6 Mart 2019 Çarşamba

Kazım öğretmenin hikayesi: İhraç edildi, terörist ilan edildi, iş cinayetine kurban gitti

6 Mart 2019
 Kazım Kurnaz, 1 Şubat'ta Düzce'de çalıştığı inşaatın asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetti. O da binlercesi gibi KHK'lı bir öğretmendi. 14 Temmuz 2016'da inşaatta çalışan bir eğitimciyken, bir gecede terörist ilan edildi. Yitip giden hayatların arkasında kimsenin bilmek istemediği, merak dahi etmediği yaşam mücadeleleri var.



Kazım Kurnaz'ın vefatının üzerinden bir ay geçti. Cenazesi kaldırıldı, sosyal medyada konuşuldu, bazı işçi sendikaları ona sahip çıkmak için açıklamalar yaptı. Ardından unutulup gitti. Oysa Kurnaz ailesini derinden sarsan ani vefatın acısı devam ediyor.

10 yıllık coğrafya öğretmeni olmasına rağmen hayatını inşaatlarda çalışarak geçiren Kazım Kurnaz, 15 Temmuz'da babasının borçlarını ödemek için Aksaray Devlet Hastanesi inşaatında çalışıyordu. Bir gözü görmeyen, bir ayağı tutmayan annesine, doğuştan yüzde 99 engelli olan kız kardeşine bakıyordu. Diğer iki kız kardeşini ise üniversitede okutuyordu...
 
BABALARI KÜÇÜKKEN TERK ETMİŞ

Samsun Vezirköprü'de yaşayan Recep ve Havva Kurnaz'ın beş çocukları vardı. En büyükleri Kazım 34, Tarık 32, yüzde 99 doğuştan engelli olan Özlem 25, Ebru 22, Şefika da 20 yaşında. 4 yıl önce hayatını kaybeden kanser hastası Recep Kurnaz, eşini ve beş çocuğunu küçükken bırakıp kendine ayrı bir yuva kurmuş. Çocuklar, anne ve dedelerinin yanında büyüyor. Bu yüzden evin iki büyük oğlu erken yaşlarda çalışmak zorunda kalıyor.

Tarık Kurnaz, "Biz inşaatta çalışarak geçimini sağlayan kardeşleriz. Babamız yok gibiydi. Dedemizle büyüdük. Annemiz başımızda ama köy yerinde, hiç şehre çıkmamış, bir şey görmemiş. Okur yazarlığı yok zaten, ne bilsin kadıncağız... Mecburduk böyle yaşamaya." diyor.

LİSEDEYKEN DE İNŞAATTA ÇALIŞIYORDU

Tarık Kurnaz, abisinin, üniversiteyi kazandığını hastanede yoğun bakımdayken öğrendiğini söylüyor:

"2004'te dedeme bir tebligat geliyor. Abim üniversiteyi kazanmış. Dedem çok seviniyor. Çalıştığı inşaattaki komşularımızı arayıp hemen abimi göndermelerini söylüyor. Yarın, öbür gün derken bir türlü gelmiyor. Meğer inşaattan düşmüş, yoğun bakımda yatıyor. 10 gün sonra yaralı bir şekilde köye geldi abim. Biraz kaldı, iyileşti. Sonra okumaya gitti."

Afyon Kocatepe Üniversitesi Coğrafya Bölümünü kazanan Kazım Kurnaz, dört yıl boyunca yine yaz aylarında inşaat işçiliğine devam ediyor. Bir yandan eğitim masraflarını çıkarıyor, diğer yandan ailesinin ihtiyaçlarına yetişmeye çalışıyor. Okulunu bitirmesine bitiriyor ama bir türlü ataması yapılmıyor: "Torpil var diyorlar ya... Biz öyle bir şey görmedik. 'Atanamıyorum, bari inşaatta çalışayım, bir yıl daha okuyayım' diye planlar yaptı abim. Bir yıl sonra ataması geldi." diyor kardeşi.

İki yıl Siirt'te, üç yıl Sinop'ta görev yaptıktan sonra memleketine; Vezirköprü Ahmet Faik Edis Kız Anadolu Lisesine atanıyor Kazım Kurnaz. Nişanlanıyor, evlilik hazırlığı yapıyor, evinin eşyalarını alıyor yavaş yavaş. Derken bir gün babası çıkageliyor.

Tarık Kurnaz, babaları geri döndüğü için sevindiklerini, fakat sevinçlerinin kursaklarında kaldığını anlatıyor:

"Kredi borcu varmış ve meğer onları ödeyememiş ve yardım istemek için gelmiş bize. Daha sonra kanser oldu ve bir yıl içinde vefat etti. Fakat her yere bizi kefil gösterdiği için uçan kuşa borçlanmıştık. 15 Temmuz'dan önce 7 Temmuz 2016'da abimle beraber Aksaray Devlet Hastanesi'nin inşaatında çalışmaya gittik."

'EMNİYETTE PSİKOLOJİSİNİ BOZDULAR'

Kazım Kurnaz da KHK ile ihraç edilen diğer öğretmenler gibi darbeyi televizyondan öğreniyor. Üç gün sonra ise okul müdürü arayıp görevden alındığını bildiriyor. AKTİF-SEN üyeliği ve Bank Asya hesabı bulunduğu için Vezirköprü Emniyet Müdürlüğü'ne ifadeye çağrılıyor. Tarık Kurnaz abisinin emniyette yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

"Oradaki polisler kendisine, hainsin, teröristsin, insanların ölümünden sen sorumlusun, diyerek psikolojisini alt üst ediyorlar. Beni aradılar, gel abini al dediler. Gittim, perişan bir haldeydi, kafasını duvara vuruyordu. Öyle bir psikolojisini bozmuşlar ki, zannedersiniz darbeyi o yapmış. 'Bank Asya'da hesabım var, gerçekten ben mi sebep oldum insanların ölümüne' diye kendisini sorgulayacak kadar saf ve temiz biriydi. Abimi teröre destek vermekten, finansman sağlamaya kadar suçladılar. Oradan PYD'ye, PKK'ya kadar uzandı iş. Biz inşaatta çalışan insanlarız. Ne terörü? Polis evimize geldi. Annemi ve engelli kardeşimi görünce geri döndüler."

YALAN İFADELER YÜZÜNDEN NİŞANLISI DA BIRAKTI
 




Kazım öğretmen, üst üste gelen olaylarla baş etmekte zorlanıyor: "Yeni nişanlanmıştı, evlenecekti, babamın borçlarından dolayı düğün yapacak durumumuz yoktu. Darbe olunca her şey ters gitti. Nişanlısını da aldılar. Hapis yattı. Daha sonra telefon kayıtlarında abimle görüşenleri ifadeye çağırdılar. Doğru olmayan o ifadelere dayanarak eniştesini, kayınçosunu görevden aldılar. Böyle olunca nişanlısı abimi terk etti, her şey üst üste geldi. Akşama kadar beton atıyoruz. Abim gece uyuyamıyor, acaba başına bir şey geldi mi diye ikide bir kalkıp kontrol ediyorum. Nihayetinde abime bir düzen kurduk. Geçen mart ayında bir ev satın aldık. Nişanlıyken aldığı eşyalar vardı, onları eve yerleştirdik, iyi kötü yeni bir hayat kurmuştuk."

ÖĞRENCİLERİ İÇİN AMELİYAT OLDU




Öğrencileri tarafından çok sevilen Kazım Kurnaz, onlara daha iyi ders anlatabilmek için çene ameliyatı olmuş: "Abimin dişinde bir problemi vardı. Ders anlatırken öğrencileri kendisini anlamayabilir diye çene ameliyatı oldu. Mesleğini çok seviyordu. Terörist hain diyorlar ya, abimin cenazesi öyle kalabalıktı ki, bir milletvekilinin cenazesi bile öyle olmaz. Abime herkes sahip çıktı. Bizim kimseyle bir sorunumuz olmadı."




Darbeci Pink Floyd

5 Mart 2019

Dünyaca ünlü sanatçı Roger Waters'ın 'The Wall' konser turunun 2013 Ağustos ayındaki İstanbul performansı da 'pasif direniş'lerden biri olarak Gezi iddianamesine girdi. Şarkıları, fikirleri ve duruşuyla birçok sanatçıya ilham olan ve tüm dünyada milyonlarca hayranı bulunan Waters bile darbeci ilan edildi.
 
Pink Floyd'un kurucusu ve solisti Roger Waters ve onun ta Berlin duvarının yıkılmasıyla başlayan The Wall konserleri de Gezi Parkı İddianamesi'ne girdi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dün kabul edilen iddianamede savcı, sanatçının 4 Ağustos 2013'te İTÜ Arena'da verdiği konseri, Gene Sharp'ın Diktatörlükten Demokrasiye kitabındaki ‘198 pasif eylem metodu'na dayandırıyor.

Pasif eylem metoduna giren sadece bu konser değil. Kardeş Türküler ve Duman gibi gruplar örnek gösterilerek birçok grubun şarkı bestelemesi, yine sanatçıların olaylar sırasında nöbet tutup gözcülük yapması, kırmızılı, siyahlı, fularlı kadınların ortaya çıkması, sırt dönmek, danslar, duvar yazıları ve bazı göstericilerin polis memurlarına çiçek dağıtarak arkadaşlık etmesi gibi oldukça eğlenceli konular var iddianamede. Öncelikle şunu belirtelim; The Wall konserinde de olduğu gibi sanatın kendisi pasif değil aktif bir direniştir. Savcının bunları iddianameye koymak için orada burada metod aramasına gerek yoktu.

The Wall, Pink Floyd'un Kasım 1979'da çıkardığı en çok sevilen ve ses getiren albümlerine adını veren parçalarından biri. Otobiyografik özellikler taşıyan albümde Pink adındaki bir karakterin hayatı anlatılıyor. Yani Roger Waters kendini anlatıyor. Daha çocukken savaşta ölen babasını, ilkokuldaki acımasız öğretmenlerini ve eğitim sisteminin yanlışlarını, ilk eşi tarafından terk edilmesini, aldatılmayı... Hayata başkaldırmasının, dünya ile bir türlü barışık yaşamamasının temel nedeni bu acılar. Askeri okuldan kovulması ve gençlik yıllarında aktivist olarak nükleer silahlanmaya karşıt gruplara öncülük etmesi de tesadüf değil.

ANNE DEVLETE GÜVENMELİ MİYİM: HAYIR


Pink Floyd grubu The Wall'un ilk turunu 1980-1981 yıllarında yapmıştı. O zamanlar konserlerde hep bu otobiyografi kendini hissettiriyordu. 1990 ise Berlin Duvarı yıkılınca şehirde verdikleri konserle kişisellikten uzaklaşmaya başladı. Berlin'de İkinci Dünya Savaşı'nda ölenler, kalanlar anıldı, duvarın yıkılışı kutlandı. Grup dağıldıktan sonra Waters kendi yoluna devam etti ve bu konsepti yavaş yavaş geliştirdi. Nihayetinde The Wall'u, tüm dünyanın sorunlarını gündeme getiren büyük bir görsel şölene dönüştürdü. 2010'da başlayan Avrupa'yı ve Amerika'yı dolaşan The Wall turnesi tamamen bu fikirle hazırlanmıştı.

The Thin Ice parçasında duvarda terör yüzünden hayatını kaybedenler vardı. Mother aadlı şarkıda geçen 'Mother should I trust the government?'e (Anne devlete güvenmeli miyim?) sözüne sıra geldiğinde cevabı duvarda her ülkenin kendi dilinde 'hayır' diye yazıldı. Goodbye Cruel World'e Roger, zulmü ve zalimleri anlattı. Another Brick In The Wall'u ise her konserde olduğu gibi babasız büyümek zorunda kalan çocuklar için söyledi. Ve her performansta LED ekrana yansıyan duvar yıkıldı.


İstanbul'daki konserde ise duvarda Gezi Parkı eylemleri sırasında hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Mustafa Sarı'nın fotoğrafları vardı. O anda dinleyiciler sloganlarla Waters'a eşlik etti. Her konserinde siyasi mesajlar veren, savaş karşıtı duruşuyla çok sevilen Waters sahnede "Bu konseri adalet için yaptık. Tüm dünyada devlet terörüne kurban gidenlere adamak istiyorum." dedi.



O gün duvar, adalet gelsin diye yıkıldı ama maalesef Türkiye'de hak, hukuk ihlalleri 6 yılda azalmadı, arttı. Adalet zaten kalmadı. İstanbul konserini 40 bin kişinin izlediği, tüm dünyada milyonlarca hayranı bulunan, fikirleri, şarkı sözleri ve duruşuyla pek çok sanatçıya ilham olan Roger Waters bile darbeci ilan edildi...