26 Kasım 2015 Perşembe

René Char ve ressam arkadaşları

26 Kasım 2015 
Fransızların, ‘direniş şairi' diye tanımladıkları René Char'ın, ressamlarla yakın dostluğu biliniyordu. Kimi onun elyazması şiirlerine desen çizmiş, kimiyle de birlikte sergi açmışlar. Chiviyazıları Yayınevi, o çizimlerin bir kısmını “René Char: Yaşamı, Sanatı ve Şiirleri” adlı kitapta yayınladı. Char uzmanı olarak tanınan Fransız Serge Velay'ın yazdığı eser, şairi yakından tanımak isteyenler için de iyi bir kaynak.

Fransız şair René Char (1907-1988) hakkında ağustos ayında önemli bir eser yayımlandı. İki iyi dost olan Albert Camus ve Char'ın, 1946-1959 yılları arasında birbirlerine yolladıkları mektupları Yapı Kredi Yayınları “Yazışmalar” adıyla Türkçeye kazandırdı. Fransa'da 2007'de çıkan ve uzun bir araştırmanın ürünü bu eser, edebiyat tarihi açısından değerli bir çalışmaydı. Üç ay sonra, bu kez Chiviyazıları Yayınevi, Char ile ilgili yine önemli bir kitabı okura sundu. “René Char: Yaşamı, Sanatı ve Şiirleri” sadece edebiyat değil, resim tarihini de yakından ilgilendiriyor. Pablo Picasso, Salvador Dali, Joan Miro, Alberto Giocametti, Henri Matisse, Vasiliy Kandisky, Georges Braque, Max Ernst gibi ünlü ressam ve heykeltıraşların René Char'ın şiirleri için çizdikleri desen, illüstrasyon ve süslemelere yer veren eser, edebi dostluktan doğan ebedi bir yolculuğun izlerini taşıyor.

René Char'ın, çağdaşı olan ressamlarla yakın dostluğu biliniyordu. Kendisi de resim yapıyor, modern resim üzerine yazılar yazıyor. Açtığı birkaç serginin afişine de kitapta yer verilmiş. Paris Musee D'art Moderne'de (Modern Sanat Müzesi) 1971'de “Char ve Resimleri” adlı bir sergi açılıyor. 1963'te Paris Üniversitesi Bibliotheque Litteraire kütüphanesinde açılan sergi, “Georges Braque ve Rene Char” adını taşıyor. 1969'da ise yine Paris Musee D'art Moderne'de Ceret (Ceret Modern Sanat Müzesi) “René Char'a Armağan” sergisi açılıyor. Bu sergide Char'a hediye edilen resimler yer alıyor ama hangi ressamlara ait eserlerin olduğu bilgisi kitapta yok maalesef.

En önemli sergi ise 1980'de Fransa milli kütüphanesi Bibliotheque Nationale'de açılan “XX. Yüzyıl Ressamlarınca Süslenmiş René Char Elyazmaları”. Çünkü “René Char: Yaşamı, Sanatı ve Şiirleri” kitabındaki çizimler, bu sergiden. Matisse'in deseni hariç diğer ressamların eserleri Türkiye'de ilk kez yayınlanıyor. Matisse'in Char şiirleri için yaptığı 16 deseni, 1980'de Ada Yayınları tarafından yayımlanan ‘Seçme Şiirler' kitabında yer almıştı.

ARTINE, DALI'NİN ÇİZİMİYLE YAYINLANIYOR


Joan Miro, Char'ın el yazması şiirlerini renklendirmiş.
 Peki, hangi ressam Char için ne çizmiş? Salvador Dali, şairin yaşamöyküsünü anlattığı ilk kitaplarından Artine'e, Kandisky, ‘Le Marteaue Sans Maitre' (Ustası Olmayan Çekiç) adlı şiir kitabına illüstrasyon çiziyor. Alman ressam, heykeltıraş Max Ernst, “Fete des Arbres et du Chasseur” (Ağaçların ve Avcıların Bayramı) adlı şiir kitabını, heykeltıraş Alberto Giacometti “Poemes des Deux Annees” (İki Yılın Şiirleri) kitabının ilk baskısını resimliyor. Katalan ressam Joan Miro, Char'ın elyazması şiirlerini renklendirmiş. Kitap siyah-beyaz olsa da kenar süsü şeklindeki bu çizimler oldukça heyecan verici.

René Char'ın ressamlar arasında Picasso ile daha yakın olduğu söylenebilir. Kitapta, iki dostun birlikte çekilmiş ve hallerinden oldukça eğlendikleri anlaşılan karelerinin yanı sıra Picasso'nun iki eseri var. “Dependance de L'adieu” (Veda Bağımlılığı) şiiri için yaptığı bir illüstrasyon ile II. Dünya Savaşı'na katılan ve Fransa'da devrimci hareketlerde bulunan Char'ın “La Provence Point Omega” bildirisi için yaptığı desen. Char'ın, savaş dönemindeki edebi suskunluktan önce yayınlanmış son şiiri “Enfants qui Cribliez d'Olivies”i de Picasso resimliyor fakat kitapta bu çizim bulunmuyor. Ressam Georges Braque ise onun, suların kirletilmesine karşı yazdığı “Soleil des Eaux” (Suların Güneşi) oyununa, güneş ve balık desenleri çiziyor.
Alberto Giacometti'nin “Poemes des Deux Annees” (İki Yılın Şiirleri) kitabının ilk baskısı için yaptığı illüstrasyon

Henri Matisse'in Le Peome Pulverise (Toza Dönüşen Şiir) şiirine yaptığı desen



Picasso'nun, “Dependance de L'adieu” (Veda Bağımlılığı) şiiri için yaptığı illüstrasyon

Salvador Dali'nin Artine için çizdiği illüstrasyon


Kandisky'nin ‘Le Marteaue Sans Maitre' (Ustası Olmayan Çekiç) adlı şiir kitabına çizdiği illüstrasyon


 Char'ın 44 şiiri de çevrilmiş  


Fransız edebiyat çevrelerinde René Char çalışmasıyla tanınan, şair, yazar ve araştırmacı Serge Velay'in* yazdığı kitabı Türkçeye, Mardin Artuklu Üniversitesi felsefe bölümü hocalarından Kenan Sarıalioğlu (üstte) çevirdi. Kitabın editörü ise şair-yazar Salih Bolat. Orijinal kitaptan farklı olarak Türkçe baskıda, Sarıalioğlu'nun Fransızca iki kitaptan seçtiği 44 şiir de yer alıyor. Char'ın şiirlerini daha önce Tahsin Saraç, Semih Rifat, Özdemir İnce, Fuat Çiftçi, Hilmi Yavuz, Cemal Süreya ve Cevat Çapan gibi isimler Türkçeye çevirdi. Adam, Ada, Armoni, Alkım ve YKY bu çevirileri farkı zamanlarda yayımladı. Aşağıya, René Char'ın en son Sarıalioğlu tarafından çevrilen “Yaşasın!” ve "Hakikat Özgür Kılacak Sizi" şiirini alıyoruz.

Yaşasın!

benim ülkemde, ilkyazın sevecen işaretleri
ve yarı çıplak kuşları yeğlemiştir uzak hedeflere
hakikat bir mumum yanında bekler şafağı
pencereye gerek yoktur
benim ülkemde heyecanlı insana sorulmaz heyecanı.
alabora olmuş bir sandalın üstünde kötü yürekli bir gölge yoktur.
gönülsüz günaydın, bilinmez benim ülkemde.
ancak çoğaltılıp geri verilebilen, ödünç alınır.
yapraklar, ülkemin ağaçlarında çok yapraklar vardır.
dallar özgürdü meyve vermemekte.
galibin iyi niyetine güvenilmez.
şükran duyulur, benim ülkemde.

Hakikat Özgür Kılacak Sizi

lambasın sen, gecesin sen
şu çatı penceresi senin bakışların için
yorgunluğun için, şu tahta döşeme
susuzluğun için, şu bir damla su
bütün duvarlar, ışığının doğurduğu çocuğa ait
ey tutsak kadın, ey Marieé 

* Chiviyazıları Yayınevi'nin sahibi Özcan Sapan, "Serge Velay'ı ekimde Akademi Kitabevi'nde konuk ettik. Şunu dedi bize: 'İnanın bütün samimiyetimle söylüyorum Paris'e dönünce yayıncım önüne bu kitabınızı koyacağım ve bu iş nasıl oluru görecek. Orijinalinden bile çok daha güzel oldu... Ben bu kitabı Fransızcaya mı çevirsem.' diyerek güldü." diyor. 


CHAR VE ARKADAŞLARI


Dali, Gala, Char, İspanya...



































































 


18 Kasım 2015 Çarşamba

‘Benimle Oynar Mısın' 41 yaşında

18 Kasım 2015 
Bülent Ortaçgil konserine gitmek için pek çok nedenimiz olabilir ama herhalde en önemlisi şarkılarının yanı sıra onun izleyicisiyle kurduğu samimi, sıcak muhabbet olmalı. Ortaçgil, önceki akşam ENKA İbrahim Betil Oditoryumu'nda verdiği konserde sanki kendisiyle mutfakta karşılıklı yemek yiyormuşuz gibi başlıyor söze... “Sizden bir ricam var. Lütfen ciddi bir dinleyici olmayın. Konuşmak, soru sormak serbesttir.” diyen Ortaçgil'e kulak vermeyip de ne yapalım! Daha o dakikadan itibaren günlerdir bozuk olan moralimiz düzeliyor ve "Hatta birlikte şarkı söyleyelim çünkü 40 yıl sonra şarkılarım popüler olmuştur." cümlesine gizlediği sitemkar, biraz da naif tebessümüne eşlik ediyoruz.

EN AZ SATAN ALBÜMÜYDÜ
     Ortaçgil, konserine en yeni şarkılarıyla başlıyor. 2011'de yayımladığı 'Sen' albümünün ilk şarkısı 'Hiç Canım Yanmaz' ve 'Denize Doğru' ile. Keyfi çok yerindeydi. Mütebessim bir çehresi, insanı ferahlatan ses tonu ve derviş sakinliği vardı. “Adını düşürenlere üzülsen değmez/Sesini kaybedenlerin bir şarkısı olmaz/Kararımı çoktan verdim/ Denize doğru”yu tamamladıktan sonra hepimize sordu: “Duyuyor musunuz sesimizi?” diye. Evet, herkes onu can kulağıyla dinliyordu. Kararını vermişti. O da bunu fark etmiş olmalı ki, “Şunu çal, bunu çal da diyebilirsiniz ama daha sonra. Şimdi ben aklımdakileri çalayım, sonra isteklerinizi söyleyebilirsiniz.” uyarısını ekledi. Bir kısım sanatçıların hakaret saydığı, istek parçalarımızı kağıt peçeteye yazıp göndersek belki onu da kabul edecekti. Bu aşmışlık, başka bir dünyanın insanlarına ait özellikler olmalı.


Bülent Ortaçgil, her şarkısını bitirdikten sonra kendi hikâyesine kapılar araladı, çoğu dinleyicinin duymadığı bilgiler paylaştı ve adeta kısa bir Ortaçgil tarihinde gezdirdi dinleyenleri. Mesela en sevilen şarkısı “Benimle Oynar mısın”ın yayınlanışının bu yıl 41. senesi. Şarkıyla aynı adı taşıyan albümü 1974 yılında çıkmıştı. Üstelik, onca yıl sonra popüler olan bu albüm 'Ortaçgil albümleri' içinde satış grafiği en düşük olandı. Konserden sonra yaptığımız imza sohbetinde dedi ki, “Biliyor musun, burada isimleri bulunanlardan birkaç kişi kaldı hayatta!” Albümün hazırlamasına emek veren 'Şat Yapım Yaylı Sazlar Topluluğu'nu kast ediyor. O birkaç kişi Atilla Özdemiroğlu, Erol Duygulu, Ali Kocatepe ve kendisi… Ergun Pekakcan (piyano), Nükhet Ruacan (vokal), Onna Tunç (bas gitar), Cezmi Başeğmez (davul), Sıtkı Acim (Stüdyo kayıt) çoktan göçüp gitmiş ve bize nasıl bir miras bırakmışlar…

    Bülent Ortaçgil, konserde 'Benimle Oyar mısın'ın, en otantik yorumlarından birini okudu. 'Otantik yorum' tamlaması ona ait: “Bir yandan gurur duyuyorum, popüler müziğin hızlı tüketildiği bir zamanda bu şarkılar hâlâ dinlendiği için. Bir yandan da kırk yıldır aynı şarkıyı söylemek zor. Şarkılar da bizim gibi söylene söylene deforme oluyor. Ben size otantik bir yorumu söyleyeyim bu gece.” diyor sanatçı.


SICAK, ÇOK SICAK, REZALET BİR SICAK...
     “Memurun Şarkısı”, 1980-1986 yılları arasında Ortaçgil'in yaşadıklarının hatırasıydı. Mühendislik yaptığı yıllarda yazdığı tek şarkı... ‘Olmalı Mı Olmamalı', ilk yazdığı şarkılardan biriydi, ilk değilse de ikinci ya da üçüncü… “Sıcak'ı ise çok sık Ortaçgil dinleyenler için, değişik bir şey çalmak adına bu konserin repertuarına almış. Hikayesini anlatırken epeyce güldürdü bizi. “Bu şarkı Bodrum'da yazıldı. 1990'lı yıllarda. Temmuz ayında, çok güzel bir ortamda, şarkı yazmam lazım, yazıcam, yazıyorum filan dediğimiz bir anda çıktı. Ama hava o kadar sıcaktı ki, yani 'sıcak'tan başka hiçbir söz yazamadık şarkıya. Bütün sözler sıcak. Rezalet bir sıcak var ortada. Her tarafımız şıpır şıpır damlıyor. Ressam bir arkadaşım var. O da resim yapmaya çalışıyor benimle beraber. Bu şarkının “Sıcak çok sıcak” satırını daha sonra Emre (Altuğ) istedi. Ben de kullan dedim ama ee şarkı benimdir, onu hatırlatmak zorundayım.” dedi kendisi de gülerek, sonra okumaya başladı. “Eller sıcak/Gözler sıcak/Yüzün sıcak/Duvarlar sıcak../Çok sıcak daha da sıcak olacak” dedikçe yüzünde oluşan muzip gülümseme salonda kahkahalara neden oldu.

“25 YILDIR TÜRKİYE'DE BİR ŞEY DEĞİŞMEDİ”
Fikret Kızılok ile birlikte Çekirdek Sanatevi döneminde yaptıkları "Uyusun da Büyüsün" şarkısı ise onun ifadesiyle hâlâ bir Türkiye şarkısı. Hem eski dostunu anmak için hem de Türkiye'de bir şeyin değişmediğini anlatmak için söyledi bu parçayı Ortaçgil: “Fikret'le beraber biz 10-15 şarkı yazdık. Bu şarkıların dengesi şöyledir. O çok rahat ve çabuk söz yazdığı için sözleri yazıyordu, besteleri ben yapıyordum. Zaten Fikret'in dili hemen belli oluyor. Çok keskin, zeki ve somut… Bu şarkıyı ilk kez 25 sene önce okudum. Türkiye'de 25 yılda çok ciddi değişim olmadı aslında. İsimleri atın, başkalarını yerine koyun.” İşte o şarkının sözleri bizden, yer değiştirmesi sizden: “DYP, SHP, IMF, KDV / AET, TRT, TKP, Tukaka / Liberal, alaturka, hicaz taksim, darbuka / Vicdan ve de cüzdan, karakol, zindan, anayasa / Uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninni /Danalar girdi bostana gücün yetiyorsa kovalasana”. Ortaçgil bu şarkıdan sonra “Artık ciddi şarkı çalmıyorum.” diyerek ‘light Ortaçgil' bestelerine geçti. Aşk Var ve en sevdiği ‘Şarkılarım Senindir'le mest etti bizi. “Bu Su Hiç Durmaz”, “Değirmenler”, “Mavi Kuş” “Bozburun” da tabi ki teveccüh gören şarkıları olarak repertuarda yerini almıştı.


“HALA MI EYLÜL AKŞAMI?!”
Sanatçı, ‘Aşk Tesadüfleri Sever' filmi sayesinde 2000'li yıllarda popüler olan 1994'te yazdığı 'Bir Eylül Akşamı' şarkısını bis'e saklamıştı fakat dinleyiciden gelen ilk ‘Eylül Akşamı' isteklerine "Hâlâ eylül akşamını mı istiyorsunuz?" diye tatlı bir sitemde bulundu.” Dinleye dinleye bıkmadınız mı demek istiyordu. Malum Mehmet Günsür'ün filmdeki yorumu her yerde. Ortaçgil, şarkıyı çalmadan önce şöyle bir açıklamada bulundu. Bilmeyenler için kayda geçsin: “Filmi görmedim, bilmiyorum aslında ama ben bu şarkıyı 1994'te yazdım, film 2000'in filmi. Ve ben bu şarkıyı sonradan eşim olduğu için ona yazmıştım. Sonra başka yerlerde, başka amaçlarla duyuyor olduk. Hoşuma gitmedi. Ama küçümseyelim, 'Ortaçgil şarkısı' olarak bütün Türkiye'de film sayesinde tanındı. Bana yararı dokundu açıkçası.” Bir teşekkürü de Müslüm Baba'ya yaptı Ortaçgil. Sanatçı, bazı şarkıları, küçük ama sadık ve nesilden nesle geçen dinleyici grubuna söylüyor. Ama bazı şarkıları, başkaları söylediği ve onlar çok ünlü isimler olduğu için onun genel dinleyicisinin kat kat dışında Türkiye'ye yayıldı. Kendisinin ifadesiyle “Ortaçgil şarkıları kitlesel şarkılar haline dönüştü.” Müslüm Gürses'in söylediği Sensiz Olmaz gibi. Bu yüzden Gürses'e teşekkür borcunu bir kez daha iletiyor sahneden.


BU İŞ ZOR YONCA, ÇOK ZOR...
    Sanatçıya konserde her zamanki gibi dostları eşlik etti. Cem Aksel (davul), Erdal Akyol (kontrabas) ve gitarıyla sahnenin sağ köşesinde yerini alan Erkan Oğur o isimlerden biriydi. Dinleyici haklı olarak Erkan abisinin sesini duymak istedi. Ama esprili bir cevap aldılar: “Yok öylee, hani bir laf vardır ya, hem iki buçuk lira, hem en önden. Erkan bu akşam bana eşlik ediyor. Aralıkta onu da bu sahnede dinleyebilirsiniz.” E şimdiden yerinizi ayırtın, 27. Yıl ENKA Kültür Sanat Müzik Buluşmaları bu yıl güzel başladı ve öyle devam edeceğe benziyor.

Bülent Ortaçgil'i dinlemeye, iyileşme, acılarımızı sarma adına gitmiştik, ama zor, çok zor bugünlerde… Niyesini ‘Bu İş Zor Yonca” şarkısında olduğu gibi anlatıyoruz Yonca'lara ama nafile: “Bu iş zor, çok zor yonca / çünkü gülmeyi unutunca / taş yüreklerde kilitli duygular / kapılar açılmayınca / bu iş zor, çok zor yonca / çünkü bizler istemeyince / en çok bağıran en doğru sayılır / insanlar işitmeyince / bu iş zor yonca / çünkü insanlar günler boyunca / hiç soru sormadan durur”…
(www.enkasanat.org)
Bülent Ortaçgil'e konserde eşlik eden isimlerden biri Erkan Oğur'du.


HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ



 




14 Kasım 2015 Cumartesi

Ressamların ve yazarların sofraları

15 Kasım 2015
Yemek kültürü araştırmacısı Sevim Gökyıldız, ressamların ve yazarların sofralarını yazdı. Balzac, Alexander Dumas, Marcel Proust, Agatha Christie ile Reonir, Cezanne, Monet, Picasso'nun sofralarından yemek tariflerinin de derlendiği “Sanatçıların Sofraları' (Oğlak Yayınları) adlı kitap, mideyi değil, sanatçı ruhları besleyen bir çalışma.

Balzac, boğazına çok düşkün bir yazarmış, sofrasında her zaman kaliteli, özel ürünlerden yapılmış yemekler olurmuş. Karaciğer patesi, beyaz kuşkonmaz, kızarmış keklik, Mersin balığı filetosu, ananas kızartmasını mutfağından eksik etmezmiş. Alexander Dumas için ‘mutfaktaki kont' diyorlar. Fransız mutfak kültürünün en önemli eserlerinden ‘Büyük Mutfak Sözlüğü'nü (Le Grand Dictionnaire de Cuisine) onun yazması tesadüf değil. “Benim için yeni bir yemek keşfetmek, uzayda yeni bir yıldız keşfetmek kadar heyecan verici.” diyen bir yazardan başka ne beklenebilir ki… Ölümünden birkaç hafta önce, 1870'te bitirebildiği sözlük tam 1152 sayfa. ‘Mutluluğun ressamı' olarak bilinen 20. yüzyılın büyük sanatçılarından Pierre Auguste Renoir'in Güney Fransa'daki evinde hazırladığı renkli ve zengin sofraları oldukça ünlüymüş. Mutfağıyla onu etkileyen kadınları da resmetmiş sanatçı. Pansiyonunda konakladığı Mère Anthony gibi. Renoir, o yıllarda resim yapmak için sabahın erken saatlerinde kırlara çıkar, yanında da şövalesi ve boyalarının dışında Mere'nin hazırladığı yemek sepeti olurmuş. Kocaman bir ekmek, içinde tavuk budu ve vazgeçemediği peyniri Brie gibi basit ve sıradan tatlar…

‘İstanbul'da 40 Yıllık 40 Lezzet Durağı', ‘İstanbul'un Esnaf Lokantaları', ‘99 Sayfada Mutfak Sırları' gibi yemek kültürü üzerine hazırladığı kitaplarıyla tanınan Sevim Gökyıldız, yeni çalışmasında yazarların ve ressamların mutfaklarını yazdı. Eğitimi dolayısıyla Fransız kültürünü yakından tanıyan ve Fransız sanatçıların sofralarını araştıran Gökyıldız, önceki eserlerinde mideye hitap ediyordu, ‘Sanatçıların Sofraları', ruhu besleyen bir çalışma. Mesela Balzac'ın mutfağından seçtiği Pampadour usulü kuşkonmaz, Val de loire kurabiyesi, Chinon usulü kuzu kapama ve keçi peynirli tart tarifleri mutfağa girme isteği uyandırmıyor ama yazarın mutfak düşkünlüğü yönünü ortaya koyan eseri İnsanlık Komedyası'nı listenize ekliyorsunuz.

Pablo Picasso'nun Ekmekli Natürmortu'na da kitabı okuduktan sonra farklı bir gözle bakacağınız kesin. Gökyıldız, Pablo Picasso, Agatha Christie, Marcel Proust, Claude Monet, Cezanne'ın mutfaklarına giriyor, sofralarını didik didik ediyor, köşede bucakta kalmış ayrıntıları buluyor. Mesela Picasso'nun 25 Ekim 1957'deki yaş günü için verdiği davetin menüsü artık kayıt altında: Tavuklu soğuk pelte, portakallı alabalık, kremalı tavuk, tereyağında bezelye, elmalar, yöresel peynirler ve ressamın tablolarından esinlenerek yapılmış şekerden karakterlerle süslü dev bir pasta. Agatha Christie'nin oburluğu ve beş çayı tutkusu, asla ekmek yemeyen Marcel Proust'un annesinin sık sık pişirdiği Madlen bisküvisi, atölyesi dışında mutfağında mutlu ressam Monet'nin mutfak tasarımı, resimleri gibi sofrası da kırlar ve bahçeler senfonisi gibi olan Cezanne'ın mutfağı not tuttuğumuz ayrıntılar… Sevim Gökyıldız, artık yemek kültürüne daha çok eğileceğini söylüyor, çünkü herkes tarif uzmanı zaten.


Sevim Gökyıldız, ressamların ve yazarların sofralarını didik didik ederken mutfaklarından tarifler de derlemiş. 

Alexander Dumas'nın mutfağında fırında dana ciğeri, savoy bisküvisi, bütün lahana dolması, bal kabağı çorbası,

Paul Cezanne'ın mutfağında mantarlı omlet, ballı armut tatlısı, zeytinyağında patates,

Marcel Proust'un mutfağında, elmalı turta, jöleli sığır eti, Proust'un annesinin ünlü kurabiyesi, Madlen bisküvisi,

Claude Monet'nin mutfağında ballı kurabiyeler, Bordo usulü mantar,

Pablo Picasso'nun mutfağında Eşkabeş usulü sardalya, Berthe'in maydanozlu pirzolası,

Agatha Christie'nin mutfağında somonlu börek, tatlı ekmek, İtalyan usulü enginar kızartması var.

Agatha Christie

Alexander Dumas

Claude Monet

Les pains de Picasso fotograf Robert Doisneau Vallauris 1952.

Pablo Picasso-Grands-Augustins’deki stüdyosunda mutfağının önünde.

Paul Cézanne


HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ

12 Kasım 2015 Perşembe

'Sanatçıların canına okuyacağım!'

12 Kasım 2015 
Türkiye’nin ilk çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul (CI) bugün başladı. Koleksiyonerler için önizleme açılışı ise dün yapıldı. Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda dört gün devam edecek fuara, 23 ülkeden 700 sanatçı katılıyor. Fuarın en sürpriz ismi ise 89 yaşındaki ressam Adnan Çoker’di. ‘Alfabe’ serisiyle ilk kez tarzının dışına çıkan Çoker, sanat camiasına şöyle sesleniyor: “Ya doğru dürüst bir şey yapsınlar, ya ben doğrulturum onları.”


Bu yıl onuncu yaşını kutlayan çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul, bugün başladı. 23 ülkeden 700'den fazla sanatçının katıldığı fuarın bizce, en sürpriz ismi Türkiye'de soyut resmin ilk temsilcilerinden Adnan Çoker'di. Geometrik resimleriyle tanıdığımız Çoker, bu kez tarzının dışına çıkmış, ilk kez A'dan Z'ye tüm harfleri hareketli formalarla resmetmiş. Sanatçının, desenlerini 2007'de çizmeye başladığı Alfabe serisinde yaklaşık on yıllık bir emek var. Adnan Çoker, 1927 doğumlu, 89 yaşında. Önümüzdeki yıl 90. yaşını kutlayacak. Durup dururken, şimdi neden, niçin acaba herkesi şaşırttı? Aslında bu onun tarzı, belki de şaşırmamak lazım ama fuarın giriş katında Olcayart'ta ‘Alfabe' adını verdiği sergisinde buluşunca ne yapmak istediğini konuştuk.

İki nedeni var. Birincisi, diyor ki, “Ressamım ama burada daha ciddi bir işe kalkıştım. Biliyorsunuz böyle şeyler yapmıyordum.” Alfabe'deki eserlerin hepsi aynı boyda ve aynı renkte. Siyah zemin üzerine açık mavi A, B, C… Mor üçgenler, yeşil daireler yok. Renk konusunda bu kez kimseyi rahatsız etmek istemediğini söylüyor sanatçı. İkinci sebebi ise, ‘Hülya Avşar' vakası gibi sanat camiasına bomba gibi düşebilir (Hatırlarsanız kendisini bir sergi açılışında Avşar kızına verdiği ayarla epeyce gündeme gelmişti.) Şöyle diyor Çoker: “Bana yine kızacaklar ama sanatçıların canına okuyacağım dedim, ya doğru dürüst bir şeyler yapsınlar, ya ben doğrulturum onları.”

‘İYİ SANATÇI GÖREMİYORUM'

İstanbul'un çağdaş sanatın merkezi olduğu konuşulurken, artık daha hareketli ve daha üretken bir camiadan söz edilirken, Adnan Çoker neden böyle düşünüyor? Yeni yetişen sanatçıları mı beğenmiyor, yoksa eski-yeni herkese mi bu sözü? Eskiler arasında iyi sanatçılar olduğunu söylüyor fakat, genel itibarıyla sanat camiasından memnun değil. “Ben iyi sanatçı göremiyorum… Ciddiyet yok. Bakın burada (eserlerini işaret ederek) ciddiyet var.”

Sanatçının hayret ettiği bir konu da satış mevzuu. O da, Alman ressam Gerhard Richter gibi eserlerine kimlerin, niçin para verdiğini anlamıyor. “Ben, bunlar yapılır mı yapılmaz mı diye düşünürken alıcılar çıkıyor. Bunları alıyorlar? Alamazsın da diyemezsin...” Niye aldıkları tabloların altındaki kırmızı küçük noktalardan belli, doksan yıllık bir emek, birikim ve bakış… Sergide, Adnan Çoker'in A'sı çoktan satılmış, B gitmiş, C gitmiş, Ç de gitmiş… “Artık kendime özel bir A ve Ç yapacağım.” diyor Çoker…

 
Contemporary'de dikkat çekenler…

CI'da bu yıl İran sanatına özel bir yer ayrıldı, Tahran'dan dört galeri ve bir vakıf yer alıyor. Fakat etkileyici bir eser olduğunu söylemek zor. Tahran ve New York'ta birer şubesi bulunan Shirin Gallery'deki Ali Akbar Sadeghi'nin minyatürle harmanlanmış eserleri görülebilir.

Ayrıca İran'ın öne çıkan koleksiyonerlerinden Nadeer Mobarqa ve eşinin sanat koleksiyonu CI'da yer alıyor. Koleksiyonda Faramarz Pilaram'ın eseri dikkat çekici.

IŞİD'in Suriye'de yıktığı heykelleri, farklı teknolojik materyaller kullanarak yeniden üreten Morehshin Allahyari'nin Plugin bölümündeki videosu ile yine aynı bölümde, Bager Akbay'ın şiir yazan enstalasyonu izlemeye değer.

İstanbul'da galeri açmak için yer arayan Berlin'den Big Berlin'de sergilenen Murat Tosyalı'nın futbolcu Hakan Şükür, Metin Tekin, Rıdvan Dilmen, İbrahim Toraman portreleri...

Akbank Sanat standında sergilenen, Pablo Genoves'in “Hiç Olmadı, Hep Oradaydı” başlıklı sergisindeki fotoğrafları…

Murat Tosyalı'nın Big Berlin galerisinde sergilenen futbolcu portreleri.

Hep Oradaydı, Hiç Olmadı.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ