8 Nisan 2019 Pazartesi

Biri PKK’dan, biri KHK’dan, biri de başörtüsünden… Hayatları heba edilen OKUR kardeşler

8 Nisan 2019
Üç kardeşin biri PKK’dan, biri KHK’dan hayatını kaybetti. Diğeri ise 28 Şubat’ın bitmediğini gösteren mağduriyet zinciri içinde.. Bir Kürt ailesinin hikayesi…


Selman Okur ve Ahmet Okur…  İki kardeş… Bugün ikisi de hayatta değil. Bağırsak kanseri tedavisi gören Selman Okur (45), 19 Mart 2019’da Diyarbakır’da bir hastanede vefat etti. Kardeşi Ahmet Okur (49) ise, 24 Haziran 2005’te Bingöl dağlarında çıkan çatışmada vuruldu. Biri Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işinden atılıp ölüme mahkum edildi; diğeri PKK’ya katılıp dağda hayatını kaybetti. Yakınları Ahmet Okur’un öğrenciyken Kürt olduğu için maruz kaldığı haksızlıklardan sonra PKK’ya katıldığını belirtiyor.

İmam olmak için 10 yıldır mücadele eden üçüncü kardeş Ammar Okur’un (40) yaşadıkları ise, her fırsatta 28 Şubat’tan söz eden AKP iktidarı döneminde 28 Şubat’ın devam ettiğini gösteren bir hikaye.
Okur ailesinin yaşadıkları, Türkiye’de benzeri binlerce ailenin yaşadıklarından sadece bir örnek.

ÖNCE ÇÖPÇÜ YAPTILAR, SONRA AÇIĞA ALDILAR




Selman Okur (45) vefat etmeden önce Diyarbakır Sur Belediyesi halkla ilişkiler bölümünde çalışan, evine ekmek götürmekten başka derdi olmayan bir eş ve babaydı. Üç kız bir erkek olmak üzere 4 çocuğu vardı. 2015’te aldığı ev kredisinin taksitlerini ödüyordu. 15 Temmuz’dan sonra terörist ilan edildi. Önce belediyenin temizlik işleri departmanına sürüldü, çöpçülük yapmaya zorlandı. Sonra açığa alındı. 17 Temmuz 2017’de ise 692 sayılı KHK ile işinden atıldı.

İşine geri dönmek için Olağanüstü Hal (OHAL) Komisyonu’na yaptığı müracaat, terör örgütüne üye olduğu gerekçesiyle reddedildi. 2010 yılından bu yana belediyede çalışan, 15 Temmuz’a kadar hakkında herhangi bir soruşturma açılmayan Selman Okur birdenbire terörist ilan edildi.

OHAL Komisyonu’nun incelemesine göre Selman Okur, 1993-2017 yılları arasında PKK/KCK adına düzenlenen eylem ve etkinliklere, yürüyüşlere, basın açıklamalarına katılmakla, kapatılan Tutuklu Hükümlü Aileleri Demokratik Hukuk ve Dayanışma Derneği, Mezopotamya Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma ve Kültür Derneği üye olmakla suçlandı.

Ammar Okur, “Bir abim PKK’ye katıldığı için biz bu muameleyi hep gördük. Bugün de birçok Kürt ailesi aynı muameleye maruz kalıyor.” diyor.

SOSYOLOJİ OKUDU, İMAMLIK SINAVINI KAZANDI

1990 yılında Diyarbakır İmam Hatip Lisesi’nden mezun olan Selman Okur, 1992’de Diyarbakır Müftülüğü’nün açtığı imamlık sınavını kazandı ve Diyarbakır’ın Hani ilçesine imam olarak atandı. 18 ay maaş aldı. Fakat abisi Ahmet Okur’dan dolayı 1993’te tutuklandı. Yöneticilikten 10 yıl 6 ay ceza aldı ve bu ceza siciline işlediği için bir daha imamlığa geri dönemedi.

2003’te cezaevinden çıktıktan sonra Açıköğretim Fakültesi Sosyoloji bölümünde okuyan Selman Okur, uğraştı, didindi sonunda Sur Belediyesi’nin 2010’da ‘hükümlüler’ için açtığı sınavı kazandı. Fakat ancak 7 yıl çalışabildi. Ammar Okur’a göre Sur Belediyesi’nin kayyumu, abisinin derneklere gidip gelmesini bahane etti.

Selman Okur’a ihraç olduktan iki ay sonra bağırsak kanseri teşhisi kondu. Bir buçuk yıl tüm aile onun hastalığıyla ilgilendi. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Adana Başkent Hastanesi, Elazığ Devlet Hastanesi, Diyarbakır Memorial arasında gidip geldiler. Kemoterapi uygulandı, radyoterapi yapıldı. Adana’daki doktorlar kanser hücrelerinin vücudundan temizlendiğini söyledi ama tekrar nüksedince Dicle Tıp Fakültesi’nde hayatını kaybetti. Ammar Okur, abisinin çocukları okutma, kredi borcuna ödeme, işine dönememe endişesiyle kanser olduğunu söylüyor.

HAYALİ FUTBOLCU OLMAKTI

1993’te PKK’ya katılan ve 24 Haziran 2005’te Bingöl/Dallıtepe çatışmasında ölen Ahmet Okur’un (solda) ideali ise futbolcu olmaktı. 1,90 boyunda yapılı ve güçlü bir fiziğe sahipti. Lise döneminde Hazro, Hani, Cizre’deki spor kulüplerinde futbol oynuyordu.

Liseden sonra hem para kazanmak hem de okumak için Antalya’ya gitti. Bir yandan taşeron olarak inşaat işleriyle uğraştı, diğer yandan üniversite sınavına hazırlandı. Antalya Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitim Bölümü’nün sınavlarına girdi. Rakiplerini geride bırakarak tüm aşamaları başarıyla tamamladı ama sözlü sınavda ‘Kürt’ olduğu için elendi. Ahmet Okur futbolcu olmaktan da, üniversite sınavına girmekten de o gün vazgeçti.


Ammar Okur, “Abim 24-25 yaşlarında gitti kırsala (PKK). Çünkü bir zulme maruz kalıyor. Sözlü sınavda Kürt olduğu için aşağılanıyor. Sınavdaki hocaların ifadeleri, tavırları ağrına gidiyor. Şu anda aynı duruma yine binlerce Kürt çocuğu maruz kalıyor. Ahmet abim Diyarbakır Hazro’da liseyi okurken medresede kalıyordu. Ben ortaokul ikinci sınıftaydım o zaman. En son okuduğu kitap İbn-i Kasım’ın Şafi ilmihalidir. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hiçbir imamı o kitabı tam bilecek seviyede değildir. Buna benzer binlerce örnek var. Milyonlarca genç bu şekilde harap edildi.” diyor.

BAŞÖRTÜSÜ EYLEMLERİNE KATILDIĞI İÇİN İMAM OLAMIYOR

1998-1999 Diyarbakır İmam Hatip Lisesi’nden mezun olan Ammar Okur ise Dicle Üniversitesi’nde gerçekleştirilen başörtüsü eylemlerine katıldı. Dönemin partisi DEHAP’ın mitinginde ‘Başörtüye uzanan eller kırılsın’ afişleri dağıttıkları için Diyarbakır TEM tarafından gözaltına alındı. Üç saat içeride kaldı. Dövüldükten sonra serbest bırakıldılar. AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce 26 Ekim 2002’de tekrar gözaltına alındı.

Ammar Okur, neden tutuklandığını şöyle anlatıyor:

“Seçimden önce insanlara gözdağı vermek amacıyla Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Van, Urfa merkezli bir operasyon yapıldı. Bu arada 2001’de AKP, Diyarbakır’da yeni örgütlenmeye çalışırken bize de teklif geldi. Gelin gençlik kollarında görev alın diye. Biz o zaman Milli Gençlik Vakfı’na gidiyorduk. 26 Ekim 2002’de ablamın evindeyim. Gece polis geldi. Seni almamız lazım dediler. Gittik. 30 kişi tutuklandığımızı ben daha sonra mahkemede anladım. O 30 kişiden kimseyi tanımıyorum. Beni sorguya aldılar. İlk soru ‘Ahmet Okur nerede?’ ‘Selman Okur nerede?’ oldu.

Bizim mahalleden bir arkadaşım vardı. O adımı vermiş. Diyarbakır TEM onların evine gidince orada bana ait bir kitabı görüyorlar. Said Havva’nın İslam’da Nefis Tezkiyesi adlı kitabı. Bundan dolayı beni tutukladılar. Suçlama Kürdistan İslami devrim hareketini kurmak. Vay be dedim, biz neler yapıyormuşuz. Bahane çok. 160-170 sayfalık iddianamede benim ifadem 5 satırı geçmez, kimlik bilgiler dahil. Daha sonra serbest kaldık ama mahkememiz devam etti. Savcı hakkımızda 10 yıl ceza istedi. On yıl oldu 5 yıl. Beş yıl oldu 1 yıl. Bir yıl oldu 10 ay. 10 aylık ceza da ertelendi. Ama sicilime işlendi.”

Açıköğretim’de sosyoloji ve ilahiyat, Fırat Üniversitesi’nde mermercilik okuyan Ammar Okur, 2013’te Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı imamlık sınavını kazanıp Aydın’a imam olarak atanıyor ama göreve başlayamıyor. 10 aylık cezayı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi temizlemesine rağmen, kamuda çalışma haklarını almasına rağmen DİB imamlık vasfını kaybettiğine kanaat getiriyor.

Ammar Okur o günden beri bu haksızlıkla mücadele ediyor. 9 Ocak 2014’te Ankara 7. İdare Mahkemesi’ne dava açıyor. Mahkeme 6 ay sonra red kararı verince dosyasını Danıştay’a götürüyor ve 3 yıl sonuç bekliyor:

“Yani bir karar düzeltme 5 ay sürmesi gerekirken 3 yıl bekledik. Açıktan söylemiyorlar ama Kürt olduğumuz için hep red yiyoruz.” diyen Ammar Okur, 24 Şubat 2019’da dosyasını Anayasa Mahkemesi’ne taşıyor. Şimdi yine beklemede, fakat pek ümitli değil: “Türkiye’de hepten hukuk kalmadı. En az 3 yılı daha gözden çıkardım. Bana herkes ‘sen hukuk mağdurusun’ diyor.”

30 BİN KİŞİ İÇİNDE 6 BİNİNCİ OLDU


İmam olamayınca Diyarbakır’da bir gözlük dükkanında çalışmaya başlayan Ammar Okur, 2018 Şubat’ta tekrar imamlık sınavına giriyor 30 bin kişi içinden 6 bininci oluyor. 20 gün önce katıldığı sözlü sınavdan ise abisinin hastalığıyla ilgilendiği için ancak 60 puan alabilmiş.

Okur, “Avukatıma sordum. Sınavları kazandım, DİB yine sorun çıkartabilir mi diye. Her şey olabilir, her şeye hazırlıklı olun dedi. Abimizden dolayı biz hep bunu yaşadık, baskı gördük. ‘Abisi orada kendisi burada’ gibi ithamlarda bulundular. Neden onun yolundan gidip gitmediğimizi bile sorguladılar. Bugün bazı ortamlara girince, insanlar bana da abilerimden dolayı ‘o’ gözle bakıyorlar. Ben hiçbir siyasi partinin binasından içeri girmiş değilim, hiçbir siyasi parti için çalışmış değilim. Ama maalesef durum böyle.” diyor.

15 TEMMUZ’DAN SONRA AİLEDEKİ HERKES KANSER TEDAVİSİ GÖRDÜ

Okur ailesi, Diyarbakır’ın Hazro ilçesi Dadaş köyünden… Molla ailesi olarak biliniyorlar. Sülaledeki herkes neredeyse imam. Baba, babanın babası, onun babası, amca, amcaoğulları, yeğenler… Silsile böyle devam ediyor. Daha birkaç gün önce ilahiyat mezunları yeğenleri imamlık sınavını kazanmış. Ailede her sene birileri imam oluyor.

1940 doğumlu baba Hayder Okur 1977’de Diyarbakır’ın Hani ilçesine imam olarak tayin oluyor ve 2002’de emekli oluncaya kadar imam olarak görev yapıyor. Saliha Okur ile evlenen Haydar Okur’un yedi çocukları dünyaya geliyor.

Büyükten küçüğe; Mehmet, Ahmet, Mina, Selman, Selime, Ammar ve Abdullah Okur. 15 Temmuz’dan sonra ailedeki herkes stres ve sıkıntı nedeniyle hastalanmış. 79 yaşındaki baba, geçici hafıza kaybı yaşıyor. Şu anda hastanede olan anne yatalak, böbrekleri ve bağırsakları rahatsız. Selman Okur bağırsak kanserinden vefat etti. Diyarbakır Kadın Doğum Hastanesi’nde laborant olarak çalışan Mehmet Okur ve evhanımı Mina Okur’da da kanserleşmemiş tümör tespit edildiği için kansere dönüşme ihtimaline karşı tedavi görmüşler. En küçük kardeş Abdullah da zihinsel engelli. Selime Okur, annesine, kardeşine ve babasına bakıyor. Zor bir hayatları var. Fakat Ammar Okur diyor ki, "Yaşamak direnmektir."