10 Ağustos 2013 Cumartesi

Nadide eserlerin tıpkıbasımı yapılıyor

10 Ağustos 2013
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, arşivlerindeki değerli eserlerin tıpkıbasımı ile bazılarının çevirisini yayımlamayı hedefleyen bir proje başlattı. Tıpkıbasımı yapılan ilk 6 eser ile çevirilen ilk 3 eser yayımlandı.Aralarında Sultan III. Mustafa Divanı, Kamusu’l-Muhit Tercümesi, Cevhername, Acâyibü’l-Mahlukat gibi eserlerin yer aldığı bu kitaplar, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi’nin bahçesinde sergileniyor. Yazma ve Nadir Eserler Daire Başkanı Hüseyin Kutan, “Arşivlerimizde 140 koleksiyon bulunuyor. Yayımladığımız eserleri bu koleksiyonlardan seçtik.” diyor. Çevirilerin ve tıpkıbasımların devamı gelecek.
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi'nin bahçesinde sergilenen kitaplar, bayram sonrası ziyarete açılacak.

Osmanlı’da siyasî ve iktisadi olaylara dair

Orijinal adı Târih-i Cülûs-ı Sultân Mustafa Han-ı Sâlis olan eser, Osmanlı’daki protokol usullerini anlatıyor. Eser, Sultan III. Mustafa ve Koca Ragıp Paşa’nın emriyle III. Mustafa’nın cülus törenini tertip eden Teşrifatçı Mehmet Akif Bey tarafından kaleme alınmış. 30 Ekim 1757-14 Mayıs 1761 yılları arasındaki teşrifat törenlerinin yanı sıra dönemin siyasî, askerî ve iktisadî olaylarına dair önemli bilgiler içeren eser, Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun giriş yazısıyla sunuluyor. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Esad Efendi Koleksiyonu’ndaki nüshası esas alınan bu tıpkıbasım, yazarı tarafından yazılmış tek nüsha olduğu için çok kıymetli.

Mütercim Asım Efendi’nin sözlüğü


Çevirisi yapılan eserler arasında önemli olanlardan biri, Mütercim Asım Efendi’nin 19. yüzyılda yazdığı Kamûsu’l-Muhit Tercümesi. Eser, bir yandan Arapçanın dil ve kültür servetini, diğer yandan Türkçenin zengin söz varlığını göstermesi bakımından değerini koruyor. Osmanlı döneminde birçok baskısı yapılan eserin, bizzat yazarının tashih ederek Sultan II. Mahmud’a takdim ettiği ve Hamidiye Koleksiyonu’na kayıtlı nüsha, yayımlanmış diğer nüshalarla karşılaştırılarak Prof. Dr. Mustafa Koç ve Doç. Dr. Eyüp Tanrıverdi tarafından yayına hazırlandı. Altı ciltte tamamlanacak eserin ilk iki cildi basıldı.

Cevherler üzerine yazılmış ilk eser

Osmanlı coğrafyasında cevherlerle ilgili yazılmış ilk eser olan Cevhernâme, 15. yüzyılda yaşayan önemli alimlerden Muhammed bin Mahmud Şirvânî tarafından kaleme alınmış. Şirvânî, aslında madenler ve değerli taşlar hakkında Cevhernâme ve Tuhfe-i Murâdî adlarıyla iki eser yazıyor. 1430’da Cevhernâme’yi bazı eklemeler yaparak düzenliyor ve Tuhfe-i Murâdî adıyla II. Murat’a takdim ediyor. Prof. Dr. Mustafa Argunşah tarafından yayına hazırlanan bu eserin tıpkıbasımı için, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Ayasofya Koleksiyonu’ndaki nüsha esas alındı.

İlahiyat, astronomi, botanik, zooloji bir arada

Tıpkıbasımlar serisi altında yayımlanan Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât, ansiklopedik bilgiler veren değerli bir eser. Coğrafya ve astronomi konularına ait başlıkların bulunduğu eserde; ilahiyat, astronomi, botanik, zooloji gibi bilimlere dair birçok bilgi yer alıyor. Prof. Dr. Günay Kut tarafından yayına hazırlanan Acâyibü’l-Mahlûkât’ın tıpkıbasımında Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Nuri Arlasez Koleksiyonu’ndaki nüsha esas alınıyor. Bu nüshayı 12. yüzyılda Muhammed bin Mahmud et-Tusi Farsçaya çevirmiş. Nüshayı değerli kılan üç nokta var; yazılış tarihi, eski Anadolu Türkçesi ile kaleme alınmış olması ve edebî değeri.


Nefis, bilgi nazariyesi ve ahlaka dair

Hicri 4. asırda yaşayan Ebu’l-Hasan Muhammed b. Yûsuf el-Âmirî’nin kaleme aldığı Kitâbü’l-Emed Ale’l-Ebed’de (Sonsuzluk Peşinde), nefsin bedenden ayrıldıktan sonraki durumu anlatılıyor. Nefis, bilgi nazariyesi ve ahlaka dair görüşlerin de belirtildiği kitapta, İslam ve Yunan felsefeleri arasındaki farklılıklar incelenerek ikisi arasındaki karşılaştırmalara yer veriliyor. Kitâbü’l-Emed Ale’l-Ebed’in Türkçeye çevrilmesinin sebebi; İslam felsefesinin doruk noktasına ulaştığı Hicrî 4. ve 10. yüzyılda, bu alanda birçok eser veren Âmirî’nin en önemli eserlerinden biri olması. Yakup Kara tarafından çevrilen kitap, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Servili Koleksiyonu’na kayıtlı tek nüsha.

Fatih Sultan Mehmet’e sunmak için 

özel hazırlanan geometri kitabı
1201-1274 yılları arasında yaşayan Nasîrüddîn-i Tûsî, Öklid’in Usul ile Batlamyus’un el-Macesti eserlerinden derleyerek hazırladığı Tahrîru Usûli’l-Hendese ve’l-Hisâb (Öklid’in Elemanlar Kitabının Tahriri) o dönemde yazılan, eski Yunan ve İslam dünyasında geometri alanındaki en temel eser. Bu eser, Fatih Sultan Mehmet zamanında padişaha sunulmak istenmiş fakat bu sunum için daha özenli bir nüsha hazırlanmış, eser bu nedenle daha kıymetli. Millet Yazma Eser Kütüphanesi Feyzullah Efendi Koleksiyonu’ndaki eserin tıpkıbasımı Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun giriş metni ile sunuluyor.




5 Ağustos 2013 Pazartesi

Tezhibin büyükannesine vefa

5 Ağustos 2013
Tezhip sanatçısı Prof. Dr. Fatma Çiçek Derman, on yıl öğrencisi olduğu hocası Rikkat Kunt'un hayatını kaleme aldı. 83 yıllık ömründe bir kez bile sergi açmayan, hakkında hiçbir yayın olmayan, eserlerinin sayısı bilinmeyen Kunt'un, bugün tezhip deyince akla gelen pek çok isimde emeği bulunuyor. 
Rikkat Kunt Akademi'de (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) öğrencileriyle, 1958.

Tezhip sanatını usta-çırak usulüyle Dr. Süheyl Ünver, Muhsin Demironat ve Rikkat Kunt'tan öğrenip 1982 yılında Kunt'tan icâzet alan Prof. Dr. Fatma Çiçek Derman, hocasının hayatını kaleme aldı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı iken yaş haddinden bir buçuk yıl önce emekli olur olmaz ‘Rikkat Kunt Hoca Hanım' kitabının hazırlıklarına başlayan Derman, uzun zamandır bu eseri yazmanın hayalini kuruyordu. Fakat bugüne kadar hakkında, birkaç röportaj dışında yayın olmayan, eserlerinin sayısı bilinmeyen ve sergi açmaktan imtina eden hocasına layık bir eser hazırlayabilmek için epey araştırma yapıp çalışmak mecburiyetinde kaldı.

Prof. Dr. Çiçek Derman. Fotoğraf: Sevinç Özarslan
 Beyazıt Kitap ve Kültür Fuarı kapsamında 30 Temmuz'da kitaplarını imzalayan Derman ile kitabı yayımlayan Kubbealtı'nın standında buluşup sessiz bir köşeye çekildiğimizde kendisi ilk olarak o ince ve dalga dalga yayılan huzurlu ses tonuyla; tezhip, hat, ebru, minyatür gibi gelenekli sanatlara ilgi gösteren bugünkü öğrencilerin durumunu özetleyen bir hikâye anlattı:  “Bir öğrencime ‘Allah feyzini bol etsin' dedim, ‘Feyz nedir?' diye sordu. Allah rızası nedir, diye soran da var. Ama ben onları suçlamıyorum, hiçbir günahları yok. Cemiyet, cemiyet!.. Ne verirseniz onu alıyorlar."

    Gelenekli sanatların bir yandan yükselişte olduğu, diğer yandan çok tüketildiği, altı ay kursa giden herkesin sergi açtığı günümüzün sanat ortamı, Çiçek Derman'a endişe verici geliyor. Ona göre hep bir koşuşturmaca halindeyiz, tefekkür kalktı. Pek çok genç, arkadaşının ya da etrafının tesirine kapılmış, kısa yoldan para kazanmak istiyor, şan şöhret merakı ise almış başını gidiyor. Demek istediği, sanat edebinin kaybolmuş olması. Oysa Çiçek Hanım, bütün ömrünce sadece iki şahsî sergi açmış.

Rikkat Kunt ve Çiçek Derman
  On yıl ders aldığı tezhip hocası Rikkat Kunt (1903-1986) ise 83 yıllık hayatında bir kez olsun sergi açmamış, hatta sergi kelimesinden bile rahatsızlık duyar, bunu bir benlik iddiası olarak görürmüş. Kunt, “Sergi açmak iddialı bir iştir, eteği sökük ortaya çıkmayın.” dermiş. Öğrencisi Derman, “Ama hocam biz üniversite mensubu olduğumuz için açmak zorundayız.” diyecek olduğunda “Siz de bilirsiniz ki, kâğıt üzerinde tezhip yapmak çok kolaydır, ahlâkınızı tezhip gibi bezeyin.” diye öğütlermiş.
    Pek çok eserine imza dahi atmamış Kunt Hoca Hanım. Kitapta, Rikkat Kunt'un Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde yaşadıklarını ve sanata bakışını anlatan Çiçek Derman, Kunt'un eserleri arasından en seçkin ve en az görülmüş olanlarına yer verdiğini ve bunu yaparken müzayedeleri takip etmek ve koleksiyonerlerden yayım izni alabilmek için epey uğraştığını söylüyor.

Rikkat Kunt hocalarıyla.
Akademi'deki müdiriyet odası, 1950-51 yılları... Çiçek Derman’ın, Rikkat Kunt’un anılarını anlatırken kitapta yer verdiği dört karede, Türk sanat tarihinde adı geçen; Hikmet Onat, Zeki Faik İzer, Leopold Levy, Feyhaman Duran, Şefik Bursalı, Sedad Hakkı Eldem, Cemal Tollu, Zeki Kocamemi, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Necmeddin Okyay, Halim Özyazıcı, Emin Barın, Hilmi Ziya Ülken, Nurullah Berk gibi isimler alıyor.

14 Ocak 1949'da Yıldız Mimari'de yapılan muallimler toplantısı. Rikkat Kunt en üst sırada.
 'Tezhip sanatının müdafaasını yaptı'
Prof. Dr. Fatma Çiçek Derman, "Rikkat Kunt, özellikle gelenekli sanatlarımızın en horlandığı, itibar görmediği dönemde tezhip sanatının müdafaasını yapmış bir hanımdır. Sipariş olarak aldığı çalışmalara ağırlık vererek ve öğrencisi olmasa bile misafir öğrencilerle atölyesini kapatmayarak bütün gücüyle bu sanatın devamına çalışır. Onların çektiklerini bizler yaşamadık. 1968'de emekli olduktan sonra da bu sanatı öğrenmek isteyenlere evini açarak hiçbir bedel talep etmeden, sadece Allah rızası için, eli fırça tutamayıncaya kadar bu sanatı öğretmeye çalışan bir hoca idi." diyor ve Rikkat Kunt ile titizlikle süren bir hoca-talebe ilişkisi içinde olduklarını, bugün hayatta olsa öğrencisi olmaya devam edeceğini ifade ediyor.

Fatih Dîvânı'nın tezhipleri

Rikkat Kunt, birçok güzel eser bezer, fakat bunların içinde en önemlisi Cumhuriyet devrinde ilk ve tek örnek olarak yapılan ve nakkaşhane usulü ile hazırlanan yazma Fatih Divanı'ndaki tezhipleri olduğu biliniyor. 1953 yılında İstanbul'un fethinin 500'üncü yıldönümü münasebetiyle Sultan Mehmet'in gazel tarzındaki şiirleriyle ilgili bir eser hazırlanması kararlaştırılır. Hazırlanan 66 kıt'anın 34 tanesinin tezhibi Rikkat Kunt'un elinden çıkar. Bu eser daha sonra Brüksel Fuarı'nda altın madalyaya layık görülür. Vefatından bir ay sonra 80 eseri, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'nde (IRCICA) sergilenir ve büyük ilgi görür.

 Akademide bir devir 

Beylerbeyi'nde bir yalıda büyüyen Rikkat Kunt (1903-1986), rahat bir çocukluk yaşar. Fransız mürebbiyeden aldığı ilk tahsil sebebiyle Fransızcaya hâkimiyeti mükemmel düzeydedir. İngilizce ve Almancayı da anadili gibi konuşan entelektüel yanı ve Türkçeye vukufiyeti üst düzeydedir. Siyaset, ilim, fikir adamı ve Türk Lugati'nin sahibi olan babası Hüseyin Kâzım Kadri Bey, son derece karakter ve haysiyet sahibi bir kişilik olarak bilinir.

    İki kez evlenen ve iki evliliği de hazin bir şekilde sonuçlanan Rikkat Kunt, 33 yaşındayken bir daha evlenmeme kararı alarak Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne girer ve yaş haddinden emekli olduğu 65 yaşına dek önce öğrenci sonra da hoca olarak Akademi'de bir devre imza atar. Rikkat Hanım'ın Akademi'ye ilk adım atışı, dayısı İsmail Hikmet Ertaylan'ın davetiyle olur. İsmail Hakkı Altunbezer'den ilk gördüğünde çok etkilenir ve kendisinden tezhip dersleri almaya karar verir. Ancak bu dersler yürümez. Desen çizmede ve kaideler konusundaki eksikleri giderilmeyince Feyzullah Dayıgil'den ders almaya başlar. Hocasıyla uyumlu bir çalışma sürdürerek bugünlere tezhip sanatının sağlam kaidelerle gelmesini sağlar. 1986'da vefat edden Rikkat Kunt'un kabri, Beylerbeyi Küplücü'de babasının yanında bulunuyor.




RİKKAT KUNT'UN TEZHİPLERİNDEN...

Hamit Aytaç'ın istifli celi sülüs besmelesine yaptığı tezhip.

Hamit Aytaç'ın celi sülüs Lafza-ı Celal yazısına yaptığı tezhip.

Kamil Akdik'in celi sülüs hattı ile 'Allah-u hayrun hafizin' levhasına tezhip

Rikkat Kunt'un Hiç koleksiyonundan kalan iki levha.

Hamit Aytaç'ın Hutut-ı Mütenevvia levhasına tezhip
HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ
 





Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi'ne yangın ve deprem işlemeyecek

5 Ağustos 2013
80 bin elyazması eserin yer aldığı Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi'nin yeni arşiv sistemi önceki gün basına tanıtıldı. Türk mühendislerinin geliştirdiği ‘Yeni Nesil Depo Sistemi'nin en önemli özelliği, yangın ya da deprem anında elyazmalarının korunduğu paneller 10 saniye içinde otomatik olarak kapanarak çelik bir kafese dönüşüyor.

İbni Sina'nın elinden çıkan tıp kitapları, Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye'si, meşhur hattat Şekerzade ve Mehmet Yusuf El Arif'in yazdığı mushaf-ı şerifler, ceylan dersine yazılmış mushaflar, çeşitli minyatürlü eserler, padişah mühürlü kitaplar, eşsiz ciltler, hatlar, tezhipler, ebrular…
    Vakıf kütüphaneleri bir araya getirilerek 1918 yılında açılan ve Türk-İslam tarihine ait eşsiz eserleri barındıran Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, dünyanın sayılı kütüphaneleri arasında. 80 bin elyazması, 70 bin matbu nadir eser ve 140 koleksiyon olmak üzere toplamda 150 bin esere sahip. Fakat tarihten günümüze emanet gelen bu nadide koleksiyon, zaman içinde uygun koşullarda saklanamadığı için yok olma riski ile karşı karşıya kalmıştı. Eserleri korumak ve tahrip olmasının önüne geçilmesini önlemek amacıyla kurum başkanlığı tarafından 9 ay önce bir proje başlatıldı.
    Türk mühendislerinin geliştirdiği ‘Yeni Nesil Depo Sistemi', dokuz aylık hazırlığın ardından üç ay gibi kısa bir sürede tamamlandı ve oldukça gelişmiş, modern arşiv sisteminin basına tanıtımı önceki gün Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in katılımıyla kurumun İstanbul Süleymaniye'deki merkezinde yapıldı.
    Proje kapsamında kütüphanedeki yaklaşık 80 bin cilt yazma eser ile 70 bin eski harfli matbu eser yeni depo alanlarına taşındı. Taşıma sırasında canlı böcek ve larvaları bulunan yaklaşık 40 bin eser, soğuk hava kabininden geçirilerek -40 derecede 1 gün bekletildi, kalanlar ise tek tek elden geçirilerek kuru temizlikleri yapılıp yeni depo alanlarına yerleştirildi.
    Eserler proje öncesinde 32 ayrı odada, kontrolsüz iklim koşullarında ve açık raflarda depolanıyordu. Üstelik elektrik ve kalorifer tesisatı odaların içinde bulunuyordu ve herhangi bir yangın söndürme sistemi de yoktu. Ayrıca depo alanlarının meşhur Süleymaniye kuru fasulyecilerinin üzerinde olması da büyük riskti.
    Şimdi ise depo alanlarının altyapı ve yalıtım izolasyonu yapıldı, toplamda yanmaya dayanıklı 15 bin metre kablo döşendi. 9 odada 15 hassas klima ile belirlenen sıcaklık ve nem değerlerinde kontrollü olarak iklimlendirme odalardaki iklim koşullarında olağan dışı bir durum olursa sistem otomatik olarak yetkilileri bilgilendiriyor.
    Tüm depolar için argon gazlı yangın söndürme sistemi kuruldu. Bu sistem, herhangi bir yangın çıktığında 10 saniye içinde ortamdaki oksijen seviyesini yüzde 18'in altına düşürüyor. Yangın söndürme sistemi ile uyumlu çalışan elektromekanik depolama panelleri yangın anında 10 saniyede kapanarak çelik bir kafese dönüşüyor. Bu paneller, 1000 derecede 120 dakika yanmaya dayanıklı. Yani iki saat yansa hiçbir şekilde eserler zarar görmüyor. Raf kenarlarına ise 16 kata kadar genişleyen yanmazlık contaları konuldu. Yangın ve sel anında contalar anında şişiyor ve içeriye havanın girmesini engelliyor.
    Önceden 4 bin 300 metre raf uzunluğunda saklanan eserler, yeni sistemde 2 büyük, 8 küçük odada 5 bin 500 metre raf uzunluğunda depolanıyor. Yüz tanıma ve kartlı geçiş sistemiyle depolara giriş çıkışlar takip ediliyor.





Koleksiyon yönetim sistemi: RFID UHF
Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi'nde her sene gerçekleştirilen eser sayma işlemi önceden tek tek yapılıyordu ve bu işlem neredeyse bir yıl sürüyordu. RFID Tabanlı Koleksiyon Yönetim Sistemi'yle kitaplara tek tek kimlik kartı verildiği için bu süre 2 güne indi. Arşivdeki her kitabın içine RFID UHF yongalı etiket yani bir çeşit çip yerleştirildi. Buna göre herhangi bir elyazması arandığında ana sensöre kitabın adı yazılıyor ve o eserin hangi ünitede, kaçıncı rafta olduğu otomatik olarak tespit ediliyor. Eserlere doğru ve hızlı erişim kısa zamanda sağlandığı için sayımı da bu kadar kısa sürüyor.
    Bu projenin hayata geçirilmesinde Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanı Prof. Dr. Muhittin Macit ve ekibi ile 50 kişilik mühendis grubuyla sistemi geliştiren Ankaref Bilişim Teknolojileri'nin genel müdür yardımcısı Mustafa Eder'in emeği büyük.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ