31 Temmuz 2019 Çarşamba

Merkel’den mülteci ebru sanatçısına özel mektup

31 Temmuz 2019 
Ebru sanatçısı Hacı Ahmet Altıner, Türkiye’de yaşadığı hukuksuzlukları Almanya Başbakanı Angela Merkel’e bir mektupla anlattı. Altıner, Merkel’e küçük bir de sürpriz yaptı.


Almanya Başbakanı Angela Merkel, Hacı Ahmet Altıner’e ebrudan yaptığı portresi için bir mektup gönderdi. Altıner, “Şansölye Angela Merkel’e geçen hafta bir mektup yazmıştım. Mektubumda, Türkiye’deki yaşanan süreci anlatmış ve ebru üzerine, A4 büyüklüğünde küçük bir resmini yapıp göndermiştim. Bugün cevap geldi. Mektup ve kendisinin portresini yapma talebim için teşekkür edip, yorumlarımın dikkate alındığını belirtti” dedi.

Angela Merkel’in makamından gelen mektup.



İki buçuk yıl önce Almanya’ya göç eden Hacı Ahmet Altıner, yaşadığı Badem Wütemberg eyaletinde ilgi çeken mülteci sanatçılardan biri. Eyalet Valiliği tarafından iki kez sergiye davet edildi. İstanbul’da aldığı ebru, kaligrafi ve resim eğitimini Almanya’da geliştirerek yaşadığı Schwabisch Gmünd’de iki sergiye katıldı.

ALMANYA’DA OLMAYAN NE VAR?

Ostalbkreis Valiliği tarafından 2017 kış mevsiminde “Wir bauen neue Stadt- Yeni bir şehir inşa ediyoruz” başlıklı ilk sergiye şehirdeki diğer mülteci sanatçılarla birlikte katılan Altıner, “Tüm sanatçılardan kendi vatanlarında olup Almanya’da olmayan şeylerin resminin çizilmesi istendi.
Ben de bu sergiye; spielplatz (oyun sokağı) ve Tierfriedhof (hayvan mezarlığı) adlı eserle katıldım. 10 tane birer metrekarelik tahtalar vardı. O tahtalara resimler çizildi. Birleşince tek bir eser gibi görünüyordu. Ben iki tahtaya resim yaptım. Bu resimlerde, Türkiye’de ki trafiğe kapalı oyun sokaklarını ve Şişli’deki hayvan mezarlığını resmetmeye çalıştım. Bu şehirde de hayvanlar için bir mezarlık yapılabilir demek istedim” dedi.

Şehre mimari ve sanatta yeni ve farklı bir hava katmak amacıyla düzenlenen bu sergi Schwäbisch Gmünd mülteci kampında sergilendi.

GELİRİ MÜLTECİLERE BAĞIŞLANDI

Altıner, sergide satılan eserlerinin gelirlerini Yunanistan’daki mültecilere bağışladı.


İkinci sergi Baden-Württemberg Eyaleti Mülteci Komisyonunun 30. yıldönümü vesilesiyle 1-26 Aralık 2018 tarihinde gerçekleştirildi.

BM Mülteci Yardımı ve Uluslararası Af Örgütü desteğiyle “KISS Sanat Galerisinde açılan “IDENTITY – Kunst sucht Heimat” (KİMLİK – Sanat Vatan Arıyor?) başlıklı sergide yine mülteci sanatçıların eserleri sergilendi. Sergi, yoğun ilgiden dolayı 27 ocak 2019 tarihine kadar uzatılmıştı.
Altıner, sergide satılan eserinin gelirini “Time to Help” aracılığıyla Yunanistan’daki mültecilere bağışladı. 4 eseri satıldı fakat diğer eserleride satıldıkça geliri yine “Time to Help” derneğine bağış olarak gidecek.


Hacı Ahmet Altıner

MÜLTECİLER İÇİN YENİ BİR SERGİ DAHA

Altıner sözlerine şöyle devam etti: “Önümüzdeki aylarda bir sergim daha olacak ve yine resimlerimi Yunanistan’daki mülteciler için “Time to Help” derneğine bağışlamak istiyorum. Şansölye Angela Merkel’den bu sergide satılmak üzere büyük bir portre resmini canlı olarak yapmak için izin istemiştim. Ama kendisi portre resmi için birçok ressamın başvurduğunu, tüm sanatçılara eşit muameleden dolayı canlı portre resmi talebimi kabul edemeyeceğini belirtti. Her ne kadar şansölyenin kendinini görme ve resmini yapma fırsatını kaçırsam da Türkiye’deki süreci ifade edebildiğim ve cevap alabildiğim için çok mutlu oldum.

HAKARET DAVASI AÇMIŞTI

Altıner, KHK ile kapatılan Hizmet Hareketi okullarından uzun süre Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptı. Tarih ve Kültür Derneği başta olmak üzere birçok dernekte kendi alanında seminer ve dersler verdi. Daha sonra dernek bünyesinde ebru dersleri aldı.

17-25 Aralık sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Hizmet Hareketi gönüllülerine yönelik hakaretlerinden dolayı dava açtığını söyleyen Altıner, Erdoğan’a dava açanların tutuklanmaya başlaması üzerine Almanya’ya göç etmek zorunda kaldığını ifade ediyor.

Şu an C1 Almanca kursuna giden Altıner, kursun bitiminde Almanya genelinde çok yaygın olan ve genelde mültecilerin gittiği dil kursu Volkshochschule (VHS)’de  ebru ve sanat dersleri verecek.

Ahmet Altıner, katıldığı sergilerle Alman medyasına pek çok kez haber oldu.















AKP teşkilatı fişleme listesi hazırladı: “Kitap dükkanım yakılacaklar listesindeydi”

31 Temmuz 2019
15 Temmuz’dan sonra Sakarya Akyazı’da 22 esnafın dükkanı yağmalanacaklar listesine alındı. AKP’liler tarafından hazırlanan bu listede Sait Arık’ın kitap dükkanı da var.


15 Temmuz sonra Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik başlatılan soykırımın en yoğun yaşandığı illerden biri de Sakarya’nın Akyazı ilçesiydi. 16 Temmuz sabahı Akıncılar Üssünde bulunan Adil Öksüz’ün, gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra Akyazı’ya geldiği ve kayınpederinin evinde saklandığı iddiaları bütün gözleri ilçeye çevirmişti. Şehirdeki Hizmet Hareketi mensupları da hain ilan edilmişti.

DERSHANEYE POMPALI TÜFEKLE SALDIRDILAR

Öyle ki AKP’li ilçe teşkilatı ve partizanlar, sahiplerinin Hizmet Hareketi mensubu olduğunu düşündükleri 22 dükkanı fişleyip yakılacaklar listesine aldılar. Dershanelere pompalı tüfekle saldırıp bir veteriner dükkanını taşladılar. 2008’den beri Necati Temel Caddesinde kitap-kırtasiye dükkanı işleten Akyazı esnaflarından Sait Arık’ın (36) dükkanı da yakılacaklar arasındaydı.

15 Temmuz’san sonra Türkiye genelinde 200 bin ton ayet, hadis ve tefsir kitabı yakıldı. İnsanlar kütüphanelerini imha etmek zorunda kaldı. Çamaşır suyuna bastırılan, çamaşır makinelerinde yıkanan, yol kenarlarına atılan imha edilen kitap hikayeleriyle dolu herkes.

KENDİNİ SULTAN FATİH’İN YERİNE KOYDU

Dönemin AKP’li Akyazı Belediye Başkanı Hasan Akcan, 15 Temmuz’dan sonra şehirde bir zafer mitingi düzenlemiş ve yaptığı şu açıklamayı Sait Arık’a bir lütufmuş gibi anlatmaktan hicap duymamıştı:

“Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde, gayr-i Müslimlerin mallarına dokunulmayacaktır, dedi. Ben de mitingde aynısını söyledim.”

Yani yıllardır oturup kalktığı, tanıdığı insanları ‘terörist’ ilan ettikleri yetmiyormuş gibi gayr-i Müslim olmakla itham etmek İslamcı camiaya nasip oldu.

6-7 Eylül olaylarında Beyoğlunda Rumların dükkanları nasıl yakıldıysa, Malatya’da Alevilerin evlerine nasıl işaretlendiyse, 2. Dünya Savaşında Yahudilerin malları nasıl yağmalandıysa Akyazı’da yapılanlar ve Sait Arık’ın yaşadıkları arasında bir fark bulunmuyor.

14 ay cezaevinde yattıktan sonra ailesiyle birlikte Türkiye’yi terk etmeye zorlanan, işi, aşı, canı tehdit altında olan, özgürlüğü elinden alınan Sait Arık yaşadıklarını BOLD’a anlattı.

BOYKOT DÖNEMİ DAHA ÖNCE BAŞLADI

Adım Sait Arık, Sakaryalıyım. Akyazı ilçesinde esnaftım. Necati Temel Caddesinde bir kitap-kırtasiye dükkanım vardı. 15 Temmuz darbe girişimine kadar hayatımı gayet güzel idame ettiriyordum. 17-25 Aralık dönemi herkes için farklıydı, bir boykot dönemi de vardı. Sakarya Girişimci İş Adamları Derneğinin yönetimine 2015 Aralık ayında girdim. 15 Temmuz’dan bir buçuk ay önce gözaltına alındım. 1 gün gözaltında kaldım. Sonra yurt dışı yasağı ile serbest bırakıldım. pasaportuma o zaman el konuldu. 15 Temmuz öncesinde biraz hukuka uymaya çalışıyorlardı.

BUNLARIN DÜKKANLARI YAKILSIN!

15 Temmuz’da ailemle birlikte yayladaydık. Olayları öğrenince geri geldim. Sakarya’daki 22 iş yeri için ‘bunların dükkanı yakılsın’ diye talimat verilmiş.

Bizim bulunduğumuz ilçe göz önündeydi. Sakarya’nın büyük bir ilçesi. IŞİD’in eğitim kampının olduğu bir yer. Adil Öksüz’ün kayınpederinin evi burada. Aynı zamanda AKP’nin çok ciddi bir oy potansiyeli var. Yüzde 70’lerin üzerinde. Geri kalanı da Saadet Parti ve MHP kökenlidir. Yani ilçenin tamamına yakını iktidar yanlısı.

BİR GECEDE IŞİD’Cİ OLDUK



Yıllardır tanıştığımız, oturup kalktığımız insanlar bizi bir gece IŞİD ile bir görmeye, Adil Öksüz’ün kayınpederinin evi Akyazı’da diye bizi darbeden sorumlu tutmaya başladı. İnanılır gibi değildi ama bunlar oldu.

Dükkanı yakılacaklar listesinde olan bir diğer arkadaşım vardı. Onun oğlu da dükkanlarının önünde gece nöbet tutuyormuş. Birisi gece yakmaya çalışırsa müdahale edecek çocuk.

Dükkanlarımızın yakılma emrini ilçedeki AK Partililer ve ilçe teşkilatları veriyor. Bir liste hazırlamışlar. Bu liste elimde yok maalesef, ulaşamadım. Ama gören arkadaşlarım söylediler.

Arkadaşlarla şöyle bir kanaate vardık. Eğer dükkanlarımızı yakmaya gelirlerse müdahale etmeyip, direk çıkacaktık. Can kaybı olmasın diye.

Arkadaşım Akyazı’nın kaymakamını ve müftüsünü tanıyordu. Onları aramasını söyledim. Ben de Belediye Başkanı ile tanışıyordum onu arayacaktım. Acaba bu işin üstesinden gelir miyiz, dükkanımızın yakılmasına engel olabilir miyiz diye bir ümidimiz vardı.

Kaymakam telefonu açmadı. Belediye Başkanı da açmadı. Bu günler sürdü. 15 Temmuz’dan sonraki Perşembe günü Belediye Başkanı telefonuma cevap verdi. Dükkanlarımızın yakılacağını, böyle duyumlar aldığımızı söyledim.

ONLARDAN DEĞİLİM DİYE AÇIKLAMA YAP!

Açıklama yapmamı istedi. “Şunu diyeceksin; bu terör örgütü fetöcüler haindir, ben bunlardan değilim diye açıklama yap. Niye bunu yapmıyorsun! Darbeyi bunlar yaptı, niye bunu söylemekten çekiniyorsun! Sen hala kuyruğunu dik tutmaya çalışıyorsun, konuşmandan öyle anlıyorum” dedi.

Ben de “Hiçbir şeyden çekinmiyorum. Bütün basın Şaban Dişli’nin kardeşi hakkında açıklama yapıyor, darbeye karıştığı iddiasıyla. Ben şimdi bütün AK Partililere darbeci mi diyeceğim yani. Darbe yapanın Allah belasını versin, dünya ahiret yüzünü güldürmesin. Allah bize iş yerlerimizi çoluk çocuğumuzun rızkını temin için vermiş, artık buraya mı göz dikildi” diye serzenişte bulundum.

GAYR-İ MÜSLİM DE OLDUK

Belediye başkanı şöyle devam etti: “Akşamki konuşmamda Fatih Sultan Mehmet’i örnek verdim. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde gayr-i Müslimlerin mallarına dokunulmayacaktır. Bizim de böyle yapmamız lazım.”

Ben de; “Bu insanlar buranın insanları. Kaldı ki Resulullah (sav) Mekke’ye girdiğinde Yahudi’ye bile yaşama hakkı verdi” dedim.

Yani bizi gayr-i müslim ilan edip bunların mallarına dokunulmasın açıklaması yapmış mitingde.

DÜKKANLAR YAĞMALANMAYA BAŞLADI

Sonraki günlerde her akşam bir telefon geliyor. Bir akşam Sürat Kargo yağmalandı. O artık devletin malı diyerek onları taşladılar. Başka bir akşam veteriner bir arkadaşım aradı, dükkanına gidemiyor çok korkmuş, dükkanını taşlamışlar. Hatta emniyete gittim tutanak tutalım diye.

Polisler. ‘Siz gidin yaptırın camınızı, daha sonra tutanak tutulur’ dediler. Tabi bizleri darbeci diye taşlıyorlar. Daha çok oralı olmayanların dükkanına saldırıyorlar. Yerli olup eşi dostu olanın dükkanına saldırmaya cesaret edemiyorlar.

“ZATEN SİZİ İÇERİ ATACAKLAR”

Daha sonra Akyazı’daki FEM dershanesine saldırmaya başladılar. Bir akşam taşladılar. Bir akşam pompalı tüfeklerle saldırdılar. Dershane aslında kapatılmıştı. Ama kirası 2021 yılına kadar ödendiği için tabelası da dahil her şeyi duruyordu. Devralmak isteyenler olmuş, okul yapacaklardı, yeni sahipleri ruhsat almak için bekliyorlardı.

Bunlar 15 Temmuz haftası oluyor. Ben gittim baktım. 100 metre ilerisinde dükkanım var. Gidiyorum dükkanıma bakıyorum, bir şey yapmışlar mı diye. Günlerden cumaydı. Abimle tartıştık. Duymuşlar her yerden “Zaten sizi içeri atacaklar” diyor.



BİR HAFTA SONRA GÖZALTINA ALINDIM

15 Temmuz’dan bir hafta sonra 23 Temmuz 2016’da tekrar gözaltına alındım. 3 Ağustos 2016’ya kadar Sakarya Emniyet Müdürlüğü KOM Şube’de gözaltında tutuldum.

Küçük bir nezarethanede 25-26 kişi kalmak zorundaydık. Bize 11 gün boyunca verdikleri şey, sabahleyin yarım ekmek arası küçük peynir ve meyve suyu. Öğlen yemeği yok. Akşama da küçük bir pide ve yanında bir ayran. Yatarken ise dümdüz yatmak zorundasınız. Betonda yatıyorduk. Hava çok sıcak, klima yok içeride. Duş almanız gerekiyor. Tuvalette bir çeşme var, orada duş almak zorunda kaldık.

3 Ağustos’ta savcılığa çıkartıldık. Savcı kaç çocuğun var dedi. Bilmiyorum dedim. Benimle dalga mı geçiyorsun dedi. Hayır dedim, kesinlikle dalga geçtiğim yok, eşim hamileydi, son ayıydı. Ailemle 11 günlük gözaltı süresinde görüştürülmedim. Avukatımla da görüştürülmedim ne yazık ki… Dolayısıyla eşimi doğum yapıp yapmadığından haberdar değilim. Eğer doğum yaptıysa 2, yapmadıysa 1 çocuğum var dedim. Sadece güldü ve katibe bir çocuğu var diye yazmasını söyledi.

22 KİŞİ MAHKEMEYE ÇIKARILDIK

Tabi ki onların güldüğü durum bizim için yürek acısıydı, içimizin kanadığı meselelerdi. 22 kişi çıktık mahkemeye 11 kişi bırakıldı, 11 kişi tutuklandı. Onlar neden bırakıldı, biz neden tutuklandık. Bir ölçü yoktu. O zaman Sakarya’da tutuklananların yüzde 50’si bırakılıyor, yüzde 50’si tutuklu yargılanıyordu. Gözaltına alınan akademisyenler, öğretmenler için de aynı durum geçerliydi.

ÜÇ BAKANLIK AYNI ANDA 50 BİN TL CEZA KESTİ

Cezaevine gönderildik. Eşim cezaevine geldiğinde iş yerime 3 ceza kesildiğini öğrendim. Aynı gün 3 bakanlığın personeli; çalışma, maliye ve ticaret bakanlığı geliyorlar ve ayrı ayrı cezalar kesiyorlar. Kapatacak bir şey bulamadıkları için, cezalarla yıldırmaya çalışıyorlar. 50 bin TL’ye yakın ceza kesmişler.

Dükkanı yakılacak esnaflar diye basına da yansıdık. Akyazı’da 22 esnaf varmışız. Cemaat esnafı diyerek yakacaklardı ama cesaret edemediler. Hatta ülkücü yakınlarımız o günlerde bizim dükkanın karşısında kahve muhabbet ayağına nöbet tutuyorlardı. Eğer biri yakacak olursa “Onu da biz yaktıkları dükkanın içine atacağız” diye hakkımızda konuştuklarını duyanlar var. Bizim Sakarya’yı, Akyazı’yı bilmeyen insanın burayı anlaması zor. Burası Siyasal İslam’ın kalesi olan yerlerden biridir.

14 ay Sakarya Cezaevinde yattım. Hakkımda iki dosya açılmıştı. Normalde beni İş Adamları Derneği dosyasından almışlardı. Ama daha sonra Sakarya Çatı Davası dosyasına aktarmışlar. Eğer darbe başarılı olsaymış Sakarya Akyazı’nın kaymakamı olacakmışım! İlk mahkeme 8 gün sürdü. 40 kişiydik. 8. gün tahliye oldum.

İŞ YERİMİ YOK PAHASINA DEVRETTİM

Cezaevinden 27 Eylül 2017 tarihinde çıktım. Bir ay içinde iş yerimi yok pahasına devrettim. Ve ilçeden taşınma kararı aldık. Sinek ilacı ticaretine başladım. İşlerim eskisinden de iyi gidiyordu. Yaklaşık 5 ay iyi para kazandığımızı duyan Sakaryalı serseri-mafyalar mal aldığım firmanın sahibini tehdit ediyorlar. “Bir fetöcüye mal sattıramazsın” diyorlar.

Bir süre sonra işi bırakmak zorunda kaldım. Benim para kazanmam onlara göre imkansız, çünkü ben vatan hainiyim! Tehditler devam etti. Suç duyurusunda bulundum, koruma talep ettim, önce Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığına gittim. Sakarya KOM şubeye gönderdiler Orada 6-7 polise anlattım. Onlar da Akyazı Savcılığına gönderdiler. Savcı dinlemedi, beni yan taraftaki katibe gönderdi. 2018 Ekim ayında oluyor bunlar. Bu konu ile alakalı hiçbir işlem yapmadılar ama ben mücadeleye devam ediyordum.

ÖLÜM TEHDİDİNE POLİS İŞLEM YAPMADI

En son yeni taşındığım ilçenin kaymakamlığına gittim. Kaymakam beye ölüm tehditleri aldığımı söyledim. Koruma yazısı yazdı, onayladı. O yazıyla ilçe emniyetine gittiği halde bir şey yapmadılar, yapamayız dediler. Polisimiz yok dediler. Başına bir şey gelirse bizi ararsın dediler. Ben zaten başıma bir şey geldiğinde polisi arayabiliyorum! Ölüm ile tehdit ediliyorum. Ölünce sizi mi arayacağım dedim. Siz bana bunu söylüyorsunuz, muhtemelen cenazeme geleceksiniz dedim. Bizim yapacak başka bir şeyimiz yok dediler. Çıkış yolu bulamadım.

O günlerde İstinaf Mahkemesi de cezamı onadı. O da çok tuhaf bir şeydi. Sakarya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin bana verdiği 7,5 yıllık cezanın onaylanma gerekçelerinden biri il imam yardımcısı olmammış. Şaştım kaldık. Çünkü öyle bir şey yok. Yargılanmanın hiçbir aşamasında il imam yardımcılığı diye bir ifade yoktu. Muhtemelen bir kişinin dosyasından kopyala-yapıştır yapmışlar.

İşte o zaman Türkiye’den ayrılmaya karar verdim. Ve öyle bir dönemdi ki, eşim yine hamileydi ve ben çıkmak istemiyordum. Meriç üzerinden Yunanistan’a geçtim. Tek geçtim. Eşim hamile olduğu için cesaret edemedik. O dönemde boğulma vakaları oluyordu.

21 Kasım 2018’de ülkemden ayrıldım. Yunanistan’da 3 hafta kadar kaldım. Daha sonra Almanya’ya geldim. Alman devleti hemen oturum verdi. Ailem vizeyle bir iki ay önce gelebildi. Eşimin hamilelikteki son ayıydı yine. Uçağa binme yasağı oluyor. Doktor raporu gerekiyor. Doktor raporu alındı vs yine çok zor günler geçirdik.

Sağ salim gelebildiler nihayet. Onlar için de oturuma başvurduk. 14 Haziran 2019’da üçüncü çocuğumuz dünyaya geldi. Artık bir aradayız ve Almanya’daki yeni hayatımıza alışmaya çalışıyoruz.



29 Temmuz 2019 Pazartesi

AKP iktidarı bir bebeğin daha katili oldu!

29 Temmuz 2019 
Bir aydır Osmaniye'de tutuklu bulunan 3 aylık hamile Hanife Çiftçi cezaevinde bebeğini kaybetti. Çiftçi'nin karnında ölen bebeği bugün kürtajla alındı.



27 Haziran 2019'da Osmaniye'de tutuklanıp Osmaniye T Tipi Cezaevine gönderilen hamile tutuklu Hanife Çiftçi (36) bebeğini kaybetti. Daha önce 3 aylık bebeği karnında ölen, bir kez de düşük yapan Hanife Çiftçi, 15 kişilik koğuşta 43 derecede bebeğiyle birlikte yaşam mücadelesi veriyordu.

YATACAK YERİNİZ YOK' PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ!
Bu üzücü duyuran haberi TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi ve HDP Kocaeli Milletvelili Ömer Farukoğlu,

"Yatacak yeriniz yok! Bir kez daha iktidarın eline bebek kanı bulaştı! Hamile Hanife Çiftçi gözaltında kanaması olmasına rağmen tutuklandı, cezaevinde kanaması devam etti. Tüm çabalara rağmen tahliye edilmedi ve bugün kürtajla ana karnında ölen bebek alındı. Peşini bırakmayacağız." dedi.

https://twitter.com/gergerliogluof/status/1147280607422164993?s=20

CEZAEVİNE GÖNDERİLECEK!

Daha önce görüştüğümüz Hanife Çiftçi'nin eşi Salih Çiftçi'den eşinin son durumuyla ilgili bilgi aldık.

Çiftçi, "Bugün üçüncü ayını dolduran bebeğimiz anne karnında vefat etti. Eşim öğleden sonra kürtaj oldu. Eşimin sağlık durumu şu an çok iyi değil ama metanetlidir, düzelir inşallah. Saat 18.00 gibi tekrar cezaevine gönderilecek" dedi.

Çiftçi, 1 Temmuz 2019’da Osmaniye Cumhuriyet Savcılığına dilekçe yazarak hamilelik sıkıntıları yaşadığını, ara ara kanaması olduğunu ve cezaevi ortamının hamileliğini tehlikeye attığını belirtmişti.

Çiftçi’nin avukatı da Adana Adli Tıp’a verilmek üzere dilekçe yazarak müvekkilinin cezaevinin stresli ortamında kalacak durumda olmadığını açıklayıp heyet raporu talep etmişti. Ama bugüne kadar hiçbiri dikkate alınmadı ve bir kez daha iktidarın eline bebek kanı bulaştı.

https://sevincozarslan.blogspot.com/2019/07/9-temmuz-2019-2-aylk-hamile-hanife.html


Kanser hastası gıda mühendisi, 5 rapor ve 40 doktor imzasına rağmen cezaevinde!

29 Temmuz 2019 
Kanser hastası tutuklu Yusuf Özmen’in yumurtalığında başlayan kanser akciğerine sıçradı. Durumu kritik olmasına rağmen tahliye edilmiyor. Eşi Aynur Özmen yardım çağrısında bulundu.



 6 Şubat 2018’den beri tutuklu bulunan gıda mühendisi Yusuf Özmen’in (31), bir buçuk yıldır yaşadıkları inanılır gibi değil. O cezaevinden bu cezaevine, o hastaneden bu hastaneye şehir şehir dolaştırılıyor. Kanser gibi zor bir hastalıkla mücadele eden bir insana göz göre göre zulüm ediliyor.

Hakkında 5 hastane ‘cezaevinde kalması risklidir’ raporu vermesine ve bu raporlarda yaklaşık 40 doktorun imzası bulunmasına rağmen yargılandığı Iğdır 2. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Adli Tıp Kurumundan başka bir raporu kabul etmiyor.

TÜMÖR AKCİĞERİNE SIÇRADI

Üstelik Yusuf Özmen’in durumu artık oldukça ağır. Mayıs 2017’de tümörlü sol yumurtalığı alınmasına ve tedaviye cevap vermesine rağmen, yaşatılan sıkıntılar hastalığının yeniden nüksetmesine sebep oldu. Tümer önce böbrek üstüne oradan AORT damarına yakın bölgeye, şimdi ise akciğerine sıçramış durumda.

Şu anda Erzurum H Tipi Cezaevinde bulunan Yusuf Özmen, mücadelesini cezaevi ortamında tek başına sürdürüyor, sürekli dilekçe yazıp çare arıyor. Geçtiğimiz hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ‘hak ihlali’ başvuru formunu doldurarak postaya verdi. Cevap gelir mi, başvurusu kabul edilir mi meçhul…

2 Mayıs 2019’da başvurdukları Anayasa Mahkemesi ise tedbir kararını kabul etti fakat henüz kendilerine ulaşmayan İstanbul Adli Tıp Kurumunun raporunu beklediklerini söyledi.

AYM’YE DE BAŞVURDUK

Ne yapacağını bilemeyen ve çaresiz kalan Yusuf Özmen’in eşi Aynur Özmen, “Hepsi kendilerinin götürdüğü hastaneler. 5 şehirdeki hastanede cezaevinde kalamaz raporu verdi. İstanbul Adli Tıp kalabilir diyor. Adli tıp, akciğerinden ameliyat olmasını istedi. Eşim bu şartlarda, riskli ve oldukça hassas olan bir ameliyat daha olmayı kabul etmediği için ‘cezaevinde kalması’ reva görülüyor. 5 hastane neden görmezden geliyor. Bu çelişkiyi AYM’ye sunduk” dedi.

EŞİNDEN YARDIM ÇAĞRISI

Iğdır 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılan Yusuf Özmen’in cezasını İstinaf Mahkemesi 8 yıl 9 aya düşerek Nisan 2019’da onayladı. Dosyası şu anda Yargıtay aşamasında.

İki hafta önce eşinin tekrar Erzurum Araştırma Hastanesine yatırıldığını ifade eden Aynur Özmen, “Mahkum odalarının şartları çok kötü. İzbe, temizlenmeyen bir yer. Eşyaları poşetlerin içinde yerlerdeydi. Eşimin morali çok bozuk. Artık ne yapacağımızı bilemiyoruz, biz de çok sıkıştık” ifadelerini kullanarak yardım çağrısında bulundu.

2014’TE GIDA MÜHEDİSLİĞİNDEN MEZUN OLDU



Yusuf Özmen, 2014’te Erzurum Atatürk Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisan için hem Erzurum, hem Iğdır’a başvurdu. Iğdır Üniversitesine yerleşti. Yüksek lisans yaparken Iğdır’da bir dershanede halkla ilişkiler bölümünde iş buldu. 2012’de evlendiği eşi Aynur Özmen birlikte Iğdır’da yaşamaya başladılar. Dershaneler kapatılınca Erzurum’a geri döndüler.

2017’DE KANSER TEŞHİSİ KONULDU

Mart 2017’de yumurtalık kanseri teşhisi konulan Özmen için kemoterapi süreci başladı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Hastanesinde ameliyat oldu, 3 kür kemoterapi aldı. Ekim 2017’ye kadar doktorlar hastaneden çıkış vermediler. Tomografi, emar gibi bütün sağlık işlemlerini bu arada hep devlet hastanelerinde hallettiler.

2018’DE TUTUKLANDI

Tümör vücudundan temizlendikten sonra taburcu olan Yusuf Özmen 16 Şubat 2018’de Erzurum’da şehir içi kimlik kontrolünde gözaltına alındı. Hakkında 2016 Kasım’da örgüt üyeliğinden çıkarılan bir yakalama kararı olduğu söylendi. Onca resmi işlem yaptıran Özmen’in kendisi de eşi şok olmuştu. İki gün Erzurum’da, 9 gün de Iğdır Emniyet Müdürlüğünde gözaltında kaldı.


11 gün sonra çıkarıldığı Iğdır 2. Ağır Ceza Mahkemesi uzun süredir arandığı ve kaçma şüphesi olduğu için Özmen’in tutuklanmasına karar verip Patnos Cezaevine gönderdi.

Yusuf Özmen mahkemede buna itiraz etti: “Ben kaçmadım, hastaydım, tedavi oluyordum. Bunların hepsinin kayıtları var. Arandığımı bilmiyordum, bu süreçte hep hastanedeydim” dedi ama dikkate alınmadı.

O HALDE 11 GÜN NEZARETHANEDE TUTULDU

“Kanser hastası bir insan 11 gün nezarette tutuldu. O 11 gün boyunca çok sıkıntı yaşadı. Doğru düzgün yemek bile verilmedi” diyen Aynur Özmen, eşinin bundan sonra şehir şehir dolaştırıldığını anlatıyor.

Patnos Cezaevinde 2 ay kalan Yusuf Özmen, şehirde onkoloji servisi olmadığı için Erzurum H Tipi Cezaevine gönderildi. Bu arada Patnos Devlet Hastanesi sağlık durumunu göz önünde bulundurarak yüzde 81 oranında cezaevinde kalması uygun değildir raporu düzenledi.

Bu sırada hastalığı nüksetmiş ve ilerlemişti. Tümör böbrek üstüne, AORT damarına yakın bölgedeki lenflerine sıçradığı için geçen sene Kurban Bayramından bir gün önce Erzurum’dan Ankara İbni Sina Hastanesine götürülerek ameliyata alındı.

ANESTEZİ ETKİSİNDEYKEN YATAĞA KELEPÇELEDİLER



Aynur Özmen o günleri şöyle anlatıyor: “Çok ağır bir ameliyat geçirdi. Buna rağmen 5-6 gün zorla hastanede tutabildik. Daha anestezi etkisindeyken yatağa kelepçelediler. Çok ısrar ettik yapmayın diye. Ama hiçbir şekilde dikkate almadılar. Doktor iyileşmesi için yürütmeniz lazım dedi. İzin vermediler. Küçük odanın içinde yürütmeye çalıştık ama bir etkisi olmadı.”

İbni Sina Hastanesinden 6 gün sonra taburcu edilen Yuzuf Özmen, Sincan Cezaevine konulduğında ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumdaydı. Koğuş arkadaşlarının yardımıyla hayata tutundu. Sincan’da 8 ay kaldıktan sonra dosyası Patnos’ta açıldığı için tekrar oraya götürüldü. İki ay sonra yeniden Erzurum Cezaevine nakledildi.

4 ŞEHİR, 6 HASTANE GEZDİ

İstanbul Adli Tıp Kurumu raporu için Mayıs 2018’de iki gün İstanbul Metris Cezaevinde kalınca böylece orayı da görmüş oldu! Bir kanser hastası 1,5 yıl içinde Iğdır, Erzurum, Ankara, İstanbul arasında dolaştırılıp duruldu.

Erzurum Atatürk Üniversitesi, Erzurum Adli Tıp Kurumu, Ankara İbni Sina Hastanesi, Ankara Numune Hastanesi, Patnos Devlet Hastanesi cezaevinde kalamaz raporu vermesine rağmen İstanbul Adli Tıp Kurumu Yusuf Özmen’in ölüm döşeğindeki bir insanın cezaevinde kalabileceği noktasında ısrarlı.

Nedenini Aynur Özmen şöyle açıklıyor: “Kanser artık eşimin akciğerine sıçradı. İstanbul Adli Tıp akciğerinden ameliyat olmasını istedi. Eşim de geçirdiği ağır ameliyat ve zorlu şartlardan dolayı tekrar bir ameliyatı göze alamadı. Akciğer ameliyatının riskli ve hassas olduğunu herkes biliyor. Enfenksiyon oranı yüksek. Ama her şeye rağmen İstanbul Adli Tıp bu şekilde rapor verdi.”

Horasan’da yaşayan Aynur Özmen, “İki kızım var, biri beş yaşında, biri 1,5 yaşında. Ben sekiz aylık hamileyken eşim tutuklandı. Babası daha küçük kızını doğru düzgün göremedi. Tek başımıza mücadele ediyoruz. Ne yapacağımızı şaşırdık, biz de sıkışıp kaldık” diyor.








27 Temmuz 2019 Cumartesi

Emine Mert ve kızı İkra'dan güzel ve sürpriz bir haber

27 Temmuz 2019 
Polisin gözaltına almak için doğumhane kapısında beklediği Emine Mert ve bebeğinden sürpriz  ve güzel bir haber var.


29 Temmuz 2019 pazartesi sabahı ifadeye götürülmesi beklenen Emine Mert, 27 Temmuz 2019 akşamı hastane odasında alınan ifadesinden sonra denetimli serbestlikle bırakıldı.

Telefonla görüştüğümüz Emine Mert, "Akşam üzeri bayan bir memur geldi. İfademi alacaklarını söylediler. 'Pazartesi alacağınızı söylemiştiniz, neden öne alındı' diye sordum. 'Süreci hızlandıralım, sizin için sıkıntı olmasın' cevabını verince benim için de sürpriz oldu" ifadelerini kullandı.

Polisler gittikten sonra doktorunun geldiğini ve "Kendinizi iyi hissediyorsanız, bir sıkıntı yoksa çıkabilirsiniz" dediğini aktaran Mert, "Ben de bebeğim de iyiyiz. Kalmak istemedik, evimizde daha iyi olacağız" dedi.

Bebeğiyle evine dönen lohusa anne, "Destek olan herkese çok teşekkür ederim. Mutluyum. Bir sıkıntımız vardı, geçti. Şu anda bebeğimi alıp eve gitmek her şeyden daha güzel" diyerek duygularını dile getirdi.

Emine Mert, 25 Temmuz 2019 Perşembe akşamı 20.00’de Uşak Özel Öztan Hastanesinde doğum yapmış ve kızı İkra'yı dünyaya getirmişti. Hastaneye kayıt olur olmaz polisler lohusa anneyi gözaltına almak için doğumhane kapısında dayandı. Sosyal medyada büyük tepki çeken bu olaya her kesimden büyük bir destek geldi.
İkra Mert'in doğduğu an kapıda polisler bekliyordu.


Sezaryen nedeniyle Emine Mert’in durumunun iyi olmadığını belirten doktor, polislerin anne ve bebeğini gözaltına almasına karşı çıkmış, “Annenin ifadesini alıp geri getirmeniz gerekiyor” demişti. Bunun üzerine polisler, anneyi götürmek istememişti. Pazartesi günü yeni doğum yapan kadını, adliyeye götürmek için geleceklerini söyleyip hastaneden ayrılmışlardı.


15 Temmuz'dan sonra pek çok lohusa kadın Cemaat soruşturmaları kapsamında hastanede gözaltına alındı, ifade vermek için adliyeye götürüldü.

Örgüt üyeliği suçlamasıyla hakkında aarama kararı çıkartılan Emine Mert'in ise hastanede ifade alınıp serbest bırakılması annelere bir nebze de olsa umut oldu. Böylece bir anne ve bebek hapse girmekten kurtuldu.

5275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu 16/4 maddesine göre hamile kadınlar gözaltına alınamaz, tutuklanamaz, cezalarının doğumdan itibaren 6 ay ertelenmesi gerekiyor. Bu kararla polis kanunu uygulamış oldu.

Mutluluğu gözlerinden okunan ev hanımı Emine Mert (30), sosyal medyada kendisine destek olan herkese çok teşekkür ediyor.



MİLLETVEKİLİ GERGERLİOĞLU'NDAN SERT TEPKİ

Türkiye’de sıradan hale gelen bu zulmü Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu duyurdu. Gergerlioğlu 27 Temmuz 2019 gece yarısı attığı tweet’te şunları yazdı:

“Yine bir lohusa anne ve bebek! Yeni Türkiye’nin değişmez tablosu! 1 günlük bebeği gözaltına almak için polisler kapıda bekliyor. Emine Mert dün Özel Öztan Hastanesinde doğum yaptı. Polisler gözaltına almak için bekliyor.”



https://twitter.com/gergerliogluof/status/1154891490587480064?s=20




Arınçların aile dostları 4 yıldır zulüm altında

27 Temmuz 2019 
Yıllarca Manisa'da yaşayan Ayyıldız ve Akdoğan aileleri, Arınç'ların aile dostu. Toplam 30 yıl hapis cezasına çarptırılan üç aile üyesine yapılanları Arınç'lar sessizce seyrediyor. 

Yıllarca Manisa'da yaşayan Ayyıldız ve Akdoğan aileleri, Arınç'ların aile dostu. Toplam 30 yıl hapis cezasına çarptırılan üç aile üyesine yapılanları Arınç'lar sessizce seyrediyor.

Arınçlar, aile dostu olan Ayyıldız ve Akdoğan ailelerine yapılanlara 4 yıldır sessiz. Tutuklu hasta Elif Ayyıldız şu anda hastanede şeker komasında, kalp ameliyatlı eşi Şemseddin Ayyıldız 4 yıldır hapiste, babası Ahmet Akdoğan ise 3 yıldır hücrede. Hafızasını kaybeden, psikolojisi bozulan 74 yaşındaki eğitimci Akdoğan 8 hastalıkla mücadele ediyor.

Bugünlerde maaşıyla, danışmanlığıyla ve yapmak istediği bağışlarla tepki çeken Bülent Arınç ve ailesi olanları uzaktan sessizce izliyor, kayıtsız alıyor. İki ailenin 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında yaşamadığı kalmadı.

Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla hukuk söylemleriyle iktidara gelen AKP’nin Türkiye’ye ve yakından tanıdığı daha birçok insana yaptığı bu zulümler bir gün bitecek, ama yaptıkları haksızlıkları tarih yazmaya devam edecek.

TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ SUÇLAMASI

 
Elif Ayyıldız, ilk gözaltına alındığında şekeri yine yükselmiş hastaneye kaldırılmıştı. O zaman objektife gülümseyen Ayyıldız, en son şeker komasına girdiği için cezaevinden hastaneye sevk edildi.
Ayyıldız ve Akdoğan aileleri terör örgütü üyesi olmaktan yargılandılar. Elif Ayyıldız 24 Nisan 2018'de 7 yıl 6 ay, Şemseddin Ayyıldız 26 Haziran 2018'de 13 yıl 9 ay, Ahmet Akdoğan'a 31 Temmuz 2018'de 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hepsine toplamda 30 yıl ceza verildi.

Elif Ayyıldız, ilk gözaltına alındığında şekeri yine yükselmiş hastaneye kaldırılmıştı. O zaman objektife gülümseyen Ayyıldız, en son şeker komasına girdiği için cezaevinden hastaneye sevk edildi.

YÜKSEK ŞEKER HASTASI

Dosyaları şu anda Yargıtay aşamasında bulunan Elif Ayyıldız 47, Şemseddin Ayyıldız 60, Ahmet Akdoğan 74 yaşında.

Hem hasta hem de yaş itibariyle cezaevi koşullarını kaldıramayacak durumdalar.

24 Mayıs 2017'den bu yana Manisa E Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Elif Ayyıldız, yüksek şeker hastası.

Şekeri binlere çıkıyor ve sürekli şeker komasına girdiği için sık sık hastaneye kaldırılıyor. Bugünlerde yine İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesi'nde.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'ndan başka komaya giren bir kadının sesini duyan olmadı.

TUTUKLU HASTALARA İŞKENCE BİTSİN

Elif Ayyıldız'ın damadı Yavuz Uğurtaş, sosyal medya hesabından kayınvalidesinin hastalığı yüzünden yıllar önce sürücü ehliyetinin elinden alındığını ve bu durumda bir insanın 2 yıldan fazladır hapishane şartlarında hayata tutunmaya çalıştığını belirttti ve "Şimdi ise kaldığı hastaneden hapishaneye gönderecekler. Elif Ayyıldız acilen serbest bırakılmalı. Tutuklu hastalara bu işkence bitsin" çağrısında bulundu.

YAKINDAN TANIYORLAR

Hasta, hamile ve yaşlı tutuklular için hiçbir çaba göstermeyen, girişimde bulunmayan AKP'li Bülent Arınç'ın eşi Münevver Arınç hatta Abdullah Gül'ün eşi Hayrunnisa Gül, Ayyıldız ailesini yakından tanıyor.

Şemseddin Ayyıldız, 2015 Kasım'da Manisa T Tipi Cezaevinden eşine mektup yazmış ve "Şimdi değilse ne zaman?" diyerek Bayan Arınç ve Gül'den yardım istemişti.

BASİRET TEMENNİ EDİYORUM

"Canyoldaşım, eşim Elif, başımızı eğdirecek bir şey yapmadığımı en iyi sen biliyorsun. Tüm haklarımı sana helal ediyorum, sende helal et" diye yazan Şemseddin Ayyıldız mektubunda şöyle demişti:

"İnsan konuştuklarından sorumludur. Ama sıra geldiğinde konuşmamak ve susmaktan da sorumludur.

Sadece başörtülerini düşünen tüm İslami değerlerini tesettüre bağlamış hamiyeti ve haysiyet-i İslamiye'ye önem vermeyen Müslümanlara basiret temenni ediyorum.

Hassaten Hayrunisa Gül ve Münevver Arınç Hanımefendilere çok selamlarımı sunuyorum. Şimdi değilse ne zaman?"

Şemseddin Ayyıldız'ın eşine yazdığı, Oda TV'nin 'Gül ve Arınç'a çok özel selam' başlığı ile haberleştirildiği bu mektup, Manisa Cumhuriyet Savcısı Korhan Sert tarafından yazılan, Elif Ayyıldız'ın gerekçeli kararında da yer aldığını ve aleyhinde kullanıldığını belirtelim.

ZULÜM 2015'TE BAŞLADI

Şemseddin Ayyıldız'ın yaşadığı zulüm ise 2015'te başladı. Cemaat soruşturmaları kapsamında ilk tutuklular arasında bulunan Şemseddin Ayyıldız'ı hatırlayacaksınız.

Manisa KOM Şube'ye ifadeye götürülürken polis arabasından iner inmez 'terörist' diye yaftalanmasına yüksek sesle karşı çıkmış ve haykırmıştı:

"Bu ahlaksızca zulmü bize reva görenleri Allah kahru perişan eylesin. Hırsızlık yapmadım, rüşvet yemedim. Elimde bile bıçağı aileme verirken tersinden veriyorum ki, ürkütmemek için. Terörden tutuklanıyorum ben. 56 yaşına kadar ben bir din dersi öğretmeniyim. Allahtan korkun be!

"ACILARINI DAHA DA ARTIRDI


17 Kasım 2015'den bu yana Manisa T Tipi Cezaevinde bulunan Şemseddin Ayyıldız da cezaevinde sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor.

Kapatılan Bugün gazetesine o günlerde röportaj veren Elif Ayyıldız, eşinin durumunu anlatmış, kendilerine reva görülen zulmün, beraber günde beş kez aynı kıbleye döndükleri insanların emriyle yapılmasının acılarını daha da arttırdığını dile getirmişti.

Eşinin kalp ameliyatı geçirdiğini anlatan Elif Ayyıldız, "Raporlu ilaçlarını dahi almayan insanlara ne kadar güveniriz? Nasıl rahat olabiliriz? Rabbim'den tez zamanda adaletin adil ismiyle tecelli etmesini bekliyoruz" demişti.

TERÖR İDDİASINI KABUL ETMİYORUM

Şemseddin Ayyıldız savunmasında ise şunları söyledi:

"Benim bu yapı ile bu vasıfla bir alakam yoktur, ancak bu yapının okullarında çalışmış bir insanım. Bu dönemlerde buraların bir terör merkezi, terör örgütüne ait olduğunu asla kabul etmiyorum.

Valinin, belediye başkanının, emniyet müdürünün yemeklerine, toplantılarına geldiği bir kurum bir gecede terör örgütü kurumu olamaz.

Bana sorulan sorulara gönül rahatlığı ile cevap verdim. Buradaki iddialar zan ve yakıştırmadan ibarettir ve bunun faturası bana 2 yıldır tutukluluğuma mal olmuştur. Hayatım boyunca fakir çocukların eğitimi ile uğraştım. tüm bu hususların değerlendirilerek tahliyemi talep ediyorum.

"DEDEM SARIKAMIŞ ŞEHİDİDİR

7 Ağustos 2016'dan bu yana Ödemiş T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hücrede tutulan Ahmet Akdoğan'ın durumu, şeker hastası kızı Elif Ayyıldız'dan ve damadından farksız değil. Daha kötü.

Ahmet Akdoğan 31 Temmuz 2018'deki savunmasında "18 aydır tek başıma bir hücredeyim, psikolojim bozuldu. 72 yaşından sonra bu iddialar beni mahvetti. Cezaevinde tam 8 tane hastalığım var, hafızamı da kaybettim" demişti.

Kalp spazmmı geçiren, yüksek tansiyon hastası bir insanın 3 senedir hücrede olması sosyal medyada defalarca kez kez gündeme getirildi. Ama yine Ahmet Akdoğan'ı yakından tanıyan Bülent Arınç'tan ses çıkmadı.

HÜCREDE KALIYORUM, 8 HASTALIĞIM VAR


Ahmet Akdoğan 31 Temmuz 2018'de mahkemede yaptığı savunmasında, "Samimiyetle ve yeminle şunu söyleyeyim bu ülkenin zararına ve üniter yapısına yönelik milletin birlik ve beraberliğini bozan terörist, bölücü, darbeci ve bunların kışkırtıcılarının hepsinin Allah belasını versin. 72 yaşındayım, bu ithamlar beni kahretti. Cezaevinde tam 8 tane hastalığım var, hafızamı da kaybettim. Ben terörün ve darbelerin mağduru bir insanım. Dedem Sarıkamış şehididir" açıklamasında bulunmuştu.  

O ZAMAN HERKES FETÖCÜ

Bir buçuk yıl çalıştıktan sonra 1996'da istifa ettiği Üftade Koleji müdürlüğü yaptığı için örgüt üyesi olmakla suçlanan ve ceza alan Akdoğan, "25 sene önce Üftade Koleji müdürlüğü yapmak ya da vakıf yöneticisi olmak fetöcülük ise herkes fetöcüdür. O zaman örgüt diye bir şey yoktu" ifadelerini kullanmıştı.

Ahmet Akdoğan'ın eşi Melahat Akdoğan (66) da kendisiyle birlikte tutuklandı, o da üyelikten yargılandı ve 31 Temmuz 2018'de görülen karar mahkemesinde serbest bırakıldı.

Melahat Akdoğan o gün yaptığı savunmasında "Ben suçlamayı kabul etmiyorum, örgüt falan bilmiyorum. Gülen cemaatini duydum. Evde bir not kağıdı çıkmış, onu polisler bana gösterdi. Ben hatırlayamadım, az evvel beyimin dediği gibi daha önceden eşimin Bülent Arınç ile tanışıklığı vardı" demişti.

Ahmet Akdoğan: "Vaizlik, hafızlık benim mesleğimdi. 1967 yılında imam hatip talebesi iken imamlık vazifesi almıştım. Urla'da başladım, 1975 yılına kadar imamlık yaptım. 1973 de İzmir'e atanmıştım. Merkez Salepçioğlu Camiinde çalıştım.

1975 yılında okullara ahlak bilgisi dersi konulunca Diyanet Başkanlığından 2000 kişi Milli Eğitime transfer edildi. Bende o şekilde Manisa Soma Linyit Lisesine Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olarak atandım.

Görev yaptığım yerlerde müftülükler, diyanet tecrübesi olan bazı arkadaşları vaiz yetmediği zaman bazen bizden de talepde bulunurlardı. Bende Allah rızası için talep gelince bu şekilde vaizlik yapıyordum.

Üsküdar'daki Kısıklı Abdullah Ağa, Selami Ali gibi birçok camide 1987-89 yıllarında 1 yıl kadar vaizlikte yaptım. 1990 yılında İzmir Karşıyaka Mehmet Ali Lahur Anadolu Ticaret Lisesine atamam oldu, 3 yıl orada çalıştım, 1994 Ocakta emekliye ayrıldım.



PAZARCILIK YAPTIM

Emekli olunca ailemle Uşak'a geldim. Memleketim Erzurum, İspir'dir ama çocukluğum İzmir'de geçti. Emekli olduktan sonra maaş yetmiyordu, 6 çocuğum vardı, ekmeğimin peşinde koştum. Fayans ustacılığı, pazarcılık gibi ek işler de yapıyordum.

Uşak'tan Sezai Postacı ve Mesut Turgut bana 'bir okul açtık, milli eğitimde tecrübesi olan müdüre ihtiyacımız var' dediler. Üftade Kolejinde müdür olmamı teklif ettiler. Ben de mesleğime devam ederim düşüncesiyle kabul ettim. 1994 yılının başlarında Üftade Kolejinin müdürlüğüne başladım...

Ben din görevlisiyim, müftü olmayı hayal ederken milli eğitime geçtim. Eğitim yaparken bir ayağım da cami ve cami cemaatiyleydi. 25 senelik bir hadisedir, geniş bir çevrem oldu. Ben kendimi beğenmem ama bazıları güzel Kur'an okuduğumu ve güzel vaaz verdiğimi söylerdi. Düğünlere, nişanlara davet edilirdim. Hatra binaen hayır olması için giderdim. Ailenin önemini belirten ayet ve hadisleri anlatırdım.


KISA SÜRE BAŞKANLIK YAPTIM

Tutuklanmadan 6 ay önce İzmir'de çocuklarımın yanındaydım. Bazen Uşak'a gelip gidiyordum. Ömer Yeşil kaybolunca Nil Hizmet Vakfını müfettişler teftişe gelmişler. 1996 yılında Üftade Koleji müdürlüğünden ayrıldıktan sonra kısa bir süre Nil İlim Hizmet Vakfının Yönetim Kurulu başkanlığını kısa bir süre yapmıştım...

Ben bu devletin okullarında okudum, öğretmenlik yaptım. Diyanet Başkanlığında çalıştım. Bizde devletin varlığı ve bekası önemlidir. Sizden gizlediğim bir şey yoktur. Terör örgütü üyeliği suçlamasını asla kabul etmiyorum. Tansiyon ve değişik rahatsızlığım vardır. Ülserim, dizlerimde problem vardır. Oturup kalkmada müthiş ızdırap çekiyorum. Prostatım da vardır. Tahliyemi talep ediyorum...

73 yaşından sonra bu iddialar beni mahvetti. 24 aydır hücrede yaşıyorum. 73 yaşına giriyorum ahir ömrümde bu hayat benim psikolojimi ve sağlımı bozmuştur. Hafızam gelip gidiyor. Unutkanlık yaşıyorum, 8 adet hastalığım vardır..."

26 Temmuz 2019 Cuma

"Oğlum halkın üzerine kurşun sıkmayınca komutanı ayağından vurdu"

26 Temmuz 2019
Er Yasin Akgül, 15 Temmuz'da halka kurşun sıkmadığı için komutanı tarafından ayağından vuruldu. Buna rağmen müebbet verildi. Annesi BOLD'a konuştu.

Yasin Akgül (23), tıpkı 5 günlük er Ahmet Özdemir gibi, 15 Temmuz gecesi Metris Kışlasından İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) önüne götürülen erlerden biriydi.

Ahmet Özdemir'in o gece yaşadıklarını annesi Makbule Özdemir'e şöyle anlatmıştı: “Anne komutan ateş edin diyor, biz bakıyoruz, ortada ne terörist var, ne bir şey. Biz mal gibi olduk. Komutan attığını vuruyor, attığını vuruyor. Arkadaşın birini vurdu. Biz korktuk o zaman. Komutan halk ile konuşurken kaçtık. Polislerimize teslim olduk. Silahlarımızı verdik” demişti.

Komutan Zeki Demir'in ayağından vurduğu o er Yasin Akgül'dü. Makbule Özdemir ile yaptığımız röportajdan sonra BOLD'a ulaşan Yasin Akgül'ün annesi Fadime Akgül'e “Zeki Demir oğlunuzu niye vurdu? O anı oğlunuz nasıl anlattı” diye sorduk.

“Komutanları erlere halka ateş etmelerini söylüyor. Oğlum ateş etmiyor. Kimseyi vurmadığını söylüyor. Ama komutanı tekrar, 'ateş etmeyeni vururum, askerliğini yakarım' demiş. Benim oğlum yine ateş etmeyince üçüncü seferde oğlumu ayağından vuruyor” şeklinde cevap verdi."

Yasin Akgül vurulduktan sonra çağrılan ambulans ve yanına gittiği kamera görüntüsü fotoğrafı.
BİR FOTOĞRAF GÖSTERECEĞİZ

"Ayağından vurulan Yasin Akgül arkadaşlarının çağırdığı ambulans ile Şişli Etfal Hastanesine, ertesi gün de Fatih Karakoluna ifade vermeye gitti. Daha sonra Çağlayan Adliyesinde çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Olayın şokunu günlerce üzerinden atamayan Akgül, ailesiyle birlikte yaşadıkları İzmir'e geri döndü. Bu arada davası devam etti. Olaydan tam bir sene sonra 17 Temmuz 2017'de eve gelen iki sivil polis “Bir fotoğraf göstereceğiz” diye Akgül'ü tekrar gözaltına aldı ve ertesi gün tutukladı.

Sebebi aşağıda gördüğünüz, kameradan çekilmiş bu fotoğraf. Savcının iddiasına göre kırmızı daire içinde, sadece gölgesi görünen ve halka ateş ettiği söylenen kişi Yasin Akgül.

Akgül'ün avukatı Cansu Karakaş, bu karenin öncesini ve sonrasını gösteren, mahkemeye sunduğu fotoğraflarla ateş edenin müvekkili olmadığını kanıtladığını ifade ediyor.



BALİSTİK İNCELEME YAPILMADI

Mahkeme sadece bu fotoğrafı dikkate alarak 25 Mayıs 2018'de gencecik, suçsuz, günahsız bir eri müebbet hapis cezasına çarptırdı. O gece patlayan silahlardan hiçbirinin balistik incelemesinin yapılmadığını da belirtelim.İBB'nin önünde 14 vatandaş şehit edildiği için, İBB davasında ceza alan 11 askere ölüme sebebiyet vermekten 14 müebbet, 1 kez de darbeye teşebbüsten toplamda 15 müebbet hapis cezası verildi.

Yasin Akgül'ün iyi hali göz önünde bulundurularak cezası 'müebbete' çevrildi. İstinaf Mahkemesi cezasını 17 Temmuz 2019'da yani 15 Temmuz'un 3. yıl dönümünde onayladı. İBB davasında ceza alan herkesin dosyası şu anda Yargıtay'da.

Cumhurbaşkanına bir mektup yazarak sesini duyurmaya çalışan anne Fadime Akgül, önce Kırıklar Cezaevinde hücreye konulan, daha sonra İzmir Aliağa Şakran Cezaevine gönderilen oğlu Yasin Akgül'ü ve iki yıldır yaşadıklarını anlattı.
8 Nisan 2016'da Metris Kışlasına gitmek üzere İzmir'den yola çıktı.

3. DOĞUM GÜNÜNÜ YİNE CEZAEVİNDE GEÇİRECEK YAVRUM

Kızım biz Afyonluyuz. Ben 1974 doğumluyum, babası Osman bey 1964. Eşim emekli ama oğlumuza para gönderebilmek için mecburen Pınarbaşı'nda taş ocaklarında çalışıyor. Evlendiğimizde ben daha 15 yaşındaydım.

Üç çocuğum dünyaya geldi. Sultan (28), Arzu (26) ve Yasin (23). Yasinim 11 Ağustos 1996'da doğdu. Az kaldı 24'üne girecek yavrum. Üçüncü kez doğum gününü cezaevinde geçirecek. Söyleyin ben buna nasıl dayanayım.Oğlumu önce Isparta'ya acemi birliğine gönderdik. 8 Nisan 2016'da ise İstanbul'a Metris Kışlasına askerliğini tamamlamak üzere İzmir'deki evimizden yola çıktı. Gülerek eğlenerek oğlumuzu uğurladık. 15 Temmuz olduğunda daha üç aylık askerdi yavrum.


KOMUTAN: ATEŞ ETMEYENİ VURURUM

O gece oğlum kışladan 'tatbikat var' diye çıkarılıp İBB'nin önüne götürülüyor. Elinde bayrakları görünce kurşun sıkmamış, 'kardeşim uzaklaşın buradan' diye halkı uyarmış. Halktan birileri de 'bizim derdimiz sizinle değil, üstlerinizle' şeklinde cevap vermişler.

Komutan bizim çocukların halkla konuştuğunu görünce 'iyi davranmayın, kötü davranın, uzaklaştırın, vurun' demiş. Oğlum vurmamış. Ateş etmemiş. Komutanı tekrar, 'ateş etmeyeni vururum, askerliğini yakarım' demiş. Benim oğlum yine ateş etmemiş. Üçüncüsünde komutan oğlumu ayağından vuruyor.

O KOMUTAN KIŞLAYA O GÜN GELMİŞ

Darbeci albay Zeki Demir bu emri veren kişi. O gün gelmiş kışlaya, oğlum daha önce tanımadıklarını söylüyor. Onlarca asker oğluma ateş ettiğini görüyor. Oğlum ilk ifadesinde kendisini vuran kişiyi anlatırken "Albay Zeki Demir'den şüpheleniyorum" demişti.Sol ayağından vurulduğu için, kurşun da sağ tarafından geldiğinden öyle söylüyor. Daha sonra 'arkadaşlarımın ifadeleri doğrultusunda beni vuran kişinin Zeki Demir olduğundan emin oldum' diye ifadesini değiştirdi.

MAHKEMEDE SORU SORULMASINA İZİN YOK

Zeki Demir de şu anda cezaevinde. O da tutuklu. Ve Zeki Demir, mahkemelerde 'ben işkence gördüm' diye hiçbir ifade vermedi. Hakim ve savcılar, hiçbir avukatın kendisine soru sormasına izin vermedi. 'Hafızasını kaybetti, ne soracaksınız' dediler. Bizim avukat 'birinde değilse, öbür soruda mutlaka şaşırırdı ama konuşturmadılar' diyor.

"BURADAN ÖLÜNÜZ ÇIKAR"

Oğlum vurulunca arkadaşları onu bir kenara çekmiş ve ambulans çağırmışlar. Zeki Demir ambulansı görünce 'kim çağırdı, buradan ölünüz çıkar, kimse gidemez' diye çocukları azarlamış.Oğlum ambulansın ayak basılan yerine oturmuş. Allah razı olsun diyor oğlum, ambulans şoförü bizi çatışmanın ortasından kurtardı. Sonra şoförün telefonundan bizi aradı. 'Ben vuruldum, iyiyim, merak etmeyin' dedi. Silahını uzman çavuş Sercan Met'e teslim etmiş ve hastaneye gitmişler.15 Temmuz gecesi komutanı tarafından vurulan Yasin Akgül'ün sol ayağı parçalandı.
 
15 Temmuz gecesi komutanı tarafından vurulan Yasin Akgül’ün sol ayağı parçalandı.

HASTANEDE YARALI AYAĞINI TEKMELEMİŞLER

O gece biz televizyonda hep İstanbul'a bakıyoruz, oğlum orada diye. Şişli Etfal Hastanesine götürüyorlar oğlumu. Orada da insanlar iki çeşit. Kimi darbeci diye oğlumun yaralı ayağına tekme atıyor, kimi de bunların suçu yok diye sahipleniyor, yardım ediyor. Öbürlerine eziyet ettirmemeye çalışıyor.

Biz hemen İzmir'den İstanbul'a gidemedik. Biliyorsunuz yollar kapandı, uçaklar kalkmadı, otobüsler gitmedi. 17 Temmuz 2016 pazar sabahı yanına gidebildik. Kurşun sol ayağının arkasından giriyor, serçe parmağının yanından, iki parmak arasından çıkıyor. Parçalıyor ayağını. İki parmak arasına, en hassas yere dikiş atıldı. 2-3 kişi ancak taşıyabildik oğlumu.

"ASILACAK, KESİLECEKSİNİZ" DEDİLER


Polisler hep başında bekliyordu zaten. Terör şubeden görevliler de vardı. Psikolojik baskı yapıldı hastanede. Sizin ne olduğunuz kameralarda çıkacak, asılacak, kesileceksiniz vs. dedi polisler. Sabah ifade vermek üzere Fatih Karakoluna gidildi. Oradaki polisler oğlumu nezarethaneye götürmeye kalktı. Ama başkomiser 'hayır misafirhaneye götürün, bu çocuğun darbeci olmadığı yüzünden belli, bu çocuklar suçsuz' dedi.

Orada işimiz bitince Çağlayan Adliyesine götürdüler. Normalde aileleri yukarı almıyorlar ama bizi mecbur aldılar. Dayımın oğlu Ahmet ve eşim oğlumu taşıdı, başında durdular. Bacakları sargıda çocuğun.

Öteki askerlerin yazık üstlerini soymuşlar, ellerini arkadan bağlamışlar, yüzleri duvara dönük şekilde sıralamışlar. Bir bariyer vardı, biz oradan izledik. O baskı çocuklara yetip artıyor.Orada tekrar ifadesini aldılar oğlumun. Allahım o kadar zor ki o anı beklemek. Oğluma ve karnında yaralanan bir er daha vardı, ikisini tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktılar. Çok şükür dedik, yavrumun suçsuz olduğu anlaşıldı diye sevindik.
Fadime Akgül: Fotoğraf dikkatle bakarsınız yüzünde hala o korku var çocuğun, günlerce kendine gelemedi.





ASKERİ HASTANEDE DARBECİ, KAÇAK MUAMELESİ YAPTILAR

19 Temmuz 2016 salı günü hep birlikte İstanbul'dan İzmir'e getirdik. O gün ablasının doğum günüydü. Ablası fotoğrafını çekti, sosyal medyada paylaştı, 'bana doğum günü hediyesi geldin' diye. Fotoğrafa dikkatli bakarsanız hala yüzünde o korku vardı çocuğun, kendine gelemedi.Burada da çok eziyetler çektik. İzmir'de askeri hastaneye gidiyoruz, tedavi için. 'Sen darbecisin, kaçaksın' diye pansumanını yapmadılar. İlk götürdüğümüzde 6 saat hastanenin nezarethanesinde tuttular oğlumu. Biri geliyor, diğeri gidiyor, doktorlar da korktu. İfade verdiğini, tutuksuz yargılandığını anlatana kadar ak ile karayı seçtik.

YASİN AKGÜL ÖZEL VİDEOSUNU BU LİNKTEN İZLEYEBİLİRSİNİZ

GÜNLERCE KABUS GÖREREK UYANDI

Oğlum günlerce ayağı alçıda yattı. Her gece kabuslar görerek uyandı. Komutanım diyerek sıçrıyordu. Geceler boyu başında bekledim. Yavaş yavaş iyileşti ama bir sene sonra 17 Temmuz 2017'de tekrar tutuklandı. O gün evimize sivil polisler geldi.

Dediler ki, 'bir fotoğraf göstereceğiz, geri göndereceğiz' dediler. Ama gidiş o gidiş. İBB'nin önündeki kameralardan çekilmiş bir fotoğraf göstermişler. Orada bir gölge var. Nişan almış biri halka ateş ediyor. Onun Yasin olduğunu iddia edip oğlumu tutukladılar. Yani gölgeyi Yasin'e benzetiyorlar. Avukatımız o karenin öncesini, sonrasını buldu, mahkemede sundu ama dinlemediler ki... Yasin uzun boylu, fotoğraftaki kişi kısa boylu ama dikkate almıyorlar ki... Hep suçlu hep suçlu hep suçlu!

Oğlum Bozyaka Karakolundan aradı bizi, “Anne bu akşam beni burada tutacaklar” dedi. Gittik yanına, “Anne bana bir gömlek, bir çamaşır, bir su alın” dedi. O günden beri oğlumuza hasretiz.

İlk başta Kırıklar Cezaevinde tek kişilik hücrede 3 gün kaldı. Yeri belirlenene kadar bekletmişler. Her şey yasak, çocuk orada kafayı mı yesin... Sonra normal koğuşa geçti. İzmir Aliağa Şakran Cezaevine gönderdiler.




CEZAEVİNDE KRİZLER GEÇİRDİ


Oğlum uzunca bir süre şoktaydı. İlk zamanlar bir şey anlatamadı. Krizler geçirdi, bağırdı çağırdı, çıkarın beni buradan dedi. Şu anda o bizi teselli ediyor. Anne üzülme, çıkacağız, biz suçsuzuz diyor. Darbenin ne olduğunu ben bile bilmiyorken, anlamamışken çocuklar nereden bilsin. Babası emekli olmasına rağmen çalışıyor. Aylarca dolabımız boştu. Kimseden bir şey istemedik. Gücüm yettiğince ev işine, temizliğe gidiyorum. Kızım öyle. Çocuğumuza orada bakıyoruz.

İYİ HALDEN CEZASINI İNDİRMİŞLER

21 Mayıs 2018'de 14 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı oğlum. İtiraz ettik, ret geldi. İstinafa başvurduk. İstinafta Mahkemesi kararı 16 Temmuz 2019'da onayladı. İyi halden cezasını müebbete çevirmişler.

LİSE TERKTİ, ŞİMDİ HUKUK OKUMAK İSTİYOR

Oğlum lise terk, okumadı. OHAL kalkınca cezaevinde Açıköğretime yazıldı. Liseyi bitirmeye çalışıyor. İçeride sürekli ders çalışıyor. Koğuş arkadaşları da onu çalıştırıyor. Avukat bile var içeride. Doktor, öğretmen, avukat çok güzel çocuğumu çalıştırıyorlar. Allah razı olsun. 50 dersten 30'unu verdi, 20'si kaldı.

Sonra da üniversite okumak istiyor. “Anne çıkarsam hukuk okuyacağım, çıkamazsam burada 'adalet yüksek okulu' okuyacağım” diyor. 80'lerde, 90'larda notları bir görseniz. İnan ki çok özledik. Çok zor. Allah kimseyi evladıyla sınamasın. Suçsuz yere yatıyor.Cumhurbaşkanından, meclistekilerden, milletvekillerinden randevu almaya çalışıyoruz. Hafta içinde Ankara'ya gideceğim. O kadar mağdur olan aile var, 10-15 kişi çıkıyor ortaya. Cumhurbaşkanına mektup yazdım, onu göndereceğim.”

CUMHURBAŞKANINA YAZDIĞI MEKTUBU POSTALAMADAN ÖNCE OKUDU

Fadime Akgül, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hitaben yazdığı mektubunu postaya vermeden önce BOLD Medya için okudu.

“Ben ve ailem Aslen Afyonlu olan, İzmir'de yaşayan, vatanını, milletini seven kendi halinde insanlarız” diyen anne Akgül mektubuna şöyle devam etti:

“Oğlumu askerlik için güle oynaya gönderdik. Oğlum Yasin vatan hizmeti yapacağı için sevinçle askere gitti. Biz ona hep vatanını, milletini sevmesini öğrettik. Öyle ki benim oğluma araba sürerken bile beyaz şerit çizgileri eskimesin, devletimiz zarara uğramasın diye oldukça hassas vatan millet duygusuna sahip bir çocuktur.”



YASİN AKGÜL, AİLESİ VE ARKADAŞLARI...   ASKERE GİDERKEN...     İZMİR ALİAĞA ŞAKRAN CEZAEVİ GÜNLERİ...