29 Haziran 2019 Cumartesi

10 yıldır kanser hastası, 650 gündür cezaevinde

29 Haziran 2019
2009'dan beri kanserle mücadele eden polis memuru Mustafa Koray Mehirli, hayati tehlikesi olan bu hastalıkla 3 yıldır cezaevinde yaşamaya mecbur bırakılıyor.

 2009 yılında tiroid kanseri teşhisi konulan ve o günden beri düzenli ilaç tedavi gören polis memuru Mustafa Koray Mehirli (47), 3 yıldır cezaevinde.

29 Temmuz 2016'dan itibaren iki kez hapse giren ve toplamda 650 gündür tutuklu olan Mehirli, 10 yıldır tedavisini takip eden Adana Balcalı Nükleer Tıp Merkezi'nde ayda bir kontrole gitmesi ve ilaç tedavisi alması gerekiyor. Ama cezaevi şartları ve imkanları dahilinde bu tedavi aksamış durumda.

SAĞLIK OCAĞINA GÖTÜRÜLÜYOR

Eşinin hastalığının ilerlemesinden korkan F. Mehirli, ne yapacağını, nereye gideceğini dahi bilmediğini söylüyor. Mehirli, "Eşim cezaevinde sürekli dilekçe veriyor, doktoruna götürülmesi için. Ama sağlık ocağına götürüldü. Kızım CİMER'e dilekçe yazdı. Bir hafta sonra Mersin Yenişehir Hastanesine götürüldü. Oradan verilen sonuçları eşim bana gönderdi, Balcalı'daki doktora gösterdik. İlaçlarını artırmamız gerektiğini söyledi" dedi.

 2009'da iki kez ameliyat geçiren eşinin durumunu ciddi olduğunu ifade eden F. Mehirli, "Ameliyattan sonra Adana'da atom tedavisi aldı. Vücuduna damardan ilaç verildi. Tek başına orada 4-5 gün kaldı. Hiç kimse kendisine yaklaşamıyor, temasta bulanamıyor. Çıktıktan sonra uzun bir süre yemeğini, bardağını, kaşığını her şeyini ayırmıştım. Atom öyle bir şey ki, vücut aldıktan sonra bütün çevreyi etkileyebiliyor. Farklı bir oda oluşturduk. Tedavisi devam ediyordu. Ta ki içeri alınana kadar..." ifadelerini kullandı.

23 yıllık polis memuru Mustafa Koray Mehirli, Cemaat soruşturmaları kapsamında 29 Temmuz 2016'da Adana'da tutuklandı. Üç gün nezarethanede gözaltında kaldıktan sonra 1 Ağustos 2016'da çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanıp Adana Kozan Cezaevine gönderildi.

SAYISIZ DİLEKÇE VERDİ

Hasta haliyle burada yaşamaya mecbur bırakılan Mehirli, bu süre içinde birçok kez cezaevi yönetimine dilekçe yazıp Balcalı'ya sevkinin yapılmasını istedi. Dilekçelerine bir süre sonra cevap verildi fakat devlet hastanesine götürüldü.

Bu girişimlerden sonuç almayınca, bu kez eşi F. Mehirli, cezaevi savcısına durumu anlattı. Bu görüşmeden 20 gün sonra eşinin Adana Balcalı Nükleer Tıp Merkezine sevk edildiğini belirten Mehirli, "20 gün sonra doktoruna fakat tedavi aksadığı için değerlerinde değişme olmuş. İlaçları verildi hemen. Oradaki doktor hanım, 2 ayda bir rutin kontrolünün yapılması gerektiğini söyledi. İki ayda bir olmasa da 3 ayda bir eşim götürdüler" dedi.

403 gün sonra Ekim 2017'de hastalığı nedeniyle tahliye edilen Mustafa Koray Mehirli, tedavisine dışarıda devam etti. Durumu iyiye giderken, 8 Haziran 2018'de bir ifadede adı geçtiği için hakkında tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. O gün kontrol için randevusu olan Mehirli hastaneye gidip tahlillerini yaptırdı. 2,5 ay süren tedavisi tamamlanınca da 22 Ekim 2018'de kendisi gidip teslim oldu.

15 Kasım 2018'de Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen karar duruşmasında Mehirli, 7 yıl 13 ay, 15 gün hapis cezasına çarptırıldı ve Mersin Tarsus Cezaevine gönderildi.

Hukuki yardıma ihtiyacı olduğunu belirten F. Mehirli, "Eşim şu an Tarsus'ta. Orada durumu ne kadar değerlendirilir, değerlendirilmez bilmiyorum. Bu konuda yalnız kalmak çok zor. Dosyası İstinaf Mahkemesinde. Bu süreci dışarıda geçirebilirmiş, başvuru dahi yapamadık, avukat yoğun olduğu için ilgilenemeyeceğini söyledi" dedi.

 MUSTAFA KORAY MEHİRLİ'NİN HASTANE RAPORLARI     






BM’den koruma talep eden 8 kişi Moğolistan’dan çıkış yolu arıyor

29 Haziran 2019
Moğolistan’da can güvenliği ve Türkiye’ye iade edilme endişesi taşıyan 6 öğretmen, 1 satın alma personeli ve 1 ev hanımı BM’ye başvurarak koruma talep etti.

Ayhan Altındağ (37), Enes Uzun (35), Fatih Avşar (41), Mustafa Varol (31), İshak İlik (31) ve Hacı Ömer Ayyıldız (42) (sağdan sola).

15 Temmuz’dan sonra Türk büyükelçilikleri ve konsolosluklarında bazı Türk vatandaşlarına karşı başlatılan resmi işlemleri yapmama, pasaporta el koyma, süre uzatmama ya da yeni doğan çocuklara pasaport vermeme gibi yaptırımlar devam ediyor. Moğolistan’da yaşayan 7 eğitimci ve aileleri de ülkede sıkışıp kaldı.

30 Haziran 2019’da oturumlarının süresi biten Yalçın Sandal (54), Hacı Ömer Ayyıldız (42), İshak İlik (31), Fatih Avşar (41) ve eşi Meryem Avşar (39), Enes Uzun (35), Ayhan Altındağ (37) Mustafa Varol (31) Nisan 2019’da seyahat etme hakkından ve özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Hem pasaportları iptal edildiği için hem de çocuklarına pasaport çıkartamadıkları ya da vizelerini uzatamadıkları için ülkeden ayrılamıyorlar.

Bu gelişme üzerine can güvenliği tehlikesi ve Türkiye’ye iade edilme endişesi de taşıyan toplamda 8 isim, 14 Haziran 2019’da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Moğolistan Ofisine başvurarak koruma talep etti. 31 Aralık 2019 sonuna kadar BM’nin koruması altında olan aileler yine de endişeli.
İshak İlik ve ailesi.

SİYASİ MAHKUM DURUMUNDAYIZ

27 Temmuz 2018’de Moğolistan’daki Empaty Okullarının Genel Müdürü Veysel Akçay sabah saatlerinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından evinin önünde kaçırılmaya çalışılmış, Moğol devletinin duruşu ve halkın sosyal medya tepkisi nedeniyle gerçekleştirilememişti.

7 yıldır Moğolistan’da yaşayan İngilizce öğretmeni İshak İlik, bu olayı hatırlatarak “Onun rövanşını almak için bizi burada tuttuklarını düşünüyoruz. Siyasi bir mahkum gibi tutsak kaldık. E-devlet’e baktığımızda hakkımızda herhangi bir dava görünmüyor. Buna rağmen diyorlar ki pasaportunuz iptal. Tamamen keyfi uygulamalar” dedi.

15 Temmuz’dan sonra Malezya’dan İsmet Özçelik ve Turgay Karaman, Kosova’dan Cihan Özkan, Kahraman Demirez, Hasan Hüseyin Günakan, Mustafa Erdem, Osman Karakaya ve Yusuf Karabina, Kazakistan’dan Zabit Kişi MİT tarafından kaçırılarak Türkiye’ye zorla götürülmüştü.

İshak İlik yaşadıkları engellemeleri anlattı.

Ne zamandır Moğolistan’da yaşıyorsunuz?

Ben 2012 yılında geldim. İki yıl merkezde, başkentte öğretmenlik yaptım. Beş yıldır da Moğolistan’ın en batısında Bayan Ulgii’de çalıştım. Merkeze 1700 km uzaklıkta bir bölge. Merkeze uzaklığı arabayla 30-35 saat civarında.

Ne öğretmenisiniz?

İngilizce öğretmeniyim. Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi mezunuyum. Mezun olur olmaz da Moğolistan’ın yolunu tuttuk. Önce yalnız geldim. 20 Temmuz 2015’te evlendim. 17 Ağustos 2015’te eşim geldi. 7 yılda burada birçok madalya kazandık, ülkeye pek çok öğrenci yetiştirdik. Moğolistan devleti de bunları gördü, biliyor ve kıymet veriyor.

Diğer 7 kişi de aynı okulda mı görevliydi?

Üç arkadaşla aynı okuldaydık, diğer 3 kişi de merkezde. Bir kişi de başka bir okulda görevliydi. Biri de ev hanımı. Hacı Ömer Ayyıldız Türkçe, Fatih Avşar kimya, Enes Uzun matematik, Ayhan Altındağ bilgisayar, Mustafa Varol matematik öğretmeni. Yalçın Sandal ise bir okulun satın alma işlerinden sorumluydu.

Hacı Ömer Ayyıldız ve ailesi.

Oturumlarınız ne durumda? Hala süreniz var mı?

Yarın (30 Haziran) doluyor. Pasaportlarımız iptal olduğu için ülkeden çıkamıyoruz. Bu sorun nasıl çözülecek bilmiyoruz. Oturum bittiği için ve yenileyemediğimiz için 10 güne kadar ülkeden ayrılmamız gerekiyor. Ne olacağını bilmiyoruz. Bekliyoruz. Geçen yıl Empaty Okullarının Genel Müdürü Veysel Akçay kaçırılmaya çalışıldı. Moğolistan halkı ve devletinin girişimi sayesinde engellendi.


İshak İlik’in 2 yaşındaki kızı Tuana İnci ve 8 kişiye BM’nin verdiği koruma belgesi.
Sizin de can güvenliğiniz tehlikede mi?

Bizim de korkumuz vardı tabi. Bundan dolayı Moğolistan’daki Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’ne başvurduk. 14 Haziran 2019’da hepimize ayrı ayrı Asylum Seeker Certificate belgesi verildi. Bu belgeye göre, adı geçen kişi isteği dışında, hiçbir ülkeye zorla gönderilemez. Bu deport edilmemizin de önünü kesiyor. Yani bizim BM’nin koruması altında olduğumuzu gösteriyor. Moğolistan’ın da uluslararası hukuğa saygı göstereceğine inanıyoruz.


Ayhan Altındağ, 2015-2016 yılı başlangıcında öğrencileriyle birlikte.




Pasaportunuz iptal edilse de başka bir ülkeye bilet alıp gidemiyor musunuz?

Moğolistan’da şöyle bir kural var. Ülkeden ayrılırken ‘çıkış vizesi’ adı verilen vizeyi almak zorundasınız. Diğer ülkeler gibi direkt biletinizi alıp gidemiyorsunuz. Nisan ayında evlilik hazırlığı yapan ve başka bir ülkeye gitmesi gereken Mustafa Varol vizeyi veren Immigration Office’e gitti. Ona, ‘pasaportunuz Türk elçiliği tarafından iptal edildi. Bize bir yazı ve isim listesi geldi. Bu listede adınızın var. Bundan dolayı size çıkış vizesi veremeyeceğiz. Türk elçiliğine giderek siz bunu kendi aranızda görüşün, halledin’ denildi. Bu olay üzerine Moğolistan’da çalışan bütün öğretmenler aynı kuruma, ‘acaba bizde de bir şey var mı’ diye başvurdu. 8 kişinin pasaportlarının iptal edildiği ortaya çıktı. Moğolistan hükümeti ‘geçerli olmayan resmi bir evraka işlem yapamayız’ diyor doğal olarak.


Meryem-Fatih Avşar ve çocukları.




BM oturumlarınızla ya da pasaportlarınızla ilgili herhangi bir şey yapamıyor mu?

Açıkçası, burası BM’nin çok aktif olduğu bir yer değil. Sadece bizden bilgi ve evrak topluyor ve merkeze yolluyor, oradan geleni bize bildiriyorlar.

Eşler ve çocuklar da aynı durumda mı?

O da başka bir sorun. Kızımın pasaportu yok. İki yıldır çıkartamadık. Tuana İnci 15 Mart 2017’de dünyaya geldi.15 Temmuz’dan sonra buradaki elçiliğin tutumu tamamen bize karşı değişti. Hiçbir resmi işlememizi yapmıyorlar.


Yalçın Sandal ve ailesi.




Ne diyorlar size?

Ben elçiliğe uzak bir yerdeydim. Benim durumumda olan birkaç arkadaşımız vardı. Onların çocuklarının pasaportları süreleri bitmişti. Uzatmak için gittiklerinde aldıkları cevap “Biz veremiyoruz” oldu. Türkiye’de hakkımızda herhangi bir arama kararı yok, bir şey yok. Tamamen keyfi uygulamalarla karşı karşıyayız.

Elçilikte nasıl davranıyorlar?

En basitinden nüfus kayıt örneği almak için gittiklerinde dahi kötü bir muameleyle karşılaşıyorlar. İşlemler yapılırken sürekli ‘pasaportunuzu getirin, ona göre işlem yapacağız’ diyorlar. Oysa buna gerek yok. Pasaportları istemelerindeki amaç belli. El koymak, iptal etmek.


Enes Uzun ailesi ve öğrencileriyle birlikte.





Moğolistan hükümeti bu konularla ilgili herhangi bir şey yapamıyor mu?

Moğolistan çocuklarımız dünyaya geldiğinde doğum belgesi verdi ve sağlık belgesi çıkarttı. Moğol çocuklar gibi bizim çocuklarımız da tüm haklara sahipler. Moğolistan, kendi ülkesinin kabul etmediği çocuğu bağrına basmış oldu. İki buçuk yıldır kızımla ilgili bize hiçbir problem çıkartmadılar.

Biz 6 ayda bir oturumumuzu yenilememiz gerekiyor, oturum yenilenirken de evraklar güncellenip tekrardan veriliyor. Bu oturum yenileme sürecinde, çocuğumun evraklarını olmadıklarını bildikleri için o konu hakkında hiçbir şey demediler. Anne-babanın oturumları varsa çocuk da kalabilir dediler. Yani Moğolistan hükümeti bize bir sorun çıkartmıyor. Moğolistan halkının iyiliklerini gördük.



Mustafa Varol (elinde kupa tutan) öğrencileriyle birlikte.


27 Haziran 2019 Perşembe

2,5 aylık hamile kadın 2 aydır cezaevinde

27 Haziran 2019
Hamile tutuklu Güzin Mızrak iki aydır hapiste. İlk hamileliğini yaşayan ve 10 haftalık olan genç anne, hamilelik sürecinin sıkıntılarından dolayı sık sık acile kaldırılıyor.



Cemaat soruşturmaları kapsamında 3 Mayıs 2019’da tutuklanıp Karabük T Tipi Kapalı Cezaevine gönderilen tutuklu hamile Güzin Mızrak’tan (28) mektup var.

2014'ten beri şeker hastası olan ve hamile olduğunu tutuklandıktan iki hafta sonra hapiste öğrenen genç anne, arkadaşına yazdığı mektupta, cezaevi ortamında yaşadığı ilk annelik sevincini anlattı.

SIK SIK ACİLE KALDIRILIYOR

Hamilelik sürecinin sıkıntılarından dolayı sık sık acile kaldırılan ve eli kelepçeli biçimde Karabük Devlet Hastanesine kontrole götürülen Güzin Mızrak'ın arkadaşı, genç annenin hastaneye yatırılması gerektiğini söylüyor:

“Hamileliği çok zor geçiyor. Hiç yemek yiyemiyor. Hemen hemen her gün acile gidiyor. Hatta doktorlar yatırmak istemiş bayram arifesinde. Ama başında duracak bayan gardiyan olmadığı için yatıramamışlar”.

GARDİYAN VE HEMŞİRE EŞLİĞİNDE İLK TEST

Bir kadın için hayatının en önemli ve unutulmaz zaman dilimlerinden biri ilk hamiliği döneminde yaşadıkları. 15 Temmuz’dan sonra birçok kadın bu süreci cezaevinde yaşadı, yaşamaya da devam ediyor.

Güzin Mızrak mektubunda ilk hamilelik testini bu duygularla yazdı:

“Ayın 20’si pazartesi günü sana ilk mektubu gönderdiğim gün revire çıktım, hemşire test var, yapalım dedi. Bir heyecan ve stres kapladı. Gardiyan ve hemşire eşliğinde hayatımdaki ilk testi yapıyordum, düşün böyle bir ortamda…”

“Bu ara bulantı ve kusmalarım arttı. Yazımdan da belli zor yazıyorum, yattığım yerden” diyen Mızrak arkadaşından bebeğin hafta, hafta gelişimini anlatan hamilelikle ilgili kitaplar da istemiş.

EŞİ DE TUTUKLU

Bartın Üniversitesi Peyzaj ve Mimarlık Bölümünden 2014’te mezun olan Güzin Mızrak 16 Temmuz 2016'da evlendi. Bartın Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümünden mezun olan eşi Erdem Mızrak'la aynı gün tutuklandı.

13 ay tutuklu kaldıktan sonra bir yıl önce cezaevinden çıkan Erdem Mızrak (27) Hizmet Hareketi'ne yönelik soruşturmalar kapsamında eşiyle aynı gün tutuklanıp tekrar Balıkesir Bandırma Cezaevine gönderildi. Dosyası Yargıtay'da olan Erdem Mızrak’a 7 yıl 9 ay hapis cezası verildi.

Zonguldaklı üç kardeşli bir ailenin kızı olan Güzin Mızrak'ın ise henüz iddianamesi bile hazır değil.

Ceza İnfaz Kanununun 16/4 maddesine göre hamile kadınlar gözaltına alınamaz, tutuklanamaz. Cezaları da 6 ay sonrasına ertelenmesi gerekiyor.

Ama Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan kadınlara bu madde uygulanmıyor.
Güzin-Erdem Mızrak, 16 Temmuz 2016'da evlendi.


Koğuş arkadaşı bebekler

27 Haziran 2019 
 Türkiye cezaevlerinde tutuklu bulunan 0-6 yaş arası 864 bebek, küçücük yaşlarında koğuş arkadaşı oldular. Tıpkı Yağız, Yavuz ve Muaz gibi. 

Yağız (emzikli), Muaz (gözlüklü) ve Yavuz
 Resmi rakamlara göre cezaevindeki bebek sayısı Ekim 2018’te 743’tü. Aradan 8 ay geçti, bu sayı 864 olarak açıklandı.

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, bilgi edinme yasası kapsamında Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’e, anne ve babası tutuklandığı için cezaevine giren ve orada yaşamak zorunda kalan çocuk-bebek sayısını sordu.

24 Mayıs 2019’da yapılan açıklamaya göre cezaevlerinde 0-6 yaş arasında 864 bebek-çocuk bulunuyor. Türkiye genelinde 389 ceza infaz kurumu var. Bu demek oluyor ki, Türkiye’nin her yerindeki cezaevlerinde en az 3 çocuk ya da bebek anneleriyle birlikte hapis.

DÖNÜŞÜMLÜ OLARAK GİDİP GELİYORLAR

Tıpkı 2 yaşındaki Yağız Sinan, abisi Yavuz Selim (3,5) ve 8 aylık Muaz bebek gibi. Abi-kardeş olan Yağız Sinan ve Yavuz Selim, Aralık 2018’de anneleri Derya Gül tutuklanınca cezaevine girdiler. Dönüşümlü olarak cezaevine gidip geliyorlar. Henüz sütten kesilmemişken, 60 günlükken hapse giren Muaz bebek de annesi Nurhan Erdal Bahadır ile birlikte Aralık 2018’den beri aynı cezaevinde.

Düşmeyi kalkmayı, emeklemeyi, yürümeyi, koşmayı, konuşmayı en çok da oynamayı cezaevinde öğrenen çocuklar, mecburen dört duvar arasında, küçücük metrekarelerde birbirleriyle vakit geçiriyorlar. Bazen hayallerini duvarlara çiziyor, bazen de annelerinin yaptığı oyuncaklarla yetiniyorlar. Plastik soda şişesinin içine doldurulan boncuklardan yapılmış çıngırakları, ipten topları, kurbağaları, tavşanları var.

KADER ORTAĞI MİNİKLER


Sabah 08.00’den akşam 20.00’e kadar açık olan, annelerinin kıyafetlerini astıkları ‘malta’da (avlu) gol atıyorlar birbirlerine. En çok da sessiz olmayı öğrendiler bu süreçte. Biri uyurken diğeri uyanmasın diye… Yağız Sinan, Yavuz Selim ve Muaz… Onlar 7 aydır koğuş arkadaşı, kader ortağı…


25 Haziran 2019 Salı

Kanser hastası iki kız kardeş ikinci kez tutuklandı

25 Haziran 2019 
Ailecek kalıtsal kanser hastalığı olan iki kız kardeş tedavileri sürerken tutuklandı. Raziye Koç’un kocası da tutuklu. Bebek hasta annenin koğuşunda.
Zehra Koç, Adil Bera Işık (3,5) ve Raziye Koç Işık
Koç Ailesi, milyonda bir görülen ve tiroid kanserine dönüşen Men2A adlı kalıtsal bir hastalıkla mücadele ediyor. Hastalık nedeniyle birçok acı yaşayan aile, şimdi de Hizmet Hareketi’yle bağlantıları olduğu gerekçesiyle soruşturma kıskacına alınmış durumda.

Tedavi süreçleri devam eden iki kız kardeş, 4 ay önce ikinci kez tutuklandı. Kardeşlerden Raziye Koç Işık’ın eşi ve 3.5 yaşındaki küçük çocuğu da demir parmaklıklara hapsedildi.

GATA’DA AMELİYAT OLDU, ASKERLİKTEN MUAF EDİLDİ

Raziye, Zehra ve Fatih Koç, Sivas’ın Gürün ilçesine bağlı Eskihamal köyünde doğup büyüdü. Babaları Nuri Koç, 38 yaşındayken kalıtsal hastalık nedeniyle genç yaşta hayata veda etti. Babaanneleri de 1994’te, henüz 50’li yaşlarındayken aynı hastalıktan yaşamını yitirdi. Üç kardeş hasta ve yaşlı annelerine bakıyor, köylerinde çiftçilik yaparak hayatlarını geçiriyordu.

Ailedeki kalıtsal hastalık zamanla üç kardeşte de ortaya çıktı. 28 yaşındaki Fatih Koç, 2012’de askere gittiğinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) ameliyat oldu. ‘Askerlik yapamaz’ denilerek terhis edildi.

Hastalığın belirtileri Raziye Koç Işık’ta 2005’te başladı. Önce böbrek üstü bezinde bir kitle oluştu. O kitle eğer alınmazsa guatrı tetikleyip beyne vuruyor ve beyin kanamasıyla hasta hayatını kaybedebiliyor.

2013’TE TROİD KANSERİ TEŞHİSİ KONULDU

Raziye Koç Işık (32)


Belirtiler artınca doktora giden Raziye Koç Işık’a 2013 yılında Sivas Anadolu Hastanesinde multinodüler troid teşhisi, daha sonra da tiroid kanseri teşhisi konuldu.

Ses tellerini etkileyecek ciddi bir hastalık olduğu için Işık, Sivas’taki doktorları tarafından Ankara Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesine sevk edildi. Buradaki doktorlar, Sivas’ta yapılan operasyonda böbrek üstü bezleri ve troid bezindeki kitlenin tamamen temizlenemediği tespit etti.

Konsey kararı ile böbrek üstü ameliyatını yapabilecek tek doktorun Ankara Atatürk Hastanesinde olduğu kararı verilerek Işık buraya gönderildi. Yedi saat süren zorlu ameliyat sonrası kitleler alındı. Ancak troid bezine operasyon yapılacakken hamile olduğunu öğrenen Işık’ın tedavisi ertelendi.

Raziye Koç Işık, kendisi için de sürpriz olan hamilelik ve doğum sürecini atlattıktan sonra tekrar tedavisine devam edecekken Haziran 2018’de Sivas’ta bir AVM’de arkadaşlarıyla alışveriş yaparken örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklandı.


YEMEK MUHABBETLERİ ŞİFRE SAYILDI

Ev hanımı Raziye Işık, Sivas E Tipi Kapalı Cezaevinde 6 ay kaldı. Bu süreçte tedavisi aksadığı için ataklar geçirmeye başladı. 8 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Işık, Aralık 2018’de tahliye edildi.

Birkaç ay sonra ise bu kez tüm aile şok yaşadı. 7 Mart 2019’da eşi Ömer Işık, kızkardeşi Zehra Koç ile birlikte teknik ve fiziki takibe takıldıkları için tutuklandılar. Haklarındaki suçlama telefonda arkadaşlarıyla yaptıkları yemek muhabbetleriydi. Polis, içinde ‘dolma, sirke’ geçen cümleleri şifreli konuşma şeklinde değerlendirerek topluca bir aileyi daha hapse attı.

4 AY İÇİNDE 4 KEZ HASTANEYE KALDIRILDI


Raziye Koç Işık’ın 4 ay içinde cezaevinde durumu kötüleştiği için 4 kez Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldı. Doktor, “Cezaevinde mikrop kapmışsın, ameliyat olman lazım, seni yatırabiliriz” dedi. İki haftaya kadar yapılan biyopsi sonuçlarına göre durumuna karar verilecek.

Kardeşi Fatih Koç, yaşananları şöyle anlattı: “İkimizin hastalığı aynı. Aynı ilaçları ablam da kullanıyor, guatr ilaçlarımız aynı, ben ayrıyeten tansiyon ilacı kullanıyorum. Ablam benden önce hastalanmıştı. Ankara'da ameliyat oldu. Önce böbrek üstü bezindeki kitleyi aldılar. Sonra boğazda tiroid, partiroid aldılar. Bir tür kanser. Vücut tekrar üretiyor. İkinci ameliyatı riskli.

Nadir bir hastalık olduğu için bunu yapabilen doktor sayısı da az. Ses tellerinin tamamen gitme ihtimali ve masada kalma durumu var. İki hafta sonra biyopsi raporu çıkacak. O rapora göre ya ameliyat edecekler ya da öncesinde bir tedavi uygulayacaklar. Ciddi ve ender görülen bu hastalık için Ankara’daki hekimler kesinlikle kendilerinden habersiz tedaviyi değiştirmemesi veya herhangi bir operasyon yapılmaması konusunda sıkı sıkı tembihlemişlerdi. Şimdi kendisine nasıl bir tedavi uygulanacağını bilmiyoruz.”

Ömer Işık, anne Kıymet Koç, Zehra Koç, Adil Bera ve Raziye Işık Koç (soldan sağa)

3,5 YAŞINDAKİ ÇOCUK DA RİSK ALTINDA

Sadece Raziye Koç Işık değil, 3.5 yaşındaki oğlu Adil Bera da risk altında. Annesiyle birlikte hapiste bulunan Adil Bera’da da bazı belirtiler olduğu için annesini onu doktora götürmüştü. Aynı hastalığın onda da ortaya çıkmasından ve ilerlemesinden endişe ediliyor.

KHK İLE İHRAÇ OLAN EŞİ, BULAŞIKÇILIK YAPIYORDU


Din Kültürü öğretmeni Ömer Işık ise 1 Eylül 2016’da KHK ile ihraç oldu. Bulaşıkçılık yaparak evinin geçimini sağlayan Ömer Işık hakkındaki tek suçlama sendikaya üye olması.

YOĞURT, SÜT SATMAK DA YASAK!


29 yaşındaki kızkardeşi Zehra Koç da ikinci kez hapse girdi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Almanca öğretmenliğinden 3 sene önce mezun olan Koç, bir yandan KPSS’ye hazırlanıyor, bir yandan da bir kolejde çalışıyordu.

2017 Ağustos’ta örgüt üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı. 9 ay Sivas E Tipi Cezaevinde kaldı. Tahliye olduktan sonra köyüne gitti ve annesinin yaptığı yoğurtları, sütleri satarak aile geçimine katkıda bulunmaya çalıştı.

Tekrar tutuklandığında, telefonla sattığı süt ve yoğurt ‘örgüte yardım ve yataklık’ olarak dosyasına girdi. Ablası gibi hastalığından dolayı tedavi gören Zehra Koç’un sağlık durumu şimdilik iyi fakat cezaevi koşullarından dolayı onun hastalığının da tekrar nüksetmesinden endişe ediliyor.

HEYET RAPORU VERİLİRSE...

18 Haziran’daki ara kararda Raziye Koç Işık’ın tutukluluğunun devamına karar verildi. 22 Temmuz 2019’da tekrar hakim karşısına çıkacak olan Işık’ın, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi endokrinoloji bölümünden Sivas 3. Ağrı Ceza Mahkemesine ‘cezaevinde kalması uygun değildir’ raporu gelirse tahliye olma ihtimali bulunuyor.


Ablalarıyla aynı hastalığı bulunan Fatih Koç’a GATA’nın verdiği raporlar. 
 


AİLECE TUTUKLULUK DÖNEMİ

Işık ailesiyle birlikte cezaevinde tutuklu bulunan çekirdek ailelerin sayısı da artmış oldu.
Daha önce tutuklanan ailelerden;
Sercan-Zeynep Zeyfeoğlu ve oğulları Hakan Osmaniye Cezaevi'nde.
Zinnet-Babahan Kaya ve oğulları Bedirhan Balıkesir Cezaevi'nde.
Fatma-Ersin Urunga ve kızları Selma Betül Tarsus Cezaevinde.
Nurten-Fuat Alperen Çatpınar, üç çocukları Ali Asaf (1,5), Ömer Mahir (3,5) ve Osman Bahadır (5) birlikte Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunuyor.

23 Haziran 2019 Pazar

İstanbul'da seçim, Almanya'da ıhlamur zamanı...

23 Haziran 2019 
Bizim bir Ali dedemiz (annemin dedesi) vardı. Ihlamur vaktinde, yani okullar kapandığı ve bizim köye (Fındıklı- Derbent) gittiğimiz o günlerde asırlık ıhlamur ağaçlarının dallarını keser, evin ortasına getirir bırakırdı.

Annemler, teyzemler, büyükbabaanne, anneanne, dayı hep birlikte tek tek ıhlamur yapraklarını dallardan koparırdık. Gece yarısına kadar sürerdi. Sonra onlar kurutulur poşet poşet kışlık ıhlamur hazırlanırdı. Mis gibi kokardı ıhlamur, çayı da enfes olurdu.


Ihlamur çok güçlü ve hızlı büyüyen bir ağaç olduğu için bu kesme işleme ona zarar vermezdi, bir sonraki yıl o dallar daha bir coşkuyla serpilirdi. Ah Ali dedecim ne güzel adamdın, hiç unutamadım seni, o beyaz sakallarını, gözlerindeki ışıltıyı, sevgini, merhametini... Mekanın Cennet olsun..



Bu sabah evimin aşağısındaki nehrin kenarında ıhlamur toplarken o günlere gidip geldim. Yanımdan gelip geçen Almanlar ve çocukları da beni izledi. Evet burada uzun uzun caddeler, dere kenarları, dağlar bayırlar ıhlamur ağaçlarıyla dolu. Şehir mis gibi ıhlamur kokuyor.

Ben biraz da çekinerek ıhlamur toplarken orta yaşlı Alman bir kadın yanıma geldi. Ne topladığımı ve ne işe yaradığını sordu. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. 'Aa dedi soğuk algınlığı ve grip için iyi değil mi?" dedi. Evet dedim. Aslında şaşırmıştım. Almanlar şehirlerine, çevrelerine çok duyarlı ve bağlı insanlar. Nasıl bilmiyor bu ağacı diye geçti içimden.

Sonra başka bir kadın, 2 yaşındaki kızıyla beni izlemeye başladılar. Ufaklık çok meraklıydı, uzun uzun baktı bana, annesine ne yaptığımı sordu. Annesi açıkladı. İlgileri devam edince topladıklarımdan onlara da vermek istedim.

Çocuk önce korktu, annesi izin verince yanıma geldi, bir avuç uzattığım ıhlamurlardan sadece bir dal aldı. Onlara da kırık dökük Almancam ile anlatmaya çalıştım. Bu arada, tabi ki kamusal alandaki ağaçlardan zarar vermeden meyve toplayabiliyorsunuz. Ihlamur, erik, kiraz, böğürtlen, ceviz, kestane, hatta karayemiş bile var.

Ama Almanlar kendileri ağaçtan asla bir şey toplamıyorlar. Öyle bir alışkanlıkları yok. Biraz da bunu ayıp buluyorlar, markette varken... Bir de fakirlik alameti olarak görüyorlar. Bir arkadaşımın dediğine göre ise kendilerine ait olmadıkları için toplamıyorlarmış. Oysa herkese ait yerden herkes toplayabilir. Bizim yaşam tarzımıza ve inancımıza göre de bunun bir sakıncası bulunmuyor. Üstelik bizim için meyveyi ağaçtan toplamak çok daha keyifli. Kültür farkı işte. Onca ıhlamur, kokusunu ve güzelliğini bıraktıktan sonra yerlere dökülüp şehri terk ediyor. Öğrendiğime göre ıhlamurun zehri emme özelliği varmış, Almanlar bu yüzden şehrin birçok yerine ıhlamurlu caddeler yapmışlar. Gribe iyi gelmesi de ondan sanırım, mikropları hemen temizliyor. 


Geçen hafta erik ve çilek toplamıştım, bugün ıhlamur. Öyle bir yer buldum ki hayatımda o kadar çok erik ağacını bir arada görmemiştim.

Çoğu yabani erik, oldukça ekşi ama tam benim sevdiğim gibiydi. Çilek toplamak için ise bahçeler var. Yiyebiliğin kadar yiyor, topladıklarının parasını ödeyip bahçeden ayrılıyorsun.
 
Velhasıl durum böyle... Yaşadığımız acılara, deliliklere biraz merhem oluyor toprak ve bereketi. İnsan yaş aldıkça ve canı acıdıkça çocukluğuna geri dönüp teselli arıyor sanırım.

Diyeceğim o ki Müslümanın Müslümana yaptıklarını gördükten sonra, artık insana inancını yitirmiş biri olarak yine de neyi, kimi seçersek seçelim, halimiz tavrımız insandan, insanlıktan, merhametten yana olsun.

Herkese mutlu pazarlar, daha iyileri inşallah sizin olsun. Hapislerde suçsuz yere bulunan herkesin de Allah yardımcısı olsun.

Böyle karmakarışık duygular, acılar, bitmeyen hasretler, selamlar, sevgiler...
Yaz tatillerini geçirdiğimiz annemin doğduğu köy ve ev. Fotoğraftaki dedem, yani annemin babası, ellerini neden öyle bağlayıp poz vermiş hiç bilmiyorum. Sanırım o yıllarda böyle tuhaflıklar yapmak modaydı. Çocuklar ise kim onu da bilmiyorum.

22 Haziran 2019 Cumartesi

2 kez düşük yaptı, tüp bebekle hamile kaldı, tutuklandı, ilaçları verilmiyor

22 Haziran 2019
Zeynep Şakrak’ın elişi bebek yapıp satarak biriktirdiği doğum parası 2,5 TL, “örgüte finansman delili” sayıldı, kocasıyla tutuklandı. Nezarethanede fenalaştı, bebeğini kaybedebilir.


Tüp bebek tedavisiyle hamile kalan Zeynep Şakrak (30) dün gece İzmir’de tutuklandı. 2 kez düşük yapan ve tekrar düşük yapmamak için ilaç kullanan 3 aylık hamile Şakrak’ın ilaçları hafta sonu olduğu için kendisine ulaştırılamıyor.

20 Haziran 2019’da İzmir’deki evlerinde gözaltına alınan Zeynep Şakrak (30) ve eşi Oktay Şakrak İzmir Adalet Sarayı’nda çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandılar.

İlk çocuğuna hamile olan ev hanımı Zeynep Şakrak, İzmir Şakran Cezaevine, eşi Oktay Şakrak ise Buca Kırklar Cezaevine gönderildi. Beş yıl önce evlenen çift, Hizmet Hareketi’ne yönelik soruşturmalar kapsamında tutuklandı.

DÜŞÜK TEHLİKESİ VAR

Tüp bebek tedavisi gören ve bu süreçte şeker hastalığı da ortaya çıkan Zeynep Şakrak’ın kardeşi Muhammed Emin Bakan, ablasının 20 Haziran gecesinde nezarethanede rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığını belirtip “Zeynep daha önce 2 kere düşük yaptı. Tekrar düşük tehlikesi var. Hem düşük olmaması için hem de şeker hastalığından dolayı ilaç kullanıyordu. Araya hafta sonu girdiği için ilaçlarını kendisine ulaştıramıyoruz” dedi.

El ÖRGÜSÜ BEBEK YAPIP SATIYORDU

Polisin İzmir’deki evlerine sabah saatlerinde gittiğini ifade eden Bakan, ablasının el örgüsü bebek (amigurumi) yapıp satarak geçimini sağladığını anlattı ve şöyle devam etti:

“Bebekleri internetten satıyordu. Eşi de işsiz olduğu için öyle geçiniyorlardı. Polis evde 2,5 bin TL para bulmuş. Mahkemede bu parayı iddianamesine eklemişler. Örgüte yardım ve yataklık yapıyor diye delil saymışlar. Oysa o para kardeşimin kendi birikimi. 5 yıl tüp bebek tedavisi gördü. Yine lazım olabilir diye, hem de doğum olacak diye biriktiriyordu. Büyük bir para değildi. Bu delil ile tutuklanmaması gerekirdi.”

Zeynep Şakrak (30), adliyeye götürülürken..
ADAM MI ÖLDÜRDÜ!

Ablasının davasına Urfa’dan İzmir’e zor yetiştiğini ifade eden Bakan, “Ailesi olarak adliyede bizi yanına bile yanaştırmadılar. Adam mı öldürdü, kimsenin canını mı aldı! Mahkemeden sonra vedalaşıp sarılamadım ablama” dedi.

33 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI

Zeynep Şakrak ile birlikte gözaltına alınanlar arasında bulunan diğer hamile kadın serbest kaldı. Mahkemeye çıkarılanlardan bazılarına da ev hapsi verildi. Zeynep Şakrak’ın tutukluluğuna pazartesi itiraz yapılacak.

Altı kardeşli bir ailenin kızı olan, Urfa Siverekli Zeynep Şakrak ile birlikte Türkiye cezaevlerinde hamile ve hasta tutuklu sayısına bir kişi daha eklendi. Ayrıca ‘ailece tutuklu’ bulunanların sayısı da artmış oldu.

Daha önce tutuklanan hamile anneler Nurhayat Yıldız ve Gülden Aşık, cezaevinde bebeklerini kaybetmişti. 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun 16/4 maddesine göre hamile kadınlar tutuklanamaz, doğumdan itibaren altı ay bitene kadar da cezasının ertelenmesi gerekiyor.

Şakrak çifti, 5 yıl önce evlenmişti. 



21 Haziran 2019 Cuma

Mark Eliyahu, Ankara havası ve Almanya

22 Haziran 2019 
Bütün yasımı toplayıp uzun bir aradan sonra ilk kez konsere gittim. Mark Eliyahu son yıllarda Türkiye'de çok popüler. Aslında tüm dünyada. Journey parçasını bilen duymayan neredeyse yok.

Türkiye'den ayrılmadan önce konserine gitmek için epey girişimde bulunmuştum ama olmadı. Özellikle Mart 2016'daki konserine. O kadar deli zamanlar yaşıyorduk ki, vazgeçmiştim her şeyden.

İlk defa Avrupa turnesine çıkan ve ilk konserini Offenbach'ta 21 Haziran 2019'da veren Eliyahu'yu Almanya'da dinlemek nasip oldu.

Ben müzik konusunda 80'li, 90'lı yıllarda kaldım. Günümüz sanatçılarını, yapılan müzikleri dinleyemiyorum, özellikle yabancıları, bana hitap etmiyor. Bizim zamanınızda melodi vardı, duygu vardı, şarkılarda ruh vardı. Şimdi öyle değil gibi geliyor. O yüzden Mark Eliyahu gibi insanı en ince yerinden vuran sanatçılara kayıtsız kalamıyorum.

Kabak kemane sanatçısı Mark Eliyahu konseri benim için sürprizlerle doluydu. Buğulu, büyülü, gizemli, duygusal eserlerin icra edileceği bir konser beklerken salondan 'Mark Eliyahu, Ankara havası ve Almanya' cümlesini mırıldana mırıldana çıktım.


Konser sürprizdi çünkü Mark Eliyahu'nun aynı zamanda bir bağlama ustası olduğunu yeni öğrendim. Journey, Drops, Through Me gibi dingin, sakin, insanı alt üst eden, -kelimenin tam anlamıyla öyle- besteleriyle tanıdığım Eliyahu, sahnede oldukça neşeli, eğlenceliydi.

İnce minyon tipine uygun nazik, hatta feminen dansıyla kendisi de eserlerine eşlik etti. Semah andıran bir danstı. Eliyahu konserde çok az konuştu, bestelerine dair çok çok az bilgi verdi. Tarzı mı öyle yoksa bu konuda daha tecrübesi mi yok bilmiyorum. Fakat bağlama ile çaldığı eserlerden Road, Ankara havasıyla neredeyse tıpta tıp aynıydı. Hatta belki de Ankara havası bilemiyorum. Tempatition, Traveler, Caravan ile de salonu coşturdu da coşturdu.

BİR GÜN KUM FIRTINASI GELDİ VE ENSTRÜMANLARIMIZI ALIP GÖTÜRDÜ


Mark Eliyahu ve babası Piris Eliyahu.
Konser benim için sürprizdi, çünkü Mark Eliyahu'nun babası Piris Eliyahu'nun onun müzik hayatında önemli bir rol oynadığını da yeni öğrendim. Sahnenin sağ tarafında kendisine eşlik eden, tar sanatçısı babasını takdim ettikten sonra sıradaki parçayı nasıl bestelediklerini şöyle anlattı:

"Çocukken babamla birlikte bazen bir gece, bazen bir hafta akustiği iyi olduğu için çöllere, mağaralara gider oralarda çalışırdık. Bir gün bir kum fırtınası geldi ve bütün enstrümanlarımızı alıp götürdü. Ve biz de bu parçayı öyle besteledik."


Eliyahu bu eserden sonra 17 yaşında bestelediğini söylediği Tribe'yi çaldı. Journey tarzında bu da oldukça etkileyici eserlerinden biri. Başka da hiçbir parçasına dair bilgi vermedi. Eliyahu normalde Azerbaycan doğumlu, sonra ailesiyle İsrail'e göç ediyorlar. Kabak kemaneyi 16 yaşındayken önce Yunanistan'da, 18'indeyken Azerbaycan'da bir kemençe virtüözünden öğreniyor ve birkaç yıl hocasıyla yaşıyor.

Eliyahu'ya eşlik eden sanatçı arkadaşlarının performansları ise harikaydı. Özellikle perküsyon sanatçısı Rony Iwryn su ile yaptığı müzik şov görülmeye ve dinlenmeye değerdi. Yasımı acımı, tasımı tarağım toplayıp gitmiştim Mark Eliyahu'yu dinlemeye. Her şeyi bir nebze olsun unuturdu bana.

Son bir not ekleyeyim. Ben Mark Eliyahu'nun yerinde olsam bir daha Almanya'ya gelmezdim. Konserde kendisini dinlemeye gelenler çoğunlukla Almanyalı Türklerdi. Etrafıma çok bakındım, Almanlar tanıyor mu, dinliyor mu onu diye. Görebildiğim tek Alman kapıda biletleri okutan orta yaşlı hanımefendi ile beyefediydi.

Konserin dinleyici kitlesi özellikle gençlerdi. Hatta aralarındaki çok sayıdaki başörtülü kızlar dikkatimi çekti. Bunda tabi ki konseri düzenleyen firmanın (Artworks Kültür Sanat) Türk olmasının da etkisi var. Fakat konseri duyurmayı ve salonu doldurmayı başaramamışlardı.

Küçük kızlar ise erkenden kapının önünde birikmişti. Birikmek derken öyle çok kalabalık değildi konser. Yaklaşık 1000 kişilik Offenbach'taki Capitol'un sadece ön sahnesi doluydu. Bu yüzden olsa gerek konser sırasında ışıkları seyirci üzerine çok fazla yakıp sanatçıyı üzmek istemediler sanırım.

Offenbach, Stuttgart ve Düsseldorf olmak üzere Almanya'da üç konser veren Eliyahu'nun bundan sonraki durağı yine Türkiye'yeydi. İstanbul ve Ankara konserlerinin duyurusuna 'İstanbul. Dünyanın en iyisi sensin' diye yazması boşuna değil. Türkiye'de çok hayranı var. Koskoca Zorlu PSM'yi (2.200 kişi oturmalı, 3.200 kişi ayakta) kaç kez başına kadar doldurdu.

Gecenin benim için en güzel yanlarında biri Yasemin'in bahçelerinden getirdiği semizotu ve annesinin gönderdiği memleket usulü gözlemelerdi. Ne yani konserde gözleme mi yedin diye aşağılamaya kalkmayın. Gurbet böyle bir şey... İnsana konsere giderken getirilen anne gözlemeleri ve ayıklanmış yıkanmış bahçeden taptaze semizotları dahi duygulandırıyor. Tabi ki hiçbirini konserde yemedim, şu anda bu yazıyı yazarken yiyorum...




Frankfurt'tan kendisinin paylaştığı iki kare..




20 Haziran 2019 Perşembe

Kalp hastası Muaz bebek 6 aydır hapiste

20 Haziran 2019 
60 günlükken hapse atılan kalp hastası Muaz bebek, 6 aydır parmaklıkların ardında yaşam savaşı veriyor, tedavisi engelleniyor. Anne Nurhan Bahadır’ın tahliye talepleri ise reddediliyor.


7 Aralık 2018’den bu yana annesi Nurhal Erdal Bahadır ile Tarsus Kadın Cezaevinde tutuklu bulunan kalp hastası Muaz bebek, 6 aydır olması gereken tedaviden mahrum bırakıldı.

60 günlükken cezaevine gönderilen 8 aylık Muaz, annesinin tutukluluğuna yapılan itiraz kabul edilmediği için İzmir Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 17 Ocak 2019 tarihinde verdiği randevuya gidemedi. 1 Ekim 2018’de dünyaya gelen Muaz, Aort Koarktasyonu adlı kalp rahatsızlığı nedeniyle aynı hastanede bir hafta kuvözde kalmıştı.



TELAFİSİ İMKANSIZ ZARAR VE YIKIMI YOL AÇILIYOR

38 yaşındaki Bahadır’ın tutuklanmasının ardından Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itirazda şu satırlar yer alıyordu:

“Sanık Nurhan Erdal Bahadır’ın Muaz adındaki iki aylık bebeğinin (01.10.2018 doğumlu) aort damarlarında daralma olarak tanımlanabilecek aort Koarktasyonu adlı ciddi kalp rahatsızlığı bulunmakta olup bebeğin tedavisinin cezaevi şartlarında yapılması imkansızdır. Bebeğin ameliyat olması da gerekebilecek hastalığının ağır ve düzenli tedavi ve takibinin tam teşekküllü bir hastanede yapılması gerekmektedir. Raporda İzmir Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 11.10.2018 tarihli EKO (kalp grafiği testi) bir sonraki testin 17 Ocak 2019 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.”









Annenin tutukluluğunun devamının, bebeğin hayatını tehlikeye attığı için telafisi imkansız zarar ve yıkıma yol açacağı belirtilerek tahliyesi talebinde bulunuldu.

Dilekçede, anne sütüyle beslenen Muaz’ın tedavisi için annesinden ayrılmasının söz konusu olmadığı ifade edildi. “Cezaevi şartları bebeğin bulunması ve bakımı için gereken hijyen şartlarına uygun değildir. Kaldı ki mevcut durumda müvekkilin bulunduğu cezaevi koğuşu kapasitesinin üstünde tutuklu, hükümlüyü barındırmaktadır. Müvekkilin tutukluluğunun devamı halinde bebeğin hayati tehlikeye maruz kalmasına yol açacaktır” ifadelerine yer verildi.

Fakat 7 aydır herhangi bir gelişme olmadı. Özel bir şirkette güvenlik görevlisi olarak çalışan Muaz’ın babası Levent Bahadır, bu süreçte oğlunun gözünde kayma meydana geldiğini ve bebeğin kullanması gereken gözlüğü ancak iki ay sonra oğluna ulaştırabildiklerini söylüyor.

EŞİM BİR AY ÖNCE SİNİR KRİZİ GEÇİRDİ


İkinci kez hapse giren ve zor bir yaşayan eşinin bir ay önce sinir krizi geçirdiğini anlatan Levent Bahadır, şunları söyledi:

“Anne bebekle beraber yatıyor yatağında. Beşik filan verilmiyor. 18 kişilik bir koğuş. Herkesin farklı sıkıntıları var. Tabi bebeğin farklı bir mekanı yok, gece ağladığı zaman ya da sabah erken kalktığı zaman rahatsız olanlar olmuş. Çocukla konuşmamaya çalışıyor, onu uyandırmamak için elinden geleni yapıyor tabi ama kendini çok sıkmış.” dedi.

Levent Bahadır, bir gün eşinin birdenbire önce ağlama sonra da gülmeye krizine girdiğini aktardı. Koğuş arkadaşlarının, eşinin yüzüne su serpip kendine getirmeye çalıştıklarını, uzun süre kendine gelemediğini vurguladı. Sonrasında ise hiçbir şeyi hatırlamadığını belirtti ve şöyle devam etti: “Bu bizi çok korkuttu. Ruh hali hiç iyi değil. Bel fıtığı vardı zaten, inerken çıkarken zorlanıyor. Ciddi anlamda bunalmış ve sıkışmış durumda. Onun için endişeleniyoruz.”


TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Nurhan Erdal Bahadır ve oğlunun durumunu sürekli Meclis’te gündeme getiriyor.


KARDEŞİMİ BIRAKIN, BENİ TUTUKLAYIN

2012 yılında Atatürk Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olan Nurhan Erdal Bahadır (38), 15 Temmuz’dan sonra Gülen Cemaati mensubu olduğu için tutuklandı. Nurhan Erdal Bahadır’ı aramak için Adana’daki evlerine gelen Adana KOM polisleri, Bahadır’ı evde bulamayınca kardeşini gözaltına aldı.

O günlerde evlilik hazırlığı yapan Bahadır, olayı öğrenir öğrenmez karakola gitti. “Beni arıyorsunuz, kardeşimi bırakın, beni alın” demesine ve kendi ayaklarıyla ifadeye gitmesine rağmen 11 Eylül 2016’da iki kardeş de tutuklandı.

Tarsus Cezaevi’ne gönderilen Bahadır 10 ay sonra, kardeşi 2,5 ay sonra tahliye edildi. Tekrar evlilik hazırlıklarına devam eden Bahadır 2 Aralık 2017’de evlendi. 1 Ekim 2018’de oğlu dünyaya geldi.

7 Aralık 2018’de ise Adana 2 Ağır Ceza Mahkemesinde görülen karar duruşmasına giden Bahadır, 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı ve dosyada adı bulunan 24 kişiyle birlikte tutuklanıp tekrar Tarsus Cezaevine gönderildi. Dosyası şu anda İstinas Mahkemesinde.



OĞLUMUN HER ŞEYE ALERJİSİ VAR

Levent Bahadır, oğlunun doğumdan hemen sonra bir hafta yoğun bakımda kaldığını anlattı. Her şeye alerjisi olduğunu, eşinin süt ve süt ürünleri yiyemediğini belirtti. “Hassas bünyeye sahip. Maddi olarak biz ona imkan sunsak da içeriye götürülecek olanlar belli. Psikolojik olarak çökmüş durumda” dedi.

Bahadır, şu bilgileri de aktardı: “Gözünde kayma vardı. gözlük takması gerekiyordu, doktor verdi, ama iki ay boyunca bekledik. Sürekli takması lazım, takmadığı zaman düzelmeyeceği için gözleri için ameliyat gerekiyor, takip edilmesi lazım. Göz pınarları tıkalı olduğu için operasyon gerekiyordu. Tabi bunlar için hastaneye gitmesi gerekti, elleri kelepçeli hastaneye gitmek, bebeği emzirmek, bir sürü insanın içinde bunları yapmak…”

BEBEĞİ ASKERLER ARASINDA EMZİRMEK ZORUNDA KALINCA HASTALANDI

Hastaneye giderken eşinin ellerine kelepçe takıldığını kaydeden Levent Bahadır, “Arabaların içindeki hücrelere koyuyorlar. Hastanede başlarında askerler duruyor. Erkeklerin yanında bebeği emzirmek zorunda kaldığı için hastalanıyordu. Bebeğin gözlüğünü 2 ay sonra götürebildik. Bu süreçler başlayınca annesi rahatsızlandı. Ritm bozukluğu başladı, kalpte büyüme başladı, en son annesinin kalp kapakçığı işlevini kaybetti, bayram dönüşü açık kalp ameliyatı yaptıracak, herkes o kadar mağdur oldu ki…” diye konuştu.


Muaz bebek 60 günlükken annesinin yanına Tarsus Cezaevine gitmek zorunda kaldı.

Muaz bebeğin koğuş arkadaşları Yağız ve Yavuz’un hikayesini 5 Haziran 2019’da ‘Cezaevi yollarındaki bir anneannenin Ramazan bayramı’ başlığıyla haberleştirmiştik.