22 Aralık 2014 Pazartesi

Nedim Saban: Sanattan çok korkuyorlar

22 Aralık 2014
Aziz Nesin’in doğumunun 100. yılında, Nedim Saban’ın kurduğu Tiyatrokare, yazarın ünlü romanı Zübük’ü sahneye uyarladı. Bunca yıldır ilk kez Nesin’in eserini sahneye taşıyan Saban, neden Zübük’le işe başladığını ve içimizdeki ‘zübük’leri anlattı.

Aziz Nesin, Zübük’ü 1960’lı yıllarda yazdı. Oyun 2016’da geçiyor, semt ise Beylikeğrisi. Beylikdüzü neden eğri oldu?
Tarih 2016 buçuk aslında. Buçuğu da var. Bugünü değil, geleceği anlatıyoruz. Sahneye bir seçim sandığı koyduk, her karakterin o sandıkla iç hesaplaşmasını izleyiciye yansıtıyoruz. Zübük’ten nefret edip aslında Zübük’le olan hikâyelerini geri dönüşlerle anlatıyor karakterler. Oyunda Zübük’ten ziyade, etrafındaki insanların nasıl Zübükleştiği var. Neden Beylikeğrisi? Çünkü herkeste bir eğrilik var.

22 yıldan bu yana ilk kez Aziz Nesin’in bir oyununu sahneye uyarladınız. Neden Zübük’ten başladınız?
Evet hiç oynamadık, Aziz Nesin’in 100. doğum yılı nedeniyle bir şeyler yapmalıyım diye düşünürken Zübük filmini gördüm. 1980’de çekilen ve başrolünde Kemal Sunal’ın oynadığı film. Çok eğlenceli bir film tabii, kesinlikle bunu sahneye uyarlamalıyım, dedim.

Kemal Sunal’ın oynadığı siyasetçi karakteri mi sizi etkiledi?
Evet ama film ile oyun arasında şöyle bir fark var. Filmdeki Zübük çalıyor, oyunumuzdaki Zübük ise kimsenin cebine el atmıyor. İnsanlar ona zorla rüşvet veriyor, zorla giydiriyorlar. Yani başımıza bir Zübük çıkarıyorlar.

Zübük deyince pek çok insanın aklına aşağı yukarı aynı tip geliyor değil mi?
Aslında böyle bir adam var; Vahit Bozatlı. CHP’den Adalet Partisi’ne geçiyor ve o geçtiği için hükümet düşüyor. Aziz Nesin burada inanılmaz bir önerme yapmış. Din, milliyetçilik, vatan sevgisi gibi duygular iktidar uğruna sömürülüyor. Bu futbolda da var. Böyle ortamlarda Zübük türüyor. Biz de türemesine göz yumuyoruz, işimize geliyor çünkü.

Zübük’ün TDK’da bir anlamı var sanıyorduk, oysa Aziz Nesin’in uydurduğu bir kelimeymiş. Uyduruk bir kelimenin içinin bu kadar dolu olmasını nasıl açıklarsınız?
Tamamen uyduruk bir kelime değil zübük. Dünya tiyatrosunda Kral Übü diye bir efsane vardır. Avangard tiyatronun kurucusu olarak bilinen Fransız oyun yazarı Alfred Jarry’nin yazdığı bir oyundur. Jarry, Kral Übü’yü savaş sonrasında yazıyor ve o yıllarda çok oynanıyor. Bana göre Aziz Nesin, Zübük kelimesini Übü’den türetti. İlginç olan Zübük’ün artık bir kavram olması. Anadolu’da Don Kişot gibi bir efsane.

Siz Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasasına baştan beri karşısınız, ayrıca ödeneği kesilen tiyatrolar arasındasınız. Ne kadar para ödeniyordu size?
22 yıl biz bu ödeneği aldık, iki yıldır kesildi. 70 bin TL civarında para veriliyordu. Biz bakanlığa önerilerde bulunduk. ‘Salon verin, vergiden bizi muaf tutun’ vs. diye. Şu da denilebilirdi: “Ben sana 70 bin TL vermiyorum, ama 20 oyununu satın alıyorum, git bunu Anadolu’da oyna.” Ama görüyoruz ki, burada inanılmaz derece kin üzerine kurulu politika var. Bazı meslektaşlarımızın da buna alet olmasına üzülüyorum.

Kimlerden bahsediyorsunuz?
Bazı tiyatrolar bu ödeneği alıyor, tabii ki alacaklar ama bizim cezalandırılmamıza tavır koymalılar. Yapamıyorlar, ‘Konuşursak gelecek sene bize de vermezler’ diye düşünüyorlar. Bizi birbirimize kırdırdılar. Mesela geçen sene ödenek alamayan 10 tiyatroyduk. Bakanlığı mahkemeye verdik. Dediler ki: ‘Mahkemeye verenlere vermeyeceğiz’. Dolayısıyla bu yıl, mahkemelik olanlara vermediler. Bu ne demektir, ‘sen beni mahkemeye vermezsen sana ödenek veririz’.

Sizden neden kesildiğini düşünüyorsunuz?
Ben özellikle ilk beş gün Gezi’ye destek verdim. Buradan başladı olay. Bir de müthiş bir yolsuzluk var. Ayakkabı kutuları vs. konuşulurken tiyatrodaki 100 bin TL’nin önemi yok belki ama bir tiyatroya 6 farklı isim altında para veriyorlar. Paravan şirketler aracılığıyla. Sadece kendilerini destekliyorlar diye, bir gıda şirketi ödenek alıyor.

22 senedir bu ödeneği aldınız. Biraz da yeni tiyatroların, genç oyuncuların desteklenmesi anlaşılabilir bir durum değil mi? Bakanlık genellikle buna vurgu yapıyor.
Yapılabilir, onlara da verilebilir. Ama bana göre gençleri de desteklemiyor. Mesela Yiğit Sertdemir gibi genç bir tiyatrocu var. Hem mekânını ayakta tutuyor hem de Türk tiyatrosuna yılda üç oyun kazandırıyor. Kimse onu desteklemiyor.  Ayrıca biz 22 yıldır tiyatro yapıyoruz diye kumbaramız dolu değil. Her sene borçlanarak, zor koşullarda oyun çıkarıyoruz. Bazen de oyunlar tutmuyor. Sen 22 sene tiyatro yaptın, senin dünyalığın var gibi bir mantık olabilir mi?

Son bir yıldır ülkemizde yaşanan kaos ortamını, kutuplaşmayı, herkesin birbirine düşman olmasını, gazetecilerin gözaltına alınmasını oyuncu olarak nasıl görüyorsunuz?
Herkesin üzerinde büyük bir baskı var. Sanattan çok korkuyorlar. Ekrem Dumanlı’ya yapılan suçlama çok komik. Maalesef tarih bize acı çektikçe sanat yapmayı öğretti. Sanat muhaliftir. Sanatçının düzene uyması diye bir şey söz konusu olamaz. Muhafazakâr kesimden de bundan sonra daha çok sanatçı çıkacak.

Sanat ve sanatçı neden muhalif olmak zorunda?
Sanatçı muhalif olmak zorunda değil, gerçekçi olmak zorunda. Şöyle söyleyeyim; bir tez var, bir de antitez. Eğer siz bu ikisini sahnede göstermezseniz bir çatışma olmaz. Şöyle bir oyun olabilir mi: Sabah kalktım, dişimi fırçaladım, otobüse bindim, eve geldim, yattım. Böyle bir oyunu ya da filmi kim seyreder?



HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ