28 Eylül 2019 Cumartesi

Eşini kazada kaybeden tutuklu Lütfü Dalga: Artık sabretmek için bir sebebim kalmadı

28 Eylül 2019 
Eşini trafik kazasında kaybeden tutuklu Lütfü Dalga’nın psikolojik durumu oldukça kötü. Hücreden çıkarılıp cenazeye getirilen Dalga, “Artık sabretmek için bir sebebim yok” dedi.


 Rize Cezaevinde tutuklu bulunan eşini ziyarete giderken Sivas Sarkışla’da trafik kazası geçirerek hayatını kaybeden Hicran Umuç Dalga’nın cenazesi dün cuma vaktinde kılınan namazdan sonra Çaykara’nın Köknar Köyünde toprağa verildi.

TABUTU GÖRÜNCE BAYGINLIK GEÇİRDİ

Kaza haberini alınca sinir krizi geçiren ve hücreye konulan eşi Lütfü Dalga son görevini yapmak üzere cenazeye getirildi. Fotoğraflarda aşırı zayıfladığı ve çok kötü olduğu görülen Dalga, eşinin cenazesini ilk gördüğü yerde baygınlık geçirdi.

Cenazeye katılan Hicran Dalga’nın yakın bir arkadaşının verdiği bilgiye göre büyük bir psikolojik çöküntü yaşayan Lütfü Dalga akrabalarına “Artık sabretmek için bir nedenim kalmadı” dedi. Lütfü Dalga kızıyla görüştürüldükten sonra tekrar cezaevine götürüldü. Akrabaları, psikolojik olarak çok sarsılan Lütfü Dalga’nın hayatından endişe ediyor.

BEN BİLİYORUM, ANNEM ÖLDÜ



Kazadan sağ kurtulan Dalga çiftinin 3 yaşındaki kızları Sibel Erva Dalga (3) da Sivas’ta tedavi gördüğü hastaneden taburcu edilerek Köknar Köyündeki aile evine getirildi. Ayağ kırık olan ve akrabaları tarafından teselli edilen Sibel’in “Hayır, ben biliyorum annem öldü, arabadan indim, her yer karanlıktı, annemi buldum, ağzından kan geliyordu.” dediği öğrenildi.

KAMPANYA BAŞLATILDI

Şu anda 80’li yaşlardaki babaannesinin yanında kalan Sibel Erva’nın babasına kavuması için sosyal medyada #LütfüDalgaTahliyeEdilmeli etiketi açılarak bir kampanya başlatıldı ve annesini kaybeden, 3 yıldır babasından uzak olan Sibel Erva’nın babasına kavuşması için çağrıda bulunuldu.

15 Temmuz’dan sonra başlatılan Tenkil sürecinde tutuklanan polis memuru Lütfü Dalga 3 yıldır Rize Cezaevinde bulunuyor. 7,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Dalga’nın dosyası Yargıtay’da.











27 Eylül 2019 Cuma

Türkiye’deki adaletin durumunu özetleyen belge: Çığlıklarını peçeteyle duyurdular

27 Eylül 2019 
Şanlıurfa 2 Nolu T Tpi Cezaevinin kadınlar bölümünde birçok hasta tutuklu var. Üçünün durumu ağır. Türkiye bu haberi, bir tutuklunun peçeteye yazdığı bilgilerden öğrendi.



Peçetede isimleri bulunan 1 ev hanımı, 1 diş hekimi ve 10 öğretmenin hastalıkları, ailevi durumları, meslekleri ve uzun tutukluluk süreleri dikkat çekiyor. Yazılanlardan, kadınların bazılarının tahliye edilmesini gerektiren hastalıkları bulunurken, çocuğuyla birlikte tutuklu kadınların sağlık hizmetlerine erişemedikleri anlaşılıyor. Kadınların tamamının iyi eğitimli ve meslek sahibi olmaları ise dikkat çekiyor.

İKİ PEÇETE PARÇASINA SIĞDIRILAN 12 KADIN!

Şanlıurfa Hilvan’daki 2 Nolu T Tpi Cezaevindeki kadınlar, peçeteyi tahliye olan koğuş arkadaşları M.D.’nin eline tutuşturdular ve durumlarını maddeler halinde yazdılar. Özellikle üç kadın çok hasta: Pembe Erguvan, Nilgün Teselli ve Fatma Duraker.

Türkçe öğretmeni Özlem Uğurlu kalp krizi geçirmiş. Vertigo hastası ev hanımı Fatma Duraker’in durumu ağır. Diş hekimi Pembe Erguvan Karabaş’ın da durumu psikolojik olarak ağır. Nilgün Teselli psikolojik ilaçlar kullanıyor. Sürekli bayılıyor. “Dışarıda çocuklarıma kim bakacak diyor. Anneanne, babaanne diyoruz. Yok onlar yaşlı, bakacak durumda değil” diye ağlıyor.

TÜRKİYE’DEKİ ADALET SİSTEMİNİ ÖZETLEYEN İŞTE O PEÇETE…


* Handan Tunç, bir yıldır içeride. 2,5 yaşında kızı var. Zihinsel Engelliler Öğretmeni. Hükümlü, Yargıtay’da.

* Özlem Uğurlu, Türkçe Öğretmeni, kalp krizi geçirdi, 1 çocuğu var, 1,5 yılı geçti içeride. Eşi de % 50 raporlu, eşi de tutuklu, panik atak.

* Esengül Bilgin, 2 yıldır içeride, hükümlü, Yargıtay’da, bebek (hamilelik) tedavisi yarım kaldı, eşi de tutuklu.

* Hediye Kazan, Din Kültürü Öğretmeni, Yargıtay’da, iki yıldır tutuklu, bekar.

* Pembe Erguvan Karabaş, diş hekimi, 10 aydır tutuklu, bipolar bozukluk hastası, ağır, ilaç kullanıyor, eşi de tutuklu, 2 çocuklu.

* Rümeysa Güngör, 2 yıldır hükümlü, çocuk gelişimcisi, bekar.

* Betül Arga, Sınıf Öğretmeni, tutuklu, bekar, 1 aydır içeride.

* Nilgün Teselli, 3 çocuk (6-14-16), sürekli baygın, hasta, annesi yaşlı, çocukları gelemiyor, eşi de tutuklu, çocuğu okula başlayamadı.

* Fatma Duraker, ev hanımı, Vertigo, her gün bayılıyor, başını yere vurup ölüm tehlikesi atlattı, 6 yaşında çocuğu var.

* Derya Bozkurt, Türkçe Öğretmeni, 4 çocuklu (4-6-9-12), çocuklar zor, eşi de tutuklu durumda.

* Leyla Altın, Biyoloji Öğretmeni, üç çocuklu (4-10-12), küçük olan çocuğu yanına almak zorunda, bakacak kimsesi yok.

* Ayşe (peçetede yanlışlıkla Asiye yazılmış) Tolay, Tarih Öğretmeni, karı-koca hükümlü, Yargıtay’da, 2 yıldır içerideler, 2 çocuk (6-8).


24 Eylül 2019 Salı

Görüş yolu yine ölüm yolu oldu: Baba ve 3 çocuğu hayatını kaybetti

24 Eylül 2019 
Görüşe giden bir aile kaza yaptı. Baba ve üç çocuğu öldü. Cezaevi yönetimi aile yakınlarını kaybeden tutukluyu, tepki gösterdiği gerekçesiyle hücreye attı.

Hakan Umuç ve çocukları Yusuf Kenan Umuç ve Yavuz Selim Umuç ile evlerinde (12 Eylül 2016). Üçüncü oğlu 1 yaşındaki Yunus Emre Umuç da kazada hayatını kaybetti.
Bir aile daha görüş yolunda kaza geçirdi. Geçtiğimiz hafta sonunda kız kardeşinin Hatay’daki düğününe katılan Hicran Umuç Dalga, Rize Cezaevinde tutuklu bulunan eşi Lütfü Dalga’yı ziyaret etmek için pazar akşamı kızı, abisi, yengesi, erkek kardeşi ve üç yeğeni ile birlikte Hatay’dan yola çıktılar.

DEREYE UÇTU




Hicran Umuç Dalga’nın erkek kardeşi Fatih Umuç’un kullandığı 16 BLA 93 plakalı otomobil, Sivas Pınarbaşı-Şarkışla karayolunda dere yatağına devrildi.

Kazada araçta bulunanlardan abi Hakan Umuç (35) ve oğlu Yunus Emre Umuç (1) olay yerinde; yaralı diğer çocuklar Yusuf Kenan Umuç ve Yavuz Selim Umuç (9) da tedaviye alındıkları hastanelerde hayatını kaybetti. Hakan Umuç ve üç çocuğun annesi Aysun Umuç (32), Fatih Umuç (23), Hicran Dalga (32) ve kızı Sibel Erva Dalga’nın (3) hayati tehlikelerinin devam ettiği öğrenildi.

BOLD Medya‘nın ulaştığı bir aile yakını, kaza geçirenlerle ilgili şu bilgileri verdi:

“Hicran Umuç Dalga Karslı. Eşi Lütfü Dalga Trabzonlu. Lütfü bey, 3 yıldır Rize Cezaevinde tutuklu. Hep birlikte onu ziyarete gidiyorlardı. Hicran hanım kızkardeşini Hatay’a gelin verdiler. Birkaç hafta önce Kars’ta kına yapmışlardı. Geçen hafta sonu da Hatay’da düğünleri oldu. Düğüne Hicran Umuç Dalga, 3 yaşındaki kızı Sibel Dalga, Hicran hanımın abisi Hakan Umuç ve üç oğlu, Hakan beyin ve oğlanların annesi Aysun Umuç katıldı. Düğünden sonra pazar akşamı Hatay’dan yola çıktılar. Pazartesi sabahı Rize Cezaevindeki açık görüşe yetişmeye çalışıyorlardı.”

Yaralı olan Hicran ve Sibel Dalga’da çok fazla kırık olduğunu söyleyen aile dostları, tüm yaralıların Sivas Devlet Hastanesinde tedavi altına alındığını belirtti.

Eşini ziyarete giden Hicran Umuç Dalga (32) ve kızı Sibel Erva) Dalga (3) kazada ağır yaralandı. Kazayı televizyondan öğrenen baba Lütfü Dalga, sinirlendiği ve tepki gösterdiği için Rize Cezaevinde hücreye konuldu.


HÜCREYE KONULDU

15 Temmuz’dan sonra tutuklanan polis memuru Lütfü Dalga 3 yıldır Rize Cezaevinde bulunuyor. 7,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Dalga, dosyası Yargıtayda. Ailesinin kaza geçirdiğini televizyondan öğrenen Lütfü Dalga’ya bir darbe de cezaevi yönetiminden geldi. Ailesinden de kimseyle görüştürülmeyen Dalga’nın verdiği tepki üzerine cezaevi yönetimi, hücre cezası verdi. Dalga koğuşundan çıkartılarak hücreye kondu.

KATILDIKLARI DÜĞÜNÜN FOTOĞRAFI



Hastanelerde tedaviye alınan yaralılar Fatih Umuç (23), Aysun Umuç (32), Hicran Dalga (32) ve Sibel Erva Dalga’nın (3) hayati tehlikelerinin devam ettiği öğrenildi. Bu arada, kaza sırasında araçtan fırlayan Umuç ailesine ait düğünde çekilmiş bir fotoğraf da dikkati çekti. Dere yatağına yuvarlanan araç çekici yardımıyla çıkarıldı. Kaza ilgili soruşturma başlatıldı.

Arabayı kullanan Fatih Umuç da kazada ağır yaralandı. 
KAZADA HAYATINI KAYBEDEN HAKAN UMUÇ VE ÇOCUKLARININ FACEBOOK FOTOĞRAFLARINDAN


67 yaşındaki tutuklu kalp krizi geçirdi, tahliye edilmedi, şimdi kalp ameliyatı olacak

24 Eylül 2019 
4 gün önce Dinar Cezaevinde kalp krizi geçiren Ramazan Kuru’nun (67) durumu ciddi. Anjiyoya cevap vermeyen hasta tutuklu bugün kalp ameliyatı olacak.



19 Eylül 2019 perşembe günü Dinar Cezaevinde kalp krizi geçiren Ramazan Kuru (67), 4 gündür Denizli Devlet Hastanesinde yoğun bakımda kalıyor.

Krizin ardından hemen anjiyo yapılan Kuru, yarın kalp ameliyatına girecek. Savcılık izniyle bugün ailesiyle görüşen Ramazan Kuru’nun durumu oğlu Metin Kuru anlattı:

“Bu sabah babamı ziyaret ettik. Yanında 5 dakika kaldık. İyi görünüyordu, ayaktaydı, şuuru yerindeydi. Doktoru ameliyat edeceklerini söyledi. Perşembe akşamı fenalaşınca ambulansla direkt hastaneye kaldırmışlar. Bizim durumdan cuma günü haberimiz oldu. Karnında şişlik, terleme vs hissetmiş. Bir gün önceden de ağrı vardı, ben hissediyordum, dedi. 2-3 damarı anjiyoya cevap vermeyince yarın by-pass olacak. Ameliyattan sonra tahliye olması için hukuki başvurumuzu yapacağız. Babam kalp ameliyatı olacak. Bakıma ihtiyacı var, tek başına cezaevinde kendisine bakamaz.”

9 YIL 9 AY HAPİS

Tenkil sürecinde 27 Temmuz 2016’da gözaltına alınıp 3 gün sonra tutuklanan Ramazan Kuru, Afyon 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 9 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Cezası Yargıtay tarafından Şubat 2019’da onaylanan Ramazan Kuru, örgüt üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanmıştı. Afyon’un Çay ilçesinde esnaflık yapan Kuru, zirai ilaç tarım aletleri alıp satıyordu.

5275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu’na (CİK) göre cezaevinde tek başına yaşamını sürdüremeyen hastaların iyileşene kadar cezalarının ertelenmesi ve tahliye edilmesi gerekiyor. Kanunda şöyle deniliyor: “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”



22 Eylül 2019 Pazar

"Kızım tekerlekli sandalye ile görüş salonuna geliyor, gözümün önünde eriyor"

22 Eylül 2019 
 Hasta tutuklu Merve Gökkaya’nın annesi Gülşen Şahin: Merve oraya sağlam girdi. Hiçbir hastalığı yoktu. Kışın hastalığı artıyor. Kızım tahliye edilsin. Tekerlekli sandalye ile görüşe gelmesi ne demek!

5275 sayılı CİK’nda açıkça yazmasına rağmen hasta tutuklular tahliye edilmiyor. 9 Eylül 2016’dan beri Konya Ereğli Cezaevinde tutuklu bulunan ve cezaevinde henüz teşhis konulamayan bir hastalığa yakalanan Merve Gökkaya’nın bir arkadaşına yazdığı, 14 Eylül 2019’da yayınladığımız mektubundan sonra annesi Gülşen Şahin BOLD Medya’ya ulaştı.

Konya’da yaşayan Gülşen Şahin, “Üç evladım var. Merve en küçüğü, tek kız. Merve’nin sıkıntısına, hastalıklarına dayanamadım, evlat imtihanı çok zor, ağır geldi. 21 Aralık 2018’de kalp krizi geçirdim. Doktor kalbimin çok zarar gördüğünü söyledi.” dedi.


Merve Gökkaya, eşi Abdurrahman Gökkaya, annesi Gülşen Şahin ve babası Mehmet Ali Şahin, Konya Ereğli Cezaevinde ayda bir kere hep birlikte görüş yapabiliyorlar.

Kızının görüş yaptıkları salona tekerlekli sandalye ile getirildiğini ifade eden anne Şahin, “Ne demek tekerlekli sandalye ile gelmesi! Kızım oraya sağlam girdi, hiçbir hastalığı yoktu. O sene kışı geçirdi, bahara doğru hastalandı. Sandalye ile geliyor, sonra arkadaşları koluna girip yanımıza getiriyor. Özel işlerini arkadaşlarının yardımıyla yapıyor. Benim çocuğum 28 yaşında daha. Gepegenç, gözümün önünde eriyor çocuğum ama bir şey yapamıyorum. Dışarıda olsa bir kaplıcaya götürürsün, çaresine bakarsın, elim kolum bağlı, gerçekten çok mağduruz” ifadelerini kullandı.

Kızını en son 1 Eylül 2019’da gördüğünü, 7 Ekim 2019’da tekrar görüşe gideceğiniz belirten çaresiz anne “Kışın hastalığı artıyor kızımın. Kış yaklaşıyor, ne olur yardım edin! Kızım tahliye edilsin.” diye haykırdı.

KIZIMI DARP ETTİLER

Kızının tutuklandığı günü de anlatan annesi, Merve Gökkaya’nın darp edildiğini söyledi:

“Bir arkadaşı aramış kızımı, kendisi şehir dışında olduğu için Merve’den rica etmiş. Evi boşalttık, eşyaları spotçuya sattık. Spotçudan para alıp hem ev sahibinin kirasını ödeyip hem de faturaların kalan borçlarını kapatmasını istemiş. Kızım da spotçuya gidiyor. Daha eşyaların parası hazır değil diyorlar. Ertesi gün mü, birkaç gün sonra mı spotçudan arıyorlar, gelip alabilirsin diye. Meğer evin kapıcısı şikayette bulunmuş, 6 polis spotçuyu basmış. Darp yaparak, kimi saçından çekiyor, kimi kolunu kıvırıyor, kimi çantasını alacam, kimi telefonunu alacam diye uğraşıyor. Bunlar olacak iş mi? Benim kızımın ne suçu var! Kurban Bayramının arifesinde tutukladılar. Mervem kaç yıldır bu hastalığıyla oradan çıkamadı. Avukatımız Merve’de bir şey yok diyor. Ama Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki hakimler aynı dosyada yargılandıkları için eşine de kendisine de 7,5 yıl ceza verdiler.”

Gökkaya çifti 14 Nisan 2015’te evlenmişti. Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesi aynı dosyada yargılanan çifte 7 yıl 6 ay hapis cezası verdi.
Tutuklandığında 3 yıllık evli olan ve tüp bebek tedavisi gören Merve Gökkaya, cezaevinde anne olma yetisini de kaybetmek üzere olduğunu mektubunda yazmıştı.

GRAFİK TASARIM OKUMUŞ, YENİ EVLENMİŞTİ

Selçuk Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümünden mezun olan Merve Gökkaya, Konya’da özel bir yurtta 2,5 yıl görev yaptı. 14 Nisan 2015’te evlenen Merve Gökkaya evlendiğinde 3 yıllık evliydi. Eşi Abdurrahman Gökkaya da kendisinden bir ay sonra örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklandı.

Mektuplarında yemek, içmek ve tuvalet gibi ihtiyaçlarını tek başına karşılayamadığını, iki kişinin yardımıyla cezaevinde yaşam mücadelesi verdiğini söyleyen Merve Gökkaya 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu (CİK)’na göre tahliye edilmesi gerekiyor.

Kanunda şöyle deniliyor: “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”

MERVE GÖKKAYA'NIN HASTANE RAPORLARI 



20 Eylül 2019 Cuma

Yetimhanelerde büyüyen Meryem Haydaroğlu 30 günlük bebeğiyle tutuklandı

20 Eylül 2019 
Bir lohusa anne ve bebeği daha tutuklandı. Yetimhanelerde büyüyen, 10 yıllık sınıf öğretmeni Meryem Haydaroğlu (37) doğum iznindeyken Şanlıurfa 2 Nolu T Tpi Cezaevine gönderildi.



 Tenkil Süreci’nin en büyük mağdurlarından tutuklu bebekli annelere bir yenisi daha eklendi. Şanlıurfa Viranşehir 15 Temmuz Şehitleri İlkokulunda sınıf öğretmenliği yapan Meryem Haydaroğlu ve 30 günlük bebeği Ahmet Mert, 7 Eylül 2019’da tutuklandı.

Haydaroğlu’nun tutuklandığını TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu sosyal medya hesabından şöyle duyurdu:

CEZAEVLERİ BEBEKLERE GÖRE DEĞİLDİR

“BİR LOHUSA TUTUKLU DAHA! Meryem Haydaroğlu lohusayken Hilvan’daki Şanlıurfa 2 Nolu T Tipi Cezaevine kondu. Ameliyatlı halde ve 28 kişilik kadın koğuşunda, 2 çocuğu da dışarıda kaldı! Zulüm ve insafsızlık son haddinde! Cezaevleri bebeklere göre yer değildir!”

Gergerlioğlu’nun da 17 Eylül 2019’da kendisine cezaevinden gelen mektupla öğrendiği anne ve bebeğin durumu oldukça vahim. Meryem Haydaroğlu’nun bir koğuş arkadaşı tarafından kaleme alınan mektupta, “Beş gün önce vicdanları kanatan bir durumla karşılaştık ki, bu duruma duyarsız kalmak mümkün değildi. Hepimize kendi sıkıntısını, acısını unutturacak kadar içler acısı bir durum. Şöyle ki; henüz kırkı çıkmamış bir bebek ve lohusa bir anne, aranan başka birine yakınlığından, arkadaşlık ilişkisinden dolayı ve Bankasya’da bir miktar parasının bulunduğu gerekçesiyle tutuklanarak koğuşumuza getirildi. İsmi Meryem Haydaroğlu, Ahmet bebekle 28 kişilik koğuşta günlerdir zor şartlarda yaşamaya çalışıyor.” denildi.

Şırnak doğumlu Meryem Haydaroğlu 37 yaşında.



YETİMHANEDE BÜYÜDÜĞÜ İÇİN TRAVMA GEÇİRDİ

Mektupta, Meryem Haydaroğlu’nun yetimhanede büyüdüğü için cezaevi koridorlarını, demir parmaklıkları ve görevlileri görünce ağlama krizine girdiği ve yaşadığı travma anlatılarak şöyle devam edildi:

“İşin daha üzücü ve vahim olan tarafı da Meryem hocanın henüz beş yaşındayken anne babasını kaybettikten sonra akrabaları tarafından Bitlis Yetimhanesine yerleştirildikten sonra 18 yaşına kadar farklı farklı yetiştirme yurtlarında kalmış olması. Zaten hayatı boyuna acılar çekmiş, aile sıcaklığından mahrum kalmış bir insana bir de hapishane hayatı yaşatmak reva mıdır? Üstelik evde kendisini bekleyen biri 3 diğer 8 yaşında iki küçük çocuğu daha varken.”

BEBEKLE 2 GÜN GÖZALTINDA KALDI

Bold Medya’nın ulaştığı Meryem Haydaroğlu'nun eşi Fatih Sultan Haydaroğlu, mektupta yazılanların doğrulayarak “Saat 6 civarında Şanlıurfa TEM’den geldiler. Savcılık yazısı varmış ellerinde. Arama yapacakları ve gözaltı yapacaklarına dair bir yazı. Aldılar Şanlıurfa’ya götürdüler, 2 gün gözaltı süresinden sonra akşam 17.00 civarında nöbetçi mahkemeye sevk edilip şüpheli kişilerle görüştüğü gerekçesiyle tutuklandı. Şu an Hilvan’daki cezaevinde. Bizim kimseyle bir ilgimiz yok. Lohusa bir anne serbest bırakılmalı.” dedi.

Ahmet Mert, Türkiye cezaevlerinde bilinen şu andaki en küçük bebek. 24 Mayıs 2019’da açıklanan resmi rakamlara göre cezaevlerinde 864 bebek bulunuyor. Ama Gergerlioğlu’na göre bu sayı 1000’e dayandı. 5275 sayılı CİK’e göre doğum yapan anneler gözaltına alınamaz, tutuklanamaz, cezalarının 6 ay ertelenmesi gerekiyor.


Ahmet Mert, Türkiye cezaevlerinde bilinen şu andaki en küçük bebek. 24 Mayıs 2019’da açıklanan resmi rakamlara göre cezaevlerinde 864 bebek bulunuyor. Ama Gergerlioğlu’na göre bu sayı 1000’e dayandı. 5275 sayılı CİK’e göre doğum yapan anneler gözaltına alınamaz, tutuklanamaz, cezalarının 6 ay ertelenmesi gerekiyor.
SEZARYENLE DÜNYAYA GELDİ

Eşinin özel bir okulda 10 yıl öğretmenlik yaptığını, 15 Temmuz’dan önce görevden ayrıldığını ve bir daha başlamadığını ifade eden Haydaroğlu, “Eşim 3 yıldır çalışmıyordu. Güvenlik soruşturmasından yeni geçmişti ve Nisan 2019’da tekrar ataması yapılmıştı. Üçüncü çocuğumuzu dünyaya getirdi. Doğum iznindeydi. Oğlumuz Ahmet Mert 31 Temmuz 2019’da doğdu. Hapse girdiğinde bebek 30 günlüktü. Eşim sezaryen olmuştu zaten.” ifadelerini kullandı.

BİTLİS, KİLİS, URFA’DAKİ ÇOCUK ESİRGEME KURUMLARINDA KALDI

Şırnak doğumlu olan Meryem Haydaroğlu, 5-6 yaşlarında anne-babasını vefat edince abisiyle birlikte Bitlis, Kilis ve Urfa’daki çocuk esirgeme kurumlarında, bizzat devletin elinde büyümüş bir öğretmen. Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Sınıf Öğretmenliği okuduktan sonra göreve başlayan Haydaroğlu, 2009’da evlenmiş. Genç annenin Ahmet Mert dışında 3 ve 8 yaşlarında iki çocuğu daha bulunuyor.

Meryem Haydaroğlu’nun Ahmet Mert dışında Zeynep Özlem (3), Betül İdil (8) adında iki çocuğu daha bulunuyor.



MERYEM HAYDAROĞLU VE AHMET MERT’İN CEZAEVİNDEKİ DURUMUNU ANLATAN İŞTE O MEKTUP…

Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu,

Daha evvel size şahsımla ilgili mektup yazmıştım. Bunun ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Bana geri dönüş yapacağınızdan eminim. Hala Şanlıurfa Cezaevinde dört küçük çocuğumdan ayrı olarak ve en önemlisi hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunuyorum. Hukuksuz diyorum çünkü eşimin yargılanıp hüküm aldığı bir hattan dolayı şimdi de bir taşla iki kuş vurma hesabıyla beni tutuklamış durumdalar. Bunların hepsini gönderdiğim diğer mektupta dile getirmiştim. Şimdi bu mektubu kaleme alışımın sebebi ise tamamen farklı.


VİCDANLARI KANATAN BİR DURUMLA KARŞILAŞTIK

Efendim, beş gün önce vicdanları kanatan bir durumla karşılaştık ki, bu duruma duyarsız kalmak mümkün değildi. Hepimize kendi sıkıntısını, acısını unutturacak kadar içler acısı bir durum. Şöyle ki; henüz kırkı çıkmamış bir bebek ve lohusa bir anne, aranan başka birine yakınlığından, arkadaşlık ilişkisinden dolayı ve Bankasya’da bir miktar parasının bulunduğu gerekçesiyle tutuklanarak koğuşumuza getirildi. İsmi Meryem Haydaroğlu, Ahmet bebekle 28 kişilik koğuşta günlerdir zor şartlarda yaşamaya çalışıyor.

AİLE SICAKLIĞINDAN MAHRUM KALMIŞ BİR İNSANA BU YAPILANLAR REVA MI?


Sayın Gergerlioğlu işin daha üzücü ve vahim olan tarafı da Meryem hocanın henüz beş yaşındayken anne babasını kaybettikten sonra akrabaları tarafından Bitlis Yetimhanesine yerleştirildikten sonra 18 yaşına kadar farklı farklı yetiştirme yurtlarında kalmış olması. Zaten hayatı boyuna acılar çekmiş, aile sıcaklığından mahrum kalmış bir insana bir de hapishane hayatı yaşatmak reva mıdır? Üstelik evde kendisini bekleyen biri 3 diğer 8 yaşında iki küçük çocuğu daha varken.




GÖNÜLLÜ AVUKATLIK YAPMAYAN İSTEYEN KİMSE YOK MU?

Efendim, ameliyatlı bir kadın, sabaha kadar uyumayan ağlayan bir bebek…. Yürek dağlayan bu durumdan mutlaka yardımınız olacağı düşüncesiyle paylaşmak istedim. Emin olun şu an dahi ağlayan bebeğini susturmaya çalıştığı için size mektubu kendisi yazamadı. İşin açıkçası benim yazdığımdan da haberi yok ki, benim gayem onun belki ifade etmeyeceği başka bir durumu da sizinle paylaşmak: Eşi zaten işsiz olan Meryem hanımın maddi anlamda çok ciddi sıkıntıları olduğundan dolayı kendilerine avukat dahi tutamamışlar. Efendim kendisine sürekli “avukat tutun” ısrarıma karşılık dayanamayıp söylediği bu durumu size anlatmamın sebebi belki bu hususta (gönüllü avukat gibi) yardımınız olacağını düşünüyorum.

BÜYÜDÜĞÜ YETİMHANELERİ HATIRLAYARAK AĞLAMA KRİZİNE GİRDİ


Sayın Gergerlioğlu son olarak sizinle beni en çok etkileyen Meryem hanımın içeri girdiğindeki ifadesini sizinle paylaşmak istiyorum. Kucağında minicik bebeğiyle koğuşa getirildikten sonra ağlama krizine girdi, kendine geldikten sonra söylediği ilk söz: “Siz ne güzel yüzlü insanlarsınız, hepinizin suçu ne ki? Biliyor musunuz ağlamamın tek sebebi beni ilk içeri aldıklarındaki o uzun koridorlar, demir kapılar, görevliler eskiden kaldığım yurtları hatırlattı, çok korktum.” Bu travmayı yaşatmaya hakları var mı?


DOĞUM İZNİNDE HASTA YATAĞINDAN KALDIRILAN BİR ANNE

Efendim bunca mağduriyetin içinde bir de bizim derdimizi sırtınıza yük yapıyoruz ama emin olun durum duyarsız kalınacak gibi değil. Son bir haftada aynı savcı ve hakim tarafından tutuklanan beşinci kişi ve bunların çoğu ev hanımı.

Meryem hanım aktif olarak hala çalışan bir sınıf öğretmeniymiş. Doğum izninde hasta yatağından kaldırılıp getirilen kadıncağızın yardımcısı olacağınızdan, elinizden geleni yapacağınızdan eminim efendim. Allah yardımcınız olsun. Şimdiden çok teşekkür ederim.





Bir ay önce hastaneye sevk edilen ancak götürülmeyen tutuklu hayatını kaybetti

20 Eylül 2019 
Şanlıurfalı tutuklu esnaf Ahmet Hamdi Nedim Gerginci, kalp rahatsızlığı nedeniyle verilen "hastaneye sevk" kararının uygulanmasını beklerken kalp krizi sonucu öldü.

 Şanlıurfa T1 Nolu Cezaevinde 20 aydır tutuklu bulunan hipertansiyon hastası Ahmet Hamdi Nedim Gerginci (51), cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu dün hayatını kaybetti.Hasta tutukluların sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmesi ya da geciktirilmesi Tenkil Süreci'nde onlarca tutuklunun hayatını kaybetmesine neden oldu. Gerginci de hastaneye sevk kararı alınan ancak kalp rahatsızlığı olmasına rağmen sevki geciktirilen tutuklulardan biriydi.

İLK MÜDAHALEYİ TUTUKLU DOKTOR YAPTI


Önceki gün fenalaşan Gerginci'nin cezaevinde yaşadıklarını bir tutuklu yakını BOLD'a anlattı: "Dün cezaevine görüşe gitmiştim, o zaman eşim anlattı. Tutukluların hepsinin morali çok bozuktu, kötü durumdaydılar. Nedim bey lavaboya girip çıkmış, kötü olduğunu fark etmişler. Tutuklu bir doktor varmış, ilk müdahaleyi o yapmış. Sonra hastaneye götürmüşler. Tansiyonu yükselmiş, tansiyonun kalbe vurduğunu söylemişler. Ambulansla hastaneye sevki esnasında elektro şok uygulamışlar. Kalbi çalışınca tekrar cezaevine götürmüşler ama..."

BİR AY ÖNCE SEVKİ YAPILDI

Bir ay önce Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp Damar Bölümü'ne sevki yapılan Ahmet Nedim Gerginci, hastaneye götürülmeyi bekliyordu. Cezaevi yönetimi sevk kararına rağmen, bir aydır Gerginci'nin hastaneye sevkini gerçekleştirmedi.Hizmet Hareketi'ne yakınlığı nedeniyle tutuklanan Nedim Gerginci'nin 'Bylock kullanıp kullanmadığına dair raporu gelmiş ve kullanmadığı ortaya çıkmıştı. Gerginci kalp krizi geçirdiği dün aynı zamanda mahkemesi vardı.
Şanlıurfa Japon Pasajı esnaflarından Gerginci'nin cenazesi bugün (20 Eylül 2019) cuma vaktinde Harran Kapı Camisinde kılınacak cenaze namazının ardından Harran Kapı Aile Mezarlığına defnedilecek.Ahmet Hamdi Nedim Gerginci'nin Muhammed, Ömer Faruk ve Ahmet Hayati Gerginci adından üç oğlu, Şule adında bir kızı bulunuyordu. Gerginci'nin ölüm haberini TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu sosyal medya hesabından böyle duyurdu:

"Cezaevinde sağlık ihlalleri bitmiyor.! YİNE..!
Dün Şanlıurfa T1 nolu cezaevinde 52 y hipertansiyon hastası Ahmet Hamdi Gerginci kalp krizinden vefat etti. Bir aydır kalp damar bölümüne sevki yapılmış ve götürülmemişti. T1 nolu C 13 koğuşundaydı."

19 Eylül 2019 Perşembe

Bir KHK’lının 3 yıllık savaşı: Kış boyunca 3 ay balkonda yaşadım

19 Eylül 2019 
KHK’lı Yılmaz Olgun, balkonda yattı, tutuklandı, kendi çıktı eşini aldılar. Parasızlığa, hastalığa, tutsaklığa, toplumsal lince karşı 3 yıllık savaşını anlattı.



KHK ile okulu kapatılınca işsiz kalan, ailece geçim ve barınma sıkıntısı yaşayan İngilizce Öğretmeni Yılmaz Olgun 3 yıldır yaşadıklarını BOLD’a anlattı. Onlarca sorunla boğuşurken, Olgun’a en zor gelen 4 ay önce eşinin tutuklanması olmuş. 4 yaşındaki kızıyla birlikte Gebze Kapalı Kadın Cezaevinde kalan anne Filiz Olgun’un yokluğunu ve bir ailenin yaşadığı baba Yılmaz Olgun’un anlatımlarıyla sunuyoruz:

“İngilizce öğretmeniyim. 10 yıl Türkiye’de öğretmenlik yaptım. En son Elazığ Güzide Hanım Kolejinde görev yapıyordum. Okulum 15 Temmuz’dan sonra KHK ile kapatıldı. Önce işimden oldum, sonrasında çalışma iznim iptal edildi. Acılar üst üste geldi. Önce hamile olan sınıf öğretmeni kız kardeşim Şenay Olgun, daha sonra diğer kız kardeşim Hatice Olgun ve daha sonra erkek kardeşim Yıldıray Olgun, daha sonra da eşim tutuklanıp cezaevine girdi. Bende mide rahatsızlığı başladı. Midemde yaralar oluşmuştu, ancak uzun ve düzenli tedavi sonra düzeldi.

BUZ GİBİ DONDURUCU HAVA

Sonrasında da ailemle birlikte kalabilecek ev bulamadık. Çünkü ne birikimimiz ne de bir yerlerden gelen gelirimiz ne de destek olabilecek maddi güce sahip anne, baba, kayınvalide, kayınpeder vardı. 3 ay bir tarafı açık bir balkonda yattım. Kışa denk gelmişti… Ev küçüktü ve yeterli yer yoktu, eşim ve çocuklarımı içeri bıraktım, ben balkonda uyudum. Aileyi de fazla rahatsız etmek istemediğim için bu yolu tercih ettim. Battaniyeyi hiç hava almayacak şekilde kapatıyor ve buz gibi dondurucu havayı ancak kendi sıcaklığıyla içeriyi ısıtıp öyle sabahlayabiliyordum.

Daha sonra çatısı akan, buz gibi hava alan değişik aralıklarla 3 akrebin çıktığı bir çatı katı bulduk. Sağdan soldan edindiğimiz kırık çekyatlarda 2 yıl geçirdik. Eşyalarımız yoktu ama çatı katı, balkondan sonra bizim için saray gibiydi. Bu çatı katında zaman zaman çocuklar ateşlendi, yeri geldi hasta oldular, günlerce başlarında sabahladık, geceledik. Yeri geldi biz hastalandık ama hiçbirinde doktora gidemedik.

Filiz-Yılmaz Olgun çifti, çocukları İpek ve Yavuz ile birlikte, Silivri Cezaevi.


TUTUKLANDIM, EV SAHİBİ AİLEMİ EVDEN ÇIKARDI

Ailemin geçimini sağlamak için her gün 3 saat yol yaparak asgari bile olmayan ücretlerde çalıştım. Ama bir gün beni de tutukladılar, 7 Mart 2018’de.. Önce Metris Cezaevine, sonra da Silivri’ye gönderdiler. Bunu duyan beraber iftar açtığımız, namaz kıldığımız, kurban kesmesine vesilen olduğum ve Kur’an hediye ettiğimiz ev sahibimiz, eşimi ve çocuklarımı evden çıkardı. Cezaevinde bunları duymak çok ağır geldi. Açık görüşe dört gözle beklediğim çocuklarım da gelmeyince koğuşta kriz geçirdim. Avlunun duvarlarını yumruklamaya başladım, arkadaşlarım zor teselli ettiler.

KISMİ FELÇ İNDİ

Üç ay sonra Silivri Cezaevinden adli kontrol şartıyla serbest bırakıldım, hala daha imza atıyorum. Ramazan ayında çıkmıştım, tekrar yeni bir hayata başlamak için oruçlu halimle, sıcağın ağzında yürüyerek akşama kadar hem iş hem ev arıyordu. Günler sonra günlük 3 saat yol süren bir iş bulmuştum ki aniden sağ kol ve omzuma kısmi ve geçici felç indi. Artık kaşık bile tutamıyor, abdest hiç alamıyordum. Kolumu ve omzumu kımıldatamıyordum. Çünkü çok şiddetli ağrı ve sancı oluyordu, acıdan inliyordum. Cepteki son parayla doktora gittim. Doktor acil ameliyat dedi.

GÜNLERCE İŞ ARADIM

İyileşmek ve acilen iş bulmam gerekiyordu. Ameliyat olamayacaktım tabii ki… 2,5 ay yattım, evden dışarı çıkamadım. Doktorun verdiği ilaçları harfiyen kullandım, yanında şifalı bitkiler ve manevi reçeteler denedim. Rahatsızlığım geçti ama yüzde 5 hasar kalmıştı. Hemen ayaklandım ve kendime bir CV oluşturdum. Yürüyerek sabahtan akşama kadar Gebze’deki tüm kurumları gezdim, kendimi tanıttım ve CV’mi bıraktım. Her gittiğim yerle güzel diyaloglar geliştirdim. Herkes “Hocam sizinle çalışmaktan şeref duyarız” diyor ama sonuç olmuyordu.

Pes etmek yoktu ve daha sonra Gebze’nin ilçesi olan Darıca’yı yine sabahtan akşama kadar yürüyerek tüm kurumlarını gezdim ama yine sonuç aynıydı. Ayaklarıma kara sular inmişti. 3 yıl evvelinden teşhis konulan ve ameliyat gerektiren ciddi bir menüsküs vardı ayağımda.

DÖRT AY ÖNCE EŞİM TUTUKLANDI, 4 YAŞINDAKİ KIZIMLA BİRLİKTE HAPİSTE

Tam 1 yıl olmuştu ki bu sefer eşim Filiz Olgun’u tutukladılar. Mayıs 2019’da… Gebze kadın kapalı Cezaevinde kalıyor. Hayat mücadelesini 3 yıldır alnım ak, başım dik ve yılmadan, pes etmeden sürdüren bana bu imtihan çok ağır geldi. 4 ve 6 yaşlarında Yavuz ve İpek adında iki çocuğumuz var. Kızım İpek şu an annesinin yanında. Ayda 15-20 gün arasında annesiyle birlikte kalıyor. Yavuz 6 yaşına girdiği için annesinin yanına gidemiyor, neden gidemiyorum diye üzülüyor. Annesi gitti, kardeşi gitti, benim de onu bırakıp gideceğimden korkuyor. Psikolojisi bozuldu. Çocukların anneyi özlemeleri ve ağlamaları ve anneyi istemeleri karşısında çok zorlandım. Hatta onlar ağladıkça ben de ağladım. Çocuklar daha küçükler ve anneye ihtiyaçları var.

HIÇKIRA HIÇKIRA AĞLIYOR

Düşünün 4 yaşındaki kızım İpek, ben akşam mutfakta yemek hazırlamaya çalışırken arkamdan geliyor ve ‘babaaaa’ diyor. Ben de ‘Efendim kızım diyorum’ , ‘Babaaa ben annemi…’ derken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor ve cümlesini tamamlayamıyor bana sarılıp cümlesinin geri kalan kısmını ‘…çok özledim’ diyerek ancak tamamlayabiliyor ve hıçkırıkları durmuyor. Ama nasıl bir ağlama, yok böyle bir şey. Gece onları yatırıyorum. Oğlum Yavuz bir anda yüzü değişmeye, ağzı yumuşamaya başlıyor ve başlıyor ağlamaya ‘Ben annemi özledim’ diye dökülüyor ağzından, gel de dayan.



BİR YUMURTA DA ANNESİ İÇİN ALIYOR

Sabah kahvaltı hazırlıyorum, 3 yumurta alıyorum dolaptan. Bakıyorum ki 1 yumurta da İpek alıyor. ‘Kızım onu kime alıyorsun’ diyorum, bana verdiği cevap kurşun gibi: Anneme alıyorum. Sonrası daha kötü, çünkü annesinin olmadığını hatırlayınca yüzü ve gözleri düşüyor ve yumurtayı geri koyuyor. Gece uykularında her iki çocuğumun da rüyalarında defalarca kez “Anneee” diye hıçkıra hıçkıra ağlamalarına şahit oldum ve uyandırmaya çalıştığımda uyandıramadım inanır mısınız, kopmuyor rüyadan, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve sonunda uyandırıyorum. Daha enteresanı evde annelerinin sesini duyuyorlar ve koşa koşa evin odalarını arıyorlar, bana inanmıyorlar. Daha enteresanı kızım İpek gördüğünü dahi söylüyor. Gel de dayan.”

Zaten iş yoktu ve dolayısıyla bu mutfağı da etkiliyordu ve şimdi de eş yok. Bir taraftan iş arıyor diğer taraftan eşimin işleriyle ilgileniyorum. Çocukların yeme-içme işleri, ev temizliği, çamaşır-bulaşık, çocukların giyimi, kira ücreti, faturalar vesaire hepsiyle ilgilenmeye çalışıyorum. Artık uyku saatlerim değişti, düşünmekten uyuyamıyorum, sabah namazına kadar yatamıyorum. Eşimin tutuklanması ile tamamen kilitlenmiş durumdayım. İş aramaya gidemiyorum, iş bulsam işe nasıl gideceğim. Çocukları bırakacak kimsemiz yok. Yavuz daha anaokuluna gidemeden ilkokul 1. sınıfa başladı. Borç alıp borç ödüyorum.



MESLEĞİME DÖNMEK İSTİYORUM

Mesleğime dönmeyi ve gasp edilen haklarımın iade edilmesini istiyorum. Çocuklar, iş ve imza arasında kaldım, en azından bilgisayar öğretmeni olan eşimin tutuksuz yargılanmasını istiyorum. Zira tamamen eli-kolu bağlanmış kilitlenmiş durumdayım. Sol dizimde risk derecesinde ve 3 yıl önceki doktorun ameliyat dediği ciddi bir menüsküsü bulunuyor. Sol el bileğimde ise yine 3 yıl önceki doktorun teşhis ve tespitine göre bir parça kemik erimiş ve vida takılması gerekiyor. Bununla kalmıyor, bel fıtığım var, doktorun kesinlikle ameliyat dediği patlamak üzere olan boyun fıtığı ve sağ kolumda da kısmi ve geçici olan ve yüzde 5 hasar bırakan felç bulunuyor.

Gasp edilen hakkımı da katarsanız çocuklarıma nasıl bakacağım, nasıl okula göndereceğim, nasıl kira ödeyeceğim, nasıl giyim ihtiyaçlarını karşılayabileceğim, hastalıklarda ailesini doktora nasıl götürebileceğim… 3 yıldır nasıl yaşıyorum ve bu nasıl mücadeledir ki 4. yılıma girdim. Nasıl ayakta duruyoruz halen tez konusu yapmak lazım.

Haksız yere yapılan ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan 6 yılımı verdiğim diplomama (çalışma iznim) yapılan gasbın bitmesini ve yıllardır yaptığım mesleğime geri dönmeyi, başımızın tacı öğrenci ve velilerimize kavuşmak ve bu vatana yine ahlaklı, dürüst, çalışkan, vatansever bireyler yetiştirmek istiyorum.”

17 Eylül 2019 Salı

Adli Tıp doktorundan hasta tutukluya: Senin için içeriyle dışarının ne farkı var!

17 Eylül 2019 
İleri derece Parkinson hastası Bilal Sel, cezaevinde bile bile ölüme terk edildi. 15 yıllık Türkçe öğretmeninin durumu oldukça ağır. Bu durumdaki bir hastaya ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veren adli tıp doktorlarının ciddiyetsizliği ise inanılmaz!
15 yıl Türkçe öğretmenliği yapan Bilal Sel’in mesleğindeki ilk yılları.
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi tarafından 2013 yılında Parkinson teşhisi konulan hasta tutuklu Bilal Sel (47), İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından bile bile ölüme sürükleniyor. 3 yıldır tutuklu olan Bilal Sel, hastalığı cezaevinde hızla ilerlediği için üç yıl içinde 5 kez Adli Tıpa götürüldü. Ama her seferinde cezaevinde kalabilir raporu verilerek hastalığının cezaevi koşullarında ilerlemesi gözardı edildi.

R TİPİ CEZAEVİNE SEVK EDİLDİ

Bilal Sel, tekerlekli sandalye ile götürüldüğü İstanbul Adli Tıp’tan Haziran 2019’da çıkan kararla Metris R Tipi Kapalı İnfaz Kurumuna sevk edildi. Hasta tutuklular için yapılan R tipi yani rehabilitasyon tipi cezaevinde kalması uygun görüldü.

Buna karşın Bilal Sel, tek başına cezaevinde yaşamını idame ettiremiyor. Hastalığı iyice ilerlemiş durumda. Şereflikoçhisar’da 15 yıl Türkçe öğretmenliği yapan Bilal Sel’in son durumunu ve 3 yıldır yaşadıklarını eşi anlattı:



Eşiniz şu anda nerede ve durumu nasıl?

37 aydır Kırşehir Cezaevindeydi. Temmuz 2019’da Adli Tıp kararıyla Metris’e sevk edildi. Eşim çok zor durumda. Normalde bu hastalık yaşlı hastalığı, ileri yaşlarda ortaya çıkıyor ama eşimde 30’lu yaşlarda başladı. Çok yavaş hareket ediyor. Üstünü bile 15-20 dakikada giyinebiliyor ve ‘kan ter içinde kalıyorum’ diyor. Kızım ‘Anne babam neden hep üzgün duruyor’ diyor. Çünkü yüz mimikleri kayboldu. Göz kırpması çok azaldı. Yürürken çoğu zaman donuyor, düşme tehlikesi geçiriyor.

Yürüyemiyor mu?

Yeni doğmuş bir bebek gibi yürüyor. Adımını başlatamıyor, yürümeye başlayınca da durduramıyor kendisini. Vücut öne gidiyor, ayakları geride kalıyor. Duvarlara tutunarak adım atıyor. Bu hastalık tansiyon düşürdüğü için düşüp kafasını vurmasından korkuyorum. Sağ tarafı zaten komple sallanıyor. Kolu, omzu dili sallanıyor, dönem dönem konuşması bozuluyor. Ağzı içe doğru kasılıyor. Sağ elini kullanmıyor. Sol tarafına da geçti. Kasılı kalıyor sürekli ve tabi bu da kas ağrılarıyla beraber ellerini kullanamıyor. Eşim artık ileri derece Parkinson hastası. Bebek gibi bakılması lazım.

Günlük işlerini nasıl yapıyor orada?

Sürüne sürüne kendisi yapıyor. Tuvalete gidiyor, saatlerce orada kalabiliyor. Algılamada bozukluk var, ama daha çok bedensel olarak zorda. Bunun bir adım ötesi akıl melekeleri gidiyor. Havalandırma günde 1 saat, o da tek başına çıkarıyorlar. Başka mahkumlarla görüştürmüyorlar. Yürüyemediği için gitmek istemiyor. Koğuşun içinde bile bir yerden bir yere gidemiyorum diyor zaten.

En son ne zaman gördünüz eşinizi?

Bir ay önce gördüm. 20 kilo vermiş. Girdiğiyle hiç alakası yok, tamamen çökmüş durumda. Çok yaşlanmış, hastalık yüz ve vücut yapısını değiştirmiş. Kolları öne doğru eğilmiş, vücudu kasılı kalmış. Benim eşim oraya giderken hasta olduğunu çok anlamıyordunuz ama şu an baktığınız zaman özürlü bir insan görüntüsü var.

Görüşlere tek başına çıkabiliyor mu?

Herkesten 10-15 dakika sonra gelebiliyor. Eşimi gören herkes çok ağladı. Yürüyemedi, meydanda kaldı. Çok acıtan bir görünüşü var. Yürüyememesi acıtmıyor da bebek gibi uğraşması, çırpınması bunlar insanın canını yakıyor.



Hastalığı ne zaman başladı?

2013’te teşhisi kondu. 30’lu yaşlarda nadir görülüyor Parkinson. Doktorlar bu yaşta Parkinson olmaz dediler hep. Yaşı ilerledikçe iyice ortaya çıktı. Teşhis cezaevine girmeden önce konuldu. Hapse ilk girdiğinde işini yapıyordu, günlük hayatını sıkıntıya sokan hiçbir şey yoktu. Normal hayatına devam ediyordu. İçeri girdikten sonra hastalık çok hızlı ilerledi. Doğru dürüst tedavisi yapılamadı. Psikolojiyle de çok alakalı.

Bu hale ne zaman geldi?

Cezaevine girdikten bir sene sonra belirtiler arttı. En son ayağını sürüyerek yürümeye başladı ve şimdi de komple tamamen yürüme bozukluğu var. Konuşması, yürümesi, hareketleri, mimikleri bozuldu. Adli tıp tahliye etmek yerine, Metris’e sevk etti. Dışarıda bile bakımı çok zor bu hastalık, bakıma ihtiyacı var eşimin. Tırnaklarını kesemiyor, tıraş olamıyor, dişini bile fırçalamıyor. Kırşehir’de arkadaşları yardım ediyordu. Yemesine, içmesine, eşyalarının yıkanmasına, düzeltilmesine. Metris’te tek başına kaldı, hem psikolojik olarak hem de yardım eden kimse olmadığı için gerçekten çok zor durumda. Haziran’da Adli Tıpa zaten tekerlekli sandalye ile götürmüşler, yürüyememiş, oradan da hastaların kaldığı cezaevine gönderildi. İzmir’de ve İstanbul’da varmış bu tür cezaevleri.

İstanbul Adli Tıp’a kaç kez götürüldü?

O da ayrı bir eziyet. 5 kez götürüldü. Her seferinde cezaevinde kalabilir raporu verildi. Gittiğinde hep aynı doktor vardı. Bir kere gittiğinde ‘biz seni çıkartmadık mı hala’ demiş. Eşim de ümitlenmişti. İlk götürüldüğünde oradaki doktor eşime “Senin için içeriyle dışarının ne farkı var! Sen hastasın!” demiş. Eşim kendisi anlattı bunu bana. Çok ağrına gitmişti. Hasta birine bu söylenir mi? Bir sene önce de Adli Tıp’a götürüldüğünde de Metris’e göndermişlerdi. 5-6 ay kaldı orada. Eşim orada yalnız kalmaya dayanamayınca, hem biz göremediğimiz için dilekçe verdik, tekrar Kırşehir Cezaevine geldi. Haziran 2019’da Adli Tıpa tekrar götürüldüğünde artık süresiz Metris’te kalmasına dair rapor verildi.

Eşiniz ne zaman tutuklandı, dosyası ne durumda?

29 Temmuz 2016’da tutuklandı. Sendika üyeliği, çocuğun okulu, Bankasya gibi nedenlerden tutuklandı. Eylül 2018’de 6 yıl 8 ay ceza aldı, İstinaf onayladı, dosyası şu anda Yargıtay’da. Aksaray’da görüldü mahkemesi. Mahkemeye hep SEGBİS ile bağlandığı için hakim eşimin halini görmedi. Raporlar gönderildi, ama Adli Tıp ‘kalabilir’ dediği için hakimler halini dikkate almadılar.





14 yıllık evli olan Bilal Şen’in 1 kızı bulunuyor.












İSTANBUL ADLİ TIP’IN 3 YIL İÇİNDE VERDİĞİ RAPORLARI İNCELENDİĞİNDE BİR 
PARKİNSON HASTASININ ADIM ADIM ÖLÜME GÖNDERİLDİĞİ AÇIKÇA GÖRÜLÜYOR