26 Ocak 2019 Cumartesi

Sürgünle parçalanmış bir ailenin ölüme giden kızının hikâyesi: Günlüklerimi yakın…

26 Ocak 2019 
Bir parçası Amerika, bir parçası Avrupa, bir parçası Gürcistan’a dağılmış bir ailenin evlat ölümüyle de sınandığı parçalanmış bir ailenin hikâyesi…





Nihan Nur Çetiner, Gürcistan’da İngilizce öğretmenliği son sınıf öğrencisiydi. Anne-babası ve iki kardeşi Hizmet Hareketi’ne yönelik soruşturmalar sebebiyle dünyanın dört bir tarafına dağılmak zorunda kaldı.

Ailesinin bir parçası Amerika’da bir parçası Avrupa’da kendisi ise Gürcistan’daydı. Diş ameliyatı olduğu Gürcistan’da bitkisel hayata girdiğinde ne annesi ne babası ne de kardeşleri gelebildi.

Aile fertleri hâlâ bir araya gelip birbirlerine taziyede bulunabilmiş değil. Çetiner ailesi, Hizmet Hareketi’nin dünyanın dört bir tarafına dağılmış ailelerinden sadece biri.

EĞİTİMLE GEÇEN BİR ÖMÜR

Metin-Nuriye Çetiner çiftinin ömürlerini eğitim ve sosyal yardım faaliyetlerinde harcamış iki isim.

Edebiyat öğretmeni olan Metin Çetiner 16 yıl öğretmenlik hayatının ardından 2008’de koordinatör olarak başladığı Kimse Yok mu Derneği’nin genel müdürlüğüne kadar yükseldi. Özellikle Afrika’da su kuyuları ve kurban bağışı kampanyalarını organize etti.

Nuriye Çetiner ise Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak Ümraniye’de Kur’an kursu öğretmenliği yapıyordu. Yaklaşık 20 yıl ders verdi, gençlerle ilgilendi, artık emekliliğini bekliyordu. Hayatları 15 Temmuz'dan sonra altüst oldu.

Metin-Nuriye Çetiner ve üç çocuğu; İbrahim (29), Nihan Nur (24) ve Hilal (14), 15 Temmuz’dan sonra dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kaldı. Baba ve iki çocuk Amerika’da, anne Avrupa’da ve 12 Aralık 2018’de hayatını kaybeden Nihan Nur Çetiner Gürcistan’daydı.

Eğitim için Gürcistan’da bulunan kızları Nihan Nur, diş tedavisi için girdiği ameliyattan bitkisel hayatta çıktı.
Nihan Nur, anne-babası ve erkek kardeşi ile birlikte iken çektiği selfilerden biri.
BİTKİSEL HAYATTA İKİ HAFTA

Bitkisel hayatta kaldığı günler boyunca ailesinin hiçbir ferdi onu ziyarete gidemedi. Babası ve kardeşi Amerika’dan ayrılamıyor, annesi bulunduğu Avrupa ülkesinden çıkamıyordu. Pasaport iptalleri ve vize alamama gibi sorunlar nedeniyle ailenin bütün fertleri farklı ülkelerde sıkışıp kalmışlardı.

Annesi ameliyata girmeden önce kızının yanında olmak istedi ve her şeyi göze alıp elinde pasaportu olmadan uçağa binmek isteyince havaalanında gözaltına alındı ve kızının ölümünü bir Avrupa ülkesinin nezarethanesinde öğrendi.

Annesiyle birlikte Tiflis’e gitmek üzere birlikte yola çıkan 65 yaşındaki Necmiye Sema Yerlikaya ise Gürcistan’a uçabildi. Central Hospital’de iki haftadan daha fazla yoğun bakımda kalan Nihan Nur hayatını kaybedene kadar başında bekledi. Sonra onu yıkadı, kefenledi ve cenazesini Türkiye’den almaya gelen teyzesine ve dayısına teslim etti.

Nihan Nur Çetiner'in vefat haberi gelince arkadaşları ve öğretmenleri hastaneye akın etmişti.
8 SU KUYUSU AÇILACAK, ADI İKİ YETİMHANEDE YAŞAYACAK

Vasiyeti üzerine Ankara’ya dedesinin yanına gömülmek isteyen Nihan Nur Çetiner, bir gün önce yazıp imzaladığı ve yakın bir arkadaşına verdiği vasiyetine, “Herkese hakkımı helal ediyorum… Elbiselerimi yetimlere bağışlayın… günlüklerimi de yakın.” diye yazdı.

Babasından ise istediği tek şey vardı: “Afrika’da su kuyusu açarsan sevinirim.”

Nihan Nur adına 1 değil, Tanzanya, Nijerya, Çad ve Kamerun’da toplam 8 su kuyusu açılacak. Ayrıca ismi iki yetimhanede yaşayacak. Yardım derneği Time to Help, Tanzanya’da inşaatı devam eden ve 25 Şubat’ta açılacak yetimhaneye onun ismini verecek.

İkinci yetimhane de yine Tanzanya’da olacak.

Time to Help Derneği tarafından Tanzanya’da yaptırılan Nihan Nur Çetiner yetimhanesi 22 Şubat 2019'da açılacak.






TOPLANAN BAĞIŞLAR TANZANYA’DA YETİMLER İÇİN UMUDA DÖNÜŞTÜ

Merkezi Amerika’da olan Embrace Relief Foundation’ın başlattığı “Nihan Nur’s Final Wishes Fundraiser” kampanyasından toplanan bağışlarla çok zor şartlarda faaliyetlerine devam eden bir yetimhane ve meslek edindirme kursu (Dogodogo Merkezi) yenilenecek.

Metin Çetiner, “Kızım hayra yatkın bir evlattı. Sağlığında kimin derdi olsa koşar, hatim, tefriciye dağıtırdı. Şimdi herkes onun için seferber oldu. Afrika’nın bir ülkesinde 1001 hatim okundu.” diyor.

Nihan Nur Çetiner'in vasiyeti üzerine Tanzanya’da bir su kuyusu açıldı.





“DERNEĞİMİZİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK İÇİN ALGI OPERASYONU YAPACAKLARDI”

Metin Çetiner, aslında 15 Temmuz’dan önce Türkiye’den ayrılmıştı. 17 Aralık 2014’ten sonra Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonlar başlamış, 2004 yılında kurulan Kimse Yok mu Derneği de bu operasyonların merkezine konulmuştu.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ‘yardımlar nereye harcandı’ diye sorarak derneği sürekli itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Derneğin 21 yöneticisi hakkında 23 Şubat 2018’de çıkarılan gözaltı kararı aslında 2015 yılı nisan ayında uygulanacaktı. Fakat olmadı.

Metin Çetiner o günleri şöyle anlatıyor: “2015 yılı nisan ayında dernekle ilgili algı operasyonu yapılacağının duyumunu aldık. 21 yöneticiyi sabah evlerinden alacak, gazetelerde boy boy fotoğraflarımızı yayınlayacaklardı. Amaç bir yardım kurumunu toplumun gözünden düşürmek, şaibeli, güvenilir olmayan bir dernek olduğunu kamuoyuna duyurmaktı. Derneğin yöneticilerinin büyük bir kısmı yurt dışına çıkınca bunu gerçekleştiremediler.”

80 ÜLKEDEN HİZMET MADALYASI

Metin Çetiner önce İngiltere’ye sonra da Amerika’ya gitti. Derneğin uluslararası ilişkileriyle buradan ilgilenmeye devam ederken güzel bir gelişme olur ve 80 ülkeden üstün hizmet madalyası alan Kimse Yok mu Derneği’ne bir ödül de Tayvan’dan gelir.

Tayvan’da yılın en’lerini belirleyen bir kurum, dünyada insani yardım konusunda gayret gösteren kurum olarak Kimse Yok mu Derneği’ni seçmiştir. Çetiner, Tayvan Cumhurbaşkanı’nın elinden ödül almak için 2015 yılı mayıs ayında Tayvan’a gider, fakat hemen akabinde İstanbul’a yazılı ifade vermeye çağrılır.

BİR TARAFTA ÖDÜL ALIRKEN TÜRKİYE’DE İFADEYE ÇAĞRILDI

Dünyanın bir ucunda madalya alırken, kendi ülkesinde ifadeye çağrıldığı ilginç bir süreçtir bu:

“3 günlüğüne İstanbul’a döndüm. O zaman yurt dışına çıkış yasakları yoktu. Avukatımla birlikte ifademizi hazırladık ve Emniyet’e verdik. Sordukları soru, ‘Somali’ye para götürdünüz mü?’ Evet götürdük. Neticede dernekte toplanan yardımlar bunlar ve bu parayı götürürken yanımızda AKP’li 5 milletvekili vardı. Diyanet Vakfı, TİKA, İHH nasıl yardım götürdüyse Somali’ye, biz de öyle götürmüştük. Somali’de banka vardı da biz mi göndermedik. İfademizde bunları anlattık.”

Çetiner, dönemin AKP Grup Başkan Vekili İlknur İnce Öz, Hatay Milletvekili Orhan Karasaray, Samsun Milletvekili Binnur Şahinoğlu ve adını şimdi hatırlayamadığı iki milletvekili ile gider Somali’ye. İfadesinde bunları belirttikten sonra Amerika’ya dönen Çetiner, 2015 yılı ağustos sonuna doğru ise oğlunun nişanı olacağı için yine İstanbul’a döner. Nişanın ardından kızları Nihan Nur’u Gürcistan’a götüreceklerdir.


Metin Çetiner, Tayvan Cumhurbaşkanı (ortada) tarafından verilen ödülü almıştı.

Metin Çetiner, Tayvan Cumhurbaşkanı ile ödül töreninden.
ANNE, BABA VE KIZIN YOLU TİFLİS’TE AYRILIR

1994 doğumlu Nihan Nur, 2014 yılında Coşkun Koleji’nden mezun olur. Türkiye’de üniversiteyi kazanamayınca 2014’te Kamboçya’daki Zaman University’ye İngilizce hazırlık okumaya gider ve İngilizce öğretmeni olmaya karar verir.

Fakat burada İngilizce öğretmenliği bölümü olmadığı için Gürcistan’daki International Black See University’ye (IBSU) yazılır. Gürcistan’ın Türkiye’ye yakın olması da ailesinin hoşuna gider. 1 Eylül 2015’te bu yüzden hep birlikte Tiflis’e giderler. Anne ve baba, alışsın, zorlanmasın diye bir hafta Nihan Nur’un yanında kalır. Bu arada dönüş biletleri hazırdır. Fakat planlarını gerçekleştiremezler.

Nihan Nur Çetiner, Tiflis’te International Black See University İngilizce bölümü son sınıf öğrencisiydi.
 ANNE, BABA VE KIZ BİR DAHA BİRBİRİNİ GÖREMEZ

Anne, baba ve kızın yolu Tiflis’te ayrılır. Bir daha dünya gözüyle bir araya gelemezler. Metin Çetiner, “Artık Türkiye’de başıma ne geleceğinden emin olmadığım için Tiflis’ten Kırgızistan’a geçtim. 4,5 ay Kırgızistan’da kaldıktan sonra 13 Şubat 2016’da Amerika’ya uçtum. O günden beri buradayım.” diyor.

Nuriye Çetiner ise İstanbul’a döner. Hem diğer kızı Nihal oradadır, hem de emekliliğine az kaldığı için görevine devam etmek ister. Ta ki, 15 Temmuz’dan sonra, her gün arabasına alıp kursa gidip geldiği iki meslektaşı “Bu da cemaatten” diye kendisini ihbar edene kadar… Nuriye Çetiner, hemen KHK ile işinden atılır, yurt dışına çıkış yasağı konulur ve mahkeme süreci başlar.

Hakkındaki suçlamalar bellidir. Bank Asya’ya para yatırmak, Zaman gazetesine abone olmak, çocuklarını Coşkun Koleji’nde okutmak…


“SUÇLAYACAK BİR ŞEY BULAMAYINCA DOSYALARI BİRLEŞTİRDİLER”

Metin Çetiner, Bank Asya’ya devlet el koyduktan sonra para yatırdıklarını ifade ediyor: “Dededen kalma bir yerimiz vardı, onu sattık ve parayı Bank Asya’ya yatırdık. Fakat o dönemde banka TMSF’ye geçmişti. Devlete geçmiş bir bankaya para yatırmanın ne suçu olacak! Çocuğumuz okula ben kaydettirdim, eşim değil. Gazeteye de ben aboneydim.”

NİŞANLISI YÜZÜĞÜ ATTI

Nuriye Çetiner, üç ay önce Meriç Nehri üzerinden Yunanistan’a geçti. Küçük kızı Hilal, annesinden kısa bir süre önce babasının yanına gitti.

Ailenin yaşadığı başka bir zorluk da oğulları İbrahim’le ilgili oldu. Olaylardan etkilenen nişanlısı yüzüğü atarak nişanı bozdu.

DİŞ AMELİYATI ÖLÜME GÖTÜRDÜ

Doğuştan kalp hastası olan ve dişleriyle sürekli problem yaşayan Nihan Nur tüm bu yaşananlardan sonra bir daha Türkiye’ye dönmek istemedi. Diş tedavisi bu nedenle yarım kaldı. Zaten 6 dişi yoktu, 14 dişinin ise kimine dolgu, kimine de kaplama yapılması gerekiyordu.

Anne ve babası İstanbul’daki doktoruna gitmesini istedi, fakat ailesinden dolayı tutuklanan arkadaşları, dostları aklından çıkmıyordu. Mecburen Tiflis’te tedavi olmaya karar verdi.

Fakat Nihan Nur’un en büyük korkusu diş doktoruydu. Bu yüzden lokal anesteziye cesaret edemedi. Türkiye’deyken de ne zaman doktora gitse, bir elinden annesi bir elinden babası tutuyordu. Durum böyle olunca ‘ben uyuyayım, doktor tedavisini öyle yapsın’ diye düşündü.

Tiflis’te üç hastane ile görüştü, ilk iki hastane dişlerine ameliyat ile müdahale etmeyi uygun bulmadı. Kalbi ameliyatlı olduğu için riskli olacağını düşündü. Kan, kalp kapakçığına yaklaştığı bir yerde blokaj olduğu için tazyikli geliyor ve kapakçığı zorluyordu. Üç dört sene önce ameliyat ile bu tahribat düzeltilmişti.

“YANINDA OLAMAYINCA OLAN BİTENİ DEĞERLENDİREMEDİK”


Dişiyle ilgili herhangi bir işlem yaptırması gerektiğinde iki gün önceden antibiyotiğe başlıyordu. Üçüncü diş hastanesi DentoClub’ta görüştüğü, kendisini ameliyat edecek olan doktora bunları Gürcü bir kadının; Ia Idadze’nin yardımıyla anlatmaya çalıştı.

Babasına da ameliyatla ilgili bilgi verdi: “Kızımızın İngilizcesi var, ama doktorun yok. Gürcüce bilen bir kadınla doktorla konuşmaya gidiyor. Ne konuştular, nasıl anlaştılar, çok bilemedik. Bana ‘iyi doktor, ben konuştum, durumu anlattım’ dedi. O şekilde ameliyat kararı aldık. Doktor 5-6 saatte birinci aşamayı yaparız, ikincisinde de toparlarız demiş. Biz de yanında olmayınca olan biteni değerlendiremedik. Böyle tehlikeler olduğunu öngöremedik.”

Bir yıl önce gaz zehirlenmesinden hayatını kaybeden Guranda Khachapuridze’nin annesi Ia Iadze, Nihan Nur’un yardımına koşuyor, bir nevi teselli buluyordu. Iadze, Nihan Nur’un ameliyathaneden sağ salim çıkması için saatlerce kapıda dua etti.

Ia Iadze
Ia Iadze, bir yıl önce gaz zehirlenmesinden hayatını kaybeden Nihan Nur’un sınıf arkadaşı Guranda Khachapuridze’nin annesiydi. Kızını kaybeden anne, Nihan Nur’u sahipleniyor, onunla teselli buluyor, yardıma ihtiyacı olduğunda her şeyine yetişiyordu.

Ameliyata girmek üzere Nihan Nur’a narkoz verildiği o anda da yanında yanındaydı. Nihan Nur’un çok heyecanlandığını ve korktuğunu ifade eden Iadze, manevi kızı olarak gördüğü Nihan’ın son sözünün “Kızın cennetten sana dua ediyor, sen de bana dua et.” olduğunu söylüyor.

“YAYGARA ÇIKARMAYIN, HASTANE MASRAFLARINI ÖDEYELİM”

Nihan Nur’a narkoz verildiği o anda hemen tansiyonu düştü ve daha operasyonun başında nabzı durdu. Kalp masajı biraz gecikmeli olarak yapılsa da sonuç alınamadı.

Daha profesyonel müdahale için bulunduğu DentoClub’tan beş dakika uzaklıktaki Central Hospital’e kaldırıldı ancak kurtarılamadı. Narkoz alerjisi teşhisi konulan Nihan Nur, burada 15 günden fazla yoğun bakımda kaldı ve hayatını kaybetti.

Nihan Nur Çetiner’in vefatında, DentoClub’ın bir ihmali olup olmadığı henüz belli değil. Otopsi yapıldı. Adli Tıp Kurumu ve Sağlık Bakanlığı’ndan gelecek raporlar bekleniyor.


Nihan’ın en büyük hayali ABD’de üniversite okumaktı.
EN BÜYÜK HAYALİ AMERİKA’YA GİTMEKTİ

Nihan Nur, yardımseverliğinin yanı sıra heyecanlı, deli dolu ve esprili kızdı. IBSU’da son sınıfa kadar gelmişti, bu yıl mezun olacaktı. Bir an önce okulu bitirip Tiflis’ten ayrılacağı günü iple çekiyordu. Arkadaşları ve kolejden öğretmeni Zehra Günay, onun tek hayalinin Amerika’ya gitmek olduğunu anlatıyor. Defalarca ABD vizesine başvurmasına rağmen hep red aldığı belirtiliyor.

NİHAN AMELİYATA GİRMEDEN ÖNCE VASİYETİNİ YAZDI: BURAYA KADARMIŞ…

Ankara'daki mezarlığı.
Nihan Nur Çetiner’in, vefatından bir gün önce yazıp arkadaşına teslim ettiği vasiyeti: Herkesten helallik istiyorum.

Nihan Nur ne çok sevdiği öğretmenine ne de dostlarına ameliyata gireceğinden bahsetmiş. Sadece Tiflis’te birkaç arkadaşına haber vermiş. Genç bir kız diş ameliyatına girerken neden vasiyet yazmak ister, neden cümlelerine “ölürsem…” diye başlamaz da “Buraya kadarmış…” gibi ifadeler kullanır soruları tüm sevenlerinin aklını kurcalıyor. Babası, iki cümlesinden birinde kızının ölümünü hissettiğini söylüyor.

Çetiner ailesi, 15 Temmuz’un paramparça ettiği ailelerden sadece biri… “Dağıldık tabiri caizse, bunlar tabii kolay olmuyor. İnsan psikolojisini çok yıpratıyor. Halen tam normal olduğumuz söylenemez. Yine de iyi olmaya çalışıyoruz.” diyen Metin Çetiner’in gözyaşı ve acısı henüz dinmiş değil. 10 gün hapiste kaldıktan sonra serbest bırakılan Nuriye Çetiner de dostlarının desteğiyle ayakta durmaya çalışıyor.


ÖĞRETMENİ: NİHAN VEFALI BİR ÖĞRENCİYDİ

Coşkun Koleji’nde müdür yardımcısı olan Zehra Günay, “Nihan benim odamın demirbaşı gibiydi, hiç ayrılmadık. Mezun olduktan sonra da bağımız kopmadı. Vefalı bir öğrenciydi. Nereye gitsem mutlaka beni bulur, varlığını hissettirirdi. Bana bazen sen diye hitap ederdi. Azıcık uyaracak gibi olurdum; ‘sanki kızın sana siz diye mi hitap ediyor’ diyerek beni ikna etmeyi başarırdı.

Duyguları çok güçlüydü Nihan’ın. Okuldaki herkesin dert ortağı, sırdaşıydı, yaramazdı, inatçıydı da. Öğretmenlerini az uğraştırmadı. Ama öyle sevgi dolu bir çocuktu ki uzun süre kızamazdınız ona. Yanlış bir şey yaptığında vicdanı onu hiç rahat bırakmaz, hemen düzeltmeye çalışırdı. Ameliyatından hiç bahsetmemesinin şaşkınlığını ve üzüntüsünü hâlâ yaşıyorum Buraya kadarmış… Hayatımıza bir melek uğramıştı ama biz onu bilemedik, ona doyamadık.” diyor.










NİHAN NUR YETİMHANESİ VE KUYUSU AÇILIŞI



14 Ocak 2019 Pazartesi

Mevlana'nın elinden düşürmediği kitabı sürgünde tamamladı

14 Ocak 2019
Doç. Dr. Şadi Aydın, Türk ve Fars edebiyatı üzerine eserler kaleme aldı. Hayırseverlerin “Mevlana” ismini verdiği üniversite ve araştırma merkezinde gecesini gündüzüne kattı. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra Hizmet Hareketi ile irtibatlı kişi ve müesseselerin maruz kaldığı baskı, yağma ve zulüm onun da hayatını altüst etti. Üzerinde çalıştığı eserler yarım kaldı. Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in “Maarif” isimli eserin Türkçe tercümesini sürgünde tamamladı. 

Türk ve Fars edebiyatı uzmanı Doç. Dr. Şadi Aydın, Mevlana ve ailesinin eserlerini Farsça'dan Türkçeye çeviren önemli bir akademisyen. Üç sene önce Mevlana'nın oğlu Sultan Veled'in Divan'ını çevirmişti. Bu çalışma biter bitmez babası Bahaeddin Veled'in Maârif'ine başlamıştı. Fakat 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün akabinde Türkiye’nin içine düştüğü kaos sebebiyle çeviri yarım kaldı.
Maarif, Rumi Yayınları tarafından yayınlandı.

15 TEMMUZ’DAN SONRA MEVLANA ARAŞTIRMA MERKEZİ DE KAPATILDI

Yıllardır emek verdiği Konya Mevlana Üniversitesi ve müdürü olduğu Mevlana Sosyal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (MEVSAM) kapatıldı. Kendisi de 26 Temmuz 2016’da Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldı. Bosna, ABD, Kosova, Arnavutluk, Selanik derken uzun bir yolculuktan sonra artık ailesiyle birlikte Yunanistan'a yerleşti. Eşi de aslen Selanik göçmeni bir ailenin kızı.
15 aydır Selanik'te yaşayan Aydın, akademik çalışmalarına burada devam ediyor. İki yıldır hiç boş durmamış, önce yarım kalan çalışmasının çevirisini tamamlamış. Maarif (Rumi Yayınları) artık Türkçe'de. Aydın, ayrıca Yunanistan'daki kütüphaneleri gezerek İslamî el yazmalarını tespit etmiş. Toplamda 100 olan bu el yazmalarının içeriğini, bir makale ile yakında ilim dünyasının istifadesine sunacak.

13 KİTAP YAZDI, MÜKÂFATI “SÜRGÜN” OLDU

Şadi Aydın, sadece Konya'da değil birçok üniversitede ders verdi, yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Kendi alanında çeşitli dillerde 13 kitap ve onlarca bilimsel makale yazdı. “Mevlana bu eseri elinden hiç bırakmamış. Yüzlerce kez okuduğu biliniyor. 8-9 asır sonra çevirmek bize nasip oldu.” dediği Maarif, 13’üncü yüzyılda yazılmış, Mevleviliğin ana kaynaklarından kıymetli bir eser. Böyle bir eserin Türkçeye bu kadar geç çevirilmesi bir yana, bu çalışmaları yapan akademisyenlere 'terörist' muamelesi yapıp, sürgüne zorlamak da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetine nasip oldu.
En büyük arzusu; insan hakları, adalet, demokrasi, özgürlük, barış, hukuk ve eşitliğin ülkesine geri dönmesi olan Doç. Dr. Şadi Aydın, 15 Temmuz’dan sonra yaşadıklarını ve yayımlanan kitabına dair düşüncelerini BOLD’a anlattı.

Türkiye’den neden ve ne zaman ayrıldınız?
15 Temmuz darbe projesinden sonra yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile birçok üniversitenin yanında bizim de çalıştığımız Mevlana Üniversitesi kapatıldı. Çalışanlarına terörist muamelesi yapıldı, dolayısıyla Türkiye’de akademide çalışma imkanımız kalmadı. Biz de iş bulabilmek ve mesleğimizi sürdürebilmek için 26 Temmuz 2016 tarihinde yurt dışına çıkmak zorunda kaldık.

Hakkınızda bir ihbar, arama kararı var mıydı?
Ayrıldığım tarihlerde herhangi bir durum söz konusu değildi. Lakin 8 Eylül 2016 tarihli bir mahkeme kararıyla üniversitemizden, aralarında bizim de bulunduğumuz 43 akademisyene terör örgütü üyeliğinden arama ve gözaltı kararı verildi. Maalesef, bu arkadaşlarımın önemli kısmı haksız ve hukuksuz olarak uzun zaman hapis yattı.

Mevlana Üniversitesi’nde yaptığınız bilimsel çalışmaları kısmen biliyoruz fakat yine de hatırlatabilir misiniz?
Çalışma sahamız; klasik Türk ve Fars edebiyatının yanı sıra Mevlana ve Mevlevilik. Üniversitede Mevlana Araştırmaları Merkezi’ni idare ediyorduk. Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili çalışmalar yaptık. Mevlana ve Mevlevilikle ilgili birçok kitap yayınladık ve bilimsel toplantılar düzenledik.
Üniversitede Hz. Mevlana’nın “Mesnevi” adlı eserini kampüs dersi haline getirdik. Türkiye’de ilk defa Barış Enstitüsü’nün temellerini attık. Yüksek Öğretim Kurulu’ndan (YÖK) enstitü kuruluş izni aldık. Fakat siyasi şartlar enstitünün faaliyete geçmesine müsaade etmedi. Mevlevilikle ilgili birçok çalışma ve projeye imza attık. Hatta şunu söyleyebilirim; menhus 15 Temmuz günü yine Mevleviliğe dair mühim bir eser üzerinde çalışıp yorgun argın eve dönmüştük ki o meş’um hadise meydana geldi.

Akademik çalışmalarınıza devam ediyor musunuz?
O uğursuz temmuz günlerinde Hz. Mevlana’nın babası, âlimler sultanı Bahaeddin Veled’in “Maârif” isimli eserini Türkçeye kazandırmak için çaba sarfediyorduk. 15 Temmuz hadisesiyle eser maalesef yarıda kalmıştı. Yurt dışına çıktıktan bir müddet sonra tercümeye devam ettik ve nihayet geçen ay çalışmayı bitirerek eseri yayınladık.

Tercüme kaç yılda tamamlanmış oldu?
Tercüme toplamda üç yılda bitti. Zorlu üç yıl. Aslında 2016 yılında bitirmeyi hedeflemiştik. Fakat Türkiye’de ortalık iyice kararmaya başlamıştı. Biz gece gündüz tercümeyi bitirmeye çalışıyorduk.

Maârif'in içeriğinde ne var, ana konuları nedir? 
Maârif, Bahaeddin Veled hazretlerinin farklı zamanlarda farklı meclislerde dile getirdiği Farsça vaaz ve sohbetleri içeriyor. Bu vaaz ve sohbetler fasıl fasıl kendi talebeleri tarafından kayda alınmış ve kitaplaştırılmıştır. Hz. Mevlana’nın elinden düşürmediği başucu kitabıdır. Bu kıymetli eseri ilk defa Türkçeye biz kazandırdık.

Eser ne zaman yazıldı? Siz İran'daki neşrini esas alarak yaptınız bu çalışmayı. O ne zaman ve nasıl yayınlanmıştı?
Maârif 13. asırda yazılmıştır. Mevleviliğin en temel eserlerinden biridir. Meşhur âlim merhum Bediüzzaman Fürüzanfer tarafından Türkiye ve İran’da bulunan elyazma nüshalar karşılaştırılmak suretiyle ilk defa 1954 yılında Tahran’da basılmıştır. Biz de bu ilmi neşri gözönünde bulundurarak tercümemizi bu eser üzerinden yaptık. 8-9 asır sonra çevirmiş olduk.

Maârif Mevlevilik açısından neden önemli? Mevlana'nın Mesnevi'sini ne ölçüde etkiledi?
Maârif bir açıdan Mevleviliğin ilk kitabı sayılır. Bu yönüyle oldukça önemlidir. Mevlana menkıbelerinde zikredilen rivayetlerde Hz. Mevlana’nın bu kitabı yüzlerce kez okuduğu hatta elinden hiç bırakmadığı rivayet edilir. Maârif sadece Mesnevi’yi değil Mevlana’nın bütün eserlerini etkilemesinin yanında onun düşünce dünyasına da şekil veren bir iman ve itikat kitabıdır.

Mevlana ve Mevlevilik açısından önemli olan bu eser, neden şimdiye kadar tercüme edilmedi?
Üzülerek söyleyeyim; Türkiye’de Mevlana ve Mevlevilik çok ihmal ve istismar edilmiş bir konudur. Zira daha çok meselenin magazin ve görsel boyutuyla ilgileniliyor. Mevleviliğin en büyük şahsiyetlerinden ve Mevleviliği kurumsallaştıran Sultan Veled hazretlerinin fevkalade hacimli olan şiir divanı da yine tarafımızca tercüme edilerek Mevlana Üniversitesi tarafından basılmıştı.
Türkiye’de Mevlana ve Mevlevilik üzerine çalışan akademisyenlerin sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Bunların arasında da Farsça bilenlerin sayısı azdır. Arapça bilmeksizin ilahiyatçı, Farsça bilmeksizin de tasavvufçu olmak Türkiye’de olağan bir şeydir. Bahaeddin Veled’in eseri dil ve içerik bakımından çok zor bir eserdir. Zannediyoruz ki bundan ötürü eserin tercümesiyle kimse ilgilenmemiş. Şu da ilave edilmelidir ki; Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili neşredilmeyi bekleyen epeyce eser bulunmaktadır. Yine bu konuyla alakalı henüz tespit edilmemiş bir eser üzerinde yakında çalışmaya başlayacağımız müjdesini de vermiş olalım.

Mevlana Araştırmalar Merkezi'nden önce, yani sizin yaptığınız çalışmalardan, tercümelerden önce Mevlevilikle ilgili neler yapıldı? Bu çalışmalar ne zaman kesintiye uğradı?
Mevlana ve Mevlevilikle ilgili olarak Türkiye’de Feridun Nafiz Uzluk, Veled Çelebi İzbudak, Tahirü’l-Mevlevi, Abdulbaki Gölpınarlı ve Şefik Can gibi muhakkikler tarafından çok mükemmel eserler ortaya konmuştur. Bu çalışmalar daha çok Mevlana ve Mevleviliğe ait eserlerin tercüme, şerh, tefsir ve tahlilini içermekteydi. Bu isimler sonrasında bu sahada entelektüel bir boşluk hasıl oldu ve bunun sonucunda bu alanda ihmaller yaşandı. Son 20-30 yıldır yapılan çalışmalar yüzeysel araştırmalardan ibarettir. Bu mühim husus son zamanlarda da sadece Şeb-i Arûs ihtifallerine indirgendi. Zira Mevlana’nın fikirlerinin yeni Türkiye’de politik ve siyasi bir karşılığı bulunmamaktadır. Çünkü o hep sevgiden, aşktan, bağışlamaktan, barıştan, erdemden, diyalogdan, hoşgörüden ve sanattan bahsetmektedir.

Mevlana'nın ailesiyle ilgileniyor, onların eserlerini çeviriyorsunuz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled'in Divanı’nı çevirdiniz. Babasının Maârif'ini tercüme ettiniz. Ailede başka kimler var, neler yazmışlar?
Hz. Mevlana’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled, Şeyh Necmeddin-i Kübra hazretlerinin talebesidir. Kendisi Belh’ten siyasi sebeplerin yanı sıra birtakım saray ulemasının haset ve çekememezliğinden dolayı bulunduğu beldeden göçü ihtiyar etmiştir.Bahaeddin Veled hatırı sayılır bir İslam âlimidir. Mevlana çocuk yaşta iken bu yolculuğa çıkmıştır. Burada ilginç olan durum şudur ki; Hz. Mevlana, babasının mesleği olan Kübreviliği takip etmemiş ve kendi duyuş, anlayış ve hislerine göre yeni şeyler söylemiştir. Kendisinden sonra oğlu Sultan Veled, Hz. Mevlana’nın bıraktığı miras, hatıralar, tecrübeler ve eserler üzerine Mevleviliği inşa etmiş ve bu düşünceyi kurumsallaştırmıştır. Sultan Veled, babası gibi oldukça entelektüel bir şahsiyettir. Yazdığı eserler bu ifadenin şahididir. Ancak daha sonra Mevlevi postuna oturanlar yazma işinde bu kadar velud değiller. Genellikle Hz. Mevlana’nın baş eseri “Mesnevi” okunmuş ve okutulmuştur. Bunun dışında Mevlana’nın Divan-ı Kebir adlı şiir mecmuası okunmuş ve bestelenmiştir. Elbette Sultan Veled’in eserleri de yine en çok okunan ve okutulan eserler arasındadır. Doğrusu Mevleviliğin esası; Hz. Mevlana ve oğlu Sultan Veled’in eserleridir.
Şadi Aydın, 15 aydan bu yana ailesiyle birlikte Selanik'te yaşıyor.
Kaç aydır Yunanistan’da yaşıyorsunuz? Nasıl bir ortamınız var?
Yaklaşık 15 aydır Yunanistan’da yaşıyorum. Komşularımız genelde Lozan mübadillerinin çocukları ve torunları. Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen ailelerin fertleri. Yaklaşık yüzyıl geçmesine rağmen atalarından tevarüs ettikleri malumat ve gelenekleri fark etmek mümkün. Aslında burada pek yabancılık çekmiyoruz. İnsana bakış, bazı kültür unsurları ve yaşam felsefesi bakımından özlediğimiz eski Türkiye’yi hatırlatıyor. Bizi anlayışla karşılıyor ve empati yapıyorlar. Yan komşumuz Bursalı bir diğeri Niğdeli... Evimiz Trabzon caddesinde...

Burada yaptığınız herhangi bir akademik çalışma var mı?
Biz nerede olursa olsun çalışmaya alışkınız. Mekan değişikliği bizim için önemli değil. Zaten akademik hayatımız boyunca çok farklı coğrafya ve ülkelerde çalıştık. Karadenizliyiz, eşim de Selanik göçmeni bir ailenin evladı, yaşadığımız mahalle de bahsettiğim üzere Anadolu’dan gelen Rumlarla dolu. Çok şükür bu açıdan bir sıkıntımız yok. Akademik çalışma noktasında en büyük eksikliğimiz ana kaynaklara ulaşamamak ve kütüphane yokluğu. Türkiye’de iken içinde 5 bin kitabı barındıran şahsi kütüphanemiz vardı. Artık maalesef yok. Geçmiş yıllarda hem yurt içinde hem de yurt dışında elyazma eserler üzerinde çalışmıştık. Bu konuda kitaplar ve makaleler yayınlamıştık. Şu günlerde Yunanistan kütüphanelerinde bulunan İslamî el yazma eserlerle ilgili bir araştırmayla meşgulüz. Kısmetse birkaç haftaya kadar bu çalışmayı bitirip yayınlamayı düşünüyoruz.

Kaç İslamî el yazması buldunuz? Bunların içeriği nedir?
Yunanistan kütüphanelerinde bulunan Türkçe, Arapça ve Farsça eserler yani İslamî elyazmaları Lozan antlaşması çerçevesinde karşılıklı olarak Türkiye’ye nakledilmiş. Fakat bir miktar İslami el yazma eser sağda solda kalmış ve daha sonra bunlar bir şekilde Yunanistan kütüphanelerinde yer almış. Biz işte bu eserlerin izini takip ettik. Toplamda yüz kadar İslamî el yazma eseri -Kur’an-ı Kerim, tefsir, tarih, edebiyat ve dil ile ilgili- tespit ettik ve evsafını çıkardık.

Akademik geleceğinizle alakalı neler planlıyorsunuz?
Şimdilik Türkiye dışındayız. Türkiye’ye dönmek bugünkü şartlar itibarıyla bizim için neredeyse mümkün değil. Bütün sahalardan eğitimli insanlar ve akademisyenler ülkeyi terk ediyor.
Ülkedeki baskı ve şiddet ortamı, özgürlük ve demokrasinin bulunmayışı ve hukukun iflası maalesef bu neticeleri veriyor. Ancak gün gelir bütün bu olumsuzluklar bir mucize eseri olarak ortadan kalkarsa biz de o günkü durumu değerlendirir ve faydalı olacağımız yerde bulunmaya gayret ederiz.
Yapmayı planladığımız bazı bilimsel projeler var. Kısmen bunlara başlamış durumdayız. Sanırım bu projelere Avrupa’da devam ederek bilime katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

Türkiye’den çok ciddi bir beyin göçü var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Yüzbinlerce insan mesleğini ve sanatını icra etmekten men ediliyor. Bir ülkede üniversiteler, araştırma merkezleri, hastaneler ve okullar kapatılıyor ve bütün bunların yerine hapishaneler inşa ediliyorsa elbette ilim ve bilim ehli kimseler orada durmazlar. İlim ve bilim demokratik ve özgür ortamlarda gelişir, demokrasi, özgürlük ve hukukun bulunmadığı ülkelerde ilim ve bilim olmaz. Bu sebeplerle Türkiye’nin beyin gücü batıya göçmektedir. Daha dün Hitler’den kaçanlar Türkiye’ye sığınırken bugün Türkiye’den ayrılanlar Almanya başta olmak üzere diğer batı ülkelerine gitmek mecburiyetinde kalıyor. Tarih bir şekilde tekerrür ediyor.

Ömrü kütüphanede geçen genç bir akademisyen
Doç. Dr. Şadi Aydın gençlik yıllarında Fatih Üniversitesi’nde, daha sonrasında ise Türkmenistan’da Uluslararası Türkmen-Türk Üniversitesi ve İran’da Tahran Allame Tabatabai Üniversitesi’nde klasik Osmanlı edebiyatı dersleri verdi. Doktorasını 2004'te Tahran Üniversitesi’nde tamamladı.

Doç. Dr. Şadi Aydın'ın bugüne kadar kaleme aldığı eserler.
Fars Kültür ve Edebi Unsurlarının Osmanlı Divân Şiirine Tesiri, Tahran-2007, (Farsça).
Sebk-i Hindî ve Türk Edebiyatında Hint Tarzı, (Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan ile birlikte), İstanbul-2007.
İran Kütüphaneleri Türkçe Yazmalar Kataloğu, Timaş Yayınları, İstanbul-2008.
Osmanlı Şiiri Antolojisi, Tahran-2010, (Türkçe-Farsça).
Türk Edebiyatında Farsça Divân ve Divânçeler, Ankara-2010.
Şeh-nâme’nin Dünya Kültür ve Dillerindeki Varlığı, Türk Edebiyatında Hâkim Firdevsî-i Tusî ve Şeh-nâme, (Kitapta Bölüm, Birinci Yazar, Farsça), Tahran-2010.
Çağdaş İran Edebiyatı, (Prof. Dr. İsmail Hâkimî’den Çeviri), Ankara-2012.
Şark İlyada’sı Şehnâme, Muallim M. Cevdet, Ankara-2012.
Klasik Fars Şiirinde Sevgili, Ankara-2012.
Keşkül: Mesnevi’den Seçmeler, Konya-2013, (Farsça-Türkçe).
Sultan Veled Divânı Tercümesi, (Doç. Dr. Elvir Musiç ile birlikte), Konya-2015.
Sultan Veled Divânı’ndan Seçmeler, (Doç. Dr. Elvir Musiç ile birlikte), İstanbul-2015.
Maârif Tercümesi, Sultanü’l-Ulema Bahâeddin Veled, (Doç. Dr. Elvir Musiç ile birlikte), İstanbul-2018.