültür yöneticilerine soruldu. Ortaya altı sorun çıktı fakat forumda bütün kültür şehirlerini kilitleyen ilk iki noktaya dikkat çekildi.
Dünya Şehirleri Kültür Forumu Direktörü Paul Owens.


Kültür-sanata yatırım yapılmaması, yatırımcı bulunamaması ya da kültür-sanat etkinliklerinin belli çevrelerde sıkışıp kalması, halka inememesi gibi sorunların sadece ülkemizde olduğunu sanıyoruz. Oysa dünyadaki bütün kültür şehirlerinin kilitlendiği nokta aynı. Bu sonuç, İstanbul'da dün sona
eren Dünya Şehirleri Kültür Forumu'nun ilk zirvesinde ortaya çıktı. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün ev sahipliğinde iki gün süren forumun açılışı önceki gün İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu'nda yapıldı. 22 dünya şehrinin kültür yöneticilerinin katıldığı forum öğleden sonra Ortaköy Feriye Lokantası toplantı salonunda devam etti.

    Amsterdam, Berlin, Bogota, Buenos Aires, Hong Kong, Johannesburg, Los Angeles, Londra, Meksiko, Montreal, Moskova, New York, Paris, Rio de Janeiro, Roma, Sao Paulo, Seul, Şanghay, Singapur, Tokyo, Toronto'yu temsil eden yöneticiler arasında Londra Belediyesi Kültür Başkanı Justine Simons, Los Angeles İl Sanat Komisyonu Yöneticisi Laura Zucker, Güney Afrika Görsel Sanatlar Direktörü Joseph Gaylard, Buenos Aires Kültür Bakanlığı Danışmanı Sofia Castro gibi isimler bulunuyor.

    İstanbul'un kurucu üye olarak yer aldığı ilk forumun ana teması, metropollerin başarısında kültürün oynadığı temel rol ve bu alandaki sorunlardı. Sunumlardan ve tartışmalardan ortaya çıkan en önemli sonuç, Dünya Şehirleri Kültür Forumu Direktörü Paul Owens'ın tüm yöneticilere sorduğu “Kültür alanında karşılaştığınız en önemli üç engel nedir?” sorusu etrafında şekillendi. Yöneticilerin verdiği cevaba göre karşılaşılan 6 sorun belirlendi. Fakat Owens, 22 şehrin yoğun bir şekilde yaşadığı iki noktaya dikkat çekti.

    İlki, kültürel altyapı sorunu. Yatırımcı bulunamaması, nasıl yatırım yapılacağının bilinememesi, şehirler inşa edilirken kültürün bu yapıya entegre edilmemesi... Yöneticiler, “Kültürel altyapıyı nasıl geliştirebiliriz ve şehrin diğer aktörlerini bu yapıya nasıl entegre edebiliriz?” soruları etrafında deneyimlerini paylaştı.

    İkincisi, kültür-sanat etkinliklerinin halka ulaşamaması. Halkı kültür sanata çekmek, üretime ve tüketime katılmasını sağlamak konusunda diğer şehirler de oldukça zorlanıyor. Owens, 22 şehrin aynı noktalarda kilitlenmesini şöyle açıklıyor: “Kültür başkentlerinin ortak noktası hem çok zengin hem de çok fakir insanların bir arada yaşaması. Dolayısıyla dünya şehirleri çok kutuplaşmış şehirlerdir ve gittikçe daha çok kutuplaşıyor, zenginle fakir arasındaki ayrım artıyor. Kültürel yatırımlar parayla yapıldığı için zenginleri yani parası olanları daha çok çekiyor, fakir halkı kültüre çekmek zorlaşıyor. Bu durum sanatçılar için de geçerli. Parası olan, network'ü güçlü sanatçılar üretimde bulunabiliyor, diğerleri seslerini duyuramıyor. Kültürel strateji oluştururken, herkesin kültürel hayata katılımı planlanmalı. Herkesin kendisini ifade edebileceği kültürel politika üretilmeli.”

    Karşılaşılan diğer zorluklardan biri de kültürel çeşitlilik. Farklı etnik grupların fikirlerinin, üretimlerinin kültür hayatına yansımasının zorluğu. Bir diğeri eğitim ki, bu sorun sanatçıların ve halkın eğitimi olarak ikiye ayrılıyor. Üçüncü sorun ortak çalışma zorluğu. İstanbul'da öne çıkan en önemli sorunun bu olduğunun belirtildiği toplantıda, kamu, özel sektör, sivil toplum örgütlerinin karar alma aşamasında birlikte hareket edememeleri kültür sanatın etkisini zayıflatıyor. En sonuncusu ise üretilen sanatın halka sunulması.

Türkiye’deki kültür istihdamının yüzde 40’ı İstanbul’da

Küçük Ayasofya Müzesi
Dünya Şehirleri Kültür Forumu, geçen yıl Londra’da kuruldu. Fakat temeli 2008’de Londra Belediye Başkanı’nın “Londra’da kültür ne durumda? Diğer kültür şehirleriyle kendimizi karşılaştırırsak durumumuz nedir?” diyerek bir araştırma başlatmasıyla atılıyor. Araştırmada New York, Paris, Tokyo, Şanghay ve Londra’nın kültür sanat hayatı karşılaştırılıyor. Bu şehirlerde kaç müze, tiyatro, sinema, kütüphane var, ziyaretçi sayıları nedir, şehirde yılda kaç etkinlik gerçekleştiriliyor, kimler geliyor vs. gibi konular araştırılıyor. Londra Belediyesi, 2011’de bu araştırmayı genişletmek istiyor. Bu kez 10 şehrin kültür envanteri çıkarılıyor. 2012 ise on şehrin kültür yöneticileri ilk önce Şanghay’da, sonra da Londra’da bir araya gelip Dünya Şehirleri Kültür Forumu’nu kurmaya karar veriyor.

    İstanbul’un kurucu üyeler arasında yer aldığı forumun hedefi, dünya şehirlerinin kültür yöneticilerini bir araya getirip karşılaşılan zorlukları anlatmak, başarılı paylaşmak, karşılıklı tecrübe aktarımını sağlayabilmek. 14-15 Kasım’da gerçekleştirilen zirve bu kararın ilk toplantısıydı. Forumun üye sayısı bir yılda iki katına çıkmış. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili’nin verdiği bilgiye göre Londra Belediyesi’nin hazırlattığı rapor, forum kurulduktan sonra güncellendi. Şu anda 22 şehrin kültür envanteri http://www.worldcitiescultureforum. com’da yayınlanıyor. Üç yılda bir güncellenmesine karar verilen raporun verileri arasında kültür ekonomisine ait bilgiler de mevcut.

    ‘Kültüre nasıl para yatırılıyor, nasıl bir akış var, ne kadar insan kültür alanında istihdam ediliyor, kültür ekonomisi şehirler için ne kadar önemli’ gibi sorular bu raporun cevapladığı sorular arasında. Raporda İstanbul’u ilgilendiren iki önemli bilgi bulunuyor: 1) İstanbul’un genel iş istihdamının yüzde 4’ü kültür alanında. 2) Tüm Türkiye’deki kültür istihdamının yüzde 40’ı İstanbul’da.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ


9 Kasım 2013 Cumartesi

Amatör tiyatrolar Elazığ’da yarıştı

9 Kasım 2013
Elazığ Müzik ve Sanat Derneği (EMSAD) tarafından tiyatro sanatçısı Nejat Uygur adına düzenlenen II. Elazığ Tiyatro ve Turizm Festivali, dün akşam Elazığ Devlet Tiyatrosu'nda gerçekleştirilen ödül töreniyle sona erdi. 1 Kasım'da başlayan festivale yedi bölgeden 12 amatör tiyatro grubu ve 200 oyuncu katıldı.


Elazığ Müzik ve Sanat Derneği (EMSAD) tarafından tiyatro sanatçısı Nejat Uygur adına düzenlenen II. Elazığ Tiyatro ve Turizm Festivali, dün akşam Elazığ Devlet Tiyatrosu'nda gerçekleştirilen ödül töreni ile sona erdi. 1 Kasım'da başlayan festivale yedi bölgeden 12 amatör tiyatro grubu ve 200 oyuncu katıldı, 15'ten fazla etkinlik gerçekleştirildi.
    Kültür ve Turizm Bakanlığı, Elazığ Valiliği, Elazığ Belediyesi, Harput Hünkar Konağı ve Galaksi Tatil Köyü'nün katkılarıyla düzenlenen festivalde yarışmacılara “Nejat Uygur Sanat Ödülü”nü sanatçının büyük oğlu Ahmet Uygur verdi. Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları Pervin Ünalp, Özgür Yüksel ve Alper Tazebaş'ın değerlendirmesi sonucunda belirlenen ödüller bölgeler arasında paylaştırıldı. Denizli Belediyesi Genç Denizli Tiyatro Kulübü'nün oyunu "Savaş" adlı oyunu ‘en iyi oyun' seçilirken yönetmenine de ‘en iyi yönetmen' ödülü kazandırdı.
   
Festival kapsamında tiyatro oyunlarının yanı sıra gerçekleştirilen atölye çalışmaları, panel, toplantı ve konferanslarda sanatsal akımlar, sanat üreticilerinin sorunları, tiyatroların sanatsal üretim tarzları konuşuldu. EMSAD Başkanı Savaş Bal (yanda), festivalin iki işlevi gerçekleştirdiğini söyledi. İlki, 5 bin 350 kişiyi tiyatro ile tanıştırması, ikincisi amatör oyuncuları profesyonelliğe hazırlaması.
    Sıcağı Sıcağına, Kurtlar Vadisi gibi dizilerde rol alan Özgür Yüksel, “Her şehrin kendi tiyatrosu olması lazım. Bu festivaller amatör tiyatrolar ve oyuncular için çok önemli. Belediyeler ya da şehrin yöneticileri davet ettikleri ünlü bir sanatçıya bir gecede milyonlarca para ödüyor. Aynı para sanata ve tiyatroya harcanmalı. Bakın o zaman buralarda tiyatro nasıl kemikleşiyor.” dedi. Amatör tiyatroculara en güzel tavsiye ise Pervin Ünalp'tan geldi: “Tiyatronun ilk 30 yılı çok zordur. Bu meslekte otuz yıl demlenmek gerekir. Sanatın egoyu besleyen bir tarafı olduğu muhakkak. Alkışı egonuzu kabartmak için değil, törpülemek için kullanın."

Festivalin ödülleri, her bölgeyi memnun etti

En iyi oyun: Savaş (Denizli Belediyesi Genç Denizli Tiyatro Kulübü)
En iyi yönetmen: Hakan Kurt (Savaş)
En iyi senaryo:
M. Gökhan Bulut (Neye Niyet Neye Kısmet-İstanbul Sarıyer Belediye Tiyatrosu)
En iyi kostüm: Yedi Kocalı Hürmüz, Elazığ EMSAD Tiyatro Kulübü
Drama dalında en iyi erkek oyuncu: İsmet Araç (Savaş)
Drama dalında en iyi kadın oyuncu: Büşra Terzi (Savaş)
Drama dalında en iyi yardımcı erkek oyuncu: 
Fatih Kaya (Mahmud ile Yezida, Gaziantep Bir Başka Tiyatro)
Drama dalında en iyi yardımcı kadın oyuncu: 
Nazlı Üstüntaş (Ölümü Yaşamak, Harput-Der Çirai Osmanlı Tiyatro Atölyesi)
Komedi dalında en iyi erkek oyuncu:
Ahmet Çağrı Unan (Neye Niyet Neye Kısmet)
Komedi dalında en iyi kadın oyuncu:
Pınar Boyar (Mutfak Cadıları, Antalya Kırmızı Kalem Tiyatro)
Komedi dalında en iyi yardımcı erkek oyuncu: 
Kerem Urhan ve Çağatay Çağımnı (9 Canlı, Sinop Hayaller Tiyatrosu)
Komedi dalında en iyi yardımcı kadın oyuncu: 
Kardelen Yılmaz (İstanbul Efendisi, Ankara Çağdaş Sanat Merkezi
Nejat Uygur Özel Ödülü: 
 Yedi Koca Hürmüz (Samet Daş, Elazığ EMSAD Tiyatro Kulübü).

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ


5 Kasım 2013 Salı

Bu sergiyi Köşk’ten çıkan kayıp tabloya borçluyuz

5 Kasım 2013
Çağdaş Türk resminin özgün isimlerinden Gencay Kasapçı, 80. yaşını, 80 eserinin yer aldığı “Sanatla Bir Ömür” retrospektif sergisiyle kutluyor. Eğer, Fahri Korutürk’ün eşi tarafından ısmarlanan fakat Çankaya Köşkü’nün depolarına atılmış ve bir kısmı dökülmüş turkuaz renkli tablosu bulunmasaydı belki uzun bir süre daha retrospektifi açılmayacaktı.



Yıllardır Mersin'de yaşayan ressam Gencay Kasapçı, bu yıl 80 yaşına girdi. Sanatta da 65. yılını kutluyor. Yurtiçi ve dışında 100'ün üzerinde sergi açan, pek çok genç sanatçının tanınmasına vesile olan Kasapçı'nın 80 eserden oluşan ilk retrospektif sergisi, geçtiğimiz hafta Küçükçekmece Cennet Kültür Merkezi'nde açıldı. Eğer, Fahri Korutürk'ün ressam eşi tarafından ısmarlanan fakat Çankaya Köşkü'nün depolarına kaldırılıp bir kısmı dökülen o turkuaz renkli tablosu Hayrünnisa Gül ve serginin küratörü Ömer Faruk Şerifoğlu tarafından bulunmasaydı, belki uzun bir süre daha retrospektif sergisi açılmayacaktı.

    Turkuaz tablonun ilginç bir hikayesi var. 1970'li yıllarda İran Şahı Pevlevi, eşiyle Türkiye'ye gelecektir. Kraliçe Farah turkuaz rengini çok sevdiği için, dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün, Türkiye'nin ilk kadın ressamlarından olan eşi Emel Korutürk, misafirlerinin Camlıköşk'te ikamet edecekleri odanın duvarına asılmak üzere Gencay Kasapçı'dan bir tablo yapmasını ister. Kasapçı yapar ve tablo çok beğenilir. Sanatçının daha sonra başka resimleri de Köşk'e alınır. Sonraki yıllarda Cumhurbaşkanlığı Koleksiyonu'ndaki bu resimler depolarda unutulur ve kaybolup gider. Gencay Kasapçı, yıllar sonra yırtılmış eseriyle karşılaşınca önce onu tamir etmek üzere Mersin'deki atölyesine götürür, bir ay kadar resmini uzaktan seyreder. Sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi “Ben bile tamiri fark edemiyorum artık.” dediği resmi restore eder. “Sanatla Bir Ömür” sergisinde bu tablo yer almıyor fakat onun 65 yıllık emeğini anlatan diğer eserleri görülebiliyor.

    Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdikten sonra, 1959'da sanat çalışmalarını İtalya'da sürdürür. Burada farklı sanat ekolleri içerisinde yer alır. Uzun sanat hayatı hep zorluklarla mücadele ederek geçen Kasapçı, tutkusu sayesinde birçok zorluğun üstesinden gelmeyi başarır. Henüz 25 yaşındayken bir bavul dolusu nazar boncuğunu İtalya'ya götürmek ister. Ama bu mümkün değildir, yasaktır. "Buna izin, verse verse bakan verir" derler. Dönemin Maliye Bakanı, Yassıada'da idam edilen Hasan Polatkan'dır. Kasapçı, randevu almak üzere bakanlığın merdivenlerinde nöbet tutar. Polatkan arabasından inince de önüne atlar. Ertesi sabah saat 09.00'da ilk randevuya adını yazdırır.

    İtalya'da geçen yılları, her bakımdan verimlidir. Ömer Faruk Şerifoğlu, onun bu dönemini şöyle anlatıyor: "Floransa Akademisi Collaccki Atölyesi'nde fresk ve mozaik çalışmalarında bulunur ve önemli başarılara imza atar. Milano'nun minimalist akımının içinde bir Türk sanatçısı olarak değer kazanır. Eserleri o yılların avangarde galerilerinde ve Zero grubu içindeki sergilerde yer alır ve beğeni ile karşılanır. Nazar boncuklarını eserlerinde kullanan ilk sanatçı olur. 1954'te tek model ve renkte üretilen nazar boncukları yapan fırınları bularak daha renkli cam kullanmaları için ikna eder ve üretimlerine daha sanatsal bir boyut katmalarına yardımcı olur. 1958'de nazar boncuklarını kullanarak yaptığı ve Turizm Bakanlığı'nın satın aldığı masa, Brüksel Dünya Fuarı Türkiye Pavyonu'nda teşhir edilir."

Ömer Faruk Şerifoğlu (solda), Gencay Kasapçı.

“78 yaşından sonra film bile yaptım, artık her şeye hazırım”

Gencay Kasapçı’nın Roma’da yaşadığı 1960’lı yıllarda pek çok ressam, 57 yaşında ölen Japon sanatçı, düşünür Nobuya Abe’nin çevresinde toplanır. Kasapçı da o ressamlar arasındadır. Abe, sanatçılardan oluşan “Illimunation” adlı bir grup kurar ve hep birlikte sergi açarlar. Gencay Kasapçı Türkiye’ye döndüğü için sergiye katılamaz. Sırbistan’daki bir müze, önümüzdeki sonbaharda “Illimunation” grubunu yeniden canlandırmak için bir sergi hazırlığı içinde. Gruptan arkadaşı olan Mira Brtka ile altı yıl önce İstanbul Bienali’nde karşılaşan Kasapçı, onunla iki yıl önce bir film projesine başlamış. 45 yıl birbirinden habersiz aynı doğrultuda resim yapan iki arkadaşın hikayesini anlatan belgesel film “Different is the Same”in çekimleri, Mersin, İstanbul, Roma, Bratislava, Novi Sad’da tamamlanmış. Kasapçı, “78 yaşından sonra bunları yaptım, artık her şeye hazırım.” diyor.


“Sanatla Bir Ömür” sergisi, Küçükçekmece Cennet Kültür ve Sanat Merkezi'nde 18 Kasım'a kadar görülebilir.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ
 

3 Kasım 2013 Pazar

Bir uzman kadar resimden anlarım

2 Kasım 2013
23. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı, bugün Beylikdüzü TÜYAP’ta Kitap Fuarı ile birlikte açılıyor. Fuarda Koleksiyoner Onur Ödülü, Türk müziğinin usta ismi Erol Evgin’e verilecek. Sıkı bir koleksiyoner olan Evgin, 40 yılda satın aldığı 200’e yakın eseri ilk kez görücüye çıkarıyor. Fikret Mualla, Nuri İyem, Neş’e Erdok, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turan Erol gibi figüratif Türk resminin önemli isimlerinin yer aldığı Evgin’in koleksiyonu 10 Kasım’a kadar 7. salonda (altta) sergilenecek.  Sanatçı son yıllarda hat eserleri de satın aldığını söylüyor.

“Ben figüratif resmi seviyorum. Ressamlar sağlıklarında çok büyük varlıklar edinmemişler maalesef. Şimdi resimleri büyük paralara satılıyor. Eşref Üren’in son yıllarda yaşadığı yeri görmüştüm. Küçücük bir odada, köşede yatağı, yanında şövalesi… Öyle tevazu içinde yaşayıp göçtüler.” FOTOĞRAF: ZAMAN, HÜSEYİN SARI

Koleksiyonerler, resmi genelde yatırım aracı olarak gördükleri için sergilemek istemezler, saklarlar, diğer koleksiyonerlerden kıskanırlar. Siz neden sergiliyorsunuz?

Doğrudur ama bizim bir şey saklamaya hakkımız yok. Koleksiyonuma çok büyük para harcamadım. Resim sevgim, tutkum, sanatçılarla dostluğum sayesinde 40 yıl içinde edindiğim bir koleksiyon bu. Yatırım yapmak gibi bir amacım olmadı. Bu nedenle bilinmesinde sakınca yok.

Toplam ne kadar resminiz var?

200’e yakın. Eşimle birlikte yaptık bu koleksiyonu. Biz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde mimarlık okuduk ve o yıllarda mimarlık eğitiminin temelinde resim, heykel ve hat sanatı vardı. Hat hocamız Emin Barın’dı. Birlikte hat yazdık. Şadi Çalık heykel, Neşet Günal, Cemal Tollu ve Devrim Erbil de resim.

Hangi sanatçıların resimleri var?

Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Eren Eyüboğlu ile başladık resim almaya.

Kendisinden mi aldınız?
Eren Hanım’ın kendisinden aldım, fakat Bedri Bey’in resmini başka bir yerden aldım. O zaman onun eserini alacak kadar paramız yoktu. Onların dışında Nuri İyem, Avni Arbaş, Şeref Bigalı, İlhan Berk, Adnan Turani, Cevat Dereli, Turan Erol, Neşe Erdok, Devrim Erbil, Leyla Gamsız, Ahmet Umur Deniz, Mahir Güven resimleri var koleksiyonumda.

Resimlerini aldığınız sanatçılarla dostluğunuz olur mu?

Ahmet Umur Deniz’in atölyesine giderim, Mahir Güven’le hâlâ çalışırım, benim hocamdır. Bir sene desen çalıştım, desen resmin namusudur, her şeyidir. Bir resmin deseninin iyi olup olmadığını, soyut bir resim dahi olsa anlarım.

Bir ekspertiz kadar bu işten anlıyorsunuz o zaman... 

E artık 40 yıl oldu, bir uzman kadar anlarım. İlk sergim “Miras”ı 2005’te dört şehirde açtım. İkinci sergimi hocam Devrim Erbil ile birlikte 2014’te açacağız.

Resim almadan önce sanatçıları atölyelerinde mi ziyaret edersiniz, yoksa galeride önceden gösterirler mi size?

Tanıdığım hocaların atölyelerine giderim. Onlardan aldığın zaman daha ekonomik oluyor. Ama resmin iyisi galeriden alınır. Çünkü atölyede hocanın elinde 3-5 resim vardır, onlara bakarsın, beğenmezsem, beğenmediğini söyleyemezsin. Mahcup olursun, seçim hakkın kısıtlıdır.

Erol Evgin'in Kozyatağı'ndaki ofisinde röportaj için yaptığımız fotoğraf çekiminden...  Fotoğraf Zaman, Kürşat Bayhan.


Koleksiyonunuzdan resim sattığınız oluyor mu?

Hiç olmadı şimdiye kadar. Çünkü hepsinin bir anısı var. Paramızın az olduğu bir dönemde Kayhan Keskinok’un bir sergisi olmuştu Cumalı Sanat Galerisi’nde. Eşim dedi ki: “Sen şimdi heyecanlanıp resim alırsın, bu ay paramız kısıtlı alma.” Ama “takada düğün” resmini gördüm ve aldım.

Hattat Emin Barın’dan kaç yıl ders aldınız?


Emin hoca çok değerlidir. Bize iki yıl resim dersi verdi. Ben de Hasan Çelebi’nin hatları var, başka hatlar da var ama en beğendiğim onun yazdığı iki Besmele. İkisi de evimde asılı. Son yıllarda geleneksel sanatlarla da ilgileniyorum.

Hat dışında neler var?
Objeler, bakırlar, gümüşler. Daha arkeolojik parçalar da var. Zaten Arkeoloji Müzesi’ne bağlı koleksiyonerim.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ




Röportajı, Erol Evgin'in Kozyatağı'ndaki mimarlık ofisinde gerçekleştirmiştik.