15 Eylül 2014 Pazartesi

Türkiye'nin ilk müzik yapım firması yeniden kuruluyor

15 Eylül 2014
Bugünlerde herkesin başı telif haklarıyla dertte. Türk müziğinin önemli bestecilerinden Attila Özdemiroğlu, 1980'de müziklerini yaptığı Yedi Kocalı Hürmüz müzikalinin telif sorunuyla uğraşıyor.Bir yandan da eski ortağı Şanar Yurdatapan ile 1972'de kurdukları Türkiye'nin ilk müzik yapım şirketi ŞAT Yapım'ı hayata geçirmeye çalışıyorlar. Özdemiroğlu ile hem yeni projelerini hem de Müzik Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) başkan yardımcısı olarak, telif haklarıyla ilgili tartışmaları konuştuk.

Attila Özdemiroğlu ve Şanar Yurdatapan, Türk müziğine bugüne kadar önemli katkıları olan iki isim. Firuze, Rakkas, Kalbim Egede Kaldı, Hasret gibi şarkıların bestecisi Özdemiroğlu, Ajda Pekkan'dan Nilüfer'e, Sezen Aksu'dan Kayahan'a birçok sanatçı ile çalıştı. 7 kez Altın Portakal ödülü aldı. Melike Demirağ'ın seslendirdiği 'Arkadaş' şarkısının bestecisi ve söz yazarı Şanar Yurdatapan ise 100'den fazla esere imza attı. Onun da Türk müziğine önemli katkıları oldu. Fakat her iki sanatçı da epeydir müzikten uzaktılar. Hatta Yurdatapan, elini ayağını çekmişti. Artık eski iki dost, aktif bir şekilde müziğe dönüyorlar. 1972 yılında birlikte kurdukları Türkiye'nin ilk müzik yapım firması ŞAT Yapım'ı yeniden hayata geçirecekler.

Şanar'ın ŞA'sı ile Attila'nın AT'ı birleştirilerek kurulan ŞAT Yapım'da 1979'a kadar Sezen Aksu, Rüçhan Çamay, Yasemin Kumral, Nilüfer, Esmeray, Melike Demirağ, Banu ve daha pek çok sanatçının müzik dünyasına adım atmasını sağlayan plak prodüksiyonlarını hazırladılar. Plaklardaki şarkı düzenlemelerinin çoğunu Özdemiroğlu ve Yurdatapan yapmıştı. Olmaz Olsun Cüzdanımda Milyonlar, Para Para Para, Unutama Beni, Kaç Yıl Geçti Aradan, Bim Bam Bom, Arkadaş, Ne Haber, Ölsem de Bir Kalsam da Bir ŞAT Yapım'da hazırlanan plaklardan bazıları. Özdemiroğlu, kurulumu henüz başlangıç aşamasında olan ŞAT Yapım'la ilgili dilimize bir parça bal çaldıktan sonra 1980'de müziklerini yazdığı Yedi Kocalı Hürmüz müzikali ve MESAM başkan yardımcısı olarak tüm müzik eserleri hakkında yaşadıkları telif sorunlarını anlattı.


Yedi Kocalı Hürmüz, opera ve baleye uyarlanıyormuş. Ama telif sorunu olduğunu öğrendik, doğru mu?
Evet, doğru. Samsun Devlet Opera Balesi, müziklerini bestelediğim Yedi Kocalı Hürmüz müzikalini opera ve baleye uyarlamak istiyor bu yıl. Bence daha mantıklı çünkü müzikleri o formatta yazmıştım. Çok sesli Türk müziği koroları var içinde.

İlk ne zaman sahnelenmişti müzikal?

1979'da büyük bir kadro ile Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda oynandı. 80 metre büyüklüğünde bir Üsküdar mahallesi kurduk sahneye. Adile Naşit, Turgut Boralı, Altan Erbulak, Ayşen Gruda, İlyas Salman aklınıza gelen ne kadar efsane tiyatrocu varsa oynadı. Cüneyt Gökçer sahneye koydu, Ayten Gökçer, Cihan Önal başroldeydi. 38 kişilik orkestrayı üç gün ben yönettim, benden sonra İtalyan şef. Yaz boyu her gün 5 bin kişi izlemeye geldi müzikali… O yıllarda televizyonda da yayınlanmıştı müzikal, çok sevilmişti.

Sonra ne oldu?
Müzikalin bütün notalarını Devlet Tiyatroları'na (DT) teslim etmiştim. Sanıyorum orada sahip mi çıkamadılar, artık nedir bilmiyorum, notalar kaybolmuş. Aslında bu koca bir eser, içinde 23 tane müzik var. Ama 'Tanrım' şarkısıyla biliniyor sadece. Çünkü sonradan tiyatro eseri olarak sadece bu şarkıyla sahneye koydular. Samsun ‘biz tüm bestelerinizi kullanarak hepsini oynamak istiyoruz' deyince tamam dedim, gerekirse yeniden yazarım, ama siz gene de bir bakın DT'nin arşivine, az da olsa bir nota kaldıysa sıfırdan yazmayayım.

Siz de kopyası yok muydu?
O zaman henüz bilgisayar, nota programları yok, her şey elle yazılıyor. Yazıp teslim etmişim. Nasılsa DT'de var, arşivde duruyor diye düşünüyorum. Çünkü DT'ye eserler, kurul kararıyla kabul ediliyor ve artık kurumun repertuvar malı oluyor, daha güvenilirdi. En son AKM'deydi notalar, oradan nereye gitti bilmiyoruz, araştıracaklar.

Eğer bulunursa tüm notalar, 2014-2015 sezonunda opera ve bale olarak mı sahnelenecek?
Daha sahnelenip sahnelenmeyeceği belli değil. Çünkü yine telif meselesi ile karşı karşıyayız.

Tüm sanatçıların başı telif ile dertte. 
Yedi Kocalı Hürmüz aslında bir tiyatro eseridir ve yazarı değerli tiyatro yazarımız rahmetli Sadık Şendil'dir. Eserin telif haklarını Onk Ajans takip ediyor. Sadık abinin metnini, kendisinin izniyle, Sevgi Sanlı müzikal formu için librettosunu yeniden yazdı. Şimdi Sadık abinin mirasçıları, Onk Ajans aracılığıyla Sevgi Sanlı'nın ismini eserden çıkarmamızı istedi.

Neden çıkarmak istiyorlar?
Bilmiyorum. Adını çıkarmamız mümkün değil. Müzikaldeki en sevilen 'Tanrım' şarkısının sözlerini Sevgi abla yazdı. Bunun üzerine DT, müzikale yeniden söz yazmamızı istedi. Ben de kabul etmedim. Böyle bir çıkmazdayız. Eserin bu müzikal formu artık sadece Sadık Şendil'in değil, Sadık abinin tiyatro eseri üzerine benim müziklerim ve Sevgi ablanın müzikale uyarladığı metni ile yeni bir form. Fakat mirasçıları, eserde Sevgi Sanlı'nın adını istemiyor. O zaman da çok beğenilen bu müzikal formu tarihe gömülecek. Vârislerin, eser üzerinde çok fazla söz hakkı var. Olmalı mı, olmamalı mı? Uluslararası imzaladığımız yasaya göre eser, onu yaratanındır. Ama şu andaki yasada MÜYAP (yapımcılar) ve MÜYORBİR (yorumcular), aynen eser sahibi gibi izin hakkına sahip. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şeye sahipler.

Nasıl oldu bu?
Menfaat grupları girdiler araya, yasanın 81. maddesini ezip büzüp yönetmeliklerde bakanlık birdenbire hak sahibi olarak dört hak sahibi ikdas etti. Aslında komşu hakları var ama izin hakları bir tek Türkiye'de var. Bu yasanın varlık amacına aykırı bir durum.

Siz uzun yıllar, UNESCO'nun çatısı altında bulunan dünya entelektüel fikri hak organizasyonuna bağlı Uluslararası Eser Sahipleri Birlikleri Konfederasyonu (CISAC) ile çalıştınız. Telif hakları konusunda oldukça tecrübelisiniz. Ülkemizde telif hakları meselesi niye bu kadar tartışmalı, yasada bir sorun mu var?
1951'de kabul edilen telif hakları yasası gayet basit, kolay, anlaşılır. Karmaşık hale getiren menfaat gruplarının elinde yasanın iğdiş edilmesi. Bir de bilgisiz ve bilinçsiz bürokratlar da var işin içinde. Şöyle ki; yönetmelikleri bakan hazırlamıyor, bürokratlar hazırlıyor. Ve sonunda öyle bir şeyle karşılaşıyorsunuz ki, -bizde şu anda olduğu gibi- telif hakları yasası sanki eser sahibi için değil de, sadece yapımcılar ve icracılar için var. Yasanın tek amacı bilim ve sanat eseri üretimini teşvik ederek insanlığın yararına sunmaktır.

Çıkar grupları kim, tam olarak ne yapmak istiyorlar?
Müzik sektörü için söyleyeyim. 70'li, 80'li yıllarda Türkiye'nin bütün müziği Unkapanı'nda üretiliyordu. Bunlar eser sahibini çok fazla sömüren gruplardı. Yasa komisyonlarına baskı yaparlardı. Orada adamları vardı. MESAM başkanı iken ben de bir kere çağrıldım komisyona. Üç ay çalıştım. Bazen dışarıdan uzman kişiler çağırıyorlar. Bu baskı olayını orada canlı olarak yaşadım. Bazıları çok ısrarlı, diyorum ki, “bu yasada yok, uluslararası sözleşmemize ve anayasamıza aykırı.” Ama hayır, ısrar ediyorlar. Bir kelime değiştirerek, yasanın yönünü kendi menfaatlerine çeviriyorlar.

Çıkar ve menfaat grupları yayıncılık sektöründe de var. Fikir ve sanat yasasının asıl amacı nedir, galiba bunu kimse anlamıyor.
İlk amacı eseri korumak ve yayılmasını sağlamak. Medeniyet, bilim, teknoloji ve sanat üretimi el ele gelişiyor. İkincisi, eser üreteni korumaktır. Müzik eserim artık benden çıktıktan sonra her yerde çalınıyor. İnternette dolaşıyor, televizyonlar çalıyor, gece kulüpleri çalıyor, herkes para kazanıyor. Ben ne olacağım? Yasanın amacı aslında beni korumak olacakken öyle bir hale getirdiler ki, MESAM'dan bu yıl bana ilk altı ayda yapılan telif ödemesi 2.500 TL. Bütün film müziklerimden, diğer bestelerimden kazandığım para bu. Yasa ve yönetmelikler böyle çarpıtılırsa sonuç da böyle oluyor. Meslek birlikleri öncelikle yasa ve yönetmelikler engelinden tam verimli çalışmıyor. Şu an tekrar MESAM'ın yönetim kurulundayım ve bunun savaşını veriyorum. Kültür Bakanı'nın, aslında öncelikle artık anayasa ihlali durumuna dönüşen bu durumla ilgilenmesi gerekiyor.

MESAM'da kavga veriyorum dediniz, ne kavgası?
Umuma müzik yayını yapan ve bundan para kazanan işyerleri yasa ile zorunlu olmasına rağmen meslek birlikleriyle sözleşme yapmıyor. Mesela Flash TV'nin yıllardır hiçbir sözleşmesi yok. Yıllardır eserlerimizi kullanıyor, hiç kimseye telif ödemiyor. RTÜK'ün bunu yasaklaması, lisansını iptal etmesi lazım, etmiyor. Kültür Bakanı'nın bu ciddi sorunlar ile de ilgilenmesi gerek. Bu olumsuzluklara ilişkin bir girişimine tanık olmadım.

1951 yılında yapılan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47. maddesinde bir değişiklik yapıldı yakın zamanda. Yasaya göre bakanlık bazı eserleri (kitap, albüm vs.) kendisi yayımlayacak. Müzik sektörüne nasıl yansıdı bu değişiklik? 
Önce yasanın amacını kavranabilse, Anayasa'nın 27'nci maddesinde bu belirtilmiştir. Konuşulanlara göre yaptıkları yasa değişikliğinden sonra kendi yayımladıkları eserin satışından elde edilecek gelirin yüzde 70'ine el koyulması tasarlanıyor. Yasada geçen “Bu gelirin hangi gayelere tahsis edileceğine Bakanlar Kurulu karar verecek.” ifadesi, aslında bunun kanıtı. Bu yasanın özünü de hayattan kaldırma girişimidir. Bakın ben size daha gerçek bir şey söyleyeyim.

Tabii buyrun...
Müzik eserleri sahiplerinin geçen yılki toplam telif geliri 20 milyon Euro (2013 rakamı). Bu sene daha da düştü. Yani oteller, diskotekler, umumi işyerleri, televizyonlar, her yerden toplanan toplam parayı söylüyorum size. Bütün Türkiye çapında, bütün sanatçılar için toplanan telif parası bu. Yanımızdaki 10 milyonluk Yunanistan'da bu rakam 140 milyon Euro. Daha utanç verici rakamlar var. Romanya bizden sonra yani 1989'dan sonra telif ödemelerine başladı, yıllık 84 milyon Euro telif topluyor. MESAM ve MSG ne kadar topladı? Bu bir utanç meselesi. Örnek verdiğim ülkelere bakın, bir de bize bakın. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ve diğer tüm bakanlar bu konuyu gündeme getirdiğimizde 'Turizme darbe mi vuracaksınız?' diyebiliyorlar. Vizyon bu.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ