21 Mart 2013 Perşembe

Usta senarist Ayşe Şasa: Onur ödülünü istemediğimi söylemedim

21 Mart 2013
Ayşe Şasa, 29 Mart’ta açılışı yapılacak 32. İstanbul Film Festivali’nde Onur Ödülü alacak. Fakat bu ödüle önce ‘hayır!’ dediğini okuduk. Sonra neden fikir değiştirdiğini merak ettik. Aslında fikrini değiştirmemiş. Şasa, meselenin aslını açıklarken son yıllarda çekilen filmleri niye izlemediğini de anlattı.

Sinema yazarı Atilla Dorsay, 12 Ocak 2013'te yazdığı ‘Örtünen hanımlar ve ödülleri üzerine' başlıklı yazısında Necla Nazır'ı 21 Ocak'ta verdikleri SİYAD ödülü için, senarist Ayşe Şasa'yı da 30 Mart-14 Nisan'da yapılacak İstanbul Film Festivali'nde takdim edilen onur ödülleri için önerdiğini fakat her iki ismin de ‘hayır' dediğini yazmıştı.
Yazının devamındaki ifadelere göre hayır demelerinin nedeni netti: İnançları gereği örtünmeleri, yaşam tarzları. Bu yazı, pek çok sinema sitesi tarafından ‘anlamlı teklif' diye haber yapıldı. Her iki ismin de örtülü fotoğrafları yan yana konularak... Festivalin programı açıklandığında ise 29 Mart'taki açılış töreninde onur ödülleri alacaklar arasında Ayşe Şasa'nın ismi vardı. Şasa'ya fikrini neden değiştirdiğini sorduk. Anlattığına göre durum yazıda bahsedildiği gibi değil.

Önce bu ödülü istemediğinizi okuduk, sonra da alacağınızı. Fikrinizi niye değiştirdiniz?
Bu sorunun cevabı çok basit. Bir yanlış anlama olmuş. İKSV'nin ödülünü almak istemediğimi, bazıları reddettiğimi düşünmüş. Ödül reddetmek gibi bir şeyi ben düşünmedim. Necla Hanım'ı bilmiyorum.

Peki neden böyle yazıldı?
Burada yanlış anlamaya sebep olan şu: Ben ödül almaya gidemeyeceğimi söyledim. Çünkü eskiden geçirdiğim sinir zafi yetinden dolayı strese, heyecana ve kalabalığa tahammülüm sıfır.

Ödüle ‘evet' ama gidip almaya ‘hayır' mı dediniz o halde?
Evet, elbette. Bunu yapamayacağım için. Tamamen insanî bir durum. “... ödüllerini bizzat gelip almaları konusunda ricada bulundum.” diyor yazısında aslında Atilla Bey. ‘Almak istemediler' diye bir şey yok.

Yazının devamında “İşte ben buyum, artık böyle giyiniyorum, böyle yaşıyorum” desinler. Ama galiba gelmeyecekler, deniliyor.
Evet doğru, devamını okuyunca öyle anlaşılıyor. Burada söz konusu olan, ödüllerin gidip alınması. Bu çok büyük bir problem değil ki aslında! İnsanlar ödülü gidip alacak durumda değildir, bir başkası onun yerine gider.

Sağlık nedenleriyle almaya gidemeyeceğinizi söylediğinizi şimdi öğreniyoruz.
O yazıdan sonra ben tekrar kendisini aradım zaten. ‘Atilla, bunun hayattan kaçmayla, kopmayla ve kibirle ilgisi yok', dedim. Yaşam tarzımla ilgili benim kompleksim bulunmuyor. Ben ısrarla kalabalıktan uzak duran biriyim.

Peki ödülü almaya sizin yerinize kim gidecek?
Yönetmen Semih Kaplanoğlu arkadaşımdır. Rica ettim. Eğer bir engel çıkmazsa o gidecek. Benim için bir şeref Semih'in alması. Sinemamızda önemli bir isim çünkü.

Son dönemdeki sinemayla, filmlerimizle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Son yıllarda film izleme konusunda çok çekimserim. Son derece seçiciyim. İçinde manevi bir esinti yoksa, aşkın bir gaye işlenmiyorsa ilgilenmiyorum filmlerle. Dünyada ve Türkiye'de yapılan filmler ve modern sanat dünyanın şiddetini, acısını, bunalımını zehir haline getirip insanların gözüne sokuyor. İnsanları mutsuzluğa sürüklüyor. Karanlığa boğuyor. İnsanları nihilizme, yeise, küfre götüren bu tür realizmin ya da natüralizmin benim için hiçbir değeri yok. Sanat her çağda ve özellikle bugün, umut vermeli. Varoluşa, aşkın gayelerine işaret edebilmeli. Gerçek umut da, gerçek gaye de inançtan beslenir. Allah'a ve ahirete inançtan…

En son hangi filmi izlediniz?
En son çok gecikmeli olarak Mahmut Fazıl Coşkun'un Uzak İhtimal filmini izledim. Belki bir sene ya da 8-10 ay önce.

Merak ettiğiniz başka bir film olmadı mı bu sürede?
Şöyle yapıyorum. Bilim Sanat Vakfı'nda sinema dersi yapan bir grup genç var. Filmlerin konularını kabaca gençlere anlattırıyorum. Eğer ilgimi çeken bir şey olursa ‘Çocuklar bir bilgisayar alın gelin.' diyorum. Getirip bana izlettiriyorlar, eksik olmasınlar.

İlginizi çeken başka hangi filmler oldu?
On yılda ciddiye aldığım filmlerin sayısı çok az. Ahmet Uluçay'ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak. Kaderin gücünü anlatan Uzak İhtimal şiirli, güzel bir film. Semih Kaplanoğlu'nun üçlemesi tabii ki. Bir de hidayet hikâyesi olarak okuduğum, aslında kendisi toplumcu olan Yavuz Turgul'un Gönül Yarası.

Neden hidayet filmi?
Kadere inanmayan, kader aleyhinde konuşan, ders veren bir adamın kaderi kabul etmesi var Gönül Yarası'nda. Bu bal gibi hidayettir benim için. Bir yerden başka bir yere varmaktır.

Son olarak ödülle ilgili söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Sağ olsunlar, layık görmüşler. Bu ödül beni duygulandırdı. Sinemadaki eski günlere, 1960'lı yıllara geri götürdü. Doğrusu böyle bir ödül beklemiyordum. Biz tamamen dışlandığımız dönemlerden geçtik. Çalışma hayatımız boyunca dışlanmaya alıştık. O bakımdan beklediğim bir şey değil. Bu işler ödül meselesinde kalmamalı.

‘Ödül meselesinde kalmamalı' derken…
Ödüller iyi. Fakat Türk sinemasını besleyecek gelenekler üzerinde kuramsal bir şeyler yapılmalı. Genç nesiller, kendi tarihlerinden, medeniyetlerinden gelen sanat, gelenek ve klasiklerle bağlantı kurmadan ortaya bir şey koyamazlar. Düşünme, tefekkür konusunda eksik bir toplumuz. Düşünce ve sanat yönünden zayıf bir noktadayız. Ama birçok gençle irtibat halindeyim. Yepyeni bir elit yetişiyor. Beni hayata bağlayan ve gelecekten umutlandıran şey bu.

Ayşe Şasa ve Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı, başrollerinde Sadri Alışık ve Ayla Algan’ın oynadığı 1966 tarihli “Ah Güzel İstanbul”, festivalin açılışında gösterilecek.

HABERİN SAYFAMIZDAKİ GÖRÜNÜMÜ