6 Mart 2019 Çarşamba

Darbeci Pink Floyd

5 Mart 2019

Dünyaca ünlü sanatçı Roger Waters'ın 'The Wall' konser turunun 2013 Ağustos ayındaki İstanbul performansı da 'pasif direniş'lerden biri olarak Gezi iddianamesine girdi. Şarkıları, fikirleri ve duruşuyla birçok sanatçıya ilham olan ve tüm dünyada milyonlarca hayranı bulunan Waters bile darbeci ilan edildi.
 
Pink Floyd'un kurucusu ve solisti Roger Waters ve onun ta Berlin duvarının yıkılmasıyla başlayan The Wall konserleri de Gezi Parkı İddianamesi'ne girdi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dün kabul edilen iddianamede savcı, sanatçının 4 Ağustos 2013'te İTÜ Arena'da verdiği konseri, Gene Sharp'ın Diktatörlükten Demokrasiye kitabındaki ‘198 pasif eylem metodu'na dayandırıyor.

Pasif eylem metoduna giren sadece bu konser değil. Kardeş Türküler ve Duman gibi gruplar örnek gösterilerek birçok grubun şarkı bestelemesi, yine sanatçıların olaylar sırasında nöbet tutup gözcülük yapması, kırmızılı, siyahlı, fularlı kadınların ortaya çıkması, sırt dönmek, danslar, duvar yazıları ve bazı göstericilerin polis memurlarına çiçek dağıtarak arkadaşlık etmesi gibi oldukça eğlenceli konular var iddianamede. Öncelikle şunu belirtelim; The Wall konserinde de olduğu gibi sanatın kendisi pasif değil aktif bir direniştir. Savcının bunları iddianameye koymak için orada burada metod aramasına gerek yoktu.

The Wall, Pink Floyd'un Kasım 1979'da çıkardığı en çok sevilen ve ses getiren albümlerine adını veren parçalarından biri. Otobiyografik özellikler taşıyan albümde Pink adındaki bir karakterin hayatı anlatılıyor. Yani Roger Waters kendini anlatıyor. Daha çocukken savaşta ölen babasını, ilkokuldaki acımasız öğretmenlerini ve eğitim sisteminin yanlışlarını, ilk eşi tarafından terk edilmesini, aldatılmayı... Hayata başkaldırmasının, dünya ile bir türlü barışık yaşamamasının temel nedeni bu acılar. Askeri okuldan kovulması ve gençlik yıllarında aktivist olarak nükleer silahlanmaya karşıt gruplara öncülük etmesi de tesadüf değil.

ANNE DEVLETE GÜVENMELİ MİYİM: HAYIR


Pink Floyd grubu The Wall'un ilk turunu 1980-1981 yıllarında yapmıştı. O zamanlar konserlerde hep bu otobiyografi kendini hissettiriyordu. 1990 ise Berlin Duvarı yıkılınca şehirde verdikleri konserle kişisellikten uzaklaşmaya başladı. Berlin'de İkinci Dünya Savaşı'nda ölenler, kalanlar anıldı, duvarın yıkılışı kutlandı. Grup dağıldıktan sonra Waters kendi yoluna devam etti ve bu konsepti yavaş yavaş geliştirdi. Nihayetinde The Wall'u, tüm dünyanın sorunlarını gündeme getiren büyük bir görsel şölene dönüştürdü. 2010'da başlayan Avrupa'yı ve Amerika'yı dolaşan The Wall turnesi tamamen bu fikirle hazırlanmıştı.

The Thin Ice parçasında duvarda terör yüzünden hayatını kaybedenler vardı. Mother aadlı şarkıda geçen 'Mother should I trust the government?'e (Anne devlete güvenmeli miyim?) sözüne sıra geldiğinde cevabı duvarda her ülkenin kendi dilinde 'hayır' diye yazıldı. Goodbye Cruel World'e Roger, zulmü ve zalimleri anlattı. Another Brick In The Wall'u ise her konserde olduğu gibi babasız büyümek zorunda kalan çocuklar için söyledi. Ve her performansta LED ekrana yansıyan duvar yıkıldı.


İstanbul'daki konserde ise duvarda Gezi Parkı eylemleri sırasında hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Mustafa Sarı'nın fotoğrafları vardı. O anda dinleyiciler sloganlarla Waters'a eşlik etti. Her konserinde siyasi mesajlar veren, savaş karşıtı duruşuyla çok sevilen Waters sahnede "Bu konseri adalet için yaptık. Tüm dünyada devlet terörüne kurban gidenlere adamak istiyorum." dedi.



O gün duvar, adalet gelsin diye yıkıldı ama maalesef Türkiye'de hak, hukuk ihlalleri 6 yılda azalmadı, arttı. Adalet zaten kalmadı. İstanbul konserini 40 bin kişinin izlediği, tüm dünyada milyonlarca hayranı bulunan, fikirleri, şarkı sözleri ve duruşuyla pek çok sanatçıya ilham olan Roger Waters bile darbeci ilan edildi...